Oluşturulma Tarihi: Temmuz 07, 2004 00:00
‘ZAMAN’ gazetesi Brüksel temsilcisi Selçuk Gültaşlı dün şunu saptamıştı:‘Eğer Bush hakikaten Türkiye’ye yardımcı olmak istiyorsa, AB’li liderlere perde arkasından; tamamen diplomatik teamüllere uygun ve basından olabildiğince uzak şekilde ricacı olmalıdır’.Eh, aklın ve de Avrupa’nın yolu bir, tabii ki öyle!*ÖYLE de, fakat ABD lideri geçen hafta NATO Zirvesi için başkente ayak basar basmaz, pattadak ve uluorta ‘AB Türkiye’yi mutlaka üye alsın’ lafını yumurtladı.Bu aleni ‘sırt sıvazlama’ (!) belki bazı budalaların hoşuna gitmiş olabilir. Muhtemelen sanıyorlardır ki, ‘Sam Amca’ böyle kelám buyurunca Avrupa da ‘emret komutanım’ diyecek ve Ankara’ya derhal kucak açacak?Oysa, tam tersine ve de tam aksine!*NİTEKİM, patavatsız Bush’un sözleri Jacques Chirac’a yetiştirilince, Beyaz Saray kiracısından zerre hazetmeyen Fransa Cumhurbaşkanı ‘yetti yahu’ dedi.Haniyse diplomatik kuralları bile zorlayarak, ‘çizmeyi aşmasın ve burnunu başkasının işine sokmaktan vazgeçsin’ türünden tumturaklı bir cevap getirdi.Diğer Topluluk önderlerinin kapalı kapılar ardında yaptığı yorumlar da cabası.Ama hassasiyet yoksunu kovboy aynı lafı ‘Ortaköy Çağrısı’nda da tekrarladı.Bu durumda ben ancak, ‘gölge etme, başka ihsan istemez’ diyorum.Aman Mister ‘W’, sen şu sıra Türkiye’nin adını dahi telaffuz etme, yeter! Verdiğin ‘destek’le (!) bir çuval inciri berbat etmek rizikosunu yaratıyorsun.Evvel Allah, biz artık işin üstesinden gelmeye muktediriz ve de sana ‘tenkyu’!*İLKİN, Dublin ve İstanbul zirvelerindeki yapay ‘barışma’ya rağmen Yaşlı ve Yeni kıtalar arasındaki ‘küslük’ sürüyor. Uçurum sanıldığından çok daha derindedir. Bush’lu bir ABD’yle de 2. Savaş’tan beri en vahim Transatlantik kriz aşılamaz.Bu durumda da, ne denli ‘táli güç’ olursa olsun, Avrupa son derece meşru bir refleksle, en azından kendi kurumsal yapısındaki hükümranlığın üzerine titriyor. Yani, Washington’un dışarıdan ‘akıl vermesi’ne fena halde ‘ifrit oluyor’.Şüphesiz, en ‘anti’ci Paris ve Berlin’den, en ‘pro’cu Londra ve Varşova’ya uzanan skala izafileştirilerek, AB başkentlerinin ABD’ye yaklaşımı farklı okunabilir.Ama nihayetinde, hiçbir üye ‘Türkiye’yi alın’ türü ‘açık talimat’ı hoş görmez.Aksine, Beyaz Saray’ın böylesine ‘bastırması’, Ankara’ya olumlu bakan ülkeler nezdinde bile hem ‘onur zedeler’, hem de ‘netameli konu’yu güncelleştirir.*O ‘netameli konu’yu da Türkiye’nin ‘Truva atı’ olması kaygısı oluşturuyor.Şimdilerde biraz yatıştığı söylenebilir ama, Topluluk’un ‘ağababa’ devletleri Ankara’nın AB içinde ABD’nin ‘beşinci kol’u rolü oynamasından hálá çekiniyorlar. Üstelik, bünyeye yeni giren Doğu ve Merkezi Avrupa ülkelerinin de zaten ‘pro Amerikan’ bir rota izlemesi, aynı ‘eski tüfek’ AB üyelerini daha da ihtiyatlı kılıyor.Zaten de o ‘Truva atı’ öcüsü, Türkiye’ye karşı kampanya yürüten ‘Avrupa egemencileri’nin Kıta kamuoyunu en çok etkileyen silahları arasında yer alıyor.Eh, bütün bunlar bilinirken George W. Bush’un alenen ve uluorta atılıp, ‘Ankara mutlaka üye kaydedilsin’ buyururmasından olumlu etki beklenebilir mi? Bu ‘çıkış’ (!) AB hükümetlerini zor duruma düşürmekten başka işe yarar mı? Evet evet, aman ‘W’ rumuzlu, gölge etme vallahi başka ihsan istemez!
button