Güncelleme Tarihi:
Katıldığı partilerin çocuğunda ve DJ kabinlerinde aksesuvar olarak genellikle tavşan kulakları kullanan Berna Öztürk, bunun nedenini açıkladı: "Gerçekte tavşanım ancak insan kılığında dolaşıyorum."
Berna Öztürk, birkaç yıldır uğraştığı DJ’likte hız kesmiyor. Viyana, Münih ve Paris’te bile performans sergileyen Öztürk’ün bu meslekteki iddiasının en büyük kanıtı ise yeni çıkan "Dancing in the Sun" albümü... Albüm sonrası görüşmeye gittiğimiz Öztürk ile sadece bu projeyi konuşmadık elbette...
"Dancing in the Sun" albümüne bakarak, sendeki DJ’lik aşkının gerçek olduğunu ve bu yönde bir kariyer
- Bendeki DJ’lik aşkı hep gerçekti ve öyle de devam edecek. Bende gerçek olmayan bir şey yok zaten. Ancak "gerçeklik" algılarımız farklı olabilir. Bunu ben hep böyle anlattım, ancak anlamak istemeyenler anlamadı.
"Dancing in the Sun", Türkiye’de bir kadın DJ tarafından hazırlanan ilk toplama albüm olarak lanse ediliyor...
- Ülkemizde bu tarzdaki toplama albümler çoğunlukla müzik kanalları tarafından bir araya getirilerek oluşturuluyor. Amaç popüler şarkıları tek albümde toplayarak ticari bir başarı elde etmek. Bu albümde ise böyle kaygılar bulunmuyor. Çalmak istediğim ve kendi beğenim doğrultusunda seçmiş olduğum, kimi Türkiye’de daha önce yayınlanmamış bu şarkıları dinleyicilere ulaştırmak istedim. İlk kadın DJ olmaktan çok, karakter anlamında ilk DJ Berna Öztürk albümü oldu.
 Son dönemin hit parçası "Licky", Andrew Spencer and The Vamprockerz’in The Cranberries klasigi "Zombie"ye yaptıkları electro mix, Hi-Tack’in David Bowie klasiği "Let’s Dance" için yaptığı electro-clash cover’ı vs... Hit parçaların remix’lerinden oluşuyor albüm. Bu parçaları seçmendeki kriterler neler? Ya da "Sevdiğim parçalardı ben çaldım oldu" mu diyorsun?
- Siz sadece üç şarkı saydınız, albüm 15 şarkıdan oluşuyor ve hit diyebileceğiniz iki şarkı daha olduğunu düşünürseniz geriye kalan şarkılara haksızlık etmiş olmuyor musunuz? Bu şarkılar da hit olduğu için konmadı bu albüme zaten. Asla "Ben yaptım oldu" diyecek bir insan olmadım, ancak başkalarının önyargılarını kırmak için de neyi niçin yaptığımı açıklamak durumunda olduğumu düşünmüyorum. Bu iyi niyetle hazırlanmış bir albüm. Bana onca şarkı içinden dinleyicilerime sunmak için hangi şarkıları seçersin diye sorsanız, yine aynılarını seçerim.
Bu remix’ler eğlenceli oluyor da ne kadar yaratıcı desem?
- Sadece remix olarak bakmak yanlış. Kimi şarkıların orijinal hallerini kullandık. Salt eğlenceli demek de yanlış. Sizde böyle bir duygu oluştururken, başkasında farklı bir duygu oluşturabilir. Siz yaratıcı bulmazken, bir başkası bulabilir. Bunlar göreceli kavramlar ve kimsenin yanlış yönlendirilmesini istemem. Müzikte baz alınacak ve bir bakış açısından bakıldığında eleştirilecek ya da başka bir bakış açısından hiç eleştirilmeyecek birçok nokta var. Sözgelimi bir şarkının lead’leri çok güzel yazılmış olup da davul partisyonları zayıf kalmış olabilir. Herkesi memnun edecek bir iş yapmanın mümkün olmadığı ön kabulünden yola çıkarsak, bence eğlenceli ve yaratıcı şarkılardan oluşan bir albüm oldu.
Bir dönem Kemancı’nın en azılı müdavimlerindendin. Hatta Kemancı’nın Televole’ye çıkmasına sebep olan kişi ilan edilmiştin. Biraz müzikal deviniminden, elektronik müzik aşkından konuşalım...
- Kemancı’ya giderken de DJ’lik yapıyordum. Ancak rock müziği kendim, elektronik müziği de dinleyici için yapıyorum. Rock müzikle büyüdüm ve hálá büyümeye devam ediyorum. Bunun işime de çok katkısı oluyor ki, yeni projelerim bu tarzda şekilleniyor. Hálá dışarı çıktığımda canlı müzik yapan yerlere gidiyorum ve beslenmeye devam ediyorum. Artık bütün müzik türleri birbirine karıştı ve eskisi gibi keskin hatları yok.
Epeydir çalıyorsun. Uzman kişi olarak sorsak ayıp olmaz herhalde. Electro, house, techno vs. Sence Türkiye’de bu müzik türlerinin geniş bir dinleyici kitlesi var mı?
- Her tarzın kendine has bir dinleyici kitlesi olduğunu düşünüyorum. Ben de belirli bir tarz üzerinden gitmiyorum setlerimde; tabii özel olarak house partisi ya da electro partisi vs. değilse... Bir genelleme yapmanın yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü hangi tarz olursa olsun düzgün mix’ler ve doğru zamanlamayla -nabza göre şerbet etkisiyle- mümkün olduğunca fazla insana ulaşmak bana daha uygun geliyor. Birileri zıplarken birileri göbek atabiliyor. Herkesin kendini ifade etme biçimini desteklemeye çalışıyorum.
Bir de bu müziği iki hap atalım coşalım, hatun kaldıralım misyonuyla dinlemek için ortama akanlar var. Birçok arkadaşım bu yüzden mekánlara gitmiyor.
- Bilemem... Benim müzik yapmaktaki amacım farklı olduğundan bunu en temiz biçimde göz göze geldiğimizde dinleyicilere aktarabiliyorum. O noktada iş bitiyor zaten. Gerisi de her bireyin kendi bileceği iş. O amaçla gelip de çok eğlenmiş bir biçimde dışarı çıkıyorlarsa ne mutlu bana.
Oyunculuk kariyeriniz yarıda mı kaldı? "Vajina Monologları" adlı tiyatro oyununda ve "Balans ve Manevra"da izlemiştik seni...
- Dört tiyatro oyununda, bir sinema filminde, birçok dizi ve reklamda yer aldım. Benim dünyayı algılayış biçimimde yarıda kalan bir şey olmadığından, oyunculuğumun başına böyle bir iş geldiğini düşünmüyorum. Şimdilik müzik, kendimi ifade edebilmem için daha uygun bir yol gibi geliyor.
- İstek değil gerçek. Gerçekte tavşanım ancak insan kılığında dolaşıyorum.
Ne kadar tehlikelisin?
- Çok...
Yoldan sapanlara doğruyu göstermek gerek
"Sadece bir konuda ukalalık yapabileyim diye sosyoloji okuyorum" demişsin. İşte ukalalık fırsatı. Sence Türkiye yasaklar ülkesi olma yolunda hızla ilerliyor mu?
- Benim Türkiye’ye asla tükenmeyecek bir inancım var. Atatürk’ün açtığı yolda ilerlemek -bu yoldan yanlış yerlere sapıldığı zamanlar olsa dahi- nihayetinde toplum olarak bizleri olmamız gereken yere ulaştıracaktır. Yoldan sapanlara doğruyu göstermemiz gerekir.
 Korkuyla mı yönetiliyoruz?Â
- Hayır...
Ergenekon soruşturmasının hayatındaki yeri nedir? Senin de kafan karıştı mı?
- Her sorumlu vatandaş gibi yurt meseleleri ’egemenlik milletin’ olduğundan beni de fazlasıyla ilgilendiriyor. Sırf bu konuyla değil, iktidarın erki yanlış kullanmasının sebep olduğu diğer bir sürü konuyla da ilgili hem bir birey hem de bir sosyolog olarak düşüncelerim mevcuttur. ’Erk sahibi olmanın bireylerde yarattığı olumsuz yansımalar’ın sosyal, ekonomik ve politik ilişkiler dahilinde nasıl işlediğine tanık oluyoruz. Şaşkınlık ve ilgiyle izliyorum.
Yaptıklarım bana çılgınca gelmiyor
Hadi hayatındaki en büyük çılgınlığını anlat. "Balans ve Manevra"daki oral seks sahnenin dışında tabii...
- O sahne benim ’çılgınlığım’ ya da bana ait herhangi bir şey değildi. O sahne bir filmden alınmadır ve izleyicinin gözüne değen her şey roldür. Yani ortada bir ’çılgınlık’ varsa, o da "Balans ve Manevra" filminde oynadığım ’Barmaid’ karakterine aittir. Ben o filmde ya da rol aldığım herhangi bir sinema, tiyatro, dizi ya da reklam filminde Berna değil; senaryodaki karakterim. Bunun farkını anlamayanlar düşünsün. En büyük çılgınlığım diye bir şey olduğunu sanmıyorum. Sonuçta bu da göreceli bir kavram ve yaptığım şeyler bana çılgınca gelmiyor.
Anladığım kadarıyla gırgırına çekilmiÅŸ, hakikaten marjinal bir sahneydi. Ancak bu sahnenin gazete ilanlarında kullanılması biraz fazla çıkarcı olmadı mı?Â
- Bu benim değil yapımcının yanıtlayabileceği bir soru. Sonuçta o ilanları ben vermedim. İşimin gereğini yaptım. Yaptığım her şeyi inanarak yaptığımdan benim için bir sakınca doğurmadı.