Güncelleme Tarihi:
Hüseyin Hilaloğlu tam 22 yıl önce 8 Temmuz’da, Hasan ise ondan 15 gün sonra dünyaya geldi. Kardeş çocuklarıydılar ancak ikiz kardeş kadar yakın büyüdüler. Aileleri Reyhanlı’dan İstanbul’a göç ettikten sonra da onlar aynı sokaklarda, aynı okullarda birbirlerini kollayarak büyüdü. İlk heyecanlarını, korkularını, hayallerini paylaştılar. Okuldan sonra da aynı mesleği, erkek kuaförlüğünü seçtiler. Aynı gün askere gittiler.
YİNE REYHANLI’DA DÜĞÜNÜMÜZ OLACAK |
- Hüseyin Hilaloğlu: 10 saniyede hayatımız tamamen değişti. Oldu, bitti. Buna da şükür. Allah bize bir şans daha verdi, hayatta kaldık. Bu bir mucize. Kendimi iyi hisseder etmez yine Reyhanlı’da, açık havada damatlığımı giyeceğim, düğünümüzü yapacağım. Endişem gözlerimizi kaybetmemiz. Sağ gözümle biraz görebiliyor, renkleri seçebiliyorum. Büyük olasılıkla mesleğimizi yapamayız. Devletin el uzatmasını bekliyorum. *Hasan Hilaloğlu: Tek dileğim tek gözle bile olsa görebilmek. Patlamaya kadar herşey çok güzeldi. Hayatımızı programlamış, işimizi kurmuştuk, nişanlanacaktım, ayaklarımızın üzerinde duracaktık. Bütün hayallerim bitti. Tek suçum o anda orada olmaktı. |
ÖLÜMÜN KIYISINDA
Bir anda ikisi için de ortalık tamamen karardı. İkisi de şiddetli patlamanın kaynağının bomba olduğunu önce düşünemedi. Hüseyin Hilaloğlu, o anı, “Bizim motoru patlattılar diye düşündüm. Düştük mü, uçtuk mu bilmiyorum. Kendimi yerde buldum. Aklıma ilk gelen ölüm oldu. Önce acı değil, sıcaklık hissettim. Kandan ötürü herhalde... Hasan’a dokundum, adını seslendim cevap vermedi. Göremiyordum” diye anlatıyor.
Hasan da patlamayla uçtuğunu hissetti. Düşmüştü, nefes alabiliyor ama gözlerini açamıyordu. Elleriyle kendini yokladı. Önce sol gözünün olmadığını, sonra boynunda bir sıcaklık hissetti. Boynundan kan fışkırıyordu. “Anladım ki durumum ciddi, ölümü kabullendim. Şehadet getirmeye başladım. O sırada birkaç kişi beni kaldırmaya geldi. Kollarımdan tuttular. Burnum patlamıştı, boğazımda kan birikiyordu, ağzımdan nefes alabiliyordum sadece. Sonra bir patlama sesi daha geldi, arkasından “kaçın” bağrışları... Herhalde ölmeyenleri kurşunlayarak öldürüyorlar diye düşündüm” diyor.
YAKINLARI ZOR TANIDI
Patlama sesleri bitince tekrar yardıma gelenler oldu. Her ikisi de çevredekiler tarafından arabalarla ayrı hastanelere götürüldüler. Hüseyin hastanede müdahale edilmesini beklerken onu oda oda arayan ağabeyinin sesini tanıdı. Ağabeyi de onu pantalonundan seçti. “Ağabeyimin beni bulduğu andaki haykırışını unutmam mümkün değil” diyor.
Haftasonuydu, hastanede çok fazla yaralı vardı. Belli ki daha ağır vakalardan sıra gelmiyordu. Sedyede bekleyen Hasan unutulduğunu düşündü. Sedyeden kalktı, hiçbir şey göremiyordu ama sese doğru gitti. Anladı ki ortalık çok karışıktı. Biri yanına geldi, “Sen ne yapıyorsun” diye sordu. Hasan, “Ben ölüyorum” dedi. “Senin bir şeyin yok” karşılığını aldı. Tekrar sedyeye yatırıldı. Sol el işaret parmağı kopmak üzereydi. Derken onları arayan bir başka kuzeni ve sözlüsü, saati ve pantalonundan onu tanıdı. Yüzü tanınmayacak haldeydi. Oradan çıkarıp bir başka hastaneye götürdüler. Hastanede, “Beni bayıltın, artık dayanamıyorum... Ne yaparsanız yapın gözlerimi istiyorum sizden” diye yalvardı. Derhal ameliyata alındı. Göz ve ortopedi uzmanları aynı anda müdahale etti.
SOL GÖZ VE SOL PARMAKLAR
Her ikisine de onlarca şarapnel ve cam parçası saplandı. Ama en çok zararı gözleriyle elleri gördü. Hatay’da yapılan ilk müdahelelerden sonra Sağlık Bakanlığı’nın hava ambulansıyla İstanbul’a Liv Hospital’a getirildi. Göz hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ziya Kapran ve ortopedi uzmanları aynı anda ameliyatlarına girdi. Hüseyin’in sol parmağı kurtarılamadı, Hasan’ınkiyse yerine dikilebildi. Ancak asıl savaş gözler için verildi. Prof. Dr. Kapran’ın verdiği bilgiye göre, Hüseyin’in sol gözü tamamen tahrip olmuş. İleride protez takılacak. Sağ gözü daha şanslı, yırtılmalar var ancak merkezde değil. Yırtıklarına yama yapıldı. Hasan daha şanssız. Her iki gözü de çok ağır yaralı. Sol gözü çok daha ağır durumda. İstanbul’da da iki kez ameliyat edildi. Sol gözünü kaybedebileceği söylendi. Sağ gözüyle bir metre kadar görmeye başladı. Prof. Dr. Kapran, “Bu süreç hasta ve hekim için zor. Hastaları devamlı kontrollere çağırıyoruz. Tekrar ameliyat gerekebilir. Buna ‘görmek için savaş’ (fight for sight) deniyor. Bu savaşı biz kazanmalıyız” diyor.