Güncelleme Tarihi:
Alanında ilk referans kitap olmasının yanı sıra, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilecek olan Mahya Yarışması’na da kılavuzluk yapıyor. Şubat ayı içinde ilan edilecek “Mahya Tasarımı” yarışması 2010 Ramazan’ı öncesinde neticelendirilecek. Bütün tasarımcılara açık olacak yarışma sonunda dereceye giren eserler bir katalog halinde yayımlanacak.
Yusuf Çağlar’ın editörlüğünü yaptığı Göklere Yazı Yazma Sanatı Mahya kitabı 150’ye yakın fotoğraf, gravür, resim, kartpostal, belge vb. görseller eşliğinde, uzman isimlerin birikimlerini deşifre eden makalelerden oluşuyor.
Projenin danışmanlığını da üstlenen Prof. Dr. İsmail Kara’nın makalesi, mahya kelimesinin etimolojisinden Ramazan’ın içindeki önemine uzanan süreçte araştırmacılara yol gösterici nitelikte notlar içeriyor: “Mahya ve mahyacılık mesleğinin ilham kaynağı ve merkezi hep İstanbul olmuştur. Ona İstanbul’a mahsus bir zevk ve meslek hatta bir şehir tasavvuru ve şehrayin dense sezâdır. Edirne ve Bursa camilerinde mahya kurulması İstanbul’dan sonra ve mahyacıları dahil buradan oraya intikal etmiş. Davet üzerine Âsitane’den yola çıkarak Kahire’ye kadar gittiği de olmuş fakat kendine uygun minare bulamamış. Anadolu şehirlerinden Konya’yı, Eskişehir’i, belki bir iki yeri daha kısa ömürlü ziyaretlerle görmüş, hepsi o kadar…
Minareler arasında veya tek minareli camilerde minare şerefesi ile kubbe alemi arasında kurulan mahyaya “dış mahya”, caminin içinde ana kubbenin yarıçapının iki noktası arasında, umumiyetle kıbleye yönelen cemaatın bakış yönüne göre kurulana ise “iç mahya” denirdi. Kaynakların verdiği bilgilere göre Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye, Nuruosmaniye ve Hekimoğlu Ali Paşa camilerinin iç mahyaları etkileyici ve meşhurmuş. “Kaftanlamak” veya “kaftan giydirmek” ise minare külahından şerefeye veya papuça kadar minareleri dikey bir şekilde ve birkaç hat halinde inen kandillerle donatmaktır.”
TÜRK KİMLİĞİNİN SEMBOLÜ OLDU
Beşir Ayvazoğlu’nun “Kandiller, Mahyalar ve Türk Kimliği” başlıklı makalesinde, mütareke yıllarında mahyanın milli beraberlik temasıyla ‘Türk’ kimliğinin sembollerinden biri olduğunu Yahya Kemal’den naklen aktarıyor:
“Bir gece, Türkleri çok seven, Rumları da yakından tanıyan bir yabancıyla, Moda’da oturmuş, İstanbul’u seyretmektedirler. Yabancı, mahyalar ve minarelerin şerefelerindeki kandillerle büyülü bir güzelliğe bürünen İstanbul’a uzun uzun baktıktan sonra der ki: Bu şehir Türk’tür, Türk olmasa insaniyet güzelliğinden bir âlem kaybederdi! Yunanlıların İstanbul’u dünyaya bir Yunan şehri olarak göstermek için her türlü yola başvurdukları acılı günlerdir. Yabancı dost, İstanbul’u büyük bir hayranlıkla bir süre daha seyrettikten sonra sözlerine şöyle devam eder: Rumlar bir senedir bu şehri bize Yunanlı göstermek için ne çarelere başvurmadılar, kendi evlerinden sonra Beyoğlu’nda Türk emlâkini de mavi-beyaza gark ettiler, siz ses çıkarmadınız. Lâkin bu akşam ne sizin, ne de hükümetinizin tertibi eseri olarak minareler kendiliğinden öyle bir nümayiş yaptı ki, bu şehrin milliyetini tamamiyle gösterir!”
H. Necdet İşli, makalesinde Süleymaniye Camii mahyacı odasından hareketle bu işin geçmiş zamanlarda nasıl yapıldığını, teşkilat yapısını ve uygulama sürecini belgeler ışığında anlatıyor.
Ömer Faruk Şerifoğlu da “Ressam Hüsnü Tengüz ve Mahya Işığında Hatıralar” başlıklı makalesinde ressamların fırçalarıyla tuval üzerine, kâğıtlara çizilen mahyaları konu ediyor. En erken mahya örnekleri gravürlerde görülürken, daha sonraki yıllarda resimlere neden konu edilmediğini sorguluyor: “İstanbul’a gelmiş, hayran kalmış, tutkuyla resmetmiş onlarca oryantalist ressamın ilgisini hiç mi çekmemiştir? İstanbul’un her ayrıntısını kayda geçiren Hoca Ali Rıza da mı konu etmemiştir resimlerine? Hoca Ali Rıza’nın tilmizi A. Süheyl Ünver, mahya hakkında yazılar yazarken, desenleri arasında mahyaya neden rastlayamıyoruz?... Mahya konulu birkaç karakalem ve bir suluboya eserini de gördükten sonra, Hüsnü Tengüz’ü mahya ressamı olarak tanımlamak yanlış olmaz. Uzun bir boşluktan sonra yakın yıllarda bir başka İstanbul ressamı Cihat Burak’ın bir eserinde, yazıyla ilişkisi ve kent kültürüne ait bir ayrıntı bağlamında mahyaya yer verildiğini görüyoruz.”
Yeni makalelerin yanı sıra, döneminin mahya ustalarından derleyerek oluşturduğu notları ve titiz araştırıyla tanınan A. Süheyl Ünver’in ‘Mahya Hakkında Araştırmalar’ risalesi ile 1800’lü yılların başlarına ait bir mahya defterini de içeren eser alanında önemli bir kaynağa dönüşmüş durumda.
Eserde en çok ilgi çekecek konulardan biri de mahya sanatının eski ve yeni ustaları olan ‘mahyacılar’ hakkında ortaya konan malumat. Sultanahmet Camii mahyacısı Ali Ceyhan ve ondan sanatının inceliklerini öğrenmiş olan ve halen İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü bünyesindeki Mahya Atölyesini’nin başında olan Kahraman Yıldız’la yapılan söyleşiler, mahya sanatının eski ve yeni inceliklerini gözler önüne seriyor.
Kitap, Halit Ömer Camcı’nın “İstanbul Mahyaları 2009” başlığını taşıyan fotoğraf albüm bölümüyle tamamlanıyor.