Güncelleme Tarihi:
İnsan varlığının iki yönlü bir mekanizma olduğunu hatırlayın; mekanizmalardan biri duygu gösterme ve verme işini üstlenmişken, öteki duyguları fark etme ve alma işini üstlenmiştir. Bu iki mekanizma birbiriyle bağlantılı olarak çalışmaktadır; her iki mekanizmanın kullandığı depo eşit ölçüde doluysa ancak, mekanizma iyi bir şekilde çalışacaktır. Ne kadar sevilirseniz o kadar sevebilirsiniz. Verebilmek için almanız gerekmektedir. Eğer uzun zaman kaynaklarınızı yenilemeden devam ederseniz, bir süre sonra vermek çok zor hale gelecektir.
En son deli gibi sevdiÄŸiniz ve karşılık aldığınız zamanı hatırlayın! Dünya giderek deÄŸiÅŸmektedir; ayaklarınız yere basmaz her ÅŸeyi yapabilirsiniz, mutlu, arkadaÅŸ canlısı ve naziksinizdir, geçmiÅŸte sizi rahatsız eden her ÅŸey artık önemsiz hale gelmiÅŸtir. DoÄŸal olarak her zaman aÅŸk içinde yaÅŸamayız, ama böyle bir ÅŸey gerçekleÅŸtiÄŸinde duygu akışı en yüksek hızına çıkmaktadır. Ne kadar mutlu olursanız, ötekileri de o kadar mutlu edersiniz. Ama sorumluluk ve sadakatle baÄŸlandığınız birisinin size aynı duygularla baÄŸlanmasını beklemenin aÅŸkın ortaya çıkma koÅŸullarıyla hiçbir iliÅŸkisi yoktur. Bu sadece insanın duygusal mekanizmasının, ancak yeniden dolduruldukça iÅŸlevini yerine getirecek bir yönüdür. EÄŸer karşılığında bir ÅŸey almadan kendi üzerinize düşeni yerine getiren yalnızcaÂsizseniz, görev tuzağına yakalanmışınız demektir.
Göreviniz olduğu konusunda ikna olduğunuz işler otomatik olarak yerine getirilir. Buradaki yaklaşım, yapılması gereken işlerin yerine getirilmesi gerektiği üzerine düşünmenin bir yararı olmadığı yönündedir.
Bazı insanlar görevlerin yapılmak zorunda olduÄŸunu düşünmekte ve bunun ne kadar sıkıntıya mal olduÄŸunu göz ardı etmektedir. Sorumlulukların artması, suçluluk duyguları gibi güçlü duyguların uyanmasına neden olmakta ve görev ne ölçüde ağır olursa olsun yerine getirilmeye devam edilmektedir. Bu suçluluk bariyeri, kiÅŸinin kendi ihtiyaçlarına karşı bir uyarı görevi gören en derindeki duygularınınÂfark edilmesini engellemektedir.
Ama aldırmamaya çalıştığınız duygulardan kurtulma ÅŸansınız hiç yoktur. Yalnızca onlara dönüp bakmayı reddettiÄŸiniz için, kendi ihtiyaçlarınız çekip gitmeyeceklerdir. Kendinizi görev çarmıhına gerip acı çekmenin bir yararı yoktur, çünkü yapmaktan hoÅŸlanmadığınızÂbir ÅŸeyi yapmayı sürdürürseniz bunun acısı çıkacaktır. Er ya da geç, doÄŸrudan ya da dolaylı, ama acısı çıkacaktır. En sonunda, sizin yardımlarınızı alan kiÅŸiye karşı sinirli, huysuz ve sabırsız olmaya baÅŸlayabilirsiniz. Bir dakika durun ve olayları ötekinin gözünden görmeye çalışın. Kendisine sıkıntı verdiÄŸiniz birinden, siz olsaydınız yardım ister miydiniz? Sizden bezmiÅŸ birinin size bakması hoÅŸunuza gider miydi?
Bunu saklamakta çok usta olsanız bile, stres bedeninizde er ya da geç belirtilerini gösterecektir. Bastırılmış duygular, içinizdeki daha sonra patlamaya ayarlanmış saatli bombalardır. Uykusuzluk, yorgunluk, migren, yüksek kan basıncı, panik ataklar, fobiler, takıntılı davranışlar (tekrar tekrar kilitleri kontrol etmek, sürgülere bakmak vb.) ve depresyon nedenleri çoğunlukla duygu ve ihtiyaçların bastırıldığı bir döneme kadar gitmektedir.
EÄŸer bir ÅŸeyi görev duygusu ile yerine getiriyorsanız, özel olarak birinin ya da genel olarak dış dünyanın size zorla yaptırdığı bir iÅŸi yerine getiriyorsunuz demektir. Yıllardır bu görevleri hep gözünüzün önünde bir yerlerde tuttunuz. Öncelikle bunlara isyan ederekÂbaÅŸlamalısınız. Ama derinlerde duran ve nedenleri geç algılanan suçluluk duygusu, ne zaman beklentileri yerine getirmezseniz çanlarını çalmaya baÅŸlayacaktır. Böylece suçluluk duygusu, kendi ihtiyaç ve duygularınıza karşı ilgisiz kalmanıza neden olacaktır. Görev her göz kırptığında suçluluk duygusu –ta ki bir zamanlar kendi ihtiyaçlarınızın olduÄŸunu bildiÄŸiniz bir dönemi unutturana kadar- tetiÄŸi çekerek sizi ikna etmektedir.
Sık sık kendi ihtiyaçlarınızdan bahsettiÄŸinizde, bakımınızı kabul eden kiÅŸi tarafından reddedilme ya da kınanma korkusu vardır. Bazı vakalarda bu kuruntular geçmiÅŸ deneyimlere dayanır. Ama bazen bu duygular gerçekten de köksüzdür. Bu yüzden, herhangi bir akıllıca nedenÂolmadan acı çektiÄŸiniz süreyi artırırsınız. Öteki insan hakkında doÄŸru bir karara varmanın en kolay yollarından biri, onun hakkında geçmiÅŸten beri ne bildiÄŸimizi düşünmektir; bu durumda o insan bize çok sempatik gelecektir.ÂAnlayışlı ve düşünceli insanlar mıydılar? EÄŸer cevap evetse, elbette meseleyi onlarla birlikte oturup konuÅŸmanın zamanıdır.
Â
Vera PEIFFER,
Görev Tuzağı Â