Görev yeri deÄŸiÅŸti istikamet Kıbrıs

Güncelleme Tarihi:

Görev yeri değişti istikamet Kıbrıs
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 22, 2004 00:00

Telçeker’deki koÅŸullar, hayli kötüydü. DaÄŸlık arazide görev yapmanın zorluÄŸu bir yana kerpiçten bir evde kalıyordu. Elektrik bile yoktu. Buna raÄŸmen bir orkestra kurup yaÅŸamını renklendirmeyi baÅŸardı. Bu kez düğünlerde sivillere deÄŸil, sadece taburda askerlere sergileyebiliyordu hünerini. (...)Mangasındaki askerlerden biri ayaÄŸa kalkmış, asmadan bir salkım üzüm koparmaya çalışıyordu! Vurulacak, üzüm yüzünden ölecekti! Akıncı, yerden küçük bir taÅŸ aldı, askere fırlattı. Tam isabet. MiÄŸferine çarpan taşı mermi sanan asker, korkuyla kendini yere attı. Öyle bir bağırıyordu ki, Akıncı gülmekten kendini alamadı.Ä°ÅŸbilir bir astsubaydı Ä°brahim Akıncı. Henüz altı yıllık bir astsubayken, görev yeri olan Hadımköy’de 70 tavuk, hindi ve inek sahibi olmuÅŸtu. Yumurta ve süt satıyor; yoÄŸurda ete para vermiyordu. 12. Mekanize Tabur’daki iÅŸlerden, hayvanlarından ve ailesinden kalan zamanlarda da müziÄŸe zaman ayırmayı baÅŸarıyordu. Önce gitar dersleri aldı, sonra akordeon. Fakat bir müzik aletini çalmaya baÅŸlayabilmesi yıllarını aldı. 1970 yılında Kayseri’de görev yaparken org ile tanıştı. En kolay öğrendiÄŸi ve benimsediÄŸi müzik aleti de org oldu. Kısa sürede amatörlükten kurtulup, birkaç sivil arkadaşıyla bir orkestra bile kurdu. Hadımköy’deyken ev bütçesine tavuklarıyla saÄŸladığı katkıyı bu kez orguyla yapmaya baÅŸladı. Gittikleri düğünlerde beÄŸenilince, Åžeker Fabrikası salonunun deÄŸiÅŸmez orkestrası oldular. Bolca bahÅŸiÅŸ alıyorlar, iyi para kazanıyorlardı. Akıncı astsubayın orkestrada çalıştığı askeri birliÄŸinde de duyuldu. Bazı subay arkadaÅŸları, eÅŸine ve kızlarına üzülüyorlardı, ‘Ailesini her gece yalnız bırakıyor’ diye. Biri ihbar etti sonunda.Tam eÄŸlencenin ortasında gelen inzibat subayını pistte kendinden geçmiÅŸ göbek atanlara hareketli bir parça çalarken fark etti Akıncı. Gözleri subaya takılı kaldı, elleri orga.Bir kolunda Ä°nzibat DiÄŸerinde düğün sahibiAra verdiklerinde Akıncı’yı yanına çağıran inzibat subayı, ‘Sen bir astsubaysın, nasıl böyle bir iÅŸ yaparsın? Haydi gidiyoruz merkeze’ diye koluna yapıştı. Öbür kolundan da durumu fark eden düğün sahipleri çekiÅŸtiriyordu. ‘Bizim düğün yarım kalacak’ diyerek izin vermediler subayın onu götürmesine.Ertesi gün Tugay Komutanı çağırdı Akıncı’yı. Yazıyla bildirilmiÅŸti orkestrada çalıştığı; - Sen geceleri düğünlerde müzik aleti çalıyormuÅŸsun, öyle mi?Ä°nkar etmenin bir yararı yoktu. ‘Evet’ karşılığını verdi. ‘Peki yasak olduÄŸunu bilmiyor musun?’ diye azarladı komutan onu. Yine de sonunda tatlıya baÄŸlandı mesele; - Seni tek ÅŸartla affederim. Tugayın her eÄŸlence gecesinde gelip ücretsiz çalacaksın.Akıncı astsubay, anlayışlı komutan sayesinde atlatmıştı bu badireyi. Bir yandan düğünlerde sahne almaya devam ederken, bir yandan da tugayın eÄŸlencelerinde ücretsiz çaldı. 1973 yılında DoÄŸubeyazıt’ın Telçeker Hudut Taburu’na tayin edilene kadar da böyle sürüp gitti yaÅŸamı.Telçeker’deki koÅŸullar, hayli kötüydü. DaÄŸlık arazide görev yapmanın zorluÄŸu bir yana kerpiçten bir evde kalıyordu. Elektrik bile yoktu.Buna raÄŸmen bir orkestra kurup yaÅŸamını renklendirmeyi baÅŸardı. Bu kez düğünlerde sivillere deÄŸil, sadece taburda askerlere sergileyebiliyordu hünerini. DaÄŸlarda yaz, kıştan daha keyifliydi. Ne yazık ki, yazın tadını çıkaramadan bir tayin emri geldi. Acele Bolu Komando Tugayı’nda bulunması isteniyordu. Apar topar yola düştü.KORKMAYIN ÃœSTÃœMÃœZDE SAVAÅž UÇAKLARI VARO sırada Kıbrıs hareketliydi, her an bir çıkartma bekleniyordu. Hem bröveli bir komando astsubayı olması, hem de daha önce iki yıl kadar Kıbrıs’taki Türk birliÄŸinde bulunması nedeniyle harekatta görev vermiÅŸ olabilirlerdi. Ama kimseden net bir bilgi alamıyordu.Ankara’dan çevrilip Silifke’ye yönlendirilince kesinleÅŸti harekata katılacağı. Tugayla orada buluÅŸtu. 2. Tabur, 2. Bölüğe verildi; bir mangaya komuta edecekti. SavaÅŸ donanımını kuÅŸanıp geceyi bir aÄŸaç dibinde geçirdi.Ertesi sabah erken saatlerde helikopterlerle adaya hareket ettiler. Pilot, yüzlerindeki korkuyu görünce moral verdi askerlere:- Korkmayın. Ãœzerimizde bizim savaÅŸ uçaklarımız var, altta da bizim gemiler. Hem yüksekten uçuyoruz.AÅŸağıdan açılan ateÅŸe raÄŸmen isabet almadan indiler adaya. Türk bölgesinde bir gün kalıp hazırlıkları tamamladıktan sonra ertesi sabah BeÅŸparmak dağına tırmanışa geçtiler. AkÅŸama doÄŸru Kadifekale yakınındaki dar alanda 1. Tabur ile buluÅŸtular.MERMÄ°LER YAÄžARKEN ÃœZÃœM YEMEK Ä°STEYÄ°NCEBu arada denizden çıkartma baÅŸlamıştı. Çıkartma botlarının etrafına düşen havan mermilerini endiÅŸeyle izlediler. Bereket botların hiçbiri isabet almadı. Hepsi sahile sorunsuz ulaÅŸtı.Ä°lk büyük çatışmaya o gece girdi Akıncı astsubay. SavaÅŸ Tepe’yi Rum birliÄŸinden geri almaktı görevleri. Arkadan tırmanan takım, iÅŸaret fiÅŸeÄŸini fırlatınca mangasıyla birlikte ‘Allah Allah’ diyerek taarruza geçtiler.Tepeye doÄŸru koÅŸarken, ateÅŸ ediyorlar, Rumlar da zayıf bir ateÅŸle karşılık veriyorlardı. Tepenin eteÄŸindeki kayalıklara zayiatsız ulaÅŸtılar.Önden koÅŸan Akıncı, fırlayıp bir kayanın üzerine çıktı. Dört Rum askeri gördü kayanın dibinde. Ellerinde modası geçmiÅŸ tüfekler vardı. Ä°ÅŸaret ederek, silahlarını bırakmalarını istedi. Korkuyla ayaÄŸa kalkan Rumlar silahlarını yere attılar. Üçü ellerini kaldırıp geri çekilirken, içlerinden biri hareketsiz kaldı, gözü tüfeÄŸindeydi. Akıncı, tüfeÄŸini ona doÄŸrultup tetiÄŸi çekti. O da ne? ÇeliÄŸin çarpmasından oluÅŸan ‘Çattt’ diye bir ses duyuldu o kadar. Mermi bitmiÅŸ, heyecandan fark etmemiÅŸti!Mermisinin kalmadığını anlayan Rum, tüfeÄŸini almak üzere eÄŸildi. Akıncı daha atikti. Bacağına baÄŸlı komando bıçağını çekmesiyle üzerine atlaması bir oldu. Rum askerini saçlarından yakalayıp bıçağını sapladığı anda silah sesleri duyuldu. Mangasındaki erlerden biri, üç Rum’u öldürmüştü. Akıncı, ölen Rumlar’dan birinin kolundan çıkardığı kronometreli saati vererek ödüllendirdi o askeri.O tepeyi, baÅŸka tepeler, baÅŸka köyler izledi. Kanla ölümle dolu geceler, günler yaÅŸadı. Nedense Ayermola köyü yakınlarında yaÅŸadıkları, daha derin bir iz bıraktı belleÄŸinde.Köyü ele geçirmek için ÅŸiddetli bir çatışmanın ortasındaydılar. Bir de baktı ki, mangasındaki askerlerden biri ayaÄŸa kalkmış, asmadan bir salkım üzüm koparmaya çalışıyor! Vurulacak, üzüm yüzünden ölecekti! Akıncı, yerden küçük bir taÅŸ aldı, askere fırlattı. Tam isabet. MiÄŸferine çarpan taşı mermi sanan asker, korkuyla kendini yere attı. Öyle bir bağırıyordu ki, Akıncı gülmekten kendini alamadı. Dahası, o asker, çatışma sonrasında arkadaÅŸlarına heyecanla anlattı nasıl ucuz kurtulduÄŸunu:- Ölümden döndüm. MiÄŸferime mermi isabet etti...Akıncı, doÄŸrusunu anlatınca askerler de katıla katıla güldüler arkadaÅŸlarına. O sırada askerler aradıkları evlerden birinde buldukları 16-17 yaÅŸlarındaki Rum kızını getirdiler. Güzel kız titriyordu. Yüzü bembeyazdı. Akıncı, oturmasını iÅŸaret etti, sonra matarasını verdi. SakinleÅŸen kız giderken, boynundaki haçı çıkarıp Akıncı’ya hediye etti. Akıncı, çıkartmadan 3.5 ay sonra ayrılabildi Kıbrıs’tan. Yine eski görev yeri DoÄŸubeyazıt’a döndü. Tendürek dağı eteÄŸindeki Kızılkaya sınır karakolu komutanlığına atanmıştı.O bölge yoÄŸun bir kaçakçılık trafiÄŸine sahne oluyordu. Ä°ran’a koyun götürülüyor, oradan da atlarla elektronik eÅŸyalar ve mutfak gereçleri getiriliyordu. Kış aylarında karda görülen her iz, sınır ihlalinin kanıtıydı. Ä°z görüldüğünde tutanak tutulması zorunluluÄŸu getirilerek bir tür kontrol mekanizması geliÅŸtirilmiÅŸti.YAÅžLI ATI SÃœRÃœKLEYÄ°P ÖLÃœME SÃœREMEDÄ°LERÄ°ÅŸi sıkı tutuyordu Akıncı astsubay. Karakola kapanmak yerine sınır hattında geziniyor, erleri sürekli tembihliyordu. ‘Kaçakçılık yaptırmayın, gereÄŸini yaparım. Benim yaptığımı görürseniz de siz ihbar edin.’ Bir süre sonra köyde 50 bin koyun biriktiÄŸi haberi çalındı kulağına. Köylüler, bu koyunları Ä°ran’a geçirmenin yolunu arıyorlardı. Huzursuz oldu iyice.Üç köylü ziyaretine geldi bir gün. Çaylarını içerken yakındılar. ‘Burada ot bulamıyoruz. Koyunlarımız açlıktan ölüyor.’ GeliÅŸ nedenleri belli olmuÅŸtu. Yanlarında getirdikleri bir torbayı masanın üzerine koydular:- Komutan bu torbada 250 bin lira var. Bunu al bize hududu aç.Her ÅŸeyi düşünmüşlerdi. 60 koyun ve boÅŸ mermi kovanları da vereceklerdi. Onlar sürülerini geçirdikten sonra 60 koyun sınıra sürülüp vurulacak, boÅŸ kovanlar da etrafa saçılıp çatışma olduÄŸu görüntüsü yaratılacaktı. Akıncı, sessizce dinledi köylüleri. Ama sonunda ‘Olmaz’ dedi, ‘İzin veremem.’ Köylüler, para torbasını alıp çıkarken, o ‘Antalya’da bir daire 100 bin lira. O parayı alsaydım hayatım boyunca para problemim kalmazdı’ diye düşünüyordu.Fırtınalı bir gecenin sabahında 103 numaralı taşın yanındaki izleri görünce aklı başından gitti. Koyunları geçirmiÅŸlerdi Ä°ran’a. Erleri sıkıştırdı. ‘Para alıp bıraktınız deÄŸil mi?’ Erler aÄŸlayarak yeminler ediyordu, ‘Hiçbir ÅŸey görmedik’ diye. Sonunda Hüseyin çavuÅŸu çağırdı Akıncı. ‘Suçları yoksa tutanak tutup askerlerin başını yakmak istemiyorum’ dedi. Herkesi kurtaracak bir plan hazırlamıştı:- Bir at alıp üzerine kaçakçıların getirdiÄŸi türden mal koyup sınırdaki izde vuracağız. Askerler koÅŸturup iz yapacak, müsadere görüntüsü vereceÄŸiz.Erler, ağızlarını sıkı tutacaklarına söz verince planı uygulamaya koydu. Köy muhtarının da yardımıyla ucuz olması için yaÅŸlı ve hasta bir at satın alındı. Fakat sırtına yük binince atın bacakları taşıyamadı, olduÄŸu yere çöküverdi.Uzaktan bir gören olsa, komedi filmi çekiliyor sanabilirdi. On asker kuyruÄŸundan, başından tutup atı kaldırıyor ancak ayakları tutmayan at geri çöküyordu. Biraz yürütüp ize yaklaÅŸtırabilseler vuracaklardı, olmadı.Akıncı, bu kez paraya kıyıp, saÄŸlıklı bir at aldı. At yüklerle birlikte iz üzerinde vuruldu. Planı baÅŸarıyla uygulamıştı! Bölük komutanını arayıp raporunu bildirdi. Böylece dosya sorunsuz kapandı.Baharda ‘şark hizmeti’ bitti ve eÅŸinin memleketi Denizli’ye atandı. 1981 yılında emekli olduÄŸunda aklının ticarete yattığına inanıyordu. Öyle olmadığını kısa zamanda gördü. En yakınları onu aldatıp, küçük birikimini boÅŸa harcamasına neden oldular. Sonunda bir bankada güvenlik görevlisi olarak iÅŸ buldu. Tam dokuz yıl çalıştı bu iÅŸte. Sonra yine emekli maaşına kaldı. Bugünlerde 66 yaşında ve yine ‘zaman geçireceÄŸi’ bir iÅŸ buldu kendine. Bir gün para bulup Avustralya’ya gidebileceÄŸi hayaliyle Ä°ngilizce öğrenmeye çalışıyor. Amacı, iki kızından biri olan Adile ve torunlarını görebilmek...YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: 0 (212) 677 0 888 e-mail: fbildirici@hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Medya Towers GüneÅŸli/Ä°stanbul. Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamCUMA: KAZALAR ÃœST ÃœSTE GELDÄ°Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!