Güncelleme Tarihi:
Ahu Aysal’ı nasıl tanırsınız deseler pek çok kimse “Ünü tüm dünyayı sarmış Boğaz’daki Les Ottomans Hotel’in sahibesi”, “Sosyetik hatun”, “Uzaya gidecek ilk Türk kadını” gibi cümleler kurar muhtemelen. Ahu’yla yaptığım keyifli muhabbeti okuduktan sonraysa 25 yıllık eşi Galatasaray Kulübü Başkanı Ünal Aysal’ın başka bir kadına olan ilgisini öğrendikten sonra bile ondan “Seni seviyorum” diyerek yollarını ayıran, hayatın kurallarını kabullenmiş ancak kendi koyduğu kurallardan vazgeçmemiş bir kadınla tanışacaksınız. Sosyetik olmasına sosyetik, gösterişli olmasına gösterişli bir kadın Ahu Aysal ama bir o kadar da hayat dersi alabileceğimiz pırıltılı bir filozof kendisi. Bana inanmıyorsanız, aşağıdaki satırlara bir göz atın derim.
* Charlie Chaplin “Hayal edebileceğim en üzücü şey lükse alışmaktır” demiş zamanında. Şarlo senin yaşantını görse karalar bağlardı herhalde.
- Chaplin gelsin de önce benimle tanışsın derim. Benim için lüksün anlamı çok farklı.
* Nesi farklı?
- Bir yaştan sonra insanın lüks diye tabir ettiği şeyler değişiyor. Çantadan, elbiseden, yattığı kalktığı yerden ibaret olmuyor. Asıl lüks kimseye karşı verilecek bir hesabının olmaması.
* Bunu yapmak çok kolaymış gibi konuşuyorsun.
- Kolay değil elbette. Küçüklükten itibaren sürekli “Acaba ne derler? Ayıp olmaz mı?” gibi sorular oluyor insanın kafasında. Peki niye o yaşlarda yaptıklarını sürekli sorguluyorsun? Çünkü kendinden emin değilsin.
* Gel o zaman kendinden emin olmadığın o günlere dönelim biraz. Nasıl bir çocukluktu seninkisi?
- Benim çocukluğum da aynen az önce bahsettiğim gibiydi. “Yanlış bir şey yapıyor muyum?”, “Doğru söyledim mi?” diye sürekli düşünen, korkak bir çocuktum aslında.
BABAM 3 YAŞINDA BANA SEÇİM HAKKI TANIDI
* Neden, annenle baban çok mu despottular?
- Tam aksine, anne baba konusunda o kadar şanslı bir çocuktum ki anlatamam. Babam Cerrahpaşa Nöroloji Bölümü’nü kuran adam... Beni de asistanı gibi yetiştirdi diyebilirim. 3 yaşındayken bile bana her konuda seçim hakkı tanırdı.
* 3 yaşında neyin seçim hakkından bahsediyorsun Allah aşkına?
- Öyle deme. Mesela bir restorana gittiğimizde elime mönüyü tutuştururdu.
* O yaşta okuma yazma biliyor muydun?
- Ne okuma yazması... Mönüyü bir ters tutuyorum, bir düz tutuyorum, bir bilmem ne tutuyorum tabii. (Kahkahalar)
* Göstermelik seçme şansı yani...
- “Ben çorba içeceğim” diye başlardı tatlı tatlı konuşmaya. Sonra bana dönüp “Kerimoğlu sen de çorba içer misin?” diye sorardı. Al sana seçim hakkı.
* İyi hoş da,
Kerimoğlu kim?
- (Gülüyor) Kerimoğlu kızlık soyadım. Babam bana öyle hitap ederdi.
ZAMAN GELİYOR ERKEĞİN CANI GENÇ TEN İSTİYOR
* Kız çocukları genelde babalarını öve öve bitiremez, peki ya annenle aranız nasıldı?
- Annem kızmak nedir bilmeyen, dünyanın en huzurlu kadınıydı. Ben evdeki bütün bu rahat ortama rağmen 18 yaşında evleniverdim.
* Eros’un oku adres sormuyor tabii.
- Hakikaten öyle. Aşık oldum, hem de çok aşık oldum. Hâlâ da aşığım. Ama bir zamandan sonra boyut değiştiriyor aşk.
* İnan ben artık tek boyutuna bile razıyım.
- (Gülüyor) Ben Ünal’dan çok sevdiğim için boşandım.
* Kafam karıştı.
- Kafanın karışmasını gerektirecek bir durum yok aslında. Madem ki ben bu adamı seviyorum, o zaman onun mutlu olması lazım. İkimiz de belli bir yaşa erişmişiz, o yıllarca çalışmış, didinmiş, uğraşmış ve bir zaman geliyor canı “genç ten” istiyor. Karısı yanındayken bunları yapması uygun olmaz tabii ki, hâl böyle olunca benim ona kapıyı açmam lazım ki rahatlıkla çıkabilsin.
* Bu durumlarda kapıların, pencerelerin indiğini duymuştum da açıldıklarını pek bilmiyordum doğrusu. Şimdi laf mı bu Ahu’cuğum, adamın canı genç ten istiyor diye yuva yıkılır mı?
- Debelenip dursam, ikimize de hayatı zindan etsem, adam genç ten arzusundan vazgeçecek mi? Sadece birbirimizi yıpratacağız. Ben de bir gün kahvaltıda “Ünal’cığım beraber olduğun başka bir kadın var mı?” diye sordum.
* Ee ne cevap verdi, “Hayır” dedi herhalde?
- Tabii önceleri biraz lafı evirdi, çevirdi; sonra “Var” dedi. Ben de “Seninle oturup konuşalım o zaman” diye cevap verdim.
* Kızlarınızın tepkisi ne oldu bu duruma?
- Başta beni çok suçladılar. “Gitmesine izin verme, diren” dediler ama bana bu kadar güzellik yaşatmış, iki tane kız çocuğu vermiş, böylesine sevdiğim bir adamın yaşamına engel koymak istemedim. Kızlarım sonradan benim doğrusunu yaptığımı çok net anladılar.
BİRTANEM GİT HAYATINI YAŞA SEN BENİM HER ŞEYİMSİN
* Şu malum kahvaltıya geri dönsek diyorum.
- İkinci hadise olduğunda “Adamın değişikliğe ihtiyacı var, benim bunu anlayışla karşılamam lazım” diye düşündüm, ağlayarak ona sımsıkı sarıldım ve dedim ki: “Birtanem git hayatını yaşa, sen benim her şeyimsin, iki tane dünya güzeli çocuğumun babasısın, senden bugüne kadar hiçbir kötülük görmedim.”
* Bu satırları okuyan pek çok kadın senin kadar “aydınlanmış” olmayabilir.
- Benzer hadiseleri yaşayan kadınların kimi durumu görmezlikten geliyor, kimi içine atıyor, bazısı evde huzur bırakmıyor, kimileri de intikam peşinde koşuyor. Halbuki tüm bu yaptıkları sadece kendilerine zarar veriyor.
* “Kısasa kısas” senin lügatında yok yani?
- “Sen yaptın peki o zaman ben de birini bulayım” deyip intikam alırsam ne olacak ki? Yahut yaşananları görmezlikten gelsem kendime olan saygımı yitirmeyecek miyim? Bana üzüntü vermekten başka neye yarayacak tüm bunlar? Yaşadığımız o güzel günleri çöpe atmanın ne gereği var?
AŞK BENİ HASTA ETTİ, MEME KANSERİ OLDUM
* Kızlarını dinleyip boşanmasaydın, ne değişirdi?
- En önemlisi kendimi rezil ederdim. Daha önce bir kere daha böyle bir şey yaşanmıştı ve o zamanlar hasta olacak kadar üzülmüştüm.
* Ya sonra?
- Hastalığım pahasına affettim ilkinde. Ama rahatsızlığım döneminde aydınlanma yaşadım. “Ahu” dedim kendi kendime “Sen deli misin? Değer mi buna? Ne yapıyor bu adam? Bir şey yapmıyor ki, seni yine sevecek.”
* Şaşırdım şu “Bir şey yapmıyor ki” demene.
- Kendini genç hissetmek için genç biriyle beraber olmak istemesinde kötülük nerede? Hayatın kuralı bu; en sevdiğin çantayı bile kaç gün kullanıyorsun? Sıkılıyor insan. Ünal da benden sıkıldı.
* İstenilenin kendin olmaması içini acıtmadı mı?
- Hayır acıtmadı, çünkü o şartlarda birlikte oturmuş olsaydık daha çok canımı acıtacaktım. Üstelik çocuklarımız da zarar görecekti.
* Aşk, insanı kanser
eder mi?
- Kimseyi bilemem ama beni etti. Fakat ona olan sevgimi ne değiştirebilir ki? Ünal başkasıyla beraber oldu diye meme kanseri oldum ama tedavi için Amerika’ya gittiğimizde bir an olsun yanımdan ayrılmadı. Baksana o kötü günlerin de üstesinden birlikte geldik.
ÜNAL İLE GÖRÜŞTÜĞÜMÜZÜ YENİ HANIMDAN SAKLIYORUZ
* Çevren nasıl tepki gösterdi ayrılık dönemindeki ultra-ılımlı yaklaşımına?
- Herkes “Bırak Ünal’ı, sen onun çocuğuna da bakarsın” diyor benim için.
* Bakar mısın?
- Tabii ki bakarım. Çünkü ben çok seven biriyim, sevmeyi seviyorum.
* Hâlâ görüşüyor musunuz Başkan’la?
- Hemen hemen her gün konuşuyoruz, yemek yiyoruz ama yeni hanımdan saklıyoruz tabii (gülüyor).
ÜNAL'I TANIDIĞIMDA OTOBÜSTE HOSTTU
* Filmin sonunu öğrendik, peki ya nasıl başlamıştı bu aşk hikayesi?
- Liseyi bitirir bitirmez beni üniversite için İngiltere’ye gönderdiler. Bir keresinde annem Münih’teyken beni yanına çağırdı, oradan da birlikte İstanbul’a gidecektik.
* Bir yol hikayesi...
- Hem de nasıl. Neyse bindik Bosfor’un otobüsüne. Tam yerleşirken yanımıza otobüsün hostu geldi, “Bu koltuklar çok güneş alıyor, arkada daha rahat yerler var, sizi oraya alalım dilerseniz” dedi.
* Veee o güneş almayan koltuklarda ilk karşılaşma.
- Yok canım, otobüsün o düşünceli hostu Ünal’dı zaten (gülüyor). Üç günlük yol boyunca bizde bir sohbet, bir keyif anlatamam.
* Yakışıklı mıydı?
- Yakışıklı mıydı ne demek? Bugün de çok yakışıklı o... Kaç yaşında olmasına rağmen fiziği hâlâ düzgün ve bakımlı.
* Tamam tamam kızma, gelelim üç gün süren otobüs keyfinin sonuna.
- Ünal’ın Münih’e geri dönmesi gerekiyordu, ama kısmet işte bir telefon geldi ve ona bir hafta İstanbul’da kalması gerektiğini söylediler. Bunu duyar duymaz beni pazartesi günü Divan’da yemeğe davet etti.
* Havalara uçtun tabii.
- Uçmaz mıyım? Bir de Ünal yol boyunca üstü açılan Jaguar arabasından bahsediyordu. Daha 17 yaşındaydım, arabayı duyunca da ayrı heyecanlanıyordum.
* Üstü açık Jaguar mı? Bosfor’un otobüslerinde çalışan hostlar bayağı iyi kazanıyormuş demek.
- (Gülüyor) Ama o gün Divan’a bir Amerikan arabasıyla geldi.
* Jaguar ava mı çıkmış?
- Ayol ne Jaguar’ı! Bana “Jaguar tamirde, arkadaşımın arabasını aldım, geldim” dedi. Sonradan öğrendim ki meğer bana hava atmak için o arabayı bile kiralamış (gülüyor). Çok güzel günler geçirdik, tanıştıktan bir sene sonra da evlendik zaten.
ASTRONOT OLACAĞIM
* Uzay sevdası nereden çıktı?
- O sevda küçüklüğümden beri var içimde. 25-30 sene önce bir adamın uzaya gitmek için çalışmalara başladığını ve bunun için 25 milyon dolar harcadığını okumuştum. O zamanlar param yok tabii ama “Allah’ım bir yerlerden 25 milyon dolar ver de, ben de uzaya gideyim” demiştim içimden.
* Ne zaman çıkıyorsun fezanın keşfine?
- 10 ay sonra.
* Ali Şen de gidiyor duyduğuma göre.
- Nerede hayatım? Çalışmalarını tamamlamadı ki.
* Ne gibi çalışmalar yaptın?
- F-16’lara binip normalde çıktıkları yüksekliklerin üstünde uçuşlar yaptım. Simülatörlerle olan çalışmaların yanında bir de parabolik yapan özel bir uçağa bindim.
* Geometrideki parabolden başkasını bilmem ben.
- (Gülüyor) Uçağın parabolik yapması dimdik yükselip yine dimdik aşağı inmesi. İçi boşaltılıp, süngerlerle kaplanmış özel uçaklarla yapılabiliyor bu ancak.
* Yanında kimler olacak?
- Sadece astronot olacak. Yukarı giderken kontrol astronotta, dönüşte bende olacak. Dünyaya döndüğümüzde diplomamı alıp ben de astronot olacağım.
"BU OTEL TRENDY OLSUN" DİYEN MİMARI KOVDUM
* Hem evin hem işyerin olan Les Ottomans’a nasıl “hamile kaldın”?
- (Gülüyor) 85’te Club Med furyası esnasında Antalya’da Türkiye’nin ilk tatil köyünü açtım. Çocuklar daha çok küçüktü, vakitsizlikten orayı kiraya verdik. 10 sene sonra tekrar aynı işe koyuldum.
* Şehir efsanelerine göre Les Ottomans arazisine ev yapmana izin çıkmayınca otel inşa etmeye karar vermişsin.
- Yok öyle bir şey. Burayı görür görmez beğendim. Feng Shui’ye, her şeyin bir yaşam enerjisine sahip olduğuna inandığım için Malezya’dan bu işin uzmanını getirttim. Araziyi görür görmez o da çok beğendi, denize meyveler, çiçekler attık, her tarafı kutsadık ve ben projeye başladım.
* İyi ki Malezya’dan veto almamış projen.
- Burası eskiden Hattat Muhsinzade’nin eviymiş. Önce tarihini araştırdım, ardından da kafamda bir hikaye yazıverdim. Kendimin Muhsinzade olduğuna inandım. Sanki ölüp gitmişim ama bir zaman yolculuğu yaşayıp evime geri gelmişim gibi hissettim. Muhsinzade olarak evimin aynısını inşa etmeye ama içini değişik yapmaya karar verdim. İlk başta İtalyan bir mimarla çalışmaya başladım ama o tutturdu “Burası trendy olsun” diye. Ben Osmanlı dedikçe o trendy dedi, sonunda kovdum gitti. Ardından Zeynep’le (Fadıllıoğlu) Les Ottomans’ı bugünkü haline getirdik.
AJDA'YI DUDAĞINDAN ÖPÜNCE BANA LEZBİYEN DEDİLER
* Nedir sendeki bu dudaktan öpüşme adeti?
- Gerçekten sevdiğim insanları dudaklarından öptüğüm zaman mutlu oluyorum. Bir keresinde Ajda’yı dudaklarından öperken fotoğrafımı çekip bana “lezbiyen” dediler. Yahu ne demek bu şimdi? Dudaktan öptüğüm kişiyi tam anlamıyla “hissedebiliyorum”, hepsi bu.
* Ama işte bu gibi sebeplerden sana “Deli” diyenler var.
- Kimse bana normal demiyor zaten. Önemli olan ben kendimi seviyorum, kendi yaptıklarımı seviyorum.
* Kime göre deli kime göre akıllı?
- Al işte o beni hiç ilgilendirmiyor. Annem hep “Ne zaman ki ‘aaaa’ demeyeceksin şu hayatta işte o zaman büyüdün, olgunlaştın” derdi. Ben de kızlarıma hep aynı şeyi söylüyorum.
* Kızlarından laf açılmışken, damatlarınla aran nasıl?
- Çok iyi. Damatlarım “Ahucuğum”, torunlarım da “Mahucuğum” diye çağırıyor beni. Damatlarımın ikisi de karılarından gizli şeyleri “Ne yapayım şimdi?” diye gelip benimle paylaşır. Büyüğüne poker oynamaktan içki içmeye ne kadar kötülük varsa ben öğrettim!
İLK ŞİRKETİMİZDE TEMİZLİĞİ BEN YAPIYORDUM
* Hep böyle sefahat içinde mi yaşadınız?
- Talebeydik ilk yıllarda ne sefahati? Brüksel’de kendi şirketimizi kurduk. Temizliğini bile ben yapıyordum. Ama çok çalışkandır Ünal. Kimsenin İran’a gitmeyip iş yapmadığı savaş yıllarında orada iş yapardı. O günlerden geldik biz buralara.
* Şimdi de futbol camiası denen muharebede mücadele veriyor.
- Başkan seçilmeden önce yaptığı konuşmalarda en çok hoşuma giden neydi biliyor musun? Bazılarının parası olduğu için onu seçmek istediklerini duyunca, “Bunu kafanızdan çıkarın, kendi paramdan Galatasaray’a bir kuruş vermeyeceğim” diyebildi. Böyle bir davranış yürek ister.
ÖZCAN DENİZ'İN OTELİMDE FİLM ÇEKME TEKLİFİNİ REDDETTİM
* Birçok dünya starını ağırlıyorsun otelinde... En son kim geldi senin “eve”?
- Jennifer Lopez buradaydı.
* Ayağına kadar bunca yıldız gelmişken, niye onları hiç reklam aracı olarak kullanmıyorsun?
- Reklama lüzum yok ki. Geçenlerde Özcan Deniz geldi, güzel bir hikaye yazmış, filmini çekecekmiş. Düğün sahnesi falan da olacakmış, otelin odalarını ve bahçesini kullanmak istediğini söyledi. Film vasıtasıyla otelimin reklamını yapabilecekmişim. “Özcan’cığım” dedim, “Ben reklam almıyorum”...
KADINLAR BİR YAŞTAN SONRA SEKS İSTEMEZ OLUYOR
* Aşk defterini kapattın mı Başkan’dan sonra?
- Ondan önce de açmamıştım ki. Her zaman söylüyorum, sadece birisini tanıdım ve yalnız onu sevdim hayatım boyunca.
* Zor değil mi yalnızlık?
- Hiç de değil. Zaten benim yaşımdaki kadınlar kendi arzularından ziyade çevrelerinin görüşü için yanlarında bir erkek bulunduruyorlar.
* Ne yani, bir yaştan sonra kadınlar erkek arkadaş istemez mi?
- Doğa dişilere belirli bir süre hiçbir şey vermiyor. Derken hormonlar çalışmaya başlıyor, çocuk yapabileceğimiz bir döneme giriyoruz. Çocuklarımızı yetiştirdikten sonra doğurganlıkla beraber bazı ihtiyaçlar da bitiyor. Hormonlar ona göre değişiyor, seks istemez oluyorsun. Keyifli bir sohbet edebileceğin kişi herhangi bir erkek arkadaştan ve seksten çok daha önemli bu dönemde.
BENİM DİNİM DOĞA
* İnançlı bir kadın mı Ahu Aysal?
- Benim inandığım şeylerin gözle görülür, elle tutulur olması çok mühim. Dinler insanlara yüzyıllardır, görülmeyen, olmayan şeyleri korku yoluyla sunmuşlar. Benim dinimse gördüğüm, elleyebildiğim ve tecrübe alabildiğim bir şey, bunun adı doğa. İşte bu yüzden animizmi benimsedim.
* Biraz açsana animizmi.
- Animistler doğadan başka hiçbir şeye inanmazlar. Doğanın müthiş bir gücü var. Eminim ki Allah’ın 99 adından bir tanesi de doğadır. Bahsettiğim güce sen Allah dersin, o tanrı der, ben doğa derim. Ben “Allah seni çarpar” gibi şeylere inanmıyorum. Kafamdaki soruların cevabını doğada buluyorum, orada yabancılık ve yalancılık yok.
* Doğadan aldığın cevaplar her zaman yeterli oluyor mu peki?
- Tabii ki. Mesela bak son günlerdeki içki yasağı tartışmalarının cevabı bile doğada gizli. Alkolü ne zaman yasaklarsın? Ayıp yapıldığı, “kötü çocuk” olunduğu vakit “Yapma” dersin anne baba olarak. Yoksa üzümü tutuyorsun, alkol oluyor. Yani tabiatta var olan bir şey bu, sadece tadında bırakmayı bileceksin.
* Anne-baba uyarısından öte bir durum söz konusu ama.
- Mecazi anlamda söylüyorum ben bunu, idarecilere ebeveyn gibi bakarsak, “çocuklarına” yön vermeye çalışmaları gayet normal. Bazı kötü durumları engellemek adına önlemler alınabilir ancak Türkiye olarak geçmiş deneyimler sonucu devlete karşı bir güvensizliğimiz var.
* Peki ya senin?
- Benim bugün devlete güvenim çok var. Ne bazılarının söylediği gibi herkesin başörtüsü takmaya mecbur edileceğine, ne de alkolün tamamen yasaklanacağına inanıyorum. Bugün İngiltere’ye de gitsen belirli bir saatten sonra içki alamazsın.
EN BÜYÜK HAYALİM BİNDİĞİM UÇAĞIN KAÇIRILMASI
* Gel biraz da şu “devr-i alem” yapma tutkundan söz edelim. En heyecanlısı Papua Yeni Gine seyahatinmiş...
- Çok fakir bir ülke orası. İlk giden Türk grup bizdik. Yola çıkmadan önce tura katılacak herkesi burada ağırladım. Aralarında “Nasıl dayanacak bakalım bu havalı hatun?” diye konuşmuşlar.
* Çok mu zordu şartlar?
- Zor da laf mı? Kalacağım odaya bir girdim, her taraf leş gibi, yatağın başında kullanılmış prezervatifler...
* Geri dönmek istemedin mi?
- Aklıma bile getirmedim dönmeyi. Düşünsene, paranın ne olduğunu bile bilmeyen kabilelerin olduğu bölgelerde dolandık hep. Bir gün böyle gezerken yerlilerden birinin bizim dışarıdan gelmemiz çok hoşuna gitti ve kabile heyetinin yanına davet edildik. Normalde oraya kadınlar çıkamazmış...
* Nedir sendeki bu adrenalin açlığı?
- Seviyorum heyecanı. En büyük hayalim bindiğim bir uçağın kaçırılması. Dua ediyorum bunun için. Bir gün muhakkak olacak istediğim ve ben sevgi gücümle indireceğim o uçağı.
* Söyleyecek sözüm kalmadı, haydi Ahu, öp dudaklarımdan da ben gideyim artık...
BRÜKSEL'DEKİ EVİMİZ HALA OLDUĞU GİBİ DURUYOR
* Çok genç evlenmişsiniz. O yaşta iki genç ne yer ne içer?
- Ben İngiltere’de, Ünal da o zamanlar hukuk fakültesi 1. sınıfta okuyordu, bir yandan da Bosfor’un otobüslerinde çalışıyordu. Babam “Olmaz öyle şey” dedi ve evlendikten sonra bizi İsviçre’ye gönderdi. Ünal orada dört senelik üniversiteyi iki senede bitirdi, ardından buraya döndük ve Erzurum’a askerlik yapmaya gittik.
* Ne demek “gittik”?
- (Gülüyor) Ben de onunla Erzurum’a gittim. Beraber yaptık askerliğimizi. İşte böyle bir aşktı bizimki. Daha sonra Brüksel’e yerleştik. Oradaki evimizi hâlâ ortak kullanıyoruz, her şey olduğu gibi duruyor, yatağımız bile aynı. Otelde de onunla olan resimlerimin hepsi yerli yerinde.
* Hatıralar sürekli sarıyor dört bir yanını desene.
- Niye sarmasın ki? Her boşanmanın illa ki rezillikle mi sonuçlanması gerekiyor? Efendilerin efendisi bir adamdır Ünal.