Güncelleme Tarihi:
ENGİN HEPİLERİ FOTOĞRAFLARI
Sezonun yeni oyunu ‘Zorla Güzellik’ adlı oyunda hem rol alıyor hem yönetiyorsunuz. Neil Lebute’nin bu eserini oynamanız ve yönetmeniz konusunda sizi cezbeden neydi?
2009 yılında Mehmet Ergen'in yönettiği ve bu üçlemenin birincisi olan 'Şeylerin Şekli' adlı oyunu izledikten sonra yazarın dili ve tiyatroya bakışı beni çok etkiledi. Ve hemen üzerinde çalışmaya başladım. Orijinal adıyla 'Reasons To Be Pretty' bizim yorumumuzla Zorla Güzellik'le tanıştım.
Nasıl bir çalışma sürecinden geçtiniz; gerek bu oyunda canlandıracağınız role gerek yönetmenliğe hazırlanma aşamasında?
Oyun için tam bir yıllık bir çalışma süreci yaşadık. Bunun ilk 6 ayı çevirmenimiz Aslı Salarvan'la birlikte geçti. Oyunu çevirisinden, yönetimine kadar içinde olduğum ve oyunun eksen karakterini oynadığım için bu unsurların hepsi hazırlanmama yardımcı oldu.
Oyunun konusuna gelince… İşçi sınıfının yaşadığı ilişkileri, yozlaşmayı ve hayat mücadelesi içerisinde kendi ahlak kavramını kaybedişinin öyküsü… Ve bunlar güzellik metaforuyla işlenmiş. Güzellik baş döndüren bir efsane mi, toplumsal dayatma mı yoksa baş döndüren bir büyü mü? Size göre nedir güzellik?
Güzellik kişiden kişiye değişen bir olgu. Bir olgunlaşma hikayesi Zorla Güzellik. Dediğiniz gibi insanların yaşadığı ilişkileri, yozlaşmayı ve hayat mücadelesi içerisinde kendi ahlak kavramını kaybedişinin öyküsü. Burada ahlak derken sadece bizim anladığımız manada cinsellikten ya da fiziksel durumlardan bahsetmiyor. Arkadaşlık, dostluk, karı-koca ilişkileri, güven, sırları paylaşma ve daha birçok günümüzde modern yaşam adı altında zorlandığımız duyguları irdeliyor. Bu anlamda güzellik olgusuna genel bir bakış aslında ‘Zorla Güzellik’
Peki güzellik, güzel bir kadın, erkeklerin başını neden bu kadar döndürüyor sizce?
Hormonlar herhalde. Yaradılışımızla ilgisi var. Güzel bir şeye duyduğumuz ilgi çoğu zaman bizim bilincimizin altında var olan bir durum. Ama asıl önemli olan bilincimizi bu durumla nasıl harmanladığımız galiba.
Halbuki güzellik bir süreliğine evet ya sonrası… Özdeki güzelliği görmek bu kadar mı zor ya da bu konuda kolaya kaçmaktan mı göremiyorlar erkekler? Ve sizce bunun temelinde yatan etkenler?
Erkekler… Kadınlar için geçerli değil mi bu durum? Bu bir insan zaafı. Onun için de cinsiyet ayrımıyla sonuca ulaşabileceğimiz bir şey değil. Kolaya kaçmak da demeyelim. Bilinçlenmek ve duruş belirlemekle ilgili bu konular.
BEĞENİLMEK ARZUSU BENİM DE İÇİMDE FAZLASIYLA VAR!
Peki sizin için, hayatınızda güzellik ne kadar önemli?
Ben bir oyuncuyum. Ve beğenilmek arzusu benim de içimde fazlasıyla var. Ama bunu sadece dış güzelliğimle değil yaptığım işlerle buluşturabilirsem benim için en güzeli olacak. Estetik kaygısı da burada ön plana çıkıyor. Güzelliği estetikle buluşturmaktır benim asıl amacım.
Kadınların, güzelliklerine dair erkeklerden devamlı hoş cümleler duymak istemesi, neyin göstergesi?
Bilmem kadınlara sormak lazım bu soruyu. Herkes sevdiği birinden güzel şeyler duymak ister.
Her yönetmen bir bakış açısı, başka bir pencere… Siz de yönetmenlik yapıyorsunuz. Yönetmenliğin size kattıkları…
Kendi dünyanızı birileriyle paylaşmak güzel. Oyuncu olarak bir hikayenin tek bir tarafında dururken, yönetmenlik yaptığınızda bütün tarafları aynı anda görüp bunları oyunun ana sözüne ivmelendirmek keyifli.
Son rol aldığınız ‘Av Mevsimi’ filminde Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Melisa Sözen, Okan Yalabık gibi isimlerle çalışmak, aynı filmde olmak… Beyazperdede ismini görmek… Sinema başka bir büyü değil mi? Sinemayı bu kadar büyülü, çekici kılan…
Sinema bambaşka bir alan. Hele ki böyle bir projenin içinde olduysanız… Usta bir yönetmen ve usta oyunculardan öğrenilecek o kadar çok şey var ki… Benim bu alanda söyleyeceğim her şey yetersiz kalacaktır.
YARATMAK, BÜYÜK ZORLUKLARIN ARASINDAN FİLİZLENİR!
Genç neslin en başarılı oyuncularından biri olarak gösteriliyorsunuz. Lise yıllarında derslerden kaçmak için girdiğiniz tiyatronun ilerde yaşam biçiminiz olacağı aklınıza gelir miydi?
Gelmezdi elbetteki. Ama tiyatroyla geçirdiğim her dakika beni biraz daha bu işe yaklaştırıyor ve her an ‘İyi ki bu işi yapıyorum’ dedirtiyor. Maalesef ülkemizde zorlukları da yok değil ama yaratımın her zaman büyük zorlukların arasından filizlendiğine inanmışımdır.
Peki sonrasında size ‘Tiyatrocu olmalıyım’ dedirten ne / neler oldu?
Bu işe duyduğum sevgi her şeyin ötesinde. Etrafımda sevmediği işi yapan o kadar çok insan var ki. Eğrisiyle doğrusuyla, günahıyla sevabıyla ben sevdiğim işi yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim.
OYUNCULUKTA EĞİTİM HİÇ BİTMEZ. HER GÜN YENİ BİR ŞEYLER ÖĞRENİRİZ!
Lise yıllarında Devlet Tiyatrosu'nun oyunlarında performans sergilemek yolun başında olan bir oyuncu nasıl bir sorumluluk duygusu oluşturmuştu, neler hissettirmişti?
O bir eğitim süreciydi. Gerçi bizim işimizde eğitim hiç bitmez. Her gün yeni bir şeyler öğrenirsiniz. Ama o yıllar tabi ki bilgiye en aç olduğum zamanlar. Onun için önemli senelerdi.
Kenter Tiyatrosu - Kent Oyuncuları ülkemiz tiyatro ve sanat tarihi itibariyle köklü bir mirasın ve oyunculuk disiplinin simge tiyatrolarından... Size ve oyunculuğunuza olan katkılarından bahsedersek…
Bu bir sorumluluk tabii ki. Ve bu sorumluluk bana her zaman elimden gelenin en iyisini yapma gerekliliği getirmiştir. Bu da benim ve yapmaya çalıştığım işlerin kalitesini arttırmıştır. Önünüzdeki örnekler hayatlarını tiyatroya adamış ve isimlerini şimdiden tarihe altın harflerle yazdırmış ustalar. Aslında size hangi yoldan gitmeniz gerektiğini, neler yapmanız gerektiğini kendi yaşantılarıyla gösteriyorlar. Eğer sizde de biraz olsun görme kabiliyeti varsa işinize nasıl yaklaşmanız gerektiği apaçık.
OYUNCULUK BİR MESLEKTEN ÇOK, YAŞAM TARZI!
Peki Yıldız Kenter’den; oyunculuk ve hayata dair öğrendikleriniz neler?
Oyunculuk bir meslekten çok bir yaşam tarzı aslında. Benim için de hep öyle oldu. Geliştikçe, olgunlaştıkça oyunculuğum da gelişiyor ve olgunlaşıyor. Ve tabii ki tecrübe. Hocalarımdan öğrendiğim en gerçek ve somut şey bu. İşlerine duydukları saygı, sevgi ve belirledikleri yoldan hiç sapmadan amaca ulaşma inançları, benim için en büyük derstir herhalde.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda ve sonrasında aynı üniversitenin oyunculuk alanında yüksek lisans öğrenimi görmüş eğitimli bir oyuncusunuz. Ayrıca da Akademi Kenter'de öğretim görevlisi olarak ders veriyorsunuz. Eğitimin yanı sıra öğrencilerinize - oyuncu adaylarına, tiyatro adına verdiğiniz, aşıladığınız, ilk sırada gelen en önemli kurallar ve bilgiler neler?
Bize oyunculuğun sağlıklı bir iş olduğu öğretildi hep ve ben de çizgimi bu yolda çizdim. Girdiğim derslerde de arkadaşlarıma hep aynı şeyi söylerim. Sağlıklı kafa, sağlıklı beden ve sağlıklı düşünme. Oyunculuğu uçlarda aramak bir kez sonuç verebilir ama bir sonraki projeniz yine insan için ve yine insana dönük olmalıdır.
GERÇEK BAŞARI HAYATINIZDIR!
Türkiye'deki genç jenerasyon oyuncuların disiplin ve adaptasyon problemlerinin temelinde yatan nedenler nedir?
Sabun köpüğü örneklerdir herhalde. ‘O bunu bu kadar kısa bir sürede yaptıysa ben neden yapmayayım’ düşüncesi olabilir. Tiyatroda, sinemada ya da dizilerde bir projede başarı gösterebilirsiniz ama gerçek başarı hayatınızdır.
Gözlem, güçlü empati ve içe bakış... Oyunculukta ve karakter yaratmakta bunların önemi tartışılmaz. Bunların yanı sıra nasıl ve nelerle besliyorsunuz kendinizi?
Algıları açık tutarak… Hayat zaten yeterince besliyor hepimizi. Yaşamayı bir görev değil de zevk haline dönüştürebiliyorsanız her gün besleniyorsunuz demektir.
KALİTELİ İŞLER İZLEYİCİNİN DE KALİTESİNİ ARTTIRIR!
Sinema filmleri ve televizyon dizilerinden aşina olan izleyici ile tiyatro izleyicisi arasındaki reaksiyon ya da bakış açısı - farklılıklar konusundaki bariz uçurum neden bu kadar fazla sizce?
Ben bu uçurumun her gün azaldığı kanısındayım. Kaliteli işler izleyicinin de kalitesini arttırır. Ve bu sanatın bütün dallarına sirayet eder.
Oyun yönetirken ve seçerken klasikler yerine çağdaş metinleri kendinize daha yakın buluyormuşsunuz. Neden?
Gerçekçi olmak gerekir ki klasik metinleri yönetmek için henüz çokta ehil değilim. Ben şu sıralar kendime ve hayatıma en yakın hikayelerle bir dünya kuruyorum ama ileride neden olmasın.
EN BÜYÜK ZAAFIMIZ VE GÖREVİMİZ KENDİMİZİ BEĞENDİRMEK! ALKIŞLANMAKTAN KİM HOŞLANMAZ!
‘Tiyatronun başarısını seyirci belirler.’ diyorsunuz. Peki ya, oyuncunun başarısını…
Onu da seyirci belirler. Zaten bu işi kime yapıyoruz bizim en büyük zaafımız ve görevimiz kendimizi beğendirmek. Alkışlanmaktan kim hoşlanmaz.
Canlandırmayı çok istediğiniz ya da ‘Şu rolü başarıyla canlandırırım’ dediğiniz rol vardır tahminimce. Nedir ve neden o rol?
‘Martı’ oyununda ‘Treplev’ rolünü oynamak isterim. Ya da Suç ve Ceza'da Raskolnikof. Etkili roller ve yakın bulurum felsefeleri kendime.
KİMSEYİ BİR YERE YAKLAŞTIRMAK İÇİN ZORLAMAMAK GEREKİR!
Günümüz dünyasında kaotik bir sıkışmışlık içinde daha çok insanı tiyatro sanatına yaklaştırmak için neler yapılabilir?
Kimseyi bir yere yaklaştırmak için zorlamamak gerekir. Zorlanmış durumların sonunun nereye gittiğini Zorla Güzellik oyununda da görüyoruz. Siz inatla ve severek kaliteli işler yaparsanız birilerinin bunu görmemesi, yaklaşmaması mümkün değil. Yani derler ya, 'Herkes tiyatroya gitmeli' diye ben buna katılmıyorum. Seven, isteyen, zevk alacak olan tiyatroya gelsin. Sıkılacaksa ne işi var orada.
ÇOK ŞANSLIYIM!
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Ben çok şanslıyım. Çünkü müthiş bir ekiple çalıştım ‘Zorla Güzellik’ projesinde. Defne Halman'la birlikte yönettik ve oynadık. Gökçer Genç ve Aslıhan Gürbüz gibi tiyatroya aşık iki oyuncu bize eşlik etti. Işık ve dekor tasarımcımız son yılların en yetenekli tasarımcılarından Cem Yılmazer'di. Kostümlerimizi kendi işinde çok önemli yerlerde olan Ebru Özaydın yaptı. Grafik tasarımlarımızı eşim, hayat arkadaşım Ayşegül Topçu Hepileri yaptı. Sahne arkasında Çiğdem Erdöl, Deniz Elmas, Gülşah Suerdem bizi hiç yalnız bırakmadılar. Daha daha emeği geçen ve isimlerini sayamadığın onlarca kişinin ortak çalışmasıdır ‘Zorla Güzellik’ oyunu. Onun için herkese buradan bir kez daha teşekkürü borç bilirim.
ÇİRKİN BİR TENDE GÜZEL BİR RUH KALBİ BAĞLAYAMAZ MI? - Melike Birgölge