Güncelleme Tarihi:
* İstanbul Halk Tiyatrosu’nun kaçını oyunu “İhtiyar Balıkçı ve Deniz”?
- Yıldıray Şahinler: Altıncı oyunumuz bu.
* Son üç oyundur, yani “Alevli Günler”, “Bezirgan” ve bu oyunda yönetmen de sizsiniz.
- Yıldıray Şahinler: Evet.
* Bir de bu oyun yazarısınız. Çıkış noktanız neydi?
- Yıldıray Şahinler: Biz emekçi çocuklarıyız. Babalarımızla çok özel hikâyelerimiz var ve onlar da çakışıyor. Armut dibine düşer derler ya, babalarımız artık kaybolan değerlere bizi bağlayan kişiler.
* Nasıl ortak yanlar bunlar?
- Yıldıray Şahinler: Hayatı boyunca çalışmış. İşine sadakatle, ailesine sıkıca sarılmış emekçi adamlar... Sonuçta işçi de olsan, şehir tiyatrosunda kostümcü de olsan, bir bankada memur da olsan sistem aynı işliyor. Seni kullanıyor ve bir kenara atıyor. Onların değerine bir saygı duruşu olarak gördüm bu oyunu. Zaten Erkan’ı kayığa koysan mutlaka bir hikâye çıkar. Ben de bu hikâyeyi yazarken Erkan’ın ağzına göre yazmaya başladım. Hatta bazen “Ezberleme, sen dilediğin gibi söyle” diyorum, o yine aynı sözleri söylüyor.
ERKAN BENDEN 10 YAŞ BÜYÜK AMA SINIF ARKADAŞIYDIK
* Nasıl bir uyum bu?
- Yıldıray Şahinler: Erkan üniversiteden sınıf arkadaşım. Benden 10 yaş büyük ama... Ben çok küçüktüm, o da biraz büyüktü girdiğinde. Yıl 1985. O zamandan beri birbirimizi tanıyoruz. Aramızdaki en yeni dost, ortağım Bahtiyar Engin. Onunla da 20 küsur senedir arkadaşız. Cem’le de (Davran) Şehir Tiyatrosu’ndan çocukluk arkadaşıyız. Artık birbirimizin gözlerine bakınca ne yapacağımızı biliyoruz.
* Bu, sizin yazdığınız ilk oyun değil mi?
- Yıldıray Şahinler: Evet.
* Ernest Hemingway’in “İhtiyar Adam ve Balık” kitabından mı esinlendiniz?
- Yıldıray Şahinler: Kitapla bağlantısı yok. İsimleri benzer sadece.
- Erkan Can: Bu bambaşka, apayrı ve yepyeni bir oyun.
* Daha bizden bir oyun mu?
- Yıldıray Şahinler: Tabii... Ama burada yer isimleri pek anılmıyor. Daha evrensel bir durum söz konusu.
* Yabancı yazarların oyunlarını sahneleyenler, işin kolayına mı kaçmış oluyor?
- Yıldıray Şahinler: Öyle demeyelim ama adın Eddie, Tom falan olunca seyirciyle aramızda bir mesafe oluştuğunu hissediyoruz. Bundan da fazla hoşlanmıyoruz.
* 4 Ocak’ta perde açacaksınız. Ne durumdasınız?
- Erkan Can: Oyunun sonunu bağladık. Artık küçük fırça darbelerimiz var. Dekorumuzu bekliyoruz. İki perde boyunca teknenin üstündeyiz.
- Yıldıray Şahinler: Dekorumuz çok güzel. Barış Dinçel yaptı. Bir tekne, kulübe, iskele, gemi enkazı ve denizin kendisi. Sahneye ayak basmadan oynuyoruz, dekorların üzerinde... Çünkü sahnenin tamamı deniz.
ERKAN İLAÇ PROSPEKTÜSÜ OKUSA, İKİ SAAT DİNLERSİN
* İlk senaryonuz, aynı zamanda oyunun yönetmenisiniz. Başrolde Erkan Can olması nasıl bir avantaj?
- Yıldıray Şahinler: Bazen kenardan seyrettiğimde diyorum ki kendi yaş grubundaki en iyi aktör. 100 kere falan izledim oyunu, hâlâ doyamıyorum, hayranlıkla seyrediyorum. Dedim ya tekneye koy, Erkan anlatsın diye. Abartıp, senaryoda çorba tarifi yazdım. Onu da çok güzel anlatıyor.
- Cem Davran: Arkadaşlar arasında hep diyoruz, Erkan ilaç prospektüsü okusa iki saat soluksuz dinlersin. Hepimizin hayran olduğu bir isim. Yıldıray ise tiyatronun genel sanat yönetmeni. Bizim bile adlandıramadığımız yeteneklerimizi gören kişi.
- Erkan Can: Yıldıray dışarıdan bakabildiği için yeteneklerimizi çok rahat görüyor. Hepimiz birbirimize karşı öyleyiz. Birbirimizi izliyor ve eksikliklerimizi söylüyoruz. Bizim gösteremediğimiz hatta bilip de çıkartamadığımız yönlerimizi deşiyor Yıldıray.
* Bu oyunda Haliç’teki Emrah Baba’nın ne kadar rolü var?
- Yıldıray Şahinler: Çok. Cem bizi götürüp tanıştırdı. Küçük bir teknede yaşıyor. Kelimesi kelimesine onun hikayeleri de var. Ondan aldığım bir sürü şey var.
- Cem Davran: Yıldıray, “Yazıyorum, çok güzel şekilleniyor, ama yine de böyle bir balıkçıya gitsek de gözlemde bulunsak” dedi. Yıllar önce başka bir kardeşimin tanıştırdığı birine götürdüm onu... Ses kaydına bastı Yıldıray ve izlemeye başladı. Kısmetse oyun galasına da getireceğiz onu.
* Emrah Baba’nın oyundan ne kadar haberi var?
- Yıldıray Şahinler: Var. Erkan insanlarla çok kolay anlaşır, insanların dilinden konuşmayı çok iyi bilir. Erkan’ı da çok sevdi. Zaten Erkan’ın yazdığım şeyi okumasına gerek kalmadı çünkü oynayacağı adamı gördü.
* Yani doğaçlamaya açık mı oyun?
- Erkan Can: Ana konu belli ama gerisi ne olur Allah kerim.
* Erkan Can, İhtiyar Balıkçı... Peki ya siz?
- Yıldıray Şahinler: İzleyici oyunun başından itibaren bu kim, bunun gençliği mi, tayfası mı, hayal mi görüyor diye sorsun istedik. Ama ne oynadığım oyunun sonunda belli oluyor.
* Oyun beş kişilik değil mi?
- Yıldıray Şahinler: Evet. İki genç oyuncumuz var; Salih Kırlı ve Buse Sinem İren. İlk kez böyle deneyimli bir isimle oynuyorlar. Orhan Eşkin ise Erkan’ın ablasının oğlu, yani yeğeni. Deneyimli bir oyuncu. Onların akrabalığı da oyuna yansıyor, göreceksiniz.
ARABALI VAPURDAN SUYA ATLAR HAVADA AĞZIMLA PARA KAPARDIM
* Denizle olan ilişkinizi nasıl açıklayabiliyoruz?
- Yıldıray Şahinler: Çocukluğumdan beri denizle güçlü bir ilişkim var. Babam çok düşkündü denize. Annem dahil herkese yüzme öğretmişti, bıraksan denizden çıkmazdı. Bizimki daha çok denizin içinde olmaktı. Ben sonra dalış eğitmeni oldum ve 14 senedir yazları Kaş’ta çalışıyorum. Bütün İstanbul Halk Tiyatrosu’nu daldırdım. Erkan ile oynadığımız “Gemide” diye bir de filmimiz var tabii.
- Erkan Can: Benim kızımın adı bile Deniz. Amatör olarak Mudanya-Sırakayalar’da şnorkel ve zıpkınla çok daldım. O yüzden kulaklarımız patlak. Denizde olmak, gemilerle gitmek hep hayalimdi. Askerde denizci yazdırdım kendimi. Şileple gidiyordum kafayı kırıp. O da uzun hikâye. Deniz sonsuzluk hissi ve ferahlık verir! Hele deniz otobüslerine biniyoruz, hava lodoslu oluyor da gemi kalkıp iniyor, ya nasıl da hoşuma gidiyor benim...
* Çocukluğunuzdan deniz hikayeleriniz var mı?
- Erkan Can: Olmaz mı. Motosikletlerle Bursa’dan Yalova’ya gelirdik. Arabalı vapura çıkardım. Altımızda hep mayomuz var. İnsanlar 2,5 lira ya da 1 lira havaya atarlardı denize doğru, ben de arkalarından suya... 10 kez atılıyorsa en az 5’ini ağzımla yakalardım.
- Yıldıray Şahinler: Sende ne yetenekler varmış. Ben de bilmiyordum bunu. Simit atan olmuyor muydu? (gülüyor)
- Erkan Can: Olmuyordu. Bunu defalarca yaptım. Oradan yolumuzu bulurduk. Şimdi gene atlar alırım (gülüyor).
* O parayla ne yapıyordunuz ki?
- Erkan Can: Ya benzin alırdık ya da motora yağ. Cuma gününden gidiyorsak Kumla Adası’nı gezerdik. Yemek içmek işte... Ama sudan çıkmazdım.
* Erkan Bey, bu bereyle özdeşleştiniz neredeyse... Oyunda da çıkmayacak zaten...
- Erkan Can: Onsuz üşüyorum artık (gülüyor). Son 4-5 senedir bere takıyorum. Ondan önce dağcılık yaptığım zamanlarda şapka bile takmazdım. Saçlarım çok daha kıvırcıktı. Yağmur yağsa bile saçlarımdan geçmezdi, üşümezdi kafam. Artık üşüyor. Kış geldiği zaman takarım beremi. Alnımı da koruyorum; malum sinüzit falan...
BURADA DURUMA GÖRE HERKES KAPTAN
* İstanbul Halk Tiyatro’sunda kim kaptan?
- Yıldıray Şahinler: Kaptan Cem’dir.
- Erkan Can: Bence de.
- Cem Davran: Ben mi oldum şimdi (gülüyor)...
- Erkan Can: Duruma göre tiyatroda herkes kaptan oluyor, herkes serdümen oluyor, bazıları yelkene geçiyor. Bir şekilde gemi hep gidiyor, hiçbir zaman tehlikeye düşmüyor.
DİZİ SEKTÖRÜNDE KALİTE ÇOK YÜKSELMİŞ
* Yakında kendinize ait sahneniz de oluyor.
- Cem Davran: Taksim’deki Golden Age Hotel’in sahibi turizmci Öztanık ailesi, dostlarım. Onların otellerinin birinin altında hoş bir mekan var. Kısmetse 2014’te açılacak. Bu dünyadan göçüp gitmeden bir mekanımız olacak bizim de.
* Bazen sinema, televizyon kesmiyor oyuncuyu değil mi?
- Erkan Can: Sinema ve diziler de eyvallah ama bizim birinci işimiz tiyatro. O yüzden devamlı bir mekanımız olsun, bir arada olalım istiyoruz.
- Cem Davran: Hangimize sorsan kurulu düzenimiz ve hikayemizi anlatan cümle “tiyatro” kuşkusuz. Ama “Esas işimiz tiyatro, dizilerden para kazanıyoruz” demek de haksızlık.
- Yıldıray Şahinler: Ben de uzun zaman sonra “Kayıp”a başladım. Gördüm ki kalite çok yükselmiş. Bu ikisi birbirini besleyen işler.