Nurten Ay bir daha tek bir satır bile yazmadı. Öykünün gerçek yazarını bulmak için yıllardır dedektif gibi çalışan edebiyatçılar çeşitli teoriler geliştirdi. Bazı isimler ortaya atıldı ancak kimse bu benim öykümdür, demedi. Taa ki kitabın gerçek yazarı bu sırra son vermek isteyene kadar. Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı’nın gerçek yazarı Ali Teoman, 16 yıl sonra artık kitabını kendi adıyla bastırmaya karar verdi ve böyle bir oyunu neden oynadığını Kitap-lık Dergisi’nin Haziran sayısında Murat Yalçın’a anlattı.
Edebiyat dünyasında sık oynanan oyunlardan biridir. Ustalığını kanıtlamış biri takma isimle kaleme aldığı bir eseri edebiyat yarışmalarından birine gönderir, kendince bir performans gerçekleştirir ve jüriyi gafil avlar. Sonra da ortaya çıkar, o jürinin eserleri değerlendirirken önyargılı davranıp davranmadığını test etmek istediğini söyler.
1991’de Haldun Taner Öykü Ödülü’nün sonucu açıklandığında da pek çok kişi böyle bir olayla karşı karşıya kalındığını sandı. Ödül, usta yazar Adnan Özyalçıner’in Cambazlar Savaşı Yitirdi adlı kitabıyla kimsenin daha önce tanımadığı Nurten Ay’ın Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı arasında paylaştırılmıştı çünkü.
Önce, Nurten Ay çok kolay akla gelebilecek bir takma isim olarak algılandı. Herkes bakalım arkasından kim çıkacak diye merak etmeye başladı. Ama tören günü geldiğinde hiç de öyle olmadı. Nurten Ay, gerçek biriydi ve gelip ödülünü aldı. O gece, mesleğe yeni başlamış bir kültür sanat muhabiri olarak töreni izleyenlerden biri de bendim. Ödül hakkında ne düşündüğünü sordum kendisine. Biraz da genel edebiyat soruları. Haldun Taner’i mutlaka okumuştu da, hangi öyküsünü çok seviyordu mesela? "Çok iyi bir yazar, kendisini çok severim" gibi genel yargıların dışında pek de tatmin edici cevaplar alamamıştım.
Genç ve güzel bir kadının ilk öyküsüyle ödül alması çekici bir haberdi ve tüm gazeteler Nurten Ay’a geniş yer verdiler. O kadar ki, o dönem Güneş Gazetesi’nde Değinmeler köşesini yazan Engin Ardıç, "Dinle Nurten Bacım" başlıklı bir yazı kaleme alarak "Türk Edebiyatı adı verilen labunya tarlası"nda dikkatli dolaşmasını tavsiye etti.
Nurten Ay’ın verdiği ilk izlenim, edebiyatla ilgisinin Barbara Cartland ya da Kerime Nadir romanlarını geçemediği yönündeydi. Oysa Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı’ndaki bilinç akışı tekniği, postmodern denilebilecek kurgu, ciddi bir edebiyat birikimine sahip bir yazarın kaleminden çıktığını gösteriyordu.
ŞÜPHE FISILTILARI YILLARCA DOLAŞTIKitabın gerçek yazarının Nurten Ay olmadığı yolundaki şüphe, fısıltılar halinde yıllarca dolaştı durdu.
Şüpheleri körükleyen bir başka neden de, Nurten Ay’ın kendisiydi: Bunca yıldır ne başka bir öykü yayımladı ne de ortaya çıktı. Hatta Yapı Kredi Yayınları tarafından hazırlanan Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’ne girmek bile istemedi. Tek bir kitabı olan yazarlara bile yer verme iddiasındaki ansiklopedide, böylesine ses getiren bir esere imza atan Nurten Ay maddesi kendisi istemediği için yazılamadı.
Bilkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Süha Oğuzertem Mart 2003’te Kitap-lık Dergisi’nde yer alan "Kayıp Yazarın İzi, Elias’ın Gizi" başlıklı yazısında, Da Vinci Şifresi’ni aratmayacak bir titizlikle Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı’nı kelime kelime tahlil etmiş ve bu gizli yazarın olsa olsa Cem Behar olacağını iddia etmişti. Ancak gerçek yine ortaya çıkmadı çünkü Cem Behar kitabı kendisinin yazmadığını, hatta okumadığını söyledi.
İşte edebiyat camiasını 16 yıldır meşgul eden bu sır ancak şimdi gerçek yazarın kimliğini açıklamasıyla çözülüyor. Beyin tümörü teşhisiyle uzun süredir tedavi gören yazar Ali Teoman artık kitabı kendi adıyla yayımlamak istediği için gerçeği Kitap-lık Dergisi’nde, yıllardır tanıdığı ancak ondan bile gizlediği sırrını Murat Yalçın’a açıkladı.
Nurten Ay ise hiç konuşmak istemiyor, "Üzerimde bir emanet vardı, şimdi geri verdim" demekle yetiniyor.
SÜHA OĞUZERTEM ÖYKÜYÜ CEM BEHAR’A MAL ETMİŞTİKitabın her şeyi bir oyun oynandığını sezdiriyorduKütüphanedeki az sayıda Türkçe kitap arasında dikkatimi çekmişti. Arka kapağında, Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandığı belirtiliyordu. Bu da merakımı kamçılamış olmalı. Birkaç cümlesini okuduktan sonra bir tarafa bırakacağınız kitaplardan değildi. Yazarın sözcük dağarcığı zengindi. Klasik Türk müziği ve antikacılık alanlarında önemli bir birikime sahip olduğu anlaşılıyordu. Kurgusunda da ilginç sayılabilecek öğeler vardı.
Kitabın adı, epigrafı, öykülerin başlık ve üstbaşlıkları, öykülerdeki sahtecilik ve kayıp kimlik izlekleri, metinde yazarının kimliğiyle ilgili bir oyun oynandığını sezdiriyordu. Bu, "postmodern" denince akla gelen, bazılarınca otomatik olarak iyi edebiyatın göstergesi sayılan (ama "metin içinde" kalan) bir oyun muydu? Yoksa bu kitap, daha doğrusu yazarı, gözde izleklere dayanan bir metin kurarak edebiyat dünyasına bir oyun mu oynuyordu?
Yazar, bir yönüyle "üsluplu", diğer yönüyle "şakacı" bir kitabı piyasaya sürmüş gibiydi. Sonuçta "otoriteler"in onayını almıştı, ama belki de aslında onlara bir oyun oynuyordu.
(Kitap-lık , Mart 2003)ENGİN ARDIÇ YAZARI UYARMIŞTI Nurten Bacım, bu çirkefte kendini koruÖnce seni kutlarım bacım.
"Edebiyat ödülleri" adı verilen çirkef kuyusunda, adı sanı bilinmedik, ömr-ü hayatının ilk öyküsünü yazıp büyük bir "medeni cesaretle" yarışmaya katılan bir genç kadının da bileğinin hakkıyla birinci gelebileceğini gösterdin... Bu kart üçkağıtçılar piyasasında taptaze bir çiçek açtın, bir umut ışığı yaktın.
Nurten Ay ismini "eski kaşarlardan" birinin takma adı sandılar, sen telefon edip de ortaya çıkıncaya kadar inanamadılar, tanınmamış birinin, hiç bir kumpasa girmeden ödül alabileceğine...
Kaç gündür çarşaf çarşaf resimlerini yayınlıyorlar; pek güzel kızsın bacım. Allah için. Kalın dudaklı, kalın kaşlı, iri gözlü, çenesi, burnu "kişilikli" bir Kürt güzeli.
Bir sürü it kopuk peşinde dolanacaktır bacım, bunu iyi bilesin... Türk Edebiyatı adı verilen labunya tarlasında ipsiz sapsız herif sayısı, senin sandığından, sanabileceğinden daha fazladır. Seni alıp "entel barlara", Yakup’un meyhanesinde sulu rakı içirip çiğ muska böreği yemeğe götüreceklerdir, kafayı çekip çekip "sarkacaklardır"... Yüz vermezsen bu sefer "kötü kişi" olacaksın. Sapısilik yayıncı bozuntuları, "yatağıma gir de kitabını basayım" şantajları yapacaklardır; sen yüz vermediğin için onlar da telif hakkını vermeyeceklerdir, bunlara hazırla kendini...
Aman bacım. Aman gözünü seveyim. Dikkatli ol.
(Güneş Gazetesi, 1991)