Güncelleme Tarihi:
Bize yıllardır başka bir dünyanın biletini satanları ne kadar tanıyoruz
DEĞİŞİMİ ONLARA SORUN
İnsanlara başka bir dünyanın biletini satarlar ama yüzlerine yalnızca birkaç saniye, o da belki, bakarlar. Sabah 11.30 seansı için minicik, güneş görmeyen, havasız mekanlarına yerleşir, gece seansına kadar sürecek mesailerini açmadan sandalyelerinin tozunu son bir kez alırlar. İşlerini yaparken ifadesizleşen yüzleri, binlerce insanın zihninin bir köşesine, ‘‘Bir yerlerden aşina’’ olarak hapsedilmiştir. Adları bilinmez, kurdukları cümle sayısı yirmiyi geçmez. Oysa sinemanın ve gerçek dünyanın yaşadığı inanılmaz değişimleri, onların penceresinden, ta baştan beri gözleyebilmek pekala mümkündür.
ESKİNİN İTİBARLI MESLEĞİ
Henüz Türkiye'de televizyonun esamesinin okunmadığı, radyo şovlarının heyecanla beklendiği günlerde, birçok insanın imrendiği, gıpta ederek baktığı o işe ilk onlar talip olmuş. Sylvie Vartan, Johny Holliday, Zeki Müren, Hülya Koçyiğit ve Türkan Şoray gibi ünlüleri bu iş sayesinde yakından görmüş, dönemin yıldızlarıyla tanışma fırsatı bulmuşlar. İstanbul'un İstanbul, kasiyerliğin itibarlı meslek sayıldığı yıllarda adım atmışlar sinemaya. Ve o gün bugündür bir türlü geri adım atıp, çıkamıyorlar.
BUGÜNÜN SEYİRCİSİ STRESLİ
Bu mesleği yapanları özel kılan, sayılarının Türkiye'deki sinema adediyle sınırlı kalması... Birbirlerini tanıyor, boş zamanlarında biraraya gelip çalıştıkları sinemaları çekiştiriyor ve konuşurken mesleki jargonlarını da kullanıyorlar. Artık onları tanısak; isimleriyle hitap etsek. İşte İstanbul Alkazar'ın kasiyeri Şadiye Bilgili. ‘‘Bugünün seyircisi yorgun ve stresli. Onların stresini ister istemez üzerimizde hissediyoruz’’ diyor.
30 YILDIR BURADAYIM
Sema Cibelik İstanbul Fitaş Sinemaları'nın demirbaşı. Tam 30 yıldır orada kasiyerlik yapıyor: ‘‘Herşey değişti, ben yerimde kaldım’’ diyor. Uzun kuyruklar görmeye bayılıyor. Zamanla yarışıp kuyruğu sıfıra indirmek onun için eğlenceli bir oyun. Ama bazen de yukarıda görüldüğü gibi, insanları geri çevirmek zorunda kalıyor. ‘‘Patronumuz çok iyidir, insancıldır. En ufak sıkıntımızı ona anlatabiliyoruz. Belki de bu yüzden emekli olamıyorum bir türlü...’’
BİLGİSAYARDAN ÜRKTÜM
Çoğu ömrünün yarısını gişe arkasında geçirmiş, lise mezunu, dul veya evlenmemiş. Artık yaşları 50'ye dayanan hoş kadınlar. Zaman onlar için en değerli kavram. Şimdi saatler ‘‘seanslara’’, sinema izleyicileri ‘‘müşterilere’’ dönüşüyor. Yeni trendleri gişe arkasından izliyorlar. Gülseren Öztuna 35 yıllık kasiyer. Beyoğlu'nun en eski sineması olan Emek'te çalışıyor şimdi. Sekiz yıl Fitaş'ta çalıştıktan sonra birgün önüne bilgisayar koymuşlar. O da ürkmüş ve Emek'e geçmiş.
Biz hep buradayız, bekleriz
İstanbul'un sinemalarında gezindik; ama bu kez salonlardan içeriye girmedik. Güneş görmeyen küçük mekanlarında, o muhteşem dünyanın biletlerini satan, hem de bu işi uzun yıllardır yapan sinema emektarlarıyla sınırladık gezimizi. Ama bu sınırlı gezi, bambaşka kapılara açılıyordu; sinemanın ve gerçek dünyanın değişimi oralardan tüm çıplaklığıyla görülüyordu. Olayın birinci dereceden tanıkları anlatıyordu çünkü.
Aksi bir kasiyer!
Çoğu lise mezunu, dul veya evlenmemiş, ömürlerinin yarısını gişe arkasında geçirmiş, yaşları 50'ye dayanan hoş kadınlar. Birbirlerini tanıyor, boş zamanlarında biraraya gelip çalıştıkları sinemaları çekiştiriyor, dedikodu yapıyor ve konuşurken mesleki jargonu lafın bir köşesine sıkıştırmayı asla unutmuyorlar.
Kasiyer olmak için mutlaka sinema sevmek gerekmiyor. Ama çoğu yakından ilgili sinema dünyası ve filmlerle... Bir kasiyer ayda ortalama 50 milyon lira kazanıyor. Bunun içinde yemek ve yol masrafı yer almıyor. Onun yerine üç ayda bir ikramiye, bayram ve yılbaşlarında fazla mesai ücreti alıyorlar. Kimi sinema, kasiyerlerini sigortalamaya özen gösterirken, kimisi ise bunun için özel bir çaba sarfetmiyor.
‘‘Film beni hayata bağlıyor. Şu anda sağlık durumumu düzelten tek şey sinema’’ diyor Alkazar Sineması'nın 18 yıllık kasiyeri Sadiye Bilgili. ‘‘Mesela bugün çalışıyorum, yarın izinliyim. Yarın mutlaka film seyrederim.’’
Geçtiğimiz yıl en beğendiği film ‘‘Otomatik Portakal’’ olmuş. Etkisinden hala kurtulamadığını anlatıyor. Sadiye Hanım, mutsuz olduğu günler müşteriyle konuşmamayı tercih ediyor. ‘‘Biletini alsın, fazla soru sormasın ve gitsin isterim. Aksi bir kasiyerim’’ diyor.
Sadiye Hanım'a göre eski sinema seyircisi daha güleryüzlü ve sakinmiş. ‘‘Bugünün sinema seyircisi daha yorgun ve daha stresli. Onların stresini ister istemez üzerimizde hissediyoruz.’’
Nerde o eski seyirci
Zeynep Süs, 1965 yılında, yani daha 17 yaşındayken, Emek Sineması'nda ailesinin onayıyla başlamış kasiyerliğe. As, Site, Fitaş derken kasiyerlikte 30. yılını dolduruyor şimdi. Bileti öyle hızlı kesiyor ki, bu el çabukluğuyla, Guinesse Rekorlar Kitabı'na geçebilir belki...
‘‘Nerede o eski sinema seyircisi’’ diyor. Nazik beyefendiler, bakımlı kadınlar... ‘‘Herkes özenerek, şık giyinerek gelirdi sinemaya. Müşterilerimizin çoğu bizi tanır, kimisi bize çiçek getirirdi.’’ Kravatsız sinema izleyicisi görmenin mümkün olmadığı o dönemde Batı Yakası'nın Hikayesi'ni 52 hafta oynatarak gişe rekoru kırdıklarını hatırlıyor. ‘‘Bugün beyaz şalvarlı Arap müşteriler geliyor gişeye. ‘Sex film var?' diye soruyorlar. Telefon sapıklarımız öyle çok ki artık kanıksadık.’’
Zeynep Hanım birkaç kere bomba ihbarı almış, telefonda tacize uğramış. Öyle zamanlarda ya telefonu yüzlerine kapatıyor ya cevabını veriyor, çok olurlarsa erkek arkadaşları çağırıyor. Zeynep Süs’ün bu yılki favori filmi Eşkıya. Onun film seyretmek için en ideal bulduğu yer ‘‘Fitaş 1. Salon'da 17. Sıra’’ ya da ‘‘5. Salonda 9 veya 10. Sıra.’’
Sema Cibelik Zeynep Hanım'ın yıllardır arkadaşı. Fitaş'ın demirbaşı. ‘‘Herşey değişti, ben yerimde kaldım. 30 yıldır Fitaş'tayım’’ diyor. Uzun kuyruklar görmeye bayılıyor. Zamanla yarışıp kuyruğu sıfıra indirmek onun için eğlenceli bir oyun. ‘‘Patronumuz çok iyidir, insancıldır. En ufak sıkıntımızı ona anlatabiliyoruz. Belki de bu yüzden emekli olamıyorum bir türlü...’’
Balık var mı, balık?
Nigar Eren, Atlas sineması'nda 13. yılını dolduruyor. 26 yaşında başladı kasiyerliğe. ‘‘Eşimden boşanmış, Osmanbey'de bir mağazada modelistlik yapmaya başlamıştım. En yakın arkadaşım bir sinemada kasiyerdi. Eşi de makinistlik yapıyordu. Ne zaman biraraya gelsek sinemanın cazibesini anlatırlardı bana. Onların sayesinde ben de bir gün kendimi gişe arkasında bilet satarken buldum.’’
Şişli Kent, Kızıltoprak Kent ve Pangaltı İnci sinemalarında toplam beş yıl çalıştıktan sonra Atlas'a gelmiş Nigar Hanım. ‘‘Çoktan emekli oldum ama bir türlü bu işi bırakamıyorum. Bazen sinirlerim tepeme çıkıyor, sabrım tükeniyor ama yine de bırakamıyorum. Yeni nesil çok mantıksız, aralarında çok küstah olanlar da var. Onlara laf anlatmak zor oluyor.’’
Ancak müşterilerinden gördüğü küçük bir tebessüm, esprili bir davranış Nigar Hanım'ı gişeye bağlıyor. ‘‘Wanda Adında Bir Balık'ı kapalı gişe oynuyorduk. Sinema doluydu. Tam gişeyi kapatırken nefes nefese ortayaşlı iki bayan geldi. ‘Balık var mı, balık var mı' diye heyecanlı heyecanlı soruyorlardı. Ben de 'balık bitti tavuk alır mısınız?' diye bir espri patlattım.’’ Öyle insanların geldiğini söylüyor ki Nigar Hanım, gerçekten davranışlarına şaşmamak mümkün değil. ‘‘Önce bilet kaç para diye soruyor. Sonra vapurun kaçta kalktığını soruyor. Yani söylemek istediği sinemaya girersem, çıkışta vapuru kaçırır mıyım? Her dilden anlamaya başladık artık.’’
Artık seyretmiyor
Zaman onlar için en değerli kavram. Onların ağzından saatler seanslara, sinema izleyicileri müşterilere dönüşüyor. Yeni trendleri gişe arkasından izliyor, modayı o saydam camın arkasından takip ediyor, insanları o ifadesiz yüzleriyle süzüyorlar. Henüz televizyonun icat edilmediği, radyo şovlarının heyecanla beklendiği günlerde, birçok insanın imrendiği, gıpta ederek baktığı o işe ilk onlar talip olmuş. Dönemin ünlü yıldızlarıyla bu sayede tanışma fırsatı bulmuşlar. İstanbul'un İstanbul, kasiyerliğin itibarlı meslek sayıldığı yıllarda adım atmışlar sinemaya. Ve o gün bugündür bir türlü geri adım atıp, çıkamıyorlar.
Gülseren Öztuna Beyoğlu'nun en eski sineması olan Emek'te çalışıyor. 35 yıllık kasiyer. ‘‘23 yaşında Tan sinemasında başladım bu mesleğe. Lale sinemasından emekli oldum, sonra Fitaş'a girdim.’’ Sekiz yıl Fitaş'ta çalıştıktan sonra bir gün önüne bilgisayar koymuşlar. O da ürkmüş ve ‘‘bilgisayarı öğrenemem’’ korkusuyla Emek'e geçmiş. Her yerde kendisini tanıdıklarını söylüyor. ‘‘Bir arkadaşımla Bodrum'a gitmiştim. Birileri gelip sizi Fitaş'tan tanıyoruz, diye elimi sıktılar.’’
İki yıldan beri film seyretmiyor Gülseren Hanım. En son seyrettiği ve etkilendiği film ‘‘Schindler'in Listesi’’ olmuş. Vakit buldukça gişeci arkadaşlarıyla buluşuyor. ‘‘Eskiden 10 Kasım'da sinemalar tatil olurdu. Bütün kasiyerler bir evde toplanırdık. Şimdi buluşmalarımız seyrekleşti.’’
Gişelerin değişen yüzü
Eski, emektar sinemaların yerini, büyük alışveriş merkezlerinin, klimalı, rahat koltuklu, dolby digital ses düzenli, 1, 2, 3, 4, 5 vs. numaralı sinema salonları almaya başladığından beri, gişeler de değişim yaşamaya başladı. Artık ‘‘tarihi’’ denebilecek sinemalar, ‘‘konfor’’ açısından yeni rakiplerini yakalama çabasına girişti elbette ve film teknikleri gibi, salonlar da gelişti, çeşitlendi ve en sevindiricisi çoğaldı. Belki en değişmeyenler gişelerde çalışanlar oldu. Ama bu değişimi uzaktan da olsa izlemedikleri söylenemez. Akmerkez, Caroussel, Capitol gibi alışveriş merkezlerinin sinemalarında, artık onlardan çok farklı insanlar çalışıyor. Oraları genç kasiyerler fethetmiş. Birçoğu üniversite öğrencisi. Bir değişim de şu: Sadece kadınlar bilet kesmiyor artık, erkekleri de görmek mümkün gişelerde. Bu manzaraya alışmamız gerekecek. Gişe kadınları belki de 2000'de nostalji olacak...
Taner Yalçınkaya ve Kerem Gürgensuyu AFM sinemalarının kasiyerleri. Haftanın sadece dört günü çalışıldığı ve kendilerine boş vakit kaldığı için bu işi seçmişler. ‘‘Bence kasiyerlik erkeklere göre bir iş. Sinirli müşterileri sakinleştirmek, caydırıcı olabilmek ancak erkeklerin başarabileceği bir şey’’ diye düşünüyorlar. İki arkadaş vizyondaki tüm filmleri seyrediyor, arkadaşlarına film seyretme konusunda danışmanlık yapıyorlar. ‘‘Haftada en az iki filme gidiyoruz. Film kaçırmıyoruz diyebiliriz.’’
Kerem Gürgensuyu Açıköğretim Fakültesi Çalışma Ekonomisi Bölümü'nde okuyor ve bu işi yapmak için çok kuvvetli sinirlere sahip olmak gerektiğini anlatıyor. ‘‘Hoşgörü kapasiteniz yüksek değilse kasiyer olmayın. Nişantaşı'nda yaşayan insanların gelir düzeyi diğerlerine oranla biraz daha yüksek olduğu için, nedense kendilerinde kapris yapma hakkını buluyorlar. Bazılarıyla uğraşmak gerçekten çok güç. Küçük bir hata yaptığımızda hemen suçluyorlar bizi. Sanki isteyerek yapmışız gibi...’’
Kerem'le Taner'in seyretmemizi önerdiği filmlerin başında Los Angeles Sırları, Şeytanın Avukatı ve Oyun geliyor.
Dört gün çalışıyor, üç gün film seyrediyor
Gülşah Arıcı, henüz 22 yaşında. sinema tutkunu. Yaklaşık 1,5 yıldır Beyoğlu Sinepop Sineması'nda çalışıyor. Haftanın dört günü çalışıyor, üç günü film seyrediyor. Sinemanın kasası. Gece yatağa girmeden, sinemanın o günkü hasılatını kafasından şıp diye hesapladığını, kaç kişinin filmi izlemiş olduğunu tahmin ettiğini ve bu takıntılardan bir türlü vazgeçemediğini söylüyor. ‘‘Kaliteli, tanınmış aktörlerin rol aldığı filmlerde Sabah 10.00'da başlar kuyruklar. Kapıya kadar uzanan kuyruğu 10 dakikada içeriye alabilme gücüne sahip olmalısınız. İnsanlarımızın herşeyi son ana bırakma huyu maalesef kasiyerlerde gerginlik yaratıyor.’’