Güncelleme Tarihi:
Da Vinci’s Demons, Floransa’da geçiyor ancak bu akşam görecekleriniz, gerçek mekanlar değil. Floransa’da olması planlanan çekimler, İtalyan Film Komitesi’nin çıkardığı zorluklar sonucu İngiltere’nin Galler bölgesinde kurulan dev platoya taşınmış. Ponte Vecchio Köprüsü’nden Duomo’ya her ayrıntı, burada birebir kopyalanalarak yeniden yaratılmış.
Dizinin yapımcı ve yazarlarından Julie Gardner “Uzun bir araştırma sürecinden geçtik. Tarihçilerle birlikte çalıştık, dönemin koşullarını araştırdık, Floransa’da hikayenin geçtiği mekanları en ufak detayına kadar fotoğrafladık ve stüdyoda kendi Floransa’mızı yarattık. Gün içinde Floransa’nın dar sokaklarında ışık nasıl değişiyor, şehir nasıl görünüyor, bunları dahi belirledik ve sette uyguladık” diyor.
Hikayeye gelince... Leonardo Da Vinci’nin günümüze ulaşan notlarının yanında, gençlik yıllarının bulanıklığı ve kayıp notları, dâhinin dizide yer veriliş biçiminde hayal gücüne yer açmış. Gardner, “Leonardo DaVinci’nin özellikle gençken nasıl bir hayata sahip olduğu çok detaylı olarak bilinmiyor, günümüze ulaşan notları kadar bir de ulaşamayan ve kayıp olanlar var. Kaybolmuş notları arasında keşfettiği iPod benzeri bir cihaz bile olabilir, dolayısıyla bu bilinmezlik bize hayal gücü konusunda geniş bir alan tanıyor” diyor.
Serinin müzikleri Battlestar Galactica ile tanınan Bear McCreary tarafından hazırlanmış. Rönesans ile örtüşen ve dizinin atmosferini yöneten parçalar besteleyebilmek için uzun süre Rönesans kültürünü, dönem müziğini ve enstrümanlarını incelediğini söylüyor McCreary. Dizinin kilit karakterlerinden biri olan “The Turk”un olduğu sahnelerde sık sık “bizim havalar” da duyacaksınız zira yaylı tambur, doğuya ait ezgileri yaratırken sık sık başvurduğu müzik aletlerinden biri...
TOM RILEY (Leonardo Da Vinci): Seçildiğimi duyunca kulaklarıma inanamadım
Dünyaya bir aktör olarak takdiminiz bu diziyle olacak... Nasıl bir yük “Leonardo” olmak?
- Bu benim için müthiş bir yıl oldu. Da Vinci ile yaşar, Da Vinci ile nefes alır oldum. Hayal ettiğimden çok daha zorlandım. Aynı zamanda hayal ettiğimden daha büyük bir tatmin, daha büyük bir ödül duygusu yaşatıyor bu dizi bana. Başrol olmanın en büyük zorluğu, hem şovun omuzlarınıza yüklediği büyük ağırlık hem de diğer rollerin dengesini sağlayan bir pozisyonda olma hali... İşte bu dengeyi kurmak ve korumak gerçekten zor. Fiziksel anlamda zorlanıyorum, zaman çok az, hep bir yetişememe ve yorgunluk hali içindeyim. Uzun süredir böyle bir tempo içindeyim. Ancak dediğim sonuç harika ve kendimi en büyük ödülü kazanmış gibi hissediyorum.
Bu rol için özel bir hazırlık yaptınız mı?
- Role ilk hazırlanmaya başladığımda, son olarak biraz kendini bırakmış bir karakteri canlandırmıştım. Bir toparlanma diyeti ve egzersiz programı uyguladım.
Ortaçağ denince insanın aklına başka türlü bir “genç Leonardo” geliyor ancak canlandırdığınız Leonardo bir hayli modern görünüyor. Bu hali gerçeklik kaybı yaratabilir diye düşündünüz mü hiç?
- Doğru fakat bu bir dizi, belgesel değil. Yüzde 85 gerçeklikse yüzde 15 de hayal mahsulü. Bu da bazı konularda ufak manevraları mümkün kılıyor. Genç Leonardo’nun böyle “modern” görünmesi de bu manevralardan biri. Esasında nihai kararımızı vermeden önce birçok görünüş denedik.
Yapımcı David S. Goyer’ın, Batman karakterini yazarken Da Vinci’den ilham aldığını biliyoruz. Siz senaryoyu okuduğunuzda bu paralellikleri görebiliyor musunuz?
- Elbette.... Toplumun dışında kalan, herkesten akıllı olduğunu bilen bir adam. Becerileri, ileriye yönelik öngörebildiği konular var ve bunları toplumun geri kalanı anlayamıyor, hatta tehlikeli görüyor.
Kimsenin zekasıyla yarışamadığı bir adamı canlandıracağınız için endişelendiniz mi? Seçmelerde sizi diğer aktörlerin arasından sıyıran özelliğiniz neydi sizce?
- Seçmelere o kadar fazla çalıştım ki, sahnede bölümü oynarken robot gibiydim. “Aşırı” ezberlemiştim metni; o kadar ruhsuzdum ki bir anda yapımcıların birbirine baktığını ve “Bu çocuk gerçekten çok kötü” dediklerini düşündüm.
Nasıl düzeldi işler?
- Sahnedeyken o son çırpınışlarım esnasında son dakika aklıma bir şeyler geldi ve emprovize oynamaya başladım. Oynadıkça tuhaf bir şekilde iyi hissetmeye başladım.
“Evet, bu işi aldım!” diye mi çıktınız o salondan?
- Bir yanım öyle söylüyordu ama kostümlerle işin başına geçmeden gerçek olduğunu kavrayamayacağınız kadar büyük bir olay. Seçildiğimi öğrendiğimde kulaklarıma inanamadım... Neredeyse bir ay boyunca birisinin beni arayıp “Kusura bakmayın, yanlış kişiyi aramışız” demesini bekledim.
LAURA HADDOCK (Lucrezia Donati): Leonardo ‘Rock’n Roll’ bir adam!
Lucrezia Donati’yi oynamanın en zor tarafı nedir sizin için?
- Senaryoyu ve karakteri okurken Lucrezia’nın ne kadar katmanlı bir karakter olduğunu düşündüm. Lucrezia, cinselliği bir güç olarak kullanıyor. Güzelliğinden gelen gücü en büyük özelliği. Bunu canlandıracağınızı okuyunca şöyle insani bir tepki veriyorsunuz: “Aman Allah’ım, ben böyle bir insan değilim ki, bu ruh hali içine nasıl gireceğim?” Bir ruh hali içine ancak karakteri sevdiğiniz ve benimsediğiniz zaman girebiliyorsunuz. Lucrezia da çok iyi yazılmış ve gerçek bir karakter. Ben de “Evet, sevişme sahnelerinde çok zorlanacağım, evet, bu benim kendi hayatımda yapacağım bir şey değil ancak onu hak ettiği gibi canlandırarak gerçekten yaşamış olan Lucrezia Donati’yi onurlandıracağım...
O zamanlar yaşamış karakterleri anlayabilmek için Rönesans’la ilgili araştırma yaptınız mı?
- Dönemi araştırdım ancak öyle bir durum ki bu, David’in yazdığı senaryoda herhangi bir kitapta veya Google’da bulunabilecek bilgiden fazlası var. Çok detaylı çalışılmış, aynı zamanda hayal gücüyle süslenmiş bir dizi. Lucrezia Donati de Leonardo gibi detaylıca bilinen bir kadın değil. Bu da kendimi sınırlar içinde hissetmememi sağlıyor, kendimi David’in yaratıcılığına bırakıyorum. Kıyafetler de birebir tarihi kostümler değil. Dizinin en sevdiğim kısımlarından biri bu! McQueen veya Vivienne Westwood ilhamlı kostümler giyiyorsunuz, üstelik o kıyafetlerin sembolik anlamları var... Bayıldığım bir kırmızı elbise var mesela, kırmızı tüylerden oluşuyor. Da Vinci’nin uçmakla olan ilişkisini biliyoruz ve bu kostümlerde bile sembolik bir biçimde, dolaylı yoldan karşınıza çıkıyor.
Leonardo Da Vinci’nin en etkileyici yönü size göre nedir?
- Herkesin aklına ve hayatına sınırlar koyduğu bir dönemde “Aklın gücüyle her şeyi yapabiliriz” diye ayağa kalkan ve aklındaki tüm fikirleri gerçekleştirmek üzere harekete geçen bir adam Leonardo. Bu özelliğiyle etrafındaki birçok insanı mıknatıs gibi kendine çekmiş. Heyecan verici, çok “rock’n roll” bir adam! Kimseye benzemiyor.
Tam da aşık olunacak bir adam gibi duruyor...
- Öyle fakat aklı bu kadar hızlı çalışan bir adamla birlikte olmak son derece yorucu olurdu, eminim. Hani sürekli ilgisini kaybetmemek için sürekli tetikte olmak zorunda kaldığınız adamlar vardır ya, öyle biri!
Nasıl bir ilişki Leonardo ile aralarındaki?
- Lucrezia, duygusal açıdan problemli bir kadın. Leonardo, Lucrezia’nın problemlerinin birlikte oldukları anlarda unutmasını sağlıyor, başka bir dünyaya ışınlanıyorlar birlikteyken.
DAVID S. GOYER (Yapımcı ve yazar): Bu ağır sorumluluğu ciddiye alıyorum
Bu dizi sayesinde bugüne kadar alışkın olduğumuz “yaşlı Leonardo” imajınının “hipster Leonardo” ile değişeceğini düşünüyor musunuz? Bu nasıl bir sorumluluk sizin için?
- Bu soruya kişisel deneyimimden yola çıkarak yanıt verebilirim. Küçük oğlum, dizinin çekimlerinde bulundu ve Leonardo Da Vinci’nin yaptıklarını gördü. Diziden önce, onun için Da Vinci sadece “Sakallı yaşlı bir adam”dı. Şimdi Star Wars’larla ve Lord of The Rings’lerle dolu dünyasında yeni bir karakter var. Bu sorumluluğu ciddiye alıyorum. Dünyada daha fazla insan Leonardo’yu merak edecek ve bence bu iyi bir işaret.
Da Vinci’yi dünya üzerindeki birçok kişiden daha iyi tanıdığınızı söyleyebiliriz. Bu kadar çok yönlü bir adamın en baskın yanı nedir sizce?
- Leonardo’nun, öldüğü zaman bir sanatçı olarak değil, bir bilim adamı ve mucit olarak hatırlanmak istediğini düşünüyorum. İnsan bedenini sanki MR o dönem keşfedilmişçesine detaylı ama aynı oranda da artistik biçimde çizmiş. Yani sanat icra etmek için değil, fikir ve düşüncelerini hayata geçirirken netlik ve doğruluk çerçevesi içinde kalmak için yapmış. Kesinlikle iyi bir sanatçı imiş fakat bu biçimde hatırlanmak istememiş... Toplum dışında kalan, zamanında kabul görmemiş bir adam. Böyle hikayeleri seviyorum. Tesla da böyle bir adamdır mesela, en büyük hayranlarından biriyim... İcatlarını başkaları üstlenmiştir ve zamanında değeri anlaşılamamıştır... Onun hikayesini de böyle bir yapıma konu etmeyi çok istiyorum...
David S. Goyer: Bir sezonu İstanbul’da çekmek istiyorum
Dizide İstanbullu bir karakter var, The Turk. Leonardo’yu peşinden nerelere sürükleyecek?
- Dizi sadece İtalya’da geçmeyecek. Leonardo’nun Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkileri olduğunu biliyoruz. Sultan için Haliç’in iki yakasını birbirine bağladığı bir köprü tasarladığını biliyoruz... Leonardo’nun Osmanlı ile ilişkisi, onlar için çalışması bizim için altın değerinde. Leonardo’nun yaşadığı dönemde Avrupa için en büyük tehdit Osmanlı idi ve Leonardo Osmanlı için çalıştı. Eğer şanslıysak ve dizi hayatına devam ederse, ilerleyen sezonlarda, tam bir sezonun İstanbul’da geçmesi gibi bir durum söz konusu.