Güncelleme Tarihi:
"Bir kez gidip geldim ve anladım ki hayat boş" diyen Yüksel, şimdi çevresindeki herkese "Hiçbir şeyi kafana takmayacaksın, stres yaşamayacaksın" diye nasihat ediyor.
Fahir Atakoğlu’nun 25’inci yıl konserinde konuk sanatçıydınız. Öncelikle şunu sorayım, tanışıklığınız kaç yıl öncesine dayanıyor?
- 1987 yılıydı sanırım... Biz Sezen Aksu tayfasıydık zaten. Sezen Aksu, Sertab Erener, Fahir Atakoğlu ve ben acayip bir gruptuk. Herkes herkese şarkısını verirdi, her yeni şarkısını birbirine dinletirdi. O yüzden zaman içinde acayip gelişti arkadaşlığımız. Şimdilerde biraz kopmalar başladı, ama herkes ayrı ayrı yerlerde konserlerde, albüm hazırlığında ve çalışmalarda tabii... Dolayısıyla normal karşılıyorum bu durumu...
- Elbette, çünkü o acayip bir müzisyendir. Eserlerini her dinlediğimde tüylerim diken diken olur.
Bunca yıl içinde pek çok anı biriktirmişsinizdir elbette... Peki Fahir Atakoğlu’yla ilgili en unutulmaz anınız hangisidir desem?
- Başlangıcı pek güzel olmasa da sonu hoş bir anım var. 1995 yılıydı... Ben ciddi bir hastalık geçirdim. Herkes ne yapılacağını düşünüyordu, ameliyat konusu gündeme getiriliyordu falan... Beynimin sol tarafına giren bir virüs yüzünden sağ tarafım komple felç olmuştu. Doktorlar "İyileşeceksin, vücudunda arıza kalmayacak, ama 1,5 seneni alacak bu iyileşme süreci" dediler. Hastaneden çıkıp eve geldikten sonra hırs yaptım, inat ettim, bas çalmaya çalıştım kendi kendime... Ama çalamıyordum! Bastığım tel ile vurduğum tel arasında fark oluyordu. Ve o çok tuhaf, anlatılmaz bir his... Allah kimsenin başına vermesin.
Ama siz yılmadınız...
- Öyle... Zaman geçtikçe elim gelişmeye başladı. Heyecan dolmaya başladım. O sırada Fahir çıktı ve "Benim bir konserim var, o konserde çıkıp bir şarkı söyler misin?" diye sordu. Ben de hiç düşünmeden "Tamam, söylerim" diye atıldım. Geçirdiğim rahatsızlığın ne büyük bir şey olduğunun farkında bile değilmişim ki... Neyse, konsere çıktım ve Fahir’in "İstanbul" şarkısını okudum. Çalarken bir ara farkına vardım ki elim, ayağım titriyor. Ortalık yıkıldı. Ben kulise geçtiğimde doktorlarımdan Sema Öztürk ağlayarak yanıma koştu, "Levent’çiğim olamaz böyle bir şey. Çok güzeldin, mükemmeldin. Fazla bir şey söyleyemeyeceğim" deyip boynuma sarıldı. Dakikalarca öyle kaldık. Kayıtlara
Bu yaşadıklarınızdan sonra çevrenizdekilere nasihatlarda bulundunuz mu? Ya da bizlere neler söylemek istersiniz?
- Hiçbir şeyi kafana takmayacaksın, hiçbir şeye fazla takılmayacaksın, hiçbir şeyin seni üzmesine izin vermeyeceksin, hiçbir şeyin stresini yaşamayacaksın. Hayatını normal akışına bırakacak ve öyle yaşayacaksın. Son gününmüş ya da ilk doğduğun günmüş gibi yani... Biliyorum, bunu yapmak hiç de kolay değil. Ama ben o rahatsızlığımda kendimi gittim geldim sayıyorum. Ve geri geldiğimde anladım ki dünyadan hiçbir şeysiz ayrılıyorsun. Her şeyi arkanda bırakıyorsun. Acaba karım arkamdan mı ağlıyor, annem mi üzülüyor demeden çırılçıplak gidiyorsun. O gidişi yaşadıktan sonra fark ettim pek çok sıkıntıyı boşu boşuna çektiğimizi...
Yeni albümüm aylardır tek bir şarkı için bekliyor
Peki şu sıralar neler yapıyorsunuz? Hayranlarınız sizi çok özledi, yok mu yeni albüm falan?
- Aslında bir albüm yapmaya çalışıyorum, ama bir türlü son noktayı koyamıyorum. Bir tek şarkı eksik. O şarkıyı bulduğumda koyacağım albüme ve çıkaracağım.
Tek bir parça için mi bekleyip duruyorsunuz yani?
- Evet... Albümün bütün şarkıları hazır, çıkış şarkısı olabilecek bir aday şarkı da var. Ama ben takınca takıyorum işte, tatmin olmuyorum. Hep istiyorum ki daha iyisi olsun. Böyle düşününce, bu kadar titizlenince de zaman geçiyor. "Daha ne arıyorsun kardeşim?" dedikçe takılıyorsun işte böyle...