Güncelleme Tarihi:
Bundan 10- 20 yıl sonra 2013’e dair tatil anılarınızı, kulüp maceralarınızı yâd ederken fonda hep o albüm çalacak: Random Access Memories. Guy-Manuel de Homem-Christo ve Thomas Bangalter’den oluşan Fransız ikiliye müzik ahalisi zaten saygıda kusur etmiyordu. ‘Hit makinesi’ Pharell Williams’ı yanına alarak, yedi yıl aradan sonra gelen albüm grubu açık sulara çıkardı, herkesin favorisine dönüştürdü. Festival çocuklarının DJ’leri olmaktan çıkıp, Antalya’daki ‘her şey dahil’ otellerin animatörleri tarafından Sex Bomb’dan az önce, ‘I’ll Survive’dan hemen sonra söylenmelerine dönüşmesinin birkaç sebebi var. Sıralayalım...
Bizimle kafa mı buluyorlar?
Geçen hafta topladıkları beş Grammy ödülüyle son albümünün başarısı tam da iri puntolarla kayıtlara düşmüşken, internete sızan bir-iki fotoğraf tüm havayı değiştirdi. Instagram’a filtresiz/kasketsiz bir Daft Punk fotoğrafı düşmesiyle Los Angeles Havaalanı’ndaki ‘Gazetecilere yakalandılar’ pozu arasında birkaç gün var. Üstelik Grammy haftasında. Evet, hafif kelleşmiş, hafif pörsümüş, olabildiğine salaş, alabildiğine sıradan pozlarla Daft Punk’a dikilmiş imaj arasında birkaç beden fark olabilir, ‘Karizma çizildi’ sesleri iyice yükselebilir.
Yüzlerinin iyice ifşa edilmesiyle beraber ortaya atılan iddia şu: Grammy’lerde ödülleri toplamak için sahneye çıkan elemanlar Daft Punk değildi! Şu ana kadar dergilerde, ödül törenlerinde gördüğünüz Daft Punk’un hiçbiri de ‘Daft Punk’ olmayabilir. Müzik sitesi Spinr.co, işi komplo teorisinden çıkarıp kanıtlarla konuşturuyor. Gecede ‘Yılın Albümü’ açıklandığında Pharell’in ilk kucaklaştığı ikiliye dikkat edin. Bir de Instagram’a düşen, havaalanı girişinde çekilen fotoğraflara... Yüz aynı yüz, boy aynı boy.
4 adımda Daft Punk’lama sırrı
Albüm iyi, şarkılar şahane. Kimsenin itirazı yok. Fakat hâlâ “Nasıl oldu da bu kadar büyük bir hadiseye dönüştüler?” sorusu kafanızı kurcalıyorsa meseleyi şöyle özetlemek mümkün:
1. Planlamadan planla:
Albümden ilk fotoğraf, ilk ‘sample’, ilk şarkı adım adım, ince ince o kadar kusursuz bir şekilde servis edilmişti ki çok ses getireceği çıkmadan belliydi. Üstelik tüm hikâye şahane bir PR kurgusu değil, gizemli ve olağan bir Daft Punk vakası gibi ilerledi.
2. Az laf, çok iş:
Verdikleri röportaj sayısı üçü beşi geçmez. Ödül törenlerinde sahneye çıkıp annesine babasına, eşine dostuna ‘teşekkür’ demeçleri dağıttıkları da yok. ‘Biz susalım, müziğimiz konuşsun’ felsefesinin hakkını veren nadir müzisyenlerden.
3. Ustalara saygı duy:
Verdikleri röportajlarda tekrarladıkları, ikilinin seçim sloganına dönüşmüş bir laf var ki her şeyi özetliyor zaten: “Ego yok, süpergüç var.” İşi bilene teslim etmekle (bakınız: Pharel Williams), sound’larının yaratıcısını yüceltmekte (dinleyiniz: Giorgio By Moroder şarkısı) ve sahnede bir adım geri durmakla bir sorunları yok.
4. Modaya ilham ver:
Kural belli: İlham verenlerin ilham kaynağı ol, şöhretin bir ömür sürsün, fotoğrafların bir moda figürü olarak tarihe geçsin. Her şey, Star Wars’dan fırlamış kasklarını çıkarıp yerine Saint Laurent imzalı modelleri geçirmeleriyle başladı. Gerisi çorap söküğü gibi geldi: Saint Laurent reklamı, Karlie Koss’lu Vogue çekimi, Gisele Bündchen’li ‘Wall Stree Journal Magazine’ kapağı... Öyle ki modeller Daft Punk’la moda çekimi yapmak için, dergiler ikiliyi kapaklarına taşımak için birbirlerini paraladı durdu.
Telaşa mahal yok
NME, Los Angeles Times gibi yayınlarda çıkan yazılara bakılırsa ikilinin derdi zaten şan, şöhretten sıyrılıp baba müzisyenlerle baba işler yapmak. Kantarın topuzu kaçar mı, kasklar kabak tadı verir mi gibi polemikleri hiç açmayın. Beş-yedi yılda bir albüm çıkardıklarını, sisteme değil kafalarına göre takıldıklarını hatırlatalım.