Gerçek aÅŸklar biraz gecikmelidir

Güncelleme Tarihi:

Gerçek aşklar biraz gecikmelidir
OluÅŸturulma Tarihi: Temmuz 09, 2012 11:53

On parmağında on marifet bir isim bugün röportaj konuğum… Gazeteci, şair, oyun yazarı, besteci, söz yazarı, yorumcu, televizyoncu Soner Olgun. 8 yıllık aradan sonra çıkardığı ‘Sevda Diye Bir Kuş’ albümünü konuşmak için bir araya geldik. Şarkılar söyledik. Albümü, insanları, aşkı, hayatı konuştuk. Söyledikleri sıradan cümleler değildi. Soyadı gibi hayata ‘Olgun’ bakan bir insan vardı karşımda. Onunla sohbet etmek, hayata derinlemesine dokunmak çok keyifliydi. Sözü sevgili Soner Olgun’a bırakıyorum ve buyurun okuyun diyorum.

Haberin Devamı

SONER OLGUN FOTOÄžRAFLARI

'Sevda Diye Bir Kuş' beşinci albümünüz. Ama siz yirmi yıllık tecrübelerinizin yerine sanki müziğe yeni başlamış gibi ‘Antrenman bitti, müziğe yeni başlıyorum’ derken neydi kastettiğiniz?

Müzik çok ciddi bir iş… Bilgi, teknik, kondisyon, üslup gibi konularda yaklaşık yirmi yıllık hazırlıktan sonra, ‘Sanki şimdi sahneye çıkabilirim’ duygusuna vardım.

'SEVDA DİYE BİR KUŞ' GÖRÜNDÜĞÜ KADAR MÜTEVAZI DEĞİL!

Bu albüm sessiz sedasız çıktı. Ama göründüğü kadar mütevazı değil. Derin, anlamlı…

Aynen… Göründüğü kadar mütevazı değil, kendi içinde iddialı bir albüm. Alternatif durumunda bu şarkılar bakalım mana bulacak mı diye geldik. Evet, birçok albüm, birçok şarkı çıkıyor ama sözlerin derinliğini hissedin, şarkıları yaşayın, basgitarı, davulu, soundu bir de bu albümde duyun, aşkı bir de bizden dinleyin dedik ve…

Zeynep Talu olmasaydı bu albüm çıkmayacaktı. Şarkılarla anlatacak çok şeyiniz varken bu kadar beklemenizi noktalayan Zeynep Talu ve Can Şengün’ün neleri oldu, sizi bu albümü yapma noktasına getiren?

Zeynep Talu’nun teşviki bu albümün çıkmasında yararlı bir motivasyon oldu. Bu piyasa, tanıdıkça görüyorum ki, benim uzak durmaya çalışmamı haklı çıkarır şekilde olumsuzlukları barındırıyor.

Neler mesela?

Haberin Devamı

Şöyle söyleyeyim… Verilen sözlerin tutulma oranı % 1, randevulara sadakat oranı % 5, unutkanlık, hafıza kaybı vb Alzeimer yaygınlığı % 90! Şöyle bir örnek daha vereyim işle ilgili iki kişiden birer sorunun cevabı için ki ekonomik falan değil bir ayı aşkındır. Telefon bekliyorum. Artık beklemiyorum tabii ki. (Gülümsüyor) Bu olumsuzlukları gözlemlediğim için albüm işinden 8 yıldır uzak durdum. Sonra biraz teşvik, biraz deli cesareti. Buyursunlar, Sevda Diye Bir Kuş albümümüz…

BÜTÜN GERÇEK AŞKLAR BİRAZ GECİKMELİDİR!

Gerçek aşklar biraz gecikmelidir
Albüme adını veren ‘Sevda Diye Bir Kuş´şarkısı gecikmiş bir aşkı anlatıyor. Sevda Diye Bir Kuş’ kalbinizin semalarında uçmaya başladığında nasıl yaşar ve neleri geciktirirsiniz bilerek, o kuşun kanatları çabuk kırılmasın diye?

‘Sevda Diye Bir Kuş’’ konduğu her kalbe, geç konmuş gibidir, eğer ortada sevda diye bir şey varsa. Yani bütün gerçek aşklar biraz gecikmelidir. Bu yüzden bütün gecikmeli elde edilen değerler gibi özen gerektirir. Ben kendi payıma, sabrımı, sorumluluk duygumu ve mutlu etmekten mutlu olma yöntemini elden bırakmayarak o kuşa dal olmaya çalışırım.

Siz bize sordunuz, peki bu kez ben size soruyorum; bu yazı, önümüzdeki baharı neler yaparak kaçırmayalım?

Her yeni gün büyük bir şanstır. Her yeni baharda şahane bir hesaplaşma, yenilenme, dönüşme ve gelişme başlangıcıdır. Doğayı ve yaşamı doğru algılarsak, ihtiyaç duyduğumuz cevapların çoğunu kolaylıkla bulabiliriz. Sihirli kavramlara yalın çözümler, yeniden başlamak… Daha iyi olmak… Mutluluk için yeni filizler… Eski aşklar için taze tomurcuklar… Yeni aşklar için yeşeren otlar… Aynı toprak üzerinde sonbahardan beri kelleşen, güdükleşen ağacın baharda rengarenk çiçeklerle, daha güçlü dallarla yeniden aşka gelmesinden daha güçlü ilham var mıdır, yenilemek ve yenilenmek için? Duygularımızı, düşüncelerimizi, yargılarımızı, bakış açımızı, beğenilerimizi özetle kendimizi yenilemeyi kaçırmamak en önemli ilk kazancımız olabilir. Sadece umutlanmamıza neden olsa bile buna değmez mi?

Haberin Devamı

ESKİMENİN SONU DUYGUSAL VE DÜŞÜNSEL SEFALETTİR! HİÇBİR MADDİ VARSILLIK KÖHNEMİŞ BİR DÜŞÜNSEL YAPIYI İHYA EDEMEZ!

Değer tabii. O zaman şunu da sorayım; bu yaz mevsimini, önümüzdeki baharı kaçırırsak neler eksilir ömrümüzden?

Geçirdiğimiz her baharda yaşlanırız elbette. Gelgelelim kaçırdığımız her baharda eskiriz, ki bu eskimenin sonu duygusal ve düşünsel sefalettir. Hiçbir maddi varsıllık köhnemiş bir düşünsel yapıyı ihya edemez.

Yaşamdaki birçok şeyi fark edemeyişimizin nedenleri, hep büyük beklentilerde olmak mı, yoksa başka sebepler mi…

Beklenti, adı üzerinde hesap gerektiren bir kavram. Beklentisizlik ise insaniyette en üst aşama… Beklentisiz ya da mütevazı beklentilerle bir ömür geçirmek ise bence bu çağın en romantik ve en saygıdeğer insan olma vasfı.

Haberin Devamı

İNSAN OLMAK PARA KAZANMAKLA, BAŞARI KAZANMAKLA, KARİYERLE OLMAZ. İNSAN OLMAK, KARŞINDAKİ SOHBET ETTİĞİN KİŞİYİ ANLAYABİLMEKTİR!

İnsan olmak… Günümüzde belki de en zor şeylerden biri…

Aynen… İnsan olmak para kazanmakla, başarı kazanmakla, kariyerle olmaz. İnsan olmak, karşındaki sohbet ettiğin kişiyi anlamakla olur. Ağlayan bir insanın hüznünü ya da mutlu bir insanın sevincini paylaşmakla olur. Sevgiliniz, eşiniz, dostunuz, arkadaşınız, anneniz babanız, karşınızdaki her kimse, ona içinizdekileri kelimelerinizin fazlasını söylemekle, bunu ona yaşatmakla olur. Çok sevdiğinizi içinizde duyumsamakla ve bunu ona hissettirmekle olur.

YETÄ°NMESÄ°NÄ° BÄ°LEN, KIYMET BÄ°LENDÄ°R! YETÄ°NMESÄ°NÄ° BÄ°LEN ONURUNU DA EN AZ RÄ°SKE ATANDIR!

Haberin Devamı

Ne kadar güzel ve ne kadar doğru dediniz. Ama maalesef insanlar bunları anlamıyor. Anlamak bir yana farkına bile varmıyor.

Daha kestirme söyleyecek olursak, yetinmesini bilen her zaman daha mutludur. Yetinmesini bilen eşinin de, dostunun da en fazla kıymetini bilendir. Yetinmesini bilen, onurunu da en az riske atandır. Bu sorun başlı başına bir kitap konusu be Melike.

BÃœTÃœN GÃœZEL ÅžEYLER BÄ°RAZ ZORDUR! SIÄž SULARDA ISLANANLAR, DERÄ°N DENÄ°ZÄ°N ZEVKÄ°NÄ° BÄ°LMEZLER!

Albümdeki tüm şarkılarda aşkı sorguluyorsunuz. ‘Aşkı yenilemek için derinleşmeyi öneririm’ diyorsunuz. Derinleşmek derken…

Denizin kenarında, küçük dalgaların köpüğünde ıslanmak kimilerine göre denize girmektir. Oysa deniz meraklıları dipteki akıntıyı hissederek, zemindeki kayalıkları ya da kumları gözleyerek, yosunların salınmasını izleyerek, denizin bütün vücudunu kucaklamasını sağlayarak, adeta denizle bütünleşerek denize girerler. Ve her defasında denize girmenin yeni bir hazzını keşfederler. Sığ sularda bedenini ıslatanlar, derin denizin zevkini bilmezler de, anlamazlar da… Derinlik iyidir, güzeldir, çok daha keyiflidir. Sadece biraz zordur, bütün güzel şeyler gibi.

Haberin Devamı

İNSANLAR, AŞK KONUSUNDA DEĞİL İNSAN OLMA KONUSUNDA ZAAF İÇİNDELER!

Aşk için gayret etmek gerek diyorsunuz. Günümüzde emek verilmiyorken, çaba harcanmıyorken, bir Sms’le aşk başlayıp, bir Sms’le aşk bitiriliyorken… Aşk konusunda insanların bu hale gelmesinde nelerin payı çok?

İnsanlar, aşk konusunda değil insan olma konusunda zaaf içindeler yaşatıldığımız sistem gereği. İçinden geçtiğimiz süreç, endüstriyel, bilişim, adı her neyse aşk çağı değil, diye bilir herkes, haklı olarak. Ancak ben tam da aşk çağına giriyoruz diye düşünüyorum.

Nasıl ve neden bu düşünce?

Çünkü insanlığın, önce insan olmak adına, barış adına, gelecek adına ve hesaplaşıp yenilenmek adına aşka ihtiyacı var. İnsanlığı aşk var etti, aşk kurtaracak.

PARASI İÇİN BİR İNSANA AŞIK OLUNMAZ!

Geçenlerde sevgili Leman Sam’la konuşurken ‘Aşk bize küstü artık. O kadar ayağa düştü ki, çekti gitti’ dedi. İnsanlar neler yaptı da, aşk bize küsüp gitti?

İnsanlar, insan olmanın özelliklerinden vazgeçiyorlar ya da vazgeçmek zorunda kalıyorlar. Aşk küsmedi, bir yere de gitmedi. İnsanlar insanlıktan gidiyor sorun burada. Parası için bir insana aşık olunur mu? Babası yüzünden bir insana aşık olunur mu? Evlilik sözleşmesiyle aşk inşa edilir mi? Bunun gibi aptal soruları sıralayıp soralım. Bunların neresinde insan, neresinde aşk var? Aşk beynimizde, yüreğimizde, biriktirip demlediğimiz insanlığımızda hazır bekliyor, insan gibi insanları.

Lobiler piyasası diye bilinen müzik sektöründe, hiçbir lobinin adamı olmadan, emin adımlarla ve insanların sevdiği biri olarak yolunuza devam etmenizin temelindeki en önemli nedenlerin neler olduğunu sorsam…

Beni dinlemek için parasını, zamanını harcayan insanların helalini alabilmek için elimden geleni samimiyetle yapmaya çalışıyorum. Gelişmeye, yenilenmeye çalışıyorum. Dinleyenlerimi mutlu etmeye çalışarak mutlu oluyorum. Bağımsız olmanın çok zorluklarını gördüm, görüyorum ama bunu takdir edenlerin desteğiyle de yoluma devam ediyorum.

AŞK, KAZANMAK KAYNAKLI HAKLI ÇIKMAK YARIŞINA UYGUN BİR PİST DEĞİL!

‘Aşk çocukları yapmak lazım.’ aklımda kalan cümlelerinizden biri. Ki bunun için doğru insanı bulmak gerek. Bulduğunuzda ise bir süre sonra karşımızdakinin egosunun çoğaldığını - su yüzüne çıktığını gördüğümüzde, bırakın aşk çocukları yapmayı, içimizdeki çocuğun boynunu büküyorlar. Sizce egonun kendini göstermesi su yüzüne çıkması hangi evrelerde hangi noktalarda ortaya çıkıyor?

Ego, insan varlığının gereğidir. Benmerkezciliğin insanı teslim almasıdır sorun. Ve ‘ben’ kazanmaya kodlu yaşamların kendi canavarlarıdır. Her şey yenmek, şan, şöhret, güç sahibi olmak ve kazanmak oldu ya günümüzde. Kazanmaya, daha çok kazanmaya yönelik yaşayanlar, giderek ağaca, denize, hayvana, insana, barışa, kendilerinden başka her şeye aslında kendilerine de düşman oluverirler,

Farkında bile olmadan…

Aynen… Çünkü kazanmak rakip, kazanmak düşman gerektirir ve onlar rakipsiz, düşmansız yaşayamazlar. Ve aşk, kazanmak kaynaklı haklı çıkmak yarışına uygun bir pist değildir.

Ego, aşkın düşmanlarından mı sizce? Birçok erkekte ego çok fazlayken…

Ego değil ama egosantrik olmak sadece aşka değil insanca yaşamın bile düşmanıdır. Erkekler bu kazanma savaşının daha çok içinde olduklarından, şimdilik, ‘Sen git de ablan gelsin’ küstahlığına daha kolay düşebilmektedirler.

KOLAYA KAÇANIN SEVMEKLE İŞİ OLAMAZ!

İş sevmeye gelince kolaya kaçanlara ne demeli?

Sevmek hem en kolay hem de zahmetli iştir. Kolaya kaçanın sevmekle işi olamaz!

‘Kendinden vazgeçmeden aşk olunmaz. Aşka teslim olacaksın’ diyorsunuz ya. Kadınlara göre erkeklerin aşka teslim olmaktan korkmaları neden?

Kendini geride tutabileceksin, gerekirse kendinden vazgeçebileceksin, sorumluluk duyabilecek ve yükten memnun olabileceksin, tıpkı bir bebeği kucaklayıp bir gülümsemesine her türlü fedakarlığı yapabilmek gibi. Sonra gıdısından bir öptüğünde dünyanın en büyük hazzını duyabileceksin. Sadece bir gülümseme için. Beklentilerle yaşamı kurgulayanlar, kazanmak için yaşayanların, ki bunlar daha çok erkekler, işleri çok zor ve anlamsız.

KAZANDIKLARIMIZ, KAYBETTÄ°KLERÄ°MÄ°ZÄ°N TOPLAMI KADAR!

Che Guevera’nın ‘Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine aşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir’ dediği gibi, birçok insanın bunu yaşamak yerine aşkı araba, para yakışıklılık – güzellik gibi kavramlarda aramasını neye bağlıyorsunuz?

Bütün kazandıklarımızın olsa olsa kaybettiklerimizin toplamı kadar olduğunu bilmememize bağlıyorum.

Sevda Diye Bir Kuş’ albümünde yer alan bir Zeynep Talu sözleri ve sizin bestenizin incelikle harmanlandığı ‘Ölürüm Ben’ şarkınızın sözleri… ‘Seni görmesem de, sesini duymasam da olur, yanında uyanmasam da, sana dokunmasam da olur ama seni düşünmezsem, seni sevmezsem ölürüm ben’ diyorsunuz ya. Nasıl sevgidir bu? Böyle ince böyle duyarlı, eskiden sevgiliye bakmaya bile kıyılamayan aşklar niye yaşanmıyor günümüzde?

Bol faturalı ve taksitli bir yaşam ve bunlara teslim olmuş yaşamlarda aşk da zaafa uğruyor, yazık ki.

SEVDİĞİM KADINLAR DEĞİŞTİ AMA O HEP VARDI! HİÇBİR KADIN ONUN KADAR ZAAF GÖSTERMEDİ BANA!

Az önce bağlamanızla şarkılarınızı söylerken gördüğüm, hissettiğim, hissedilen bağlamanıza olan tutkunuz… Öyle bir tutkuyla çalıyorsunuz ki…

Aynen… BaÄŸlamamla aramızda inanılmaz bir baÄŸ var. Onda çocukluÄŸum, yetiÅŸkinliÄŸim, Türkiye var. Kendimi duygusal ve düşünsel ifade edebilmeme katkısı çoktur. Beni ben yapandır. Hiçbir zaman vazgeçmedim ondan. Aramızda baÅŸka bir aÅŸk var onunla. SevdiÄŸim kadınlar deÄŸiÅŸti ama onunla aramızdaki aÅŸk hiç bitmedi. Hiçbir kadın onun kadar zaaf göstermedi bana.Â

YAŞAMIN AMACI BAŞARILI OLMAK DEĞİL, MUTLU OLMAKTIR!

Ne ilginç tanımlamışsınız başarıyı. ‘Başarı uyduruk bir kavramdır. Ve mutluysan zaten başarılısındır’ diyerek… O zaman sorum şöyle; bastığımız yerde bitmeyen mutluluk çiçeğinin toprağını bereketlendirmek için neler yapmamız gerekiyor?

Başarı uyduruk bir kavram haline dönüştü. Kazanmak hırsının kabul edilebilir tanımı. Yaşamın amacı başarılı olmak değil, mutlu olmaktır. Benim için mutluluk sevdiğim uğraşlarım, sevdiğim insanlarım ve geleceğe dair umutlarım olmasıdır.

‘İnsanları başarıya değil, mutluğa yönlendirmek gerek’ diyorsunuz. Çok doğru diyorsunuz da, küçük şeylerdeki mutlulukları bile fark edemeyen insanlar çokken… Çoğu kişi çok parada, kariyerde sanıyor büyük mutlulukları. Sizin için neler yeterli mutluluk kelimesinin tüm harflerinin tam anlamıyla karşılık bulduğunu düşündüğünüz?

İnsanın sevdiği uğraşları ve insanları bulması gerekir. Ve umudunu hep beslemesi…

HER HARCANAN KUÅžAKTAN SONRA, HESAPLAÅžAN BÄ°R KUÅžAK GELÄ°R!

Günümüzde, önceki kuşaklara göre, dayatılana karşı çıkabilecek bir kuşağın olduğunu görmek neler düşündürüyor size? Önceki kuşağa göre şimdiki kuşağın dayatılana karşı çıkabilme yetilerini neye – nelere bağlıyorsunuz?

Her harcanan kuşaktan sonra, hesaplaşan bir kuşak gelir. Toplumsal dönüşümün olağan gereğidir bu. Sıra dünyanın ve Türkiye’nin iyiye güzele değişmesine geliyor.

UMUTLANMAK İÇİN SADECE BEBEKLERİ, ÇOCUKLARI GÖZLEMLEMEK BİLE YETERLİ!

Yazın gelmesini bekleyen Şubat ortasındaki beyaz badem ağaçları gibi sizin içinizdeki umut ağaçlarını neler yeşillendiriyor?

Sadece bebekleri, çocukları gözlemlemek yeterli değil mi? Durduk yerden ağlarken, gülüvermeleri, kin tutmamaları, geçim ehli olmaları, her an kendilerini mutlu edecek bir uğraş bulabilmeleri, sevgiye ve ilgiye odaklı yaşamaları… Umut için nedenlerimiz de çok, çarelerimiz de… Çocuklardan öğrenmek bile bu konuda ufuk açıcı…

TELEVİZYON VE MÜZİK SEKTÖRÜNÜ, TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ YAPANLAR YÖNLENDİRİYOR!

‘İyi Bayramlar’ deyince akla gelen ilk isimsiniz. ‘İyi Bayramlar’ adını verdiğiniz televizyon programınızın adıyla insanların aklında kalışınız… Televizyon sektöründeki hangi sapların müziği ve sanatı baltaladığını gözlemliyorsunuz?

Televizyon ve müzik sektörünü, reklamcılar yani para sahipleri için toplum mühendisliği yapanlar ve onların vasat operatörleri yönlendiriyor ağırlıklı olarak. Buna rağmen vasatı aşmaya çalışan bağımsız, alternatif insanların varlığı ve büyük çabası çok umut verici.

Gazetecilikten oyun yazarlığına, şiirden müzisyenliğe… Hepsinin birbirini beslediği birçok alanda var olup, kendinizi bulduğunuz müzik sektöründe size ‘İyi ki müzik yapıyorum’ dedirten anlar hangileri?

Müzik tek başınayken de sürdürülebilen bir uğraş. Eğer insanlarla paylaşıyorsanız ve onlara eğlence, mutluluk, keyif verebiliyorsanız ‘İşe yarıyorum’ duygusunu tatmin ediyor ve insan olma işlevinizi yerine getirmiş oluyorsunuz. Bu da ‘İyi ki müzik yapıyorum’a getiriyor insanı.

Soyadınızdan yola çıkarsak… Hayatta sizi olgunlaştıran olaylar – konular neler oldu?

Direnme, yoksunluk, yetinme zorunluluğu hayatımın birçok evresinde yaşamak zorunda kaldığım gerçekler oldu. Sabrı ve hedeften vazgeçmemeyi; yetinmeyi ve kendimden vazgeçmeyi; sevdiklerimi kendimden önemli görmeyi, ideallerime ve hayallerime bedeli ne olursa olsun sahip çıkmayı öğrenmeye çalışmak… Sanırım bu saydıklarım, eriştiğim olgunlaşma düzeyine katkıda bulunmuştur.

Hayata dair edindiğiniz, önemsediğiniz tecrübeler neler?

Tecrübe, yaşadıklarınızı değerlendirip birikiminize bir zenginlik getirebilme becerisidir. Ben, naçizane yaşadığım her şeyi kendi mütevazı donanımıma bir değer olarak eklemeye çalışıyorum.

Oyun yazarı, gazetecilik, yorumculuk, müzisyenlik… Üniversitede Dramaturg – Yazarlık eğitimi almanızın yaptığınız mesleklere ne gibi katkıları olduğunu düşünüyorsunuz?

Dramaturji, mühendislik gerektiren bir bilimdir. Dramatik yazarlık kurgu, teknik, prodüksüyon, karakter oluşturma ve ilişkilendirme; tarih, sosyoloji, psikoloji, fizyoloji ve felsefe boyutlarına ihtiyaç duyan bir yoldur. Doğal olarak bu eğitimin ve uğraşın hayatıma ve donanımıma çok katkısı olduğunu düşünüyorum.

Müzik sizin yaşam misyonunuz. Peki hayatın size öğrettiği en önemli şeyler neler?

İyi, güzel, doğrunun peşinde, sevdiğim uğraşlar ve sevdiğim kişilerle mutlu bir ömür yaşamak.

Kendinizle ilgili daha çok neleri eleştirirsiniz?

Daha çalışkan olmayı, daha çok üretmeyi isterdim. Bir de kendimde sevmediğim taraf ise sigara içiyor olmak. Sigarayı bırakmaya çalışıyorum.

SAHNE; ÖFKE KONTROLÜNÜ, YOĞUNLAŞMA USTALIĞINI VE TAZELENMEYİ ÖĞRETİYOR!

15 yıldır sahnelerdesiniz. Sahne tecrübesi insanları tanımaktan baÅŸka neler katıyor insan yaÅŸamına?  Â

Öfke kontrolü, yoğunlaşma ustalığı, tazelenmek, yeniyi takip etmek, sürekli öğrenmek… O kadar çok yararı var ki…

MODA OLMANIN SONU DEMODE OLMAKTIR!

Müzik piyasasında 15 yıldır yer alan biri olarak nelerin en bariz göze battığını gözlemliyorsunuz?

İster inanın, ister inanmayın: Ben otomotiv ya da tekstil piyasasını takip etmediğim gibi, müzik piyasasını da takip etmiyorum. Her alanda olduğu gibi, müzik piyasasında da güç savaşlarının yaşandığı arenanın dışında kırlarda, patikalarda alternatif işler üretmeye çalışıyorum. Arenada bugün alkışlanan yarın yuhalanır. Ben krallar için dövüşmeyi seçmedim. Ayrıca hep derim, trend olmaya çalışanlar, unutmayın, moda olmanın sonu demode olmaktır.

İsimlerle ve isim tamlamalarıyla anılanlardansınız. Mesela İyi Bayramlar - İyi Bayramlar Türkiye adında iki albümünüz ve İyi Bayramlar adında bir televizyon programınız var. İsimlerle anılmak, bunların özdeşleşmenizin yanı sıra bunları devamlı kullanmanızda aslında vurgulamak istediğiniz…
 
Bayram, insan uygarlığının oluşturduğu en olumlu, en güzel kavramlardan biridir. Küslerin barışması, barışın egemen olması, küçüklerin ve yaşlıların kollanması, ihtiyaç sahiplerinin düşünülmesi, birlikte ve bir arada yaşamanın onurlandırılması vb… Onun için ‘İyi Bayramlar’la barışın, paylaşımın altını çizmeye çalışıyorum.

Aynı şekilde yazdığınız oyunun adı Letafet, önceki albümlerinizden birinin adı da Letafet ve son albümünüzdeki bir şarkıda Letafet geçiyor.

Letafet de insan ilişkilerinde en gerekli şifreleri barındıran bir kavram: Hoşluk, güzellik, zarafet. Bize lazım olduğunu düşündüğüm kavramların yaygınlaşması arzum var. Böyle takıntılı olduğum sözcüklerde ısrarımı sürdüreceğim.

BUGÜNÜN GAZETECİLİĞİ NE YAZIK Kİ BÜLTEN, AJANS VE UYUM GAZETECİLİĞİNE GİDİYOR!

Bir gazeteci gözüyle bugünün gazeteciliği için neler söyleyeceksiniz?

Ben söylemeyeyim, bir ustadan alıntı yapayım, ‘Bugünün gazeteciliği ne yazık ki bülten, ajans ve uyum gazeteciliğine gidiyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!