Deniz İnceoğlu
Oluşturulma Tarihi: Haziran 02, 2013 00:00
Ressam Nadide Akdeniz son kişisel sergisi ‘Gözetle(me)’yi Çağla Cabaoğlu Gallery’de açtı.
Eserleri ve seriyle ilgili, “Ben size uyumlu bir doğayı, güzel bir deniz manzarasını, ahengi, göz alıcı bir şekilde sunarken; tekinsizliği, güvensizliği, yapaylığı, müdahaleyi, kayıtsızlığı, güdülenmeyi sunuyorum. Görünenle görünmeyeni, gerçek olanla gerçekdışılığı da sunuyorum. Bence tam da içinde yaşadığımız zamanları anlatıyorum savaş ve şiddet hariç” diyor.
Bildiğim kadarıyla uzun zamandır kişisel sergi açmıyordunuz. Bunun belli bir sebebi var mıydı?
- Pek de uzun bir zaman sayılmaz. Çünkü hepten bir sessizlik içinde değildim. Bu arada birçok sanat festivaline katıldım. Ayrıca zaten çok sık sergi açabilen bir ressam değilim. Çalışma tekniğim nedeniyle fazla üretici olamıyorum. Bu nedenle en erken iki yılda bir sergi açabiliyorum. Tabii ki sergi açacağınız mekân da var. Ona karar vermek de kolay değil.
|
isimsiz, 200x 320 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2008 Doğanın fark edilmediği doğallık içinde kayıtsızlık halleri. |
Sergide 20’ye yakın işiniz görülüyor. Bunlar yakın dönem çalışmalarınız mı?
- Dört yıla yayılan işler hepsi. Bu zaman içinde yavaş yavaş oluşup ‘Gözetle(me)’ ismine doğru yol alan ve kendini bulan bir sergi.
Eserlerinizde ilk göze çarpan plajda yürüyen insanlar oluyor. İnsan ister istemez merak ediyor, nereye ve neden yürüyor bu insanlar? Ve tabii ki neden plajdalar?
- Bence de ‘nereye yürüyorlar?’ Doğa, deniz, ışık, çıplaklık, rahatlık, bedenlerin özgürlüğü ve insan bedenlerinin hareketinden oluşan müziği izlerken biraz sonra tabi olmayı, güdülenmeyi, rahatsızlığı, tekinsizliği, belirsizliği fark edip, tam da bir deniz manzarası resmi izlediğinizi zannederken birden tedirginleşirsiniz. Bu resimlerde sorular ve sorgulama var ama beklenilen cevap tek ve kesin değil.
Seri de genel olarak plajda ilerliyor. Özel bir nedeni var mıydı ‘plaj’ı seçmenizin?
- Olmak istenilen yerle ilgili olduğu kadar resimde oluşturmaya çalıştığım atmosferle de ilgili. Büyük kent yaşamından kaçış, kaçılan yer ve tekrar yakalanmakla ilgili. Aynı zamanda bellediğimiz–belletilen ve hiç de sorgulamadan kabul ettiğimiz doğrularla ilgili. Bir bakıma yaşadığımız zamanlara ironik bir eleştiri.
Tabii bir de kamera kullanımı var dikkat çeken. Serginizin isminin de ‘Gözetle(me)’ olduğunu düşünürsek, günümüzdeki hangi konuya özellikle göndermelerde bulunuyorsunuz?
|
isimsiz, 200x200 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2012 Müdahale edilmiş, az çok kirletilmiş doğal mekânda, sıradan ya da sıradışı bir nedenle yönlenmiş insanlar. |
- Gözetleme ve gözetlenme kimi zaman anormal olabilen, insanla ve diğer canlılarla da ilgili normal bir durum. Ama bu yaşadığımız zamanlara geldiğimizde neredeyse gözetlenmediğimiz ve kayıt altına alınmadığımız yer yok gibi. Sizce bu rahatsız edici ve katlanılmaz değil mi? Öncelikle öne sürülen ‘güvenlik’, bize aynı zamanda ‘güvensizliği’ de getirmiyor mu? Ama biz, ezberden hareket ederek, güvenlik adına kayıt altına alınmayı öylece kabullenip tepkisiz, kaygısız, pasif insanlara dönüşmüyor muyuz? Acaba öyle olmamız mı isteniyor? Resimlerdeki kameralar ve kayıtsız görünen insanlar, bunları sorguluyor ama yıkıcı ve vurucu bir biçimde değil benim dilimle.
Bu gözetleme konusunun siyasi bir tarafları da var mı, içinde yaşadığımız konum düşünülünce?
- Tabii ki var. Uzandığı alan geniş ama ben daha çok insan yaşamı, kişiliği ve kabul edilemezlik üzerinden ele aldım.
Sinema kameralarını da işin içine katarak yaşamımızdaki doğallık ve yapaylık, kurgu, inanırlık, gerçek ve gerçek olmayan üzerinden ikinci bir sorgulama getirdiğimi düşünüyorum.