Göçmen ailenin yalnız delikanlısı

Güncelleme Tarihi:

Göçmen ailenin yalnız delikanlısı
OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 15, 2005 00:00

Resimdeki ev çok güzeldi. Meyve aÄŸaçlarıyla kaplı geniÅŸ bir arazinin ortasında, mozaik sıvalı ve iki katlı bir villa çizmiÅŸti aÄŸabeyi. Saray yavrusu denecek kadar büyüktü villa. Ercan, merakla ‘Burası kimin evi?’ diye sorduÄŸunda, ‘Bizim Bulgaristan’daki evimizi çizdim’ yanıtı aldı. Henüz ilkokul öğrencisi olan kardeÅŸinin ÅŸaÅŸkınlıkla baktığını fark eden Sedat, ‘Buraya Rusçuk’un bir köyünden göçtük. Sen orada doÄŸdun’ diyerek girdi söze.Evdeki sohbetlerde Bulgaristan’dan söz edildiÄŸini daha önce de duymuÅŸtu Ercan ama ilk kez birisi ailesinin yaÅŸadıklarını anlatacaktı ona. AÄŸabeyini dikkatle dinlemeye baÅŸladı. ‘Bulgaristan’da zengin bir yaÅŸamımız vardı. Ama Bulgarlar bizi rahat bırakmıyordu. Her ÅŸey yasaktı, çocukların sünneti bile. Babam seni evimizin garajında el arabasına yatırıp gizlice sünnet ettirdi. Çığlıklarının etraftan duyulmaması için de teybin sesini sonuna kadar açmıştı. 1991’de Turgut Özal kapıları açınca binlerce Türk, Türkiye’ye göçtü. O ailelerden biri de bizdik.Sınırdan geçip bu topraklara ayak bastığımızda dünyalar bizim olmuÅŸtu. Ama birden sudan çıkmış balığa döndük. Babam 1950’de gelen ve EskiÅŸehir’de oturan dayısından da umduÄŸu yardımı alamadı. DiÄŸer göçmen ailelerle birlikte bizi önce Balıkesir’e, oradan da Çanakkale’nin SavaÅŸtepe köyüne götürdüler. ‘Size iÅŸ bulacağız, konut vereceÄŸiz’ deyip bırakıp gittiler. Sen henüz altı yaşındaydın. Bir gün ‘Evimize gidelim’ diye tutturdun. Yemek yemez oldun. Sonra da ateÅŸin çıktı, bir ay hastanede yattın. Babam Bulgaristan’dan gelirken halıların arasına 40 bin leva saklamıştı. Ä°ki tane sıfır araba almaya yetecek bir paraydı bu. Ama hızla tükeniyordu, bir an önce iÅŸ bulması gerekiyordu babamızın. Nedense Lapseki’ye yerleÅŸmeye karar verdi. Ä°nÅŸaat ustasıydı, iÅŸ bulup çalışmaya baÅŸladı. Üç ablam da bir fabrikada iÅŸ bulunca az da olsa evimize para girer oldu. Bulgaristan’da paramız boldu özgür deÄŸildik, Türkiye’de özgürüz ama bu sefer de paramız yok. ’BEBEĞİ İÇİN ÖLDÃœErcan, kendisinden 10 yaÅŸ büyük aÄŸabeyini dinlerken resimdeki eve hayranlıkla bakıyordu. Birden garajın boÅŸ olduÄŸunu fark etti. Yine sordu aÄŸabeyine; ‘Niye arabamız yok, hani zengindik?’ Bu sorunun yanıtını da o sırada yanlarına gelen babası verdi. ‘Orada arabayı sırayla veriyorlardı. Ama Bulgarlardan bize bir türlü sıra gelmiyordu.’Babası, eski günlere dalıp gittiÄŸinde Ercan da küçücük hayal dünyasında kanatlanmış Bulgaristan’daki o güzel evin bahçesinde oynuyordu. Bir yıl kadar sonra bir akÅŸam yemeÄŸi sırasında babası Hüseyin bey, annesine dönüp, ‘Para biriktirip bir arsa alalım’ dedi. Bulgaristan’daki kadar olmasa da bir ev sahibi olmak istiyordu. Kiralık evlerden bıkmıştı. Ancak annesi omuz silkti. ‘Benim iki kızım var. Yarın evlenip giderler, ben de onlarla birlikte yaÅŸarım. Bana ev lazım deÄŸil. Senin iki oÄŸlun bir kızın var. Evi sen düşün.’ Yemek masasına düşen bu bomba gibi sözlerden en çok etkilenen Ercan oldu. Annesi, ‘Benim iki kızım var?’ diyerek ne demek istemiÅŸti? BaÅŸka çocukların annesi sık sık okula gelir ilgilenir; onun annesi gelmezdi. BaÅŸkalarının annesi ayakkabılarını baÄŸlar; onun annesi baÄŸlamazdı. Saçlarını hiç okÅŸamaz hatta bazen döverdi onu. Bir farklılık olduÄŸunu hissediyordu Ercan. Yemekten sonra gizlice ablasına sordu. Öz ablası Tülin’e. ‘Nimet anne bizim annemiz deÄŸil mi?’ O zaman annesinin öldüğünü öğrendi. Hem de onu dünyaya getirdikten 1.5 yıl kadar sonra. Amansız bir hastalığa yakalanmış, doktorlar karnındaki çocuÄŸu aldırırsa yaÅŸama ÅŸansı olduÄŸunu söylemiÅŸlerdi. O, bebeÄŸini yaÅŸatmak uÄŸruna ölümü seçmiÅŸ, üç çocuÄŸuna bakamayan Hüseyin bey de iki çocuklu bir kadın olan Nimet hanım ile evlenmiÅŸti... O günden sonra hep anne özlemi çekti Ercan. Sadece resimlerinden ve eski bir kasetten duyduÄŸu sesinden tanıdığı annesini çok arıyordu. Özellikle de ‘Anneler Günü’nde. Öbür çocuklar annelerine ÅŸarkılar söyleyip, çiçekler alırken, o köşelere saklanıp aÄŸlıyordu.Lapseki’de iÅŸ bulamadığı için Ä°stanbul’daki inÅŸaatlarda çalışmaya giden babasını da ayda bir görebiliyordu. Bazen altı ay göremediÄŸi de oluyordu babasını, geri dönmeyecek diye çok korkuyordu.YATILI OKULDAN KAÇTIBabası onca çalışmasına raÄŸmen bir bisiklet bile alamamıştı küçük oÄŸluna. Ä°lkokul birinci sınıftan beri hep aynı yanıtı almıştı babasından Ercan. ‘Bu sene sınıfı geç alacağım.’ Ä°lkokulu takdir alarak bitirdiÄŸinde hala bir bisikleti yoktu ve artık babasından istemesinin bir anlamı olmadığını kavramıştı.O yaz bir dükkanda çıraklık yaparak aldı bisikleti. Ä°kinci el, eski bir bisikletti. Ä°ki haftalık emeÄŸine karşılık aldığı 12 milyonu vermiÅŸti o bisiklete sahip olmak için.Ä°lkokuldan sonra babası, yatılı okula gönderdi onu. Okulun müdürü komÅŸuları olduÄŸu için Ercan’ın sınavı kazanması zor olmadı. Ancak evden ayrılmayı bir türlü kabullenemedi. Okul uzak deÄŸildi, Gelibolu’daydı ama yine de içine sindiremedi bu durumu Ercan. Babası olmadığı için aÄŸabeyine anlattı okulu sevmediÄŸini. ‘Olmaz’ dedi aÄŸabeyi, ‘Liseyi orada bitireceksin. Okuman için en iyi yer orası.’ Bir fırsatını bulup babasına söyledi okulu sevmediÄŸini. Ondan da aynı yanıtı aldı.Ercan’ın okuldaki performansı hızla düşmeye, derslerden kötü notlar almaya baÅŸladı. Derslere aldırdığı yoktu. Sık sık okuldan kaçıyor, atari salonlarına gidiyordu. Sigara içmeye de baÅŸlamıştı.AÄŸabeyi okuldan kaçtığını öğrenince bir güzel dayak attı ona. Ama bu sert tavır sonrası okuldan kaçışları sıklaÅŸtı. Her seferinde aÄŸabeyi bulup azarlıyor, dövüyor; Ercan ilk fırsatta yine kaçıyordu. Hem de artık sadece okuldan deÄŸil, kasabadan da kaçmaya çalışmıştı. Baktılar olmayacak, müdürle konuÅŸup Lapseki Ä°mam Hatip Lisesi’ne aldırdılar kaydını. Ercan’ın isteÄŸi olmuÅŸ, eve dönmeyi baÅŸarmıştı. Bu arada iki üvey ablası evlenip evden ayrılmışlardı. Ãœvey annesi de sık sık kızlarına gittiÄŸi için evde daha çok ablası ve aÄŸabeyi ile kalıyorlardı.O okulu asıp atari salonlarına gittikçe aÄŸabeyi kızıp dayak atıyor, Ercan bu kez de evden kaçıyordu. Åžarapçılar gibi kayıklarda, camilerde, nereyi bulursa oralarda sabahlıyordu. Her seferinde de yakalıyordu aÄŸabeyi. ‘Ulan sen mi inatsın, yoksa ben mi?’ diye bağırıyordu kardeÅŸine.Ortaokulu bitirdiÄŸinde artık o eski Ercan gitmiÅŸ yerine bitirim bir delikanlı gelmiÅŸti. En sevdiÄŸi dersler müzik, beden eÄŸitimi ve boÅŸ derslerdi. Okula ilgisi tamamen bitmiÅŸ, akÅŸamları bir lokantada çalışmaya baÅŸlamıştı.AÄŸabeyi ve babasının tüm çabalarına raÄŸmen o yıl sınıfta kaldı Ercan. Bir yıl daha devam etti. Tabii ders çalışmadığı için yine sınıfta kaldı. Okuldan kovuldu. Ä°stediÄŸi bu muydu? O sıralar evet. AYIN KARANLIK YÃœZÜÇanakkale Dardanel fabrikasında çalışan ablası Tülin, komÅŸunun oÄŸlunu sevmiÅŸti. Ä°stemeye geldiklerinde bu evliliÄŸe ilk karşı çıkan Ercan oldu. Ablasının sevdiÄŸi genci, lokantanın yanındaki meyhaneye girip çıkarken görüyordu. Sürekli alkollü dolaÅŸan, güvenilmez bir tipti ona göre eniÅŸte adayı. Tülin isteyince babası vermek zorunda kaldı kızını. Ama biraz oyalamak için ‘Üç ay sonra düğünü yaparız. Bu arada birbirinizi tanırsınız’ dedi. Tülin, üç ay bekleyemedi, kaçıp evlendi o gençle.Ercan da artık kızlarla çıkmaya baÅŸlamıştı. Birlikte olduÄŸu kızlar içinde onu en çok etkileyen zümrüt yeÅŸili gözleriyle Asya oldu. Ona aşıktı, sevinçten, mutluluktan gözleri parlıyordu onunla birlikte olduÄŸu günlerde. Bir geceyarısı lokantadan çıkmış eve dönüyordu. Sahilde yürürken ‘mahallenin delisi’ Mustafa amcayla karşılaÅŸtı. ‘Evlat bir dal sigaran var mı?’ diye sordu yaÅŸlı adam. Yanına gidip paketi uzattı. Mustafa amca gözlerine baktı, ‘Mutlusun deÄŸil mi?’ diye sordu. ‘Evet’ dedi Ercan, ‘Seviyorum.’ Mustafa amca, kendi öyküsünü anlattı o gece. Mutsuz bitmiÅŸti onun öyküsü. Sözlerini, gökyüzünde parlayan ayı göstererek noktaladı:- Ne kadar parlak deÄŸil mi? Evlat, onun bir de karanlık yüzü var ve biz göremiyoruz. Dikkat et, insanlar da aya benzer. Kimseye göstermedikleri bir karanlık yüzleri daha vardır.Ercan, Mustafa amcanın o gece üzerinde durmadığı sözlerini birkaç ay sonra hatırlayacaktı. Babası, aÄŸabeyi gibi onu da Ä°stanbul’a inÅŸaatta çalışmaya çağırınca, Asya’dan ayrılmak zorunda kalmıştı. Vedalaşırken, ‘Seni bekleyeceÄŸim’ diyen Asya, sadece bir ay sonra telefonu yüzüne kapatmıştı. Ä°ÅŸte o an hatırladı Mustafa amcanın sözünü...Acılar, sevgiler, hayatın zorlukları büyütüyordu onu. Bulgaristan’dan göçen bir ailenin en küçük oÄŸlu olarak sendeleyerek yürümeye baÅŸlamıştı hayatta. Artık etrafına daha farklı bakıyor, anlamaya gayret gösteriyor; daha önemlisi dikiÅŸ tutturmaya çalışıyordu. Haylazlık günleri giderek geride kalıyordu.Aile bütçesine katkıda bulunmak isteyen Ercan’ın yapmadığı iÅŸ kalmadı. Camcı çıraklığı, bakkal çıraklığı, garsonluk, bulaşıkçılık, inÅŸaatlarda işçilik, ayakkabı boyacılığı. Hepsi de sigortasız ve mesai kavramı olmayan iÅŸlerdi.Yıllar içinde aÄŸabeyi Sedat ile de arası iyice düzeldi. Ä°ki kardeÅŸ birbirlerini daha iyi anlamaya baÅŸladılar. Babasıyla birlikte inÅŸaatlarda çalışan Sedat, geç de olsa Marmara Ãœniversitesi Turizm ve Otelcilik bölümünü bitirebilmiÅŸti. Birgün onu sigara içerken gördü Ercan. Åžaşırdı birden. Sigara içtiÄŸi için az dayak yememiÅŸti ondan. Sedat da farketti durumu. Özür diledi kardeÅŸinden. Babası Hüseyin bey, aldığı arsaya, plansız projesiz de olsa küçük bir ev yaptırmayı baÅŸardı. Eline para geçince bir kat daha çıkmayı düşündüğü bu küçük eve sahip olmaktan mutluydu. Bulgaristan’daki o güzel eviyle karşılaÅŸtırmak mümkün deÄŸildi. Ancak, zorlu bir yaÅŸam mücadelesinden sonra bu kadarına bile razı olur hale gelmiÅŸti. Zaten artık yaÅŸlanmış ve inÅŸaatlarda çalışmak zor gelmeye baÅŸlamıştı Hüseyin beye. Aile, yeniden Lapseki’ye taşındı. Hüseyin bey, Hadımköy’de bir fabrikada bahçıvan olarak çalışmaya baÅŸladı. Ercan da aynı fabrikada güvenlikçi olarak iÅŸ buldu.Ablası Tülin ise fabrikanın yemekhanesinde çalışıyordu. Ercan haklı çıkmış, Tülin’in evliliÄŸi çok sıkıntılı geçmiÅŸti. Sürekli iÅŸsiz gezen kocasına daha fazla dayanamayan genç kadın dört yaşındaki oÄŸlu ile birlikte babaevine dönmüştü. Ailenin en önemli sorunu Tülin’in eÅŸinden boÅŸanabilmesi olmuÅŸtu.Ercan, zaman içerisinde üvey annesine de alışmış, hatta sevmiÅŸti onu. Ancak yine de en büyük özlemi Bulgaristan’a gidip annesinin mezarını görebilmekti...OKURA PUSULAASKERLÄ°K İÇİN BEKLÄ°YORErcan Öztürk’ün öyküsünü, Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçen binlerce ailenin dramını, çektiÄŸi zorlukları da yansıtabilmek amacıyla kaleme aldım. DoÄŸup büyüdüğünüz, havasına suyuna alışıp, toprağından beslendiÄŸiniz bir yeri bırakıp, bilinmeyene doÄŸru bir yolculuÄŸa çıkmak çok zor. Serüvenin kendi güçlükleri bir yana, insanın köklerinden koparılması bir insanlık ayıbı deÄŸil mi?Öztürk ailesi ve oÄŸulları Ercan o zorluklarla baÅŸetmeye çalışan insanlar. Ercan’ın gönderdiÄŸi el yazısıyla 15 sayfalık mektubu da gösteriyor ki, bu insanlar her ÅŸeye raÄŸmen hayata gülmeyi baÅŸarabiliyorlar. SONRAKÄ° ÖYKÃœFETTAN BÄ°R GENÇ KIZIN Ä°NTÄ°KAMIANLATSAM ROMAN OLUR HER PERÅžEMBE KANAL D EKRANLARINDA Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!