Güncelleme Tarihi:
İki farklı görüş, ortak akıl
AŞK FİLMİ OLSAYDI...
Başrolde yaşları 25-35 arasında değişen bir kadın, bir erkek var. Kökenleri, hayat şekilleri farklı. Tek ortak noktaları İstanbul’da yaşamak. Onları bir araya getiren Gezi Parkı olayları olur. İki farklı görüş ortak akılda buluşur. Kızın babası, aynı zamanda ‘kutsal babanın’ temsilcilerinden biridir. Ve mikro dünyayı temsil eder. Bu karakter bize mikro dünyadan makro dünyaya giden bir projeksiyonu anlatır. Hikâyeye damgayı aşk ve ortak vicdan vursa da yaşanan dramın içindeki orantısız zekâ da izleyici de tebessüm bırakır.
Mustafa Altıoklar
Virüs sonrası
GERİLİM FİLMİ OLSAYDI...
Bütün filmi küçük bir çocuğun gözünden anlatmak istiyorum. Masumiyeti temsil eden ve karanlıkta yapayalnız, kaybolmuş, melek gibi bir çocuğun gözündeki ıssız korku ve endişe... Tıpkı sessiz sinema dönemi gibi filmimde diyalog yok. Ama insanların konuştuklarını görüyoruz. Bireyler sesleri çıkmadığından gözleriyle ve mimikleriyle abartılı biçimde dertlerini anlatmaya çalışırlar.
Aniden İstanbul’da bir virüs salgını başlar. İnsanlar bu virüsün etkisiyle tolerans ve empati yeteneğini kaybeder.
Tolerans yoksunluğu gereksiz şiddeti doğurur. Ve insanların birbirlerini anlamaya çalışmadığı, bulanık ve habis karanlığa, masum kalan tek kişi olan kayıp çocuğun gözlerindeki umutla bakarım. Benim filmlerim mutsuz sona erer ama bu filme torpil geçiyorum. Anadolu insanının o eşsiz güzelliği adına filmimi umutla sona erdiriyorum.
Hasan Karacadağ
Gerçek bir hikâyeden
DRAM OLSAYDI...
Filmin başrolünü gerçekten hikâyelerine şahit olduğum baba-kıza ayırıyorum. 55 yaşlarında, apolitik, devletine bağlı, muhafazakâr bir babamız var. Karısını erken yaşta kaybettiği için 18 yaşındaki kızıyla birlikte yaşar. 80 darbesi sonrasında gördükleriyle kızını da apolitikleştirerek büyütmeyi hedefler. Ancak kurallara rağmen kızı baba sözü dinlemeye niyetli değildir. Gezi Parkı olayları başladığında 18 yaşındaki kız, babasının itirazlarına rağmen çadırını alıp parkın yolunu tutar.
Baba da parka yerleşir. Kızını uzaktan izler. Tüm fikirleri altüst olur. Kızıyla birlikte o da artık bu mücadelenin bir parçasıdır. Filmin kırılma noktası kızına uygulanan şiddeti gördüğü andır. Yaşadıklarına rağmen kızının oradan ayrılmamasıyla gurur duyar. Altı gün süren hikâyenin sonunda da “Kızım gitse de ben buradayım” diyecek noktaya gelir. Baba kızın hikâyesi birbirlerini daha iyi anlamaya başladıkları açık uçlu süreçle devam eder.
Hasan Tolga Pulat
Başrolde evi dağılan adam
KARAMİZAH OLSAYDI...
Hikâyemin başrolünde parktaki eylemler başlamadan önce de orada yaşayan, kendine parkı mesken tutmuş üçüncü bir göz var. Eğitimsiz, apolitik ve olayın taraflarına tarafsız yaklaşmamızı sağlayan bir adam. Hikâyenin başına sararsak, karakterimizin yaşadığı Gezi Parkı’na önce direnişçiler gelir. Ardından polis müdahalesi yaşanır. Sonra park yeniden dolmaya başlar. Evi dağılan adam sokakta hep önyargıyla yaklaştığı gençlerin aslında siyasetin dışında olmadığını, memlekete düşman olmadıklarını gözlemlemeye başlar. Herkesin birbirine cinsiyetsiz yaklaşımı, ekmeğini paylaşması, bu apolitik ve eğitimsiz adamda bir dönüşüme sebep olur. Bu hikâyeye parktan çıkan mizah ve komedi dili de eklenir. Ve mutlu son… Yeşillikler zarar görmeden karakterimiz bir ay sonra evine ve ağaçlarına tekrar kavuşur. Ama bu kadar değil! Bir anda 20 sene sonrasına gideriz. Kamera başbakana döner. Artık iktidarı kaybetmiş durumda ve yalnızdır. Ona da haksızlık yapıldığında, bu sefer yıllar içinde hiç kaybolmayan Gezi eylemcileri başbakana sahip çıkar. Son karede de yeni kötü adama karşı hep beraber kol kola savaşırlar.
Ali Adnan Özgür
Her şey bir rüya mıydı?
FANTASTİK OLSAYDI...
Atılan gaz kapsüllerinden biri kahramanımızın başına gelir. Kısa süreli baygınlık geçirir. Ayıldığında kendini yine olayların göbeğinde bulur. Hem sürecin hem de parktaki aşkının peşinden gidecekken her şey değişim geçirir. Bir anda hükümet, Gezi Parkı’ndakilerin taleplerini kabul ettiğini açıklar. Daha özgür, ütopik bir cumhuriyetin temelleri atılır. Ancak ütopik dünya maalesef aşkın problemlerini çözemiyordur. Yeni siyasi olaylar birbirini izler. Sonuç; kahramanımız yeni bir eylemde yine kapsül darbesi alıp bayılır. Gözlerini açar ki aslında ilk bayıldığı yerdedir. Yaşadıkları rüyadan ibarettir.
Ezel Akay