Güncelleme Tarihi:
Savaşın şehirlerdeki izleri silinse de ruhlardaki yaralar henüz iyileşmemiş. Okurumuz Nurdan Şahin gitti, izlenimlerini yazdı.
Uzun ama harika bir yolculuktan sonra, Meksika’nın Corozal sınır kapısına varıyor ve nehirden Guatemala’ya geçmek üzere iskeleye iniyoruz. 10 kişilik tekneyle, Meksika - Guatemala sınırını çizen Usumacinta Nehri’ni geçmemiz 45 dakika sürüyor. İç savaş sırasında pek çok kişi bu nehirden Meksika’ya kaçmış. Maymunlar, akbabalar, çamaşır yıkayan kadınlar, yüzen çocuklar arasından geçip kıyıya vardığımızda bizi yerel rehberimiz karşılıyor. Hugo, bir ‘mestizo’, yani İspanyol-yerli melezi. 50 yaşlarında görünüyor ama mestizolar genellikle yaşlarını göstermiyor. Bu özellik, belki de yaşadıkları tüm korkunç olaylara gösterdikleri tahammül için onlara Tanrı’nın armağanı. Hugo çok neşeli; devamlı konuşuyor, gülüyor. Gülmek ne kelime kahkahalar atıyor, şarkı söylüyor, ta ki bizim rehber onunla iç savaşla ilgili sohbete başlayıncaya kadar. Hugo’nun sesi donuklaşıyor “15 yaşında, savaştan kaçmak için kiliseye sığındım; orada müzisyenlik yapıyordum. Yaklaşık bir yıl sonra, askerler gelip beni buldu ve yaka paça askere aldılar; 2,5 yıl yağmur ormanlarında gerilla kovaladım.” diyor. Bizim rehber soruyor: Ne yapıyordunuz peki gerillayı bulunca? “Ateş ediyorduk doğrudan! Emir böyleydi, hiçbir uyarıda bulunmadan, teslim çağrısı yapmadan ateş etme emrimiz vardı.” Tuhaf; sesi donuk, renksiz, gülmüyor artık ama sesinde hiçbir titreme, bir pişmanlık emaresi de yok!
KUŞBAKIŞI ANTIGUA
Yeryüzünün herhalde en olağanüstü ören yerlerinden biri olan Tikal’de Hugo’dan ayrılıp uçakla Guatemala City’ye geliyoruz. Dünyanın en güvensiz şehirlerinden biri. Sokaklarında Piranha denilen çocuk çeteleri kol geziyor; çoğu iç savaşta ailesini kaybetmiş. Allahtan biz uçaktan iner inmez, yine Mayaların izini sürmek üzere, otobüsümüze binip güzeller güzeli Antigua’ya doğru yola çıkıyoruz.
Bu kez rehberimiz Bronson; o da bir mestizo ama daha genç, üstelik de yakışıklı ve esprili. Adını, Charles Bronson’u çok seven babası koymuş! Antigua’yı tepeden seyretmek için üzerinde koskoca bir haç olan Cerro de la Cruz tepesine çıkıyoruz. Müthiş bir manzara. İnerken istisnasız her adımda 15-20 erimiş mum görüyoruz. Bronson “21 Aralık kutlamaları” diyor, “yeni bir çağ başlıyor!” Karşıda Agua (su) ve Fuego (ateş) yanardağları. Olağanüstü bir manzara. Aşağıda, şehirde serbest zaman. Biz herkes uyurken de dolaştığımız için, erken geliyoruz buluşma yerine, özellikle de Bronson ile sohbet etmek için. Hikâyesini öğrenmek istiyoruz. “Babam Amerika’ya çalışmaya gitmiş; bir gün bir lokantada otururken annemle babası girmiş lokantaya. İlk görüşte aşk! Birlikte Guatemala’ya dönmüşler.” Babası hukuk fakültesinde öğrenciyken UNCG gerillalarına katılmış. ”Amerika’da beyni tersine yıkanmış, Amerikalılar’dan nefret etmiş” diyor. Sonunda karısını ve çocuklarını, iç savaşta sığınma evi haline gelen bir Amerikan yetimhanesine bırakıp dağlara çıkıyor. Çocuklar 7 yıl orada kalıyor; her birine bir Amerikalı aile sponsor oluyor. “Biz öyle okuduk” diyor Bronson. Mimar olmuş ama rehberlik yapıyor. “Şimdi ne yapıyor baban” diye soruyoruz. “Bilmem,” diyor, “herhalde Nikaragua’da falan zengin Amerikalılara ateş ediyordur!” Tabii şaka bu... Emekli olmuş, sakin bir hayat sürüyormuş. Hugo’dan bahsediyoruz ona. ”Gayet normal” diyor; “akşam saat 6’da kilise çanları çalar, sirenler öterdi; sokağa çıkma yasağı başlardı. Sokaktaki herkesi askere alırlardı; askerlik yaşı 13’e inmişti!” İki gün içinde, iki rehber; ayni orijin, karşıt kamplar, benzer acılar…
Onlar terörü çözmüş, sıra bizde
Guatemala, bu dünya güzeli, dünya renklisi ülke, yeryüzünün en uzun, en kanlı, en acımasız iç savaşlarından birini yaşamış. Tam 36 yıl süren savaşta, 250 bin kişi ölmüş; yüzlerce katliam yapılmış, inanılmaz acılar çekilmiş. Nihayet 1996’da, artık ne yenen ne yenilen olduğunu anlayan taraflar anlaşma masasına oturmuş. Savaş bitmiş. BM raporu, büyük ölçüde devlet güçlerini sorumlu tutmuş yapılan katliamlardan; hatta, geçmişin bazı sorumluları yargılanmış. Kadın, erkek, yaşlı, çocuk tam 226 kişinin öldüğü Las Dos Erres Katliamı için devlet yüklü bir tazminat ödemiş. Ancak ülkedeki sorunların çözüldüğünü söylemek zor. Mayalar yine çok fakir, yine açıkça söz edilmeyen ayrımcılık var, gelir dağılımı çok bozuk ama en azından yaşam sürüyor; gençler, çocuklar ölmüyor. Yaşam her şeyden değerli. Yaşam sürerse, çözüme ulaşılır elbet bir gün.Artık bizim ülkemizde de çocuklar ölmese diyoruz. Guatemala, tarihin belki de en korkunç iç savaşını bile sonunda barışla çözebildiyse, bizim ülkemizde neden