Güncelleme Tarihi:
Gelmiş geçmiş Amerikalı yazarların en mahremiyete düşkünü ve medyaya en uzak olanı J.D. Salinger’sa, Amerikan sanatçıları arasında en inziva meraklısı herhalde ressam, heykeltıraş ve kaligraf Cy Twombly’di. Son birkaç yıldır kanserle savaşmakta olan sanatçı, 5 Temmuz’da Roma’nın güneyindeki evinde hayata veda etti.
83 yaşındaki Twombly’nin ismi sanat dünyasında, 1950’lerin New York’unda yakın arkadaşları Robert Rauschenberg ve Jasper Johns ile anılmaya başlanmıştı. Twombly’nin bugün bile avangard kabul edilebilecek, karalamayı andıran resimleri ve tipografiyi sıklıkla kullanan tarzı, yıllar içinde, Francesco Clemente, Jean-Michel Basquiat ve Julian Schnabel gibi pek çok sanatçıya esin kaynağı oldu.
Twombly için grafiti ve dolayısıyla sokak sanatının büyük babasıydı demek çok da yanlış olmaz. Ama, günümüzdeki grafitiler üslup olarak Twombly’nin resimlerini ilham alsa da asi tavırları açısından ayrılıyor. Twombly’nin resimleri liriktir, bir şeye karşı değildir, yalnızca dışavurumcudur. Soyut çalışmalarının yanı sıra kaligrafiyi andıran ve tekrara dayalı harflerden oluşan çalışmaları Twombly’yi diğer sanatçılar arasında sevilir yapsa da zamanının sanat seyircisi açısından kabulünü zor kıldı.
Zaten Twombly’nin, hayatı boyunca sanat eleştirmenleri tarafından da kimi zaman yerden yere vurulup kimi zaman yere göğe sığdırılamamış olması da bundan. Çalışmalarının kategorize etmesi zor doğası nedeniyle akranları Jasper Johns ve Robert Rauschenberg kadar ün kazanamamış olduğunu söyleyenler bile çıkmıştır.
HERKES ABD’YE GİTTİ O AVRUPA’YI SEÇTİ
Cy Twombly’nin çalışmaları soyut dışavurumculuktan minimalizme, pop art’tan kavramsal sanata pek çok sanat akımından özelliklere sahip ama hiçbirine tam anlamıyla oturmuyor. Sanat dünyasında ‘nev-i şahsına münhasır’ tabirini en çok hak eden üyesi Twombly, çoğu sanatçının Avrupa’dan New York’a göç ettiği 1950’lerde, tam tersini yaparak Avrupa’ya taşındı.
1957’de Güney İtalya’ya temelli yerleşen sanatçının kariyerinin belki de en kötü noktası 1964’te New York’taki Leo Castelli Gallery’deki sergisiydi. Sergiyle ilgili elle tutulur hiçbir şey olmadığını söyleyenlerin başını, sergiyi bir ‘fiyasko’ olarak tanımlayan sanatçı ve yazar Donald Judd çekmişti.
Ama 1980’lerde Basquiat gibi dışavurumcu yeni kuşak sanatçılar Twombly’den ilham almaya başladı. Aynı zamanda Amerikan sanat piyasasında Twombly’ninkileri andıran çalışmalarıyla Joseph Beuys gibi sanatçılara ilginin artması, sanatçıyı daha önce hiç karşılaşmadığı bir mertebeye çıkardı.
1989’da Homeros’un İlyada’sından ilham alan on parçalı devasa çalışması ‘Fifty Days at Iliam’, Philadelphia Sanat Müzesi’nin kalıcı koleksiyonuna eklendi. 1990’da sanatçının 1971 tarihli ‘İsimsiz’ kara tahta çalışması Christie’s New York’un müzayedesinde 5.5 milyon dolardan satıldı. 1995’te ünlü sanat koleksiyoneri De Menil Ailesi’nin Houston’daki sanat merkezlerine Cy Twombly için Renzo Piano tarafından özel tasarlanan yeni bir galeri eklendi.
Twombly’nin çalışmalarının sanat dünyasında hak ettiği yerin süregelen tartışma konusu olmasının en önemli nedenlerinden biri tuval üzerindeki ince detayların ve dokunun reprodüksiyonda hissedilememesiydi. Twombly, üretim sürecini, resim yapmaktan ziyade bir deneyim olarak tanımlardı.
ÖLMEDEN ÖNCE İDOLÜYLE AYNI SERGİDE YER ALDI
Twombly ölmeden birkaç gün önce Londra’daki Dulwich Gallery’de Fransız klasik dönem ressamı Nicolas Poussin ile bir ortak sergi açtı. Serginin ilham kaynağı, az konuşan Twombly’nin vakti zamanında dediği bir sözdü: “Eğer şansım olsaydı, başka bir hayatta Poussin olmak isterdim.”
Normal şartlarda yan yana konduğunda belki de zorlukla paralellik kurulabilecek kadar farklı üsluba sahip bu iki sanatçının çalışmaları bir arada aslında inanılmaz bir uyum sağlıyordu. Twombly’nin Poussin’in klasik stiline hayranlığı ve bağlılığı sanatçının lirik grafitilerinde ve karalamalarında hissedilirken, Poussin’in figüratif çalışmalarının ana temaları Eski Avrupa kültürünün başlıca öğeleri Arcadia ve pastoral, Venüs ve Eros, drama ve endişe, Twombly’nin çalışmalarında esin kaynağı olarak hayat buluyordu. Galerinin direktörü Ian A.C. Dejardin, ölüm haberinin hemen ardından “Twombly’nin çalışmalarının önemine böyle güzel bir şekilde şahit olabilmek gurur verici” diyordu.
Ölümünden bir ay önce çalışmalarının 15 milyon dolara alıcı bulması ve yepyeni bir sergisinin açılmış olması bir tesadüf elbette ama çok yakında bir retrospektifini göreceğimizin habercisi olduğu kesin.
LOUVRE’UN TAVANINDAKİ CY TWOMBLY
Nasıl Michelangelo’nun tavan fresklerini görmek için Vatikan’a gidiyorsanız, Twombly’ninkileri görmek için Louvre’a uğrayabilirsiniz. Twombly’nin 350 metrekarelik tavan çalışması, geçen yıl Louvre Müzesi’nin Bronz Salonu’nda (Salle des Bronzes) açıldı. Hemen yan odasında Georges Braque’ın neredeyse yarım yüzyıl önce yaptığı üçlemesi yer alıyor. Twombly’nin freskinde, eski çalışmalarındaki lirik kargaşa ve şiddetten pek eser yok. Aksine pek sakin, hatta statik ve klasik bu tavan çalışması derin mavi bir arka plan üzerinde gezegenvari dairelerle Hellen dönemi heykeltıraşlarının isimlerini listeliyor. Cy Twombly, François Morellet ve Anselm Kiefer’in ardından Louvre’un duvarlarında ölümsüzleşen üçüncü çağdaş sanatçı.
BAĞIMSIZLIK İÇİN ÖLENE DEK SESSİZLİK
Cy Twombly’nin bugüne dek sadece iki röportajı yayınlandı: Biri 2001’de Basel’deki heykel sergisinden önce David Sylvester’ın, diğeri ise Tate Modern’deki ‘Cycles and Seasons’ (Devirler ve Mevsimler, 2008) sergisinden önce küratör Richard Serota’nın yaptığı röportajdı. Avrupa’da yaşayarak bir bakıma gözlerden ırak bir yaşam sürmeyi yeğleyen Twombly, sanat sahnesinin ön sıralarında yer almamanın, ona istediği gibi ve istediği hızda üretebilme özgürlüğü sağladığını düşünen bir sanatçıydı.
CY İSMİNİN KÖKENİ
Edwin Parker Twombly Jr. 1928’de ABD’nin Virginia eyaletinde doğdu. Babası Chicago White Sox takımında atıcı olarak oynayan bir beyzbolcuydu ve adını da 20. yüzyılın başındaki en şöhretli beyzbolculardan Cy Young’dan almıştı. Tıpkı babası gibi Edwin de Cy ismini benimsedi ve hayatı boyunca kullandı. İşin ilginci beyzbolcu Young’ın da asıl isminin Denton True olup ‘Cy’ lakabını müthiş hızlı atışları sayesinde almasıydı. Çünkü ‘Cy’ İngilizcede ‘Cyclone’ yani kasırga kelimesinin kısaltmasıydı.