Konya çevresindeki beş gölü avucunun içi gibi bilirdi; en derin noktalarını, en çok balığın nerede olduğunu. Keyifli zamanlarında hep "Şimdi göl kenarında olmak vardı" derdi. Öfkelendiğinde de "Atacaksın onu göle, boğacaksın!" Göl kenarına varır varmaz ilk işi parmağını göle daldırdıktan sonra yalamak olurdu. Televizyonda göl belgesellerini tutkuyla seyrederdi. Mustafa ve Kahraman’ı öldürmeye karar verdiğinde, inanılması zor bu iki cinayeti planladığında göl başroldeydi. Ayaklarına bağlayacağı ipi ve ağırlıkları, kafalarına vuracağı çekici Mustafa’nın kredi kartıyla aldı, cinayet mahalli olan göl kenarlarına götüreceği otomobilin benzinini de Kahraman’a aldırttı. İki maktülün aileleri kaybolan
yakınları için önce onu aradılar. Halil de onları bol bol teselli etti. Ama olay Konya’da olmuştu. Konya CSI ekibi iş başındaydı. Konya Emniyeti Asayiş Şubesi Müdürü Ercan Taştekin ile Cinayet Bürosu Amiri Ertuğrul Güler, 3 Ağustos’ta bildirilen kayıp olayını, sekiz günde çözdü.
Kahraman Erdem (59), lise mezunuydu. Konya THY’nin bilet satış bölümünden emekli oldu, 1997’de hac ve umre organizasyonu yapan bir turizm şirketinin Konya Şubesi’nde bilet satış sorumlusu olarak işe başladı. Bir yıl sonra çay ve temizlik işlerini yapacak eleman aranırken, beş yıldır tanıdığı Halil Ay’ı (44) önerdi. Kahraman’ın seyyar tezgahıyla domates ve marul satan ilkokul mezunu Halil’e çok iyiliği dokunmuştu. Beş çocuk babası Halil, sefalet yüzünden birbiri ardına üç çocuğunu kaybetmişti. Kızı Dilek de hastaydı. Kahraman, doktor ve tedavi masraflarını üstlenmişti. Halil, iş teklifini sevinçle kabul etti. Zekası, ikna kabiliyeti, iş bitiriciliği ve ataklığıyla kısa sürede göze girdi.
Bu arada şirkete Mehmet Mustafa Öcal (41) adında yeni bir müdür atandı. Mustafa, çiftçi bir ailenin çocuğuydu. İslamabad Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirip döndükten sonra köylerde imamlık yapmıştı. Sevilen, sayılan biriydi. Urduca, İngilizce, Arapça, Farsça, Kürtçe biliyordu. Altı yıl sonra, Kahraman’la Mustafa’nın arası öyle bozuldu ki, Kahraman başka bir turizm şirketine geçmeye karar verdi. İkisi de bu anlaşmazlıkta başrolü Halil’in oynadığının farkında bile değildi. Bu ancak yıllar sonra, Kahraman ile Mustafa’nın aileleri Emniyet’te karşılaşınca ortaya çıkacaktı.
PATRONLAR PARALARINI HALİL’E KAPTIRIYORKahraman gittikten sonra Halil şirkette iyice yükseldi. Çay ve temizlik işini artık diğer çalışanlar yapıyordu. Mustafa, bir gün iş bitirici Halil’e borçları nedeniyle ipotekli dubleks evini kaybetmek üzere olduğunu söyleyip, dert yandı. Halil, "Hemen benim üzerime devret. Satıp parayı işletirim" dedi. Mustafa bu öneriye dört elle sarıldı, evini Halil’e devretti. Tabii o sırada Halil’in, Kahraman’dan da Nijerya’da iş kuracağım diye 50 bin dolar aldığını bilmiyordu.
Her ikisi de Halil’e o kadar güvenmişti ki, verdikleri evi veya parayı kanıtlayacak hiçbir belge almamışlardı. Aradan zaman geçti, huzursuzlanmaya başladılar. İkisi de paralarının akibetini soruyor, Halil de "Arpaya, kömüre yatırdım, çok zengin olacaksınız" diye geçiştiriyordu. Halil, şirketin ikinci adamıydı artık. Makam koltuğuna oturduğunda Mustafa ses çıkaramıyordu, işin ucunda kaptırdığı parayı alamamak vardı. Şirketin İstanbul ve Ankara toplantılarına Halil’i de götürüyor, beş yıldızlı otellerde birlikte kalıyorlardı. Halil aynı takım elbiseden, kravattan istiyor; Mustafa da alıyordu. O sırada Kahraman da parasını istemek için sık sık Halil’i ziyaret ediyordu ama eli boş dönüyordu.
HALİL’DE EV, ARABA MOBİLETLİ PATRON KİRADAHalil, Kahraman ve Mustafa’dan aldığı parayla Meram-Kovanağzı Mahallesi’nde aldığı dubleks evi, motosikleti ve 2007 model aracını eşi Şerife’nin üzerine yapmıştı. İyi bir aile babasıydı. Kızı ve eşi için sık sık alışveriş yapıyor, giysiler alıyordu. Bu arada patronu Mustafa kirada oturuyor, işyerine mobiletle gidip geliyordu.
Bu böyle ne kadar devam edebilirdi? Halil, sonunda Kahraman ve Mustafa’nın "Parayı ver" ısrarlarından kurtulmanın bir yolunu buldu. İstanbul’dan bir dedektör aldı, defineciliğe başladığını söyledi. Her iki arkadaşına Bizans sikkeleri, heykelcikler gösteriyor, "Satıp borcunuzu ödeyeceğim, zengin olacağız" diyordu. Bir kere daha kandılar ona. Mustafa, Halil’i işten çıkarmaktan vazgeçti, hatta maaşını 650 Euoro’ya çıkardı, kredi kartını ona verdi. Halil hem Kahraman hem de Mustafa’nın aileleriyle samimiyeti artırdı, evin oğlu gibiydi. Eşler ve çocuklar yakın arkadaş oldu. Hatta Mustafa’nın Beşkardeş Köyü’ndeki babası Hacı Yakup Öcal, şehirdeki oğullarına yoğurt, meyve, sebze gönderdiğinde bir denk de mutlaka Halil için hazırlıyordu. Halil, Mustafa ve Kahraman’la dostluğunu hep gizli ve ayrı tutmaya özen gösterdi. İki tarafa da birbirlerinin aleyhinde konuştu, iki aile birbirinin gıyabında düşman oldu.
BABANI RÜYAMDA GÖRDÜM GÖLDE KEYİF YAPIYORDU1 Ağustos Çarşamba günü Mustafa Halil’i şirketin alt katındaki odaya çekti. "Ev almak istiyorum. Paramı artık ver!" İşin sonuna geldiğini anlayan Halil, ertesi gün Mustafa’ya "Defineciler Mersin’den 300 milyar getirecek. Buluşma bu
gece Obruk Gölü kıyısında. İkimiz gidip alalım" dedi. Aynı gün, Kahraman’a gidip aynı yalanı söyledi ama bu kez adres Acı Göl’dü. Sonra en yakındaki nalbura gitti. Mustafa’nın kredi kartıyla 10’ar kiloluk 4 tartı ağırlığı, iki naylon ip ve bir çekiç aldı, bagaja koydu. Tartılardan ikisini evine bıraktı. Bahçe duvarına da "satılık" tabelasını astı. Karısını ve çocuklarını, akrabalarından birinin evine yatıya gönderdi.
O gece Mustafa da Kahraman da evlerine dönmediler. Sabah işyerlerine de gitmediler. Ailelerinin aklına ilkin en güvendikleri Halil’i aramak geldi. Halil her iki aileyi de "Ankara’ya, büyükelçiliğe gitmişlerdir. merak etmeyin" diye avuttu. Hatta Mustafa’nın oğluna, "Babanı rüyamda gördüm. Ayaklarını göle doğru uzatmış keyif yapıyordu" dedi.
Her iki aile de onun babalarının katili olduğunu sekiz gün sonra öğrenecekti.
CİNAYET GECESİ İKİ GÖLDE NELER OLDU1. Halil, 2 Ağustos Perşembe gecesi 21.00 civarında Kahraman’la Konya’dan yola çıktı, 108 kilometre ötedeki Acı Göl’e gittiler. Yol üzerinde benzincide Halil "define parasında olduğu gibi masrafta da ortağız" dedi. Benzini Kahraman aldı.
2. Issız ve karanlık göl kenarına vardıklarında Kahraman’a bir şeftali ikram etti. Arkadaşı şeftaliyi yerken bagajdan çekici aldı, arkadan iki kez kafasına vurdu. Kahraman yerde can çekişirken ayaklarına 10’ar kiloluk ağırlıkları bağladı. Sürükleyerek kayalıklara getirip göle attı. Tam o anda Halil’in cep telefonuna Mustafa’dan mesaj geldi: Bekliyorum... Halil telefon etti, "Şahıslar (güya defineciler) Obruk Gölü’ne geçtiler", dedi.
3. 180 km hızla evine döndü, diğer iki ağırlığı almak için. Yolda bir polis kontrolünde bagajdan çıkmalarını istememişti.
4. Bu defa Mustafa’yı şehir merkezinden alıp 75 km uzaklıktaki Obruk Gölü’ne getirdiğinde vakit gece yarısını geçiyordu. Mustafa kimseyi görmeyince, Halil, "Yaya olarak gelecekler. Biz oturalım" dedi. Mustafa giysileri toz olur diye itiraz etti, bagajdaki muşambayı çekerken üzerindeki çekiç yere düştü. Hiçbir şeyden şüphelenmedi, uzanıp gölü seyretmeye başladı. Halil onun kafasına da iki kez vurdu çekiçle. Yine iki ağırlığı bağladı ayaklarına. Can çekişirken sürükledi ve aşağıda çanak gibi duran 145 metre derinliğindeki Obruk Gölü’ne bıraktı.
5. Kahraman ve Mustafa’nın cep telefonlarını, iki cinayet gölünün ters istikametindeki Beyşehir Gölü ile Altınapa Barajı yoluna attı. Yedi saat sonra eve döndüğünde, iki cinayet için toplam 400 kilometre yol kat etmişti.
ADIM ADIM ÇÖZÜLDÜMustafa ile Kahraman’ın kaybolmaları öldürüldükleri anlamına gelmiyordu. Başka bir şehre ya da yurtdışına mı kaçmışlardı, sevgilileri mi vardı, alacaklılar mı kovalıyordu? Konya Emniyeti Asayiş Bürosu, tespit ettiği sekiz şüpheliyi tek tek ziyaret ederek 2 Ağustos gecesi nerede olduklarını sordu. Polis, anlatılanlar arasında çelişki ölçümü yaptı. Henüz ortada işlenmiş bir suç yoktu ama Halil araştırmaya değerdi. Kayboluşların üçüncü gününde sekiz şüpheli sayısı bire indi. Polis, önce iki kez evinde ziyaret etti Halil’i. Kayıp arkadaşlarından bir
haber var mı, gibi sıradan sorular sordular. O akşam neredeydiniz sorusu üzerine dudakları kurudu, elleri titredi. Sorulmadığı halde nedenini izah etme gereği duydu: "Arkadaşlarım kaybolduğu için gece uyuyamadım, üzüntüden böyle oldum." Elleri hep kenetliydi. İkinci ziyaretlerinde farklı, üstelik kışlık ayakkabı giydiğini gördüler. Bu arada polisin hızla delil topladığından, çekici Mustafa’nın kredi kartıyla alsa da nalburun kendisini fotoğrafından teşhis ettiğinden, Acı Göl yolundaki benzin istasyonunun kamera görüntülerinden haberi yoktu Halil’in. Göl merakı ve satın aldığı ağırlıklar nedeniyle polis, çevre gölleri araştırmaya başladı ve Halil’i gözaltına aldı.
Halil, Cinayet Bürosu’na üç günlük gözetim süresini nasıl kullanacağını bilerek geldi. Polisi oyalamakta üstüne yoktu. 2 Ağustos gecesi Konya merkezinde öylesine gezdiğini söyledi. Bazen uykusu geldiğini söylüyor, biraz sonra "Mafya öldürüp gölün birine atmıştır. Ama nasıl bulacaksınız, o koca göllerde" diyordu. Her soruya cevap vermeden önce de avukatıyla görüşüyordu. Asayiş Şubesi Müdürü Ercan Taştekin’in deyişiyle, polis ve zanlı satranç oynuyordu. Polis, ilk bir iki hamleden sonra çok zeki bir katille karşı karşıya olduğunu anlamıştı. Yetersiz delille gözaltı, Halil’i serbest bıraktıracak, delilleri toplamakta gecikmek de Halil’in izlerini yok etmesine neden olacaktı. Polisin işi zordu.
KAHRAMAN’IN CESEDİ ÇIKARILIYORHalil, kendisini sorgulayan Cinayet Bürosu Amiri Ertuğrul Güler’
e sürekli olarak Kahraman’ı Mustafa’nın öldürüp, kaçtığını söylüyordu. Polisleri Altınapa Barajı’na götürdü, baraj gölünün en derin yerini, hangi balıkların nerede yakalanacağını anlattı. "
Balık nerdeyse, ceset oradadır" diyor, elinde kalem, barajı çizip Kahraman’ın hangi noktalarda olabileceğini işaretliyordu. Amacı gözaltı süresi bitene kadar polisi oyalamaktı. Ama polis, benzin istasyonundaki kamera görüntülerinden Halil’in o gece Kahraman’la birlikte Acı Göl istikametine gittiğini öğrenmişti. Cinayet Bürosu’ndan 15 ekip, 11 Ağustos Cumartesi günü büyüteçlerle Acı Göl’ün etrafındaki kayaları, yosunları on saat boyunca taradı. Kan lekeleri, çekiç darbesi ve sürüklenmeyle dökülen saç tutamları bulundu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün dalgıçları olay yerine gelerek Kahraman’ın cesedini 30 metreden çıkardı. Ayağında ağırlıklar vardı. Polisler, Halil’e olay gecesi Kahraman’la Acı Göl yönüne gittiğini tespit ettiklerini söylediler. Halil hep yaptığı gibi 15 dakika sustuktan sonra, "24.00’te Konya’ya geri döndük, Kahraman’ı Alaattin’de bıraktım, o da Mustafa’yla birlikte bir cipe binip Ankara’ya gitti" dedi.
MUSTAFA ÇIKARILMAYI BEKLİYORMustafa’nın da cesedi bulunursa Halil’in işi bitecekti çünkü polise "Kahraman’ı Mustafa öldürmüştür" deyip durmuştu. Bu nedenle polisi 12 Ağustos Pazar günü Beyşehir Gölü’ne yönlendirdi. Yanlış gölde ceset aranırken gözaltı süresi bitecekti. Ardından "Sille Gölü’ne bakın" dedi. Bunun üzerine Asayiş Şube Müdürü Ercan Taştekin’in beyninde şimşek çaktı. Halil’in sözünü etmediği tek bir göl kalmıştı, Obruk Gölü. Cinayet Bürosu ekipleri, hemen Obruk’a gittiler, gölün etrafını büyüteçlerle milim milim taradılar, beşinci saatin sonunda kan izlerini buldular. Dalgıçlar, izlerin bittiği yerden halatlarla indi, ancak teknik donanımları 60 metreye kadar yetiyordu. Oysa gölün derinliği 145 metreydi.
Polisler, Halil’in bulunduğu odaya girdiklerinde gözaltı süresinin bitmesine üç saat kalmıştı. Mustafa’nın cesedini çıkaramamışlardı ama en etkili darbeyi sona saklamışlardı. Kahraman’ın cesedindeki suya dayanıksız kol saati 22.15’te durmuştu. Polisler yalanını Halil’in yüzüne vurduklarında başı öne düştü, nefesini burnundan tıslayarak bıraktı ve "Bittim ben" dedi. Her şeyi itiraf etti.