Gizemcilikle 30 yıl uğraştım, sonuç sıfır

Güncelleme Tarihi:

Gizemcilikle 30 yıl uğraştım, sonuç sıfır
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 20, 2004 22:00

Giovanni Scognamillo; araştırmacı yazar ve sinema tarihçisi. Aynı zamanda deneyimli bir ‘gizemci’. Ömrünün neredeyse yarısında uzaylılar, mitoslar, korku edebiyatı, şeytan, fal, vampirler ve astrolojiyle ilgili sayısız çalışma yapmış. ‘Gizemcilikle 30 yıl kadar uğraştım, sonuç sıfır’ diyen Scognamillo, uzaylılar dışında hiçbirinin gerçekliğine inanmıyor. ‘En yaşlı değil ama galiba en ünlü Levanten’ olduğunu söylüyor. Bugünlerde son çalışması ‘Şener Şen Kitabı’nı yayıncısına teslim etmek üzere. Sinema yazarlığını bırakıp korku öykülerine ağırlık verme kararı alan Scognamillo’yla yeni kararını, Levantenliği, Türk sinemasını, Beyoğlu’nu ve ‘gizemciliği’ konuştuk.

Araştırmacı yazar ve sinema tarihçisi Giovanni Scognamillo; 76 yaşında ve tüm hayatını Beyoğlu’nda geçirmiş. Sırasıyla yedi yıl Asmalımescit’te, 26 yıl Kallavi’de, 36 yıl Postacılar Sokağı’nda yaşamış. Son yedi yıldır da Cihangir’de. Babası Elhamra Sineması’nın müdürü olduğu ve hayatı boyunca sinemacılıkla uğraştığı için, ‘sinema mikrobunu’ küçükken kapmış.

İtalyan Lisesi’ni bitirdikten sonra ekonomik nedenlerle eğitimine devam edememiş. Kitabevi yöneticiliği, dekoratörlük, bankacılık gibi işler yapmış. 1948’de, 14 yıldır çalıştığı Banco di Roma’daki Beyoğlu Şubesi Müdürlüğü görevinden istifa ederek, yabancı basında profesyonel olarak yazarlık yapmaya başlamış. 1961’den beri de Türk basınının çeşitli gazete ve dergilerinde yazıyor. Günde ortalama sekiz saat çalışan Scognamillo, ilgi alanlarının ‘fazlalığından’ yakınarak, tercih yapmak zorunda kaldığını söylüyor.

VAMPİRLER, BÜYÜLER, FALLAR

Sinema yazarısınız. Vampirler, büyüler, fallar gibi ilginç konulara ilginiz nereden geliyor?

- Benim gençlik yıllarında bir sorunum vardı; acaba yazar mı yoksa sinemacı mı olsam diye. Sonunda orta yolu seçip sinema yazarı oldum. Sağlam bir sinema yazarı olmak istiyorsanız, genel kültürünüz oldukça geniş olmalı. Uçan dairelerle, bilim kurguyla, çizgi romanla ilgileniyorum çünkü bunlar bir sinema yazarı ya da eleştirmeni için gerekli. Tek konu üzerinde duramıyorum. İlgimi çeken o kadar çok konu var ki bazen elemek zorunda kalıyorum. Sinema yazarlığından biraz yoruldum diyebilirim. Film izlemektense asla yorulmuyorum. Benim kuşağım, dünya sinema tarihinin klasiklerini izleyemedi, biz her şeyi kitaplardan öğrendik. Şimdi eskiden çok okuduğum ama izlemediğim sessiz sinemanın klasiklerini izlemeye çalışıyorum. Bayağı gerilere dönüyorum.

Türk sinemasının şimdiki dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türk sinemasının durumu henüz sonuçlandırılmış olmadığı için, bence hálá yeni Türk sineması etkisiyle ele almamız gerekiyor. Az film yapılması bir handikap. Sinemasal olarak en değerli olanlarının çok az seyirciye ulaşması da bir başka handikap. Ama unutmayalım ki, Yeşilçam gibi önemli bir kurum 30 küsur yıl ayakta durabilmeyi başardı. Son derece tecimsel bir sinema yapmakla birlikte, klasik Türk sinemasının temellerini attı. Birden yıkılması ve bir boşluk bırakması çok önemli bir olay. Tecimsel sinemaya karşı değilim çünkü tecimsel sinema olmazsa sanat sineması da olmaz.

Korku sineması ve edebiyatı, Türkiye’de yeni yeni popüler oluyor...

- Öyledir. Benim galiba küçük bir katkım oldu, en azından kitapla. Yeni kuşak, bilim kurgu, korku ve çizgi roman meraklısı. Bütün bu kültürleri değerlendirmek gerekiyor. Tamam, Türk edebiyatında çok oturmuş bir polisiye roman geleneği yok ama olması gerekiyor. Bunlara alt kültür, popüler kültür deniliyor. Bense kültür konusunda ayırım yapmıyorum.

Sizin için Türkiye’nin vampir avcısı diyorlar.

- Bazen vampir de diyorlar. Yıllar geçti hiç değişmedin diyorlar. Olabilir.

YAZARLIKTAN İSTİFA ETTİM

Kitaplarınızın hedef kitlesi kim?

- Bilinçli olarak hedeflediğim bir hedef kitlem daima oldu. Bu da genç kuşaktır. Okurlarım 18-25 yaşları arasında. Kitaplarımın çoğunu sadece onlar için, onlara bir şeyler verebilmek için yazdım. Türkiye’de korku edebiyatı tarihini anlatan ‘Dehşetin Kapıları’, benim için çok önemli. ‘Türk Sinema Tarihi’ ve onu izleyen kitaplara da önem veriyorum. ‘Batı Sinemasında Türkiye ve Türkler’, çok önemsediğim bir kitaptı.

Uzun yıllardır öykü yazıyorsunuz ancak onları su yüzüne çıkarmıyorsunuz. Bu öyküleri bizimle paylaşacak mısınız?

- Sinema yazarlığından istifa ediyorum. Öykü ve roman yazmaya karar verdim. Denemek istiyorum. Ya olur, ya olmaz. Şimdiye kadarki etiketlerim araştırmacı yazar, sinema yazarı, sinema tarihçisiydi. Hiç kimse bana edebiyatçı, yazar atıflarında bulunmadı. Bugüne kadar yayınlanmış üç romanım var. Yayınlanmayanlar, yani başlayıp da bitirmediklerim de üç tane. Biri bir bilim kurgu romanı; kısmen erotik, kısmen bilimci. Bir fantastik aşk öyküsü, bir de İstanbul’da geçen bir casusluk kitabı var. Bir öykü kitabına yetecek kadar da malzeme var elimde. Korku ve dehşet öyküleri bunlar. Aslında bir de aşk öyküleri kitabım var ama bakalım, olursa. O daha tam oluşmadı kafamda. Üç öyküsü şimdiden hazır. Yazarlık konusunda ustalarımsa Poe ve Lovecraft.

Şener Şen kitabı yazdım

Son projeniz nedir?

- Son tamamlanan çalışmam, Şener Şen kitabı. Şener Şen sineması üzerine bir kitap yazdım çünkü bugün Türk sinemasının en önemli oyuncularından biri. Hatta belki de en önemli oyuncusu. Ben Şener’i başından beri çok tuttum, takdir ettim. Bence üzerinde kitap yazılacak bir sanatçı. Şener’le bir kez görüştüm. Tam biyografik bir kitap değil. Daha çok Şener Şen filmleri ve oyunculuğu üzerine bir inceleme. Özel hayatı beni ilgilendirmiyor. Benim şu an tek düşündüğüm kitabı yayıncımın onaylayıp onaylamaycağı.

70’li yıllarda aşk büyüsü yaptım

Büyü, fal, uzaylılar ve cinler araştırdığınız konular. Bunların ne kadarına inanıyorsunuz?

- Hiçbirine inanmıyorum. Ben gizemcilikle belki 30 yıl kadar uğraştım, sonuç sıfır. Uzaylılar ve uzay uygarlıklarına bir ihtimal olarak inanıyorum. Büyücülük tarihi ise tarih ve antropoloji olarak ilgimi çekiyor. Ama büyü işler mi işlemez mi o ayrı konu.

Başınızdan doğaüstü bir olay geçti mi?

- Geçmedi. Uçan dairelerle ilgili iki kitap yazmıştım. ‘Dünyamızın Gizli Sahipleri’, yanılmıyorsam Türkiye’nin ilk bestseller’ıdır. 1974-75’de 20 baskı yaptı. O dönemde 100 bin sattı.

Burçlara inanıyor musunuz?

- İki tane astroloji kitabım var ama inanmıyorum. Burcum boğa, yükselenim yay.

Peki ya fallar?

- Fallarla çok uğraştım, büyüyle çok uğraştım. Büyü de yaptım bu arada. 70-80’li yıllarda. İkisi tutar gibi göründü.

Neyle ilgiliydi?

- Genelde büyüler neyle ilgilidir; ‘aşkla’. Tuttu gibi. Ama rastlantı diye bir olay var. Ondan sonra bıraktım. Başarısız olduğum günler de oldu. Hollandalı bir arkadaşım vardı. Büyücü ona büyü yapmıştı, sürekli nezleydi. Nezlesi geçmiyordu. Benden büyüyü çözmemi istedi. Çözmeye çalıştım ama nezleden gribe geçti.

Ne tür bir büyüydü?

- Daha çok dua üzerine kurulu. Güçleri çağırma ve dua okuma üzerine. Ben buralı değilim diye açık açık söylüyorum. Başka bir boyuttan gelmeyim galiba. Ya öyleyim, ya da şizofrenim.

En beğendiğim film ama sinemanın en kötüsü de değil

Sizce bugüne kadar yapılmış en iyi fantastik ve ‘normal’ Türk filmleri hangileri?

- Fantastik Türk filmleri arasında en iyiyi seçmek biraz zor. Bir kült film olmasına benim de katkım olan ‘Dünyayı Kurtaran Adam’, çok beğendiğim bir film değil gerçi ama sinemanın en kötüsü de değil. En kendine özgü, şimdiye kadar başka örneği görülmemiş bir film. Korku filmleri arasında ‘Drakula İstanbul’da’, 1954’te çekildiği göz önüne alınırsa hala önemli bir film. Masal filmi derseniz, ‘Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’i severim. Gene masal sinemasında Halit Refiğ’in ‘Adsız Cengaver’ filmi önemlidir. Çok fantastik bir edebiyat uyarlaması olarak da Metin Erksan’ın ‘Kadın Hamlet’ filmi geliyor aklıma. Bence bugüne kadar yapılmış en iyi Türk filmleri arasında ‘Sürü’, ‘Umut’, Lütfi Akan’ın ‘Gelin- Düğün- Diyet’ üçlüsü, ‘Uzak’, ‘Dokuz’, ‘Güneşe Yolculuk’, ‘Karanlık Sular’, ‘Susuz Yaz’ ve ‘Kuyu’yu sayabiliriz.

Dedem, Garibaldi’yle kaçtı

Levantensiniz. Aileniz İstanbul’a ne zaman gelmiş?

- Scognamillo ailesi Napoli’den İstanbul’a, 19’uncu yüzyılın ilk yarısında yerleşiyor. Büyükbabam Gennaro Scognamillo, İtalya’nın birliğini sağlayan Devrimci General Garibaldi’nin kırmızı gömlekli askerlerinden biri. Aynı dönemde Garibaldi de İstanbul’a kaçtığı için, galiba onun peşinden gelen askerlerinden biriydi. Öte yandan, anne tarafı Filipucci’ler, Ceneviz kökenli olmakla birlikte, Bizans döneminde 12 adaya yerleşmişler ve Yunan uyruklular.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!