Güncelleme Tarihi:
Görevimiz Tehlike 5’in iki yıl sonra vizyona girmesi planlanırken, Tom Cruise farklı filmlerle dünyayı kurtarmaya devam ediyor.
Amerika’dan önce Türk izleyicisi ile buluşan Oblivion da bunlardan biri.
Oblivion’ı, Tron Efsanesi filmiyle bilimkurgu ve özel efekt kullanımı konularında kendisini kanıtlamış olan Joseph Kosinski yönetiyor.
Zaten senaryo da onun 2007’de yazdığı, çizgi roman olarak basılmış 8 sayfalık tretmanına dayanmakta.
AY PARÇALANMIŞ, İNSANLAR SATÜRN’E KAÇMIŞ
Hikâye uzaylılar ve insanlar arasında çıkan savaştan 60 yıl sonrasında geçiyor.
Uzaylı istilası sonucunda uzaylılar ve insanlar arasında savaş başlamış.
Ve bu savaş sırasında dünyalılar nükleer silahları kullanmak zorunda kalmışlar.
Uzaylılar yenilmiş olsa da dünya tam bir harebeye dönmüş (zaten filmin en başarılı olduğu ilk yarım saatinde de bu harebeye dönmüş hal perdeye mükemmel yansıtılmış).
Ay parçalanmış, insanlar ise Satürn’ün aylarından birini yaşam alanı olarak seçmişler.
Jack ve partneri Victoria (Andrea Riseborough) ana kumandadan aldıkları komutlarla dünyadaki görevlerini sürdürüyorlar.
Ancak Jack ve Victoria’nın tüm düzeni Jack’in görev araştırmalarından birinde geçmişinden izler taşıdığını anlayacağı bir kadını, Julia’yı (Olga Kurylenko) bulmasıyla değişiyor.
Victoria sadece görevini değil, kader birliği yaptığı adamın hislerini de sorgulayınca Jack için zorlu bir mücadele de başlamış oluyor.
Günümüzde değil, 60 yıl sonra, uzay çağında bile kadın kıskançlığı devreye girince işler sarpa sarıyor anlayacağınız!
Jack’in yeni tanıştığı Malcolm Beech (Morgan Freeman) de ona sunulanın ötesine bakmasına neden oluyor.
TOM CRUISE’A İKİ GÜZEL KADIN EŞLİK EDİYOR
Oblivion, ilk yarım saatinde görselliği ve serin duruşu ile seyirci üzerinde yaptığı etkiyi ilerleyen dakikalarda tekrara saran çatışma sahneleriyle yitiriyor.
Sıradan ve tahmin edilebilen gelişmelere eşlik eden savaş sahnelerinin neredeyse hepsi birbirinin aynı.
Filmi sıradan ve sıkıcı yapıyor.
Ancak diğer yanda da ne yaparsa yapsın, ne kadar eleştirilirse eleştirilsin bir albenisi, bir ışığı olan ve izleyiciyi perdeye bağlayan Tom Cruise var.
Üstelik önceki filmlerinin aksine burada hayli de yakışıklı görünüyor.
Ona eşlik eden iki güzel kadını da yabana atmamak lazım.
Julia rolü için düşünülen isimler arasında Olivia Wilde, Noomi Rapace, Kate Mara, Olga Kurylenko, Mary Elizabeth Winstead ve Brit Marling yer alıyordu. Jessica Chastain seçilen isim oldu fakat sonra çekim takvimlerinin uyuşmaması nedeniyle rol Olga Kurylenko’nun oldu.
Victoria rolü içinse Diane Kruger, Hayley Atwell ve Kate Beckinsale’in isimleri kulislerde konuşulmuştu. Ama rol Andrea Riseborough’a gitti.
ŞAHANE MÜZİKLER VE M83
Oblivion’da görsellik ve oyuncular kadar, hatta belki daha da fazla etkili olan unsur M83 tarafından yapılan film müzikleri.
John Kosinski, Tron Legacy’de Daft Punk ile çalışmıştı, burada ise yerle bir olmuş dünya görüntüsü ve buradaki savaşa eşlik edecek müzikleri M83’e teslim etmiş. Çok da iyi yapmış, sonuç muhteşem.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
Bu filmi kaçırmayın
Erdem Tepegöz’ün yönettiği ve Jale Arıkan, Rüçhan Çalışkur, Özay Fecht’in rol aldığı Zerre, Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi İlk Film seçilmiş ve Tepegöz’e de En İyi Yönetmen ödülü getirmişti. Bir kadının zorlu yaşam mücadelesine odaklanan film, çoğunluk içinde görünmeyen sıradan ama azim ve kararlılıkla dolu hayatlara dikkat çekiyor. Küçük kızı ve annesi ile hayata tutunan Zeynep’in hikâyesi üzerinden işsizlikle dolu bir şehirdeki insanlar, yaşadıkları sorunlar ve hayatlarıyla perdeye geliyor. Zerre çok iyi bir ‘ilk film’ ve izlenmeyi sonuna kadar hak ediyor. Jale Arıkan’ın, kendisine Malatya’da En İyi Kadın Oyuncu ödülü getiren performansına da dikkat.
Bu orgazm sahnesi görülmeye değer!
Lee Daniels’ın yönettiği Gazeteci Çocuk, Amerikalı yazar Pete Dexter’ın 1995 tarihli aynı adlı suç romanından uyarlandı. Hikâye 1960’larda Güney Florida’da geçiyor. Son dönemin yükselen yıldızlarından Zac Efron’un canlandırdığı Jack Jansen üniversiteden ayrıldıktan sonra kasabasına ve sıkıcı hayatına geri dönmüş bir genç. Gazeteci ağabeyi Ward (Matthew McConaughey), şerifi öldürmekle suçlanan Hillary Van Wetter’ın hüküm giydiği davayı araştırmak üzere çıkageliyor... Film, sonuçta öyle ahım şahım bir senaryoya sahip olmasa da oyuncuları ve performanslarla görülmeye değer! Özellikle de Nicole Kidman’ın Sharon Stone edasıyla bacaklarını açıp, John Cusack ile karşılıklı orgazm olduğu hapishane sahnesi!
Topal Osman’ın son günleri
Atilla Akarsu’nun yönettiği ve Reha Beyoğlu, Orhan Kılıç, Mehmet Tokat ile Özcan Varaylı’nın oynadığı Atatürk’ün Fedaisi Topal Osman, kimilerine göre hain, kimilerine göre kahraman olan tarihi kişilik Topal Osman’ın hayatının son dönemini anlatıyor. Giresunlu Osman’ın gönüllü olarak katıldığı Balkan Savaşı’nda bacağı sakatlanıyor ve Topal Osman lakabını alıyor. İzmir’in işgal edilmesinin ardından gönüllü birliklerle Karadeniz Bölgesi’ndeki Rum çetelerine karşı mücadele ediyor. Atatürk’e birkaç suikast girişimi olunca Ankara’ya çağrılıyor ve Atatürk’ün korumalığını yapıyor. Kurtuluş mücadelesi uğruna savaşan birçok isimsiz kahraman ve bunlarla ilgili bilgiler su yüzüne çıkıyor filmle birlikte.
Sevimli mağara ailesi
Crood’lar tarih öncesinden gelen bir mağara ailesi. Yaşadıkları mağara depremde yıkıldıktan sonra yuvaları olan kanyondan taşınmak zorunda kalıyorlar ve ailenin babası Grug’ın önderliğinde bir yolculuğa çıkıyorlar. Barınabilecekleri yeni bir yer bulmanın ümidiyle ilerleyen Crood’lar bu yolculuk esnasında daha önce bilmedikleri esrarengiz bir dünyayla karşılaşıyor. Bu yeni dünyada doğa bambaşka. Üstelik bir de karşılarına Guy isimli ilginç bir genç çıkıyor. Sürekli seyahat etmeyi ve yeni icatlar yapmayı seven Guy’ı aileden en çok 19 yaşındaki genç kız Eep seviyor. Ateş yakmayı bilen Guy, Crood’ların hayatlarının değişmesinde önemli bir rol oynayacak. Film, Kirk De Micco ile Chris Sanders imzalı...