Güncelleme Tarihi:
Bir sanatçı olarak Taryn Simon, asla başka sanat mecralarından ilham almıyor, her zaman araştırma ve etrafında olup bitenle besleniyor. 2011 yılında Tate Modern ve mayıs ayından itibaren MoMA’da sergilenmeye başlayan foroğraf işleri için de aynı şeyi söylüyor Simon: “Asla başka sanat işlerinden ilham almam. Her zaman kendi kişisel gözlemlerimden ve araştırmalarımla yaratırım fotoğrafları.”
Simon’ın işleri fotoğraf sanatının çok ötesinde. Bunlar genel olarak fotoğraf projeleri olarak da değerlendirilebilir.
Belgesel, kavramsallık, portre gibi bilindik kategorilerin ötesinde ulaştığı kavramsallıkla fotoğraf sanatında yeni bir dilin öncülerinden sayılan sanatçının Galeri Mana’da sergilenen ilk projesinin adı Contraband (Kaçak Mal) serisi.
“Bu seride Amerika’ya yurtdışından girişi engellenen bin 75 adet gümrük eşyasının fotoğraflarını çektim. Bu eşyalar arasında lüks marka sahte çantalar, çeşitli uyuşturucular ve Küba puroları vardı. Bazı eşyalar özellikle şaşırtıcıydı. Çünkü, girişi engellenen nesneler arasında çeşitli hayvan türleri, yumurta kabukları, köpek maması gibi nesneler vardı” diyor sanatçı.
Burada insan figürünü dışarda bırakmayı seçen sanatçı, durumu şu şekilde açıklıyor: “Bu seride objelerin imajlarının basitliğini öne çıkartmaya çalıştım. Bu objeler insanlar tarafından getirilmişti ama ben bunları insansız yansıtmayı seçtim, çünkü vurgulamak istediğim başka şeyler vardı.”
Genellikle işlerinde Amerikan kültürüne odaklanan fotoğraflar kullanmayı seçen Simon, Contraband (Kaçak Mal)
projesinde aslında Amerikan ekonomisine gönderme yapıyor. “Bu seride, gümrükte takılan eşyalar arasında ilaçlar, uyuşturucular, silahlar var. Aslında bu benim için ekonomiye gönderme yapan bir proje” diyor.
JFK Havalimanı’nda beş gün süren bu çalışma boyunca görüntülediği eşyaların şaşırtıcı hatta ilginç olduğunu söylüyor, Simon.
Bu eşyalar arasında, Lost dizisinin DVD’leri, parfümler, kobaylar, pırlantalar aslında ithalat ihracat temeline dayanan nesneler var. Bu nedenle Simon’a göre ekonomik hareketlenmeleri ve ekonominin bir parçasını temsil ediyor.
AMERİKA’NIN KÜLTÜRÜNE GÖNDERMELER
‘Gizli ve Alışılmadık Olana Dair Bir Amerikan Dizini’ (An American Index of The Hidden and Unfamiliar) serisinde Simon, CIA genel merkezinden nükleer atık depolarına kadar ABD’nin girilmesi zor mekânlarına giriyor. “Burada genel olarak bilgiye erişim konusunda uzmanlarla kamu arasındaki ayrımı irdeliyorum” diyor.
Bu seride kültürel farklılıkları öne çıkartmayı seçiyor ve günümüz Amerikan kültürünün görmeye alışık olmadığımız, tekinsiz yüzlerini gözler önüne seriyor: “Bu seride kişisel araştırmamın üzerine, gerçeklik ve hayal temalarını koymayı seçtim. Toplumun ulaşabildiği yerlerle, sadece uzman kişilerin ulaşabildiği yerler arasındaki farkları ortaya çıkarttım.”
Simon bu sefer ekonomiyi bir kenara bırakıyor ve kültürü belgesel objeler üzerinden incelemeye açıyor. Sadece uzmanların girebildiği bilimsel mekanlar, hükümet alanları, dini mekanları fotoğraflıyor.
Amerikan toplumunun gündelik hayatının gidişatında, girişe izin olmayan mekanlarında neler olup bitiyorsa izleyiciye gösteriyor.
Örneğin, ‘Beyaz Kaplan’ (White Tiger (Kenny)) adlı işinde Simon, Arkansas’ta bulunan Turpentine Creek Parkı’na girip nesli tükenmekte olan beyaz kaplanın fotoğrafını çekiyor. “Amerika’da tüm kaplanlar doğal olmayan yollarla ürüyor. Bu kaplan, (Kenny) ise akrabasıyla çiftleştirilen bir kaplanın tohumu. Ve bu kaplanın zekası geri. Bu nedenle belirli fiziksel sınırları var. Her şeyi yapamıyor.”
Doğru düzgün nefes alamayan ve hareket edemeyen bu kaplan artık gözden çıkartılmış bir hayvan ve çiftleşmenin kurbanı olmuş. Simon’ın bu kaplanı resmediş şekli onun nasıl bir yerde tutulduğu ve ne koşullarda yaşadığına dair belgesel niteliğinde. Kenny gözden uzakta, kimsenin görmediği sadece uzmanların gördüğü bir yerde tutuluyor; ona ulaşabilen sadece Simon’ın kamerası olmuş.
Nükleer Atık Depolama Merkezi’nde yine halktan insanların giremediği yerlere giren Simon burada, nükleer atık kapsüllerini fotoğrafına yansıtıyor. Bu sefer de hayal ile gerçeklik arasında duran ışıklı nesne Simon’ın genel olarak beslendiği fantezi dünyasına gönderme yapmakta.
Birbirine bağlı demir tüplerin içinde 120 milyon radyoaktivite birimi içeriyor. Amerika’da şu ana kadar bulunan en çok radyoaktivite taşıyan tüpler bunlar, diyor Simon. “Bir elektromanyetik radyasyon yüklü radyasyonlu element emilime uğrayınca enerjisini kaybediyor ve şeffaf bir mecra arasında hızla hareket edebiliyor,” diyor ve bu sefer Amerika’nın nükleer enerjiyle ilgili atılımlarına gönderme yapıyor.
FOTOĞRAFÇI AİLENİN ETKİSİ
Fotoğrafçı bir aileden gelen Taryn Simon, ailesinin ona bu konuda çok yardımcı olduğunu söylüyor: “Kendimi bildim bileli fotoğraf çekiyorum. Ailem de fotoğrafçıydı ve onları sürekli fotoğraf çekerken görüyordum. Bu beni etkiledi.”
Simon henüz genç olmasına rağmen eserleri MoMA, Whitney Museum, Getty Museum, Tate Modern ve Paris’teki Centre Pompidou gibi önde gelen sanat kuruluşlarının koleksiyonlarında bulunuyor. Taryn Simon’ın fotoğraf serileri Tate Modern, Victoria and Albert Museum gibi müzelerin yanı sıra, 54. Venedik Bienali’nde ve Gagosian Gallery’de de sergilenmişti.
Simon genellikle güç, fiziksel mekânların psikolojik etkisi, dil ve din üzerine çalışıyor. “Çok fazla seyahat ediyorum” diyen sanatçı, Türkiye’ye ilk defa geldiğini ve buradaki çağdaş sanat ortamını da keşfetmek istediğini söylüyor.
Genellikle kültürel farklılıklar ve ülkelerin kültürleri üzerinden değerlendiren belgesel niteliğindeki fotoğraflarında sadece imajı yansıtma konusunda işine dijital yollarla müdahale ediyor.
Simon Brezilya’daki ailelerin kan davalarını, Bosna’da ölenleri, Hindistan’daki mesihleri, kısacası her kültürü kamerasından yansıtmayı amaçlıyor.