Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 2004 00:00
Çağımızda değişimin akselerasyonu, F1 pilotlarının süratine rahmet okutuyor.Meselá geçtiğimiz günlerde bir okur, Güzin Abla’ya yazdığı mektupta, ameliyatla kadın olduğunu, ancak erkeklerle yaşadığı iki ilişkinin ardından eve temizliğe gelen kadınla lezbiyen ilişkiye girdiğini ve şimdi tekrar erkek olmak istediğini anlatıyor, ne yapması gerektiğini soruyordu.Güzin Abla’nın önerisi neydi dersiniz?: ‘Aman evladım, ben bu konularda uzman değilim ama sen iyisi mi işleri daha fazla karıştırma, öyle, şimdi olduğun gibi kal...’Beş yıl önce filan, bildiğiniz Güzin Abla’nın lezbiyen bir transseksüele ‘Daha fazla dönme olduğun gibi takıl yavrum’ diyebileceğini tahayyül edebilir miydiniz?Ya da 12 Eylül darbesinden sonra senelerce TRT’de yasaklı olan Bülent Ersoy’un gün gelip televizyonda ramazan programı yapmasının söz konusu olabileceğini?Yakında, bana sorarsanız dünyanın en bağnaz milletlerinden birinin yaşadığı ABD’nin eyaletlerinde art arda eşcinsel evliliklerine izin çıkmaya başlarsa da hiç şaşırmayalım.Değil mi ki Dick Cheney bile,
seçim kampanyasında lezbiyen kızına rol vermek zorunda kalıyor... Ve değil mi ki günümüzde tiyatronun ve sinemanın muhalif çizgisi, televizyona bile sirayet edebiliyor...cnbc-e’de, çarşamba günleri saat 22.00’de ekrana gelen Angels in America’yı izlemiyorsanız, sadece 11 Emmy, iki Tony ve bir Pulitzer ödüllü bir yapımı değil, aynı zamanda hakikaten iyi bir sanat eserini kaçırıyorsunuz demektir. Tony Kushner’ın aynı adlı tiyatro oyunundan televizyona uyarladığı ve Mike Nichols’un yönettiği diziyi nicedir merak ediyorduk. Beklediğimizden bile iyi çıktı:80’lerin Amerikası... Reagan’ın Amerikalılar’a ülkeleriyle gurur duymaları gerektiğine dair bol bol gaz verdiği, insanlığın AIDS ile tanıştığı, nüfuzun ve iktidarın erdem denilen ‘süfli’ hasletten çok daha önemli olduğunun dünyaya dikte edildiği o meş’um onyıl...(‘Bana ne 80’lerin Amerika’sından’ demeyiniz. Özellikle 80’lerden beri küçük Amerika olma yolunda sarf ettiğimiz onca çabaya ayıp edersiniz.)Al Pacino, Meryl Streep, Emma Thompson, Mary Louise Parker gibi yıldızların rolden role geçerek döktürdüğü dizide, bir de AIDS hastası başrollerden biri Prior Walter’ı canlandıran Justin Kirk var ki, ona da ayrıca şapka çıkarmak gerekir.Değme Hollywood yapımına taş çıkartan, 60 milyon dolar bütçeli dizide ne ararsanız var: Felsefe, siyaset, psikoloji, her türden din ve ‘tiradları’ göz önünde bulundurduğunuzda taş gibi edebiyat...Nasıl anlatmalı?.. Belki de diziden replik çalmak en doğrusu...Mormon olduğu için eşcinselliğini yaşayamayan latan kocası ile bol bol monotoni ve cinsel tatminsizlik içeren birlikteliği yüzünden valium bağımlısı olan Harper (Mary Louise Parker) ile AIDS’li Prior (Justin Kirk), biri hallüsinasyon, diğeri
rüya görürken tanışıyorlar meselá.Birbirlerinin ‘içini’ görüyor ve birbirlerinin kendileriyle ilgili gerçeklere uyanmalarına yardımcı oluyorlar.Harper, o sahnede Prior’a şöyle diyor:‘Hayalgücü yeni bir şey yaratamaz, değil mi? Sadece hayattan bölük pörçük parçalar toparlar ve onları tanzim edip yeni bir biçimde görünmelerini sağlar. Hayatın dayanılmaz sıradanlığından ve riyasından kaçtığımızı zannettiğimizde, aynı sıradanlık ve riya, yeniden düzenlenip gözümüzün önünde asalet ve hakikat olarak canlanabilir. Bilinmeyen hiçbir şey bilinebilir değildir.’Nasıl efendim? Televizyon için fazla mı sofistike?Hayat için de öyle deniyordu vaktiyle...Sorun Güzin Abla’ya, anlatsın...Naçizane tavsiyemdir: Gelin-kaynana muhabbetinden ve dandik aksiyon filmlerinden gıyk getirmiş olan hiçkimse, Angels in America’yı kaçırmasın...Homo rolü bize gelmez! Eşcinsel bir rolü canlandırıp canlandırmayacağını sorduğunuzda validesine küfretmişsiniz gibi algılayan pek bıyıklı, imaj kumkuması aktörlerimize suali değiştirip şöyle sorsaydık ne yanıt alırdık acaba?: Büyüyünce Al Pacino olmak ister misin güzelim?Alemin gelmiş geçmiş en büyük aktörlerinden biri olan, karizmasından sual olunmaz Pacino, Cruising ve Dog Day Afternoon gibi filmlerin ardından bu kez de Angels in America’da bir eşcinseli canlandırıyor.Ve nasıl... Zannımızca hayatının en başarılı performanslarından birini sergiliyor.Al Pacino’nun En İyi Erkek Oyuncu dalında Emmy ile taltif edilen performansını, homofobik aktörlerimize özellikle tavsiye ederiz. Bakın, gavur (!) oynadı mı oynuyor ve aman korkmayın yani, çok acıtmıyor.
button