Güncelleme Tarihi:
Hayrünnisa Gül, restorasyona bu denli önem vermesinin nedenini anlatarak başlıyor söyleşiye. Ona göre bu yaşanmışlığı korumak, gelecek nesillere karşı bir sorumluluk. Restorasyonda yapılacak hataların telafisinin pek olmadığını da biliyor. Şu cümlesi de hayli değerli: “Kötü restorasyon yapmaktansa hiç dokunmamak ve olanı korumak çok daha iyi.”
Prens Philip’İn şaşkınlığı
Gül, adımını attığı andan bu yana Çankaya Köşkü için çalışıyor.
Şu anısı durumu hemen özetliyor: “2008 yılında İngiltere Kraliçesi’nin uzun bir aradan sonra ülkemize yapacağı ilk ziyareti vesilesiyle restorasyona makam odasından başladık. 40 gün gibi inanılmaz kısa bir sürede restore ettik. Öyle ki Kraliçe’nin geldiği sabahın gecesinde inşaat ancak bitmiş, temizlik hâlâ devam ediyordu. Tören sırasında biz içeride beklerken Prens Philip’in paspas yapanları görüp ‘They are still cleaning’ (Hâlâ temizlik yapıyorlar) dediğini hiç unutmuyorum.”
Restorasyona ihtiyacı olan yalnızca odalar değildi. Yıllarca depoda bekleyen tablolar da birer birer ortaya çıktı. Rijks Müzesi ile işbirliği sayesinde öncelikli olarak 43 eser restore edildi. Bunlar arasında Ayvazovski’nin ‘Kış’, Schendel’ın ‘Balık Pazarı’ ve Gerome’un ‘Yatan Aslan’ tabloları da var. Bu çalışma, İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi atölyelerinde yürütüldü. Gencay Kasapcı, Ergin İnan, Adnan Çoker, Halil Akdeniz ve Adnan Turani gibi yaşayan ressamlar da koleksiyondaki eserlerini kendileri restore etti.
Aynı zamanda 28 porselen ve seramik eser de hayata döndü. Bir şamdanın kırık kulpunun yapılması bir buçuk yıl sürdü.
Kareler tebrİk kartlarında
Hayrünnissa Gül yeni eserler de eklediklerini anlatıyor. Öncelikli olarak koleksiyonda eksikliği hissedilen İbrahim Çallı, Şevket Dağ, Hasan Vecihi Bereketoğlu, Albert Mille, Felix Ziem’in eserleri eklenmiş. Daha sonra katılanlar ise Şefik Bursalı, Osman Zeki Oral, Abdurrahman Öztoprak, Ferruh Başağa, Erol Akyavaş, Ömer Uluç, Mustafa Pilevneli, Ergin İnan, Tayfun Erdoğmuş, Zahit Büyükişleyen, Ahmet Oran, Mehmet Gün, Gencay Kasapcı, Peyami Gürel, Kemal Önsoy, Zekai Ormancı, Ahmet Güneştekin’in eserleri olmuş.
Ayrıca Ara Güler, İzzet Keribar ve Ali Alışır’ın fotoğrafları da koleksiyona eklenmiş. Hatta Ali Alışır’ın bazı fotoğraflarını yılbaşı ve bayram tebrik kartlarında, mönü kitapçıklarında da kullanılmış.
Koleksiyonda heykelin az yer aldığı görülünce İlhan Koman, Seçkin Pirim, Ebru Döşekçi, Seyhun Topuz ve Yılmaz Zenger’den heykeller alınmış.
Çağdaş sanata dair sıraladığı isimlerin ardından pek çok kişinin zihninde beliren “Sizin çağdaş sanatla değil de geleneksel sanatla ilgilenmeniz gerekiyormuş gibi bir algı var. Bu bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise şu cevabı veriyor Gül: “Geleneksel sanatlarla ilgilenmek çağdaş sanatlara karşı olmayı gerektirmiyor. Aksine sanata bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmak gerekir. Bugün çağdaş olarak nitelendirdiğimiz sanatlar o geleneksel yaklaşımların üzerine bina edilmiyor mu?”
Depoların derinlerinde keşfedilenler
1930’ların başında Fikret Mualla, Atatürk’e özür amaçlı iki mektup yazıyor ve her iki mektubuyla beraber birer resmini gönderiyor. O dönemde bu eserler mektuplarla beraber damgalanıp arşive konuyor. Ve unutuluyor. Resimler bugün Tarabya’daki Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisinin duvarlarında.
İlk kadın ressamlardan Mihri Müşfik’in imzasız bir portresi var koleksiyonda. Uzun süre araştırılıp Mihri Hanım’a ait olabileceğine kanaat getirilmiş, bir süre sonra da arşivden belgesi bulunmuş. Portrenin kime ait olduğunu hâlâ bilinmese de Mihri Hanım’ın Atatürk’e hediye olarak gönderdiği kesin.
Bundan sonraki hedef kütüphane
Hayrünnisa Gül, gençlik yıllarında en çok vakit geçirdiği yerlerden birinin Beyazıt Kütüphanesi olduğunu söylüyor. Ona göre bugünkü çabasının nedeni, bu tarihi mekanların ruhundan, estetiğinden etkilenmiş olması. hayallerinden biri Çankaya Köşkü’nde modern bir kütüphane oluşturmak.