Geleceği görmek değil geleceğe bakmak önemli

Güncelleme Tarihi:

Geleceği görmek değil geleceğe bakmak önemli
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 09, 2004 23:55

Türkiye’nin en tanınmış psikiyatrlarından Prof. Dr. Yankı Yazgan ile hayatın anlamını ‘psikolojik’ açıdan sorguladık. Yazgan, çoğumuzu zaman zaman esir alan umutsuzluk, güvensizlik, karamsarlık, mutsuz olma gibi durumlara daha olumlu yaklaşmanın yollarını anlattı. Yazgan’a göre kendine güvenmenin yolu ‘başlanan projeleri tamamlamaktan’ geçiyor. Mutluluğu arayanlar ise ‘kazanmaya değil, sahaya çıkıp oynamaya’ odaklanmalılar.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Yankı Yazgan, Türkiye’nin en tanınmış psikiyatrlarından biri... Türkiye’de genel psikiyatri, ABD’de ise çocuk ve ergen psikiyatrisi üzerine uzmanlaştı. Türkiye onu özellikle 17 Ağustos depreminden sonra tanıdı. Adapazarı ve Yalova ağırlıklı üç yıl süren bir toplumsal psikolojik müdahale programını organize etti.

1959’da doğan Yazgan, 1995’te doçent, 2001’de profesör oldu. Bugün kendi alanında farklı çalışmalar yapıyor. Kendi deyimiyle ‘kişilik yapısının sonucu, tek alana konsantre olmakta zorluk çekiyor. Bir doktor olarak hastalarının psikolojik problemlerine çözüm arıyor. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde part-time öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Çocuk psikiyatrisi uzmanlarının yetişmesinde eğitimci şapkasıyla rol alıyor.

Son iki yıldır ihtisasını yapmış olduğu Yale Tıp Fakültesi’nde genç doktorlara eğitimler veriyor. Beş yıldır büyük toplantılara, seminerlere konuşmacı olarak katılıyor. Kültür ve sanattan büyük zevk alan Yazgan, 25 yıldır karikatür çizerek ‘hayatını zenginleştiriyor’. Yazgan’la kendine güven, hayatın anlamı, mutluluğun tanımı, karamsarlık gibi ‘derin’ konuları konuştuk.

Kendine güvenen, başarılı bir birey olmanın yolu nereden geçiyor?

- Başarı, özgüven, kendini değerli bulma gibi özellikler ‘aman sen çok iyisin, aslansın’ gibi sözlerle olmuyor. Bunları başarmanın kalıcı yönteminin ‘bir şeyler yapmaktan’ geçtiğini biliyoruz. Bir şeylere başlayıp tamamlamış olmak önemli... Başlayıp da yarım bıraktığınız şeyler ise özgüveninizi parça parça eder. Yarım kalmış projeler insanda kendi ile ilgili şüphe uyandırır.

ÖSS’den alacağı puan için kaygılanan öğrencilere ne tavsiye ediyorsunuz?

- Sahaya çıkıp oynamak önemli. Bence asıl olan sınavı teslim etmek. Başaramamak, beklenen notu alamamak başka bir şey. Sınav hayatta elimize geçen son fırsat değil. Fakat biz bu sınavı bir ölüm kalım mücadelesi olarak görüyoruz. Biri sizi terk ettikten sonra bir daha kimseyi sevemeyeceğinizi düşünmekten bir farkı yok. Başarıyı eğer ‘sınavdaki en yüksek notu almak’ olarak tarif ederseniz, kendinizi başarısızlığa mahkum ediyorsunuz. Sınavların biteceğini ummak kadar büyük hata yok. Randevu verdiğiniz arkadaşınızın gelip gelmeyeceği bile bir sınavdır. Dolayısıyla her şeyi ‘ya hep ya hiç’ mantığı ile görme eğilimi olanlar umutsuzluğa daha kolay kapılırlar.

MÜKEMMELİYETÇİLİK

Mükemmeliyetçiliği bir kenara mı bırakmak gerekir?

- Mükemmeliyetçilik ilk başta çok güzel bir özellik gibi gözükebilir. Diğer yandan bazen mükemmelliyetçilik iş yapmamak için en büyük gerekçe haline gelir. Kendinize kimsenin yapamayacağı cinsten bir hedef koyuyorsunuz. Dolayısıyla ‘ben öyle yapamayacaksam yapmam’ diyorsunuz. Maçı kazanamayacaksam sahaya çıkmam demek gibi bir şey. Her şeyin kendi kontrolünüzde olması gibi gerçekçi olmayan bir yaklaşıma giriyorsunuz. Kendinizi daha yaşam bitmeden öldürmüş oluyorsunuz.

Gençlerin kendileri ve gelecekleri ile ilgili karamsar olmasını neye bağlıyorsunuz?

- Bu yaptıklarınızın ve elinizdekilerin değerini bilmekle ilgili. Kendinize dönüp ‘ben hayatta neleri yaptım?’ dediğinizde çoğumuzun aklına büyük şeyler geliyor. Kimse demiyor ki ben çok güzel köfte patates kızarttım, saçlarımı güzel kestirdim, temizim... Oysa bunları yapamayan birçok insan var. Yapabildiğimiz birçok şeyi yok sayıyoruz. Yapabildiklerinizi hiçe sayarsanız hayatta ilerleyemezsiniz.

İş hayatında mutluluğun yolu nereden geçiyor?

- Büyük hedeflere ve bu hedeflere nasıl ulaşacağımıza dair haritalara ihtiyacımız var. Büyük hedefin yolu küçük hedefleri gerçekleştirmekten geçiyor. Yaptığınızla ilgili tatmininiz varsa, tekrar ve daha fazla yapmak için daha çok güdüleniyorsunuz. Halbuki yapabildiklerinize doymadığınızda, tatmin olmadığınızda, adeta içinizdeki boşluğu doldurmak ister gibi bir arayış halinde oluyorsunuz ve mutluluğu bulmak zor oluyor.

Yankı Yazgan’la iletişim kurmak için: http://www.yankiyazgan.com

Yerinizde oturup beklemeyin


Gençler sordu Yazgan yanıtladı

Haberin Devamı

Mektuplar ya da mesajlarla gelen sorulara cevap vermenin zor bir yanı var. Bir yandan, bir yardım çağrısını karşılıksız bırakmamak, okur ya da izleyici ile bir fikir alışverişine girmek isterken, öte yandan, kimseyi yanıltmamak, eksik yada yüzeysel bilgiyle yanlış bir yönlendirme yapmamak, bir zarar doğurmamak istiyorum. Çeşitli yerlerde, farklı mecralarda bana yöneltilen bir çok sorudan gördüğüm, kendimizi, sevdiklerimizi, hayatımızı daha iyi anlamak ve tanımak, daha iyileştirmek istiyoruz. Bunun için bir bilen olduğunu düşündüğümüz her kişinin görüşünü soruyor, kendi yaptıklarımızın, hissettiklerimizin doğruluğunu, uygunluğunu araştırıyoruz. Okurlardan gelen sorular, tam doğru ve gerekli cevabı veremediğimi hissetsem bile, beni o konuda daha çok araştırmaya yönelttiği için seviniyorum. Cevapları okuyanların, yazdıklarımı mutlak doğru bir “uzman görüşü” olarak değil, düşünmelerine yol gösteren cümleler olarak değerlendirmelerini diliyorum.

Haberin Devamı

Yankı Yazgan

22 aylık bir oğlum var. Yapmasını istemediğim bir şeyi inatla yapmayı sürdürüyor. Bunu nasıl engellerim?

Levent Yıldırım yavuzlar@cayhan.com.tr

YAZGAN:22 aylık bir çocuğa yap ya da yapma demeniz, aynı sonucu doğurur: ‘yapması’. Çocuk beyni, ne duyarsa duysun, ‘eyleme geç’ düğmesine basılmış gibi çalışır. Ben hiç ses çıkartmamayı öneririm. Şansınız, en azından, yüzde 50 olur. Tehlikeli bir durumsa, sözle vakit kaybetmeden, doğrudan müdahele etmek en kestirmesi...

Yönetici ya da lider pozisyonunda çalışanlar açısından psikiyatri bilgileri nasıl kullanılabilir?

genpab@yahoo.com

YAZGAN:Belirsizlik ve riskin kararları nasıl etkilediğinden tutun, bireyler ya da gruplar arası ilişkilerin yapısının değerlendirilmesine uzanan bir alanda elde edilmiş bilgilerin iş hayatında yeri var. Kritik kararlar alanların zihin ve beyin mekanizmalarını kavramaları, kendilerini, birlikte çalıştıkları kişileri ve kurumları tanımalarına, uygun pozisyon ve uygun karar almalarına yardımcı olabiliyor. Bu konuyla ilgili yazdıklarımı, bazı konferans özetlerini www.yankiyazgan.com‘da izleyebilirsiniz.

Üniversite yıllarındaki aktif hayattan sonra işsizlik dönemi başlıyor ve vücutta biriken pozitif enerji bir anda negatife dönüyor. Bu konuda ne yapmalı, enerjimizi ne yönde ve nasıl kullanmalıyız?

Nüket Ariç nuketaric@hotmail.com

YAZGAN:Sevmek ve çalışmak, insana özgü en temel iki psikolojik ihtiyaç olarak tanımlanır. Bu ihtiyaçlarımız bize ya da çevremize ait sebeplerden karşılanamadığında sıkıntı duyuyoruz. Bir şey ortaya koyabilmenin, bir işe yaramanın, bir iz bırakmanın yollarını arayabildiğimiz ölçüde, sıkıntımız azalabilir. Varlığımızın bir sebebini oluştururuz.

Çocuk sahibi olacaklara tavsiye ettiğiniz Türkçe ve İngilizce yayınlar var mı?

Bahar Salivar bahar_s26@hotmail.com

YAZGAN:Boş zamanınızda, kitapçının bir köşesine çekilip kitapları tek tek gözden geçirmenizi ve kendinize uygun bulduğunuz kitabı almanızı öneririm. Okurken en çok zevk aldığım, yararlandığım kitaplardan birkaç tanesini sayarsam; İngilizce kaynaklardan, The Magic Years, Selma Fraiberg; Penelope Leach ve T. B. Brazelton imzalı kitaplar birer klasik. Türkçe’de ise, Atalay Yörükoğlu, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer gibi yazarların eserlerinin klasik değer taşıdığını düşünüyorum.

Çocuğumu ne kadar özgür yetiştirmeliyim? Yaptıklarına nerede dur demeliyim?

Taner Şahin tanersahin@hattat.com.tr

YAZGAN:Çocukların özgürlüklerini sorumluca kullanabilecekleri şekilde yetişmelerinden yanayım. Sınır, karşısındakinin zarar görebileceğini akıl edebildiği noktada belirir. Akıl etmek, düşünebilmek gibi yetiler gelişmedikçe, özgürlük soyut bir fantezi olarak kalabilir.

13 yaşında erkek bir yeğenim var. Küçükken çok hareketliyiydi. Zapt etmek çok zordu. Yaklaşık altı aydır inanılmaz agresifleşti içine kapanık birisi oldu. Dersleri iyiydi, şimdi ders de çalışmıyor. Ailesini dinlemiyor. Benle diyaloğu çok iyi, incitmek istemiyorum. Konuşacağım ama nerden başlamalıyım?

Haberin Devamı

Oktay Bahadır Ekşi [oktaybahadireksi@hotmail.com]

YAZGAN: Çocuklar, hayatlarında bir dönemden diğerine geçerken, sarsıntılı değişimler geçirebilirler. Bir önceki dönemdeki hareketlilik, bir başka dönemdeki kapanıklığa dönüşebilir. Bazı çocuklar yaş dönüm noktalarını daha zorlukla aşabilirler; bazıları da takılıp kalır. Çoğunluk ise hayatını altüst edecek düzeyde sarsılmaz. Yeğeninizin davranış değişikliği üzerinde durulmayı gerektirecek bir sarsıntı sinyali veriyor. Varlığınız onun için bir kazanç; ama tek başınıza kalmayın, birileriyle akılfikir alışverişinde bulunun. Bir uzmandan fikir almak dahil...


Türkiye’nin en önemli ruh sağlığı probleminin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Ceyda Dedeoğlu (ceydadedeoglu@hotmail.com)

YAZGAN: Bu zor soruya doğru ve tek bir cevap verebilir miyim, bilemiyorum. Bana göre nasıl? Problemi zaten yaşayanlar açısından düşünürsek, ihtiyaçlara uygun ruh sağlığı hizmetlerine erişimin zorluğu ana sorun gibi. Toplumsal ölçekte, “psikolojik olgunlaşma ölçütlerinin yaygınlaşması nasıl sağlanır?” sorusu öne çıkıyor. Psikolojik olgunlaşma ölçütleri neler mi? doğru düşünebilme, yaptıklarımın sonucunu hesaba katabilme, sorumluluk alabilme, belirsiz ve karmaşık durumlarda iyimser ve umutlu bir bakış açısı geliştirebilme, başkalarının benimyaptıklarımdan nasıl etkileneceğini düşünebilme... Peki, bu olgunlaşma ölçütlerini bir tür psikolojik kalite belgesi gibi mi düşünmeliyiz, ya da bir standartlaştırma çabası mı bu? Tam aksine, tek düzeleşmenin, herkesin vahşi ve kuralsız bir biçimde ve sadece kendi ihtiyaçlarını gözetircesine yaşamasının önüne geçmeyi hedefleyen bir asgari müşterekler denebilir. Ruh sağlığını ülkenin geneline egemen olan psikolojik iklimden, toplumsal alışkanlıklardan, kaynak dağılımındaki dengelerden bağımsız düşünemesek bile, bu alanlardaki olumsuz etkilere rağmen hedeflenecek bir değerler bütününe ihtiyacımız var.

Kadın ve erkekler arasında ruhsal açıdan hangi farklar var? Bilgilerinizin iş hayatına uygulaması olabiliyor mu? Yönetici ya da lider pozisyonunda çalışanlar açısından psikiyatri bilgileri nasıl kullanılabilir? Görüşleriniz yetişkinlere de uygulanabilir mi? Sizce çocuk ile büyük arasında psikiyatrik açıdan ne farklar var?

mailto:genpab@yahoo.com

YAZGAN: Kadın ve erkek tipi beyinlerin işleyişi arasında esaslı farklar var. Dünyaya bakışı, algılayışı ve karar mekanizmalarını farklılaştıran bu beyinsel özellikler hormonal değişikliklerden etkilenebiliyor. İşin ilginci, kadın tipi beyin erkeklerde, erkek tipi beyin kadınlarda bulunabilir. Gelişimin anne karnından başlayan kritik evrelerinde beyin dokularının işlevleri netleşir. Yaratıcılık, sebatkarlık, duygusallık, temkinlilik, planlama ve uzun vadeli düşünme gibi her iki cinste farklı olduğu düşünülen özellikler ve yetiler, cinsiyetin organından ziyade beyin yapısının cinsiyeti ile ilişkilidir, denebilir.

 

Haberin Devamı

Belirsizlik ve riskin kararları nasıl etkilediğinden tutun, bireyler ya da gruplar arası ilişkilerin yapısının değerlendirilmesine uzanan bir alanda elde edilmiş bilgilerin iş hayatında yeri var. Özellikle beyin bilimlerinin ve kognitif bilimlerin katkısıyla duygular ve düşüncelerin mekanizmalarını anlayabilmemiz, iş hayatını kulağa hoş gelen ama temelsiz pop-folk psikolojisinin etkisinden kurtarıyor. Örneğin, kritik kararlar alanların zihin ve beyin mekanizmalarını kavramaları, kendilerini, birlikte çalıştıkları kişileri ve kurumları tanımalarına, uygun pozisyon ve uygun karar almalarına yardımcı olabiliyor. Bu konuya ben de son yıllarda daha çok ilgi duydum. Yazdıklarımı, bazı konferans özetlerini www.yankiyazgan.com ‘da izleyebilirsiniz.

Haberin Devamı

Her yetişkinin geçmişinde bir çocuk var. Yetişkinler çocukluklarının etkilerini beyinlerinde, sezgilerinde ve davranışlarında barındırırlar. Huylarımız yıllar içinde pek az değişir. Yaşadıklarımız, başımıza gelenler ve başımıza getirdiklerimiz ise, çocukluğumuz ile yetişkinliğimiz arasındaki farkları oluşturur. Zamanın daha bol, değişimin daha hızlı ve etkili olduğu bir dönem olan çocukluk, özlenen bir hayat dönemidir. Çocukluk döneminde ise dört gözle büyümek beklenir.

8 yaşında bir kız çocuğuna sahibim. Bugünlerde kızımda sezinlediğim bir problem görüyorum. Geçenlerde bir davete katılmıştık. Arkadaşlarımın çocuklarıyla oynamak istiyor. Ancak sanırım ilk tepkinin karşı taraftan gelmesini istiyor. Ve neredeyse onların gözlerine , ağızlarına bakıyor beni çağırsalar da oynasam diye. Sizce neden?

Özlem Canbaz [mailto:ozlem_canbaz@karahantex.com.tr]

YAZGAN: Çoğumuz daha sosyal olmayı, aranan kişi olmayı arzu ediyoruz. Çocuklarımızın da öyle olmasını diliyoruz. “Sosyal” olmak kimimiz için sonradan öğrenilen, kimimiz için de yaradılıştan mevcut olan bir özellik... Ama, sosyal olmak bir zorunluluk mu, ne kadar öncelikli, sosyal olmamak (mahcup, çekingen olmak) ne kadar sorunlu bir durum? Her çocuk, her birey için ayrı ayrı düşünmeliyiz. Bazen de, biraz beklemeliyiz...

Benim iki erkek kardeşim var biri 19 diğeri 13 yaşında. Büyük olanı fazlasıyla asi ve küçüğü de onun yolunda kopyası olma çabasında. Büyük kardeşim annemi ve beni düşman gibi görüyor . Babamı kaybettik 1.5 yıl önce. Annem onu babamın yerine koydu fakat evin geçimi ve idaresini ben yapıyorum. Annem de üzüntüye gelemiyor, kabuslar görüp uyku problemi çekiyor. Kardeşim yüzünden düzenli (atarax ) sakinleştirici veriyorum. Anneme bir şeyler alıyorum sevindirmek için… Kardeşlerime nasıl davranmalıyım?


Sermin Tatar [mailto:tatarsermin@yahoo.com]

YAZGAN: Bir babanın ölümü, ailenin ana direklerinden birisini alıp götürdüğünde, geride kalanların dengeleri yeniden kurması çok zor olabiliyor. Boşluğu doldurmak için uğraşan sorumluluk sahibi bir abla olmanız kardeşleriniz ve anneniz için bir şans olabilir, ayakta kalmalarını sağlar. Bu özelliğinizi, sizin kendi hayat önceliklerinizle bağdaştırabilmenizi dilerim.

Çocuğumu ne kadar özgür ya da bağımsız yetiştirmeliyim? Yaptıklarına nerede dur demeliyim?


Taner SAHIN [mailto:tanersahin@hattat.com.tr]

YAZGAN: Çok önemli ve temel bir soru. Kendimiz için de cevaplamamız gereken cinsten. Özgürlüğün sınırları nereden geçiyor? Başkalarının özgürlüğü (zarar vermemek) ve sorumluluklar, desem biraz genel ve felsefi bir cevap gibi gelebilir; Çocuklar ne kadar özgür olabilirler? Bunu da tartışmak gerekir. Kısaca, çocuklar özgürlüklerini sorumluca kullanabilecek şekilde yetişmelerinden yanayım. Sınır, karşısındakinin zarar görebileceğini akıl edebildiği noktada belirir. Akıl etmek, düşünebilmek gibi yetiler gelişmedikçe, özgürlük soyut bir fantezi olarak kalabilir.

18 yaşındaki oğlumla ilgili sorunlarımız var. Tek çocuk olması dolayısıyla şımarık. Çoğu zaman nasıl davranmamız gerektiğini şaşırıyoruz. Sizden bu konuda yardım istiyorum. Temizlik takıntısı var. Fazla bencil. 15 yasında trafik kazası geçirdi. Beyninde servikal kortekste ödem oluştu 3 yılda iyileşti. birçok psikolojik sorun yaşadı. İntihara eğilimli bir çocuk. Şu sıralar yaşama daha bağlı ancak anne ve babaya hükmeder tarzda davranıyor, otorite kabul etmiyor. Okul yaşamında da otoriteye karsı çıkıyor. Saygı duyduğu insanlar yok değil ancak bizi fazla küçümsüyor. Saygı duyması gerekmediğini yüzümüze söylüyor. Bir ara psikoterapi tedavisi gördü. Doktoru ilaç kullanması gerektiğini söylemişti. 2-3 ay sitilizan ve daha sonra melerettes kullandı. Daha sonra cinsel fonksiyon bozukluğu yapıyor diye kullanmak istemedi. Her iki ilaç da onu aynı şekilde etkiledi. Agresyonu çok çabuk yükseliyor, öfke kontrolü yok. Kırıp dokuyor babaya saldırıyor. Biz üstüne fazla gidemiyoruz, bu nedenle. Kaza öncesi başarılı bir çocuktu. Sonrasında okul yaşamı, sosyal yaşamı herşey altüst oldu. Fazla para harcamaya meyilli. Sigara kullanıyor. Ne yapmalıyız?

 

[mailto:sariucak@kablonet.com.tr]

YAZGAN: Oğlunuzun geçirdiği kaza sonrasında belirginleşen anlattığınız tipteki davranış ve mizaç değişiklikleri, bir psikiyatr değerlendirmesini zorunlu kılıyor. Daha önce başlattığınız tedavi arayışını sürdürmelisiniz. Daha fazlasını istemesini, gözünün yukarıda olmasını halinden memnuniyetsizlik işaretleri olarak görebilirsiniz. Bir uzmanla birlikte çalışmaksızın bu derin mutsuzluğu azaltmak çok zor olabilir.

Üniversite yıllarındaki aktif hayattan sonra işsizlik dönemi başlıyor ülkemizde ve vücutta biriken pozitif enerji bir anda negatife dönüyor. Birtakım ruhsal rahatsızlıkları da beraberinde getiriyor. Bu konuda ne yapmalı ve enerjimizi ne yönde ve nasıl kullanmalıyız?

 

Nüket Ariç [mailto:nuketaric@hotmail.com]

YAZGAN: Sevmek ve çalışmak, insana özgü en temel iki psikolojik ihtiyaç olarak tanımlanagelir. Bu ihtiyaçlarımız bize ya da çevremize ait sebeplerden karşılanamadığında sıkıntı duyuyoruz. Bir şey ortaya koyabilmenin, bir işe yaramanın, bir iz bırakmanın yollarını arayabildiğimiz ölçüde, sıkıntımız azalabilir. Varlığımızın bir sebebini oluştururuz.

Oğlum 8.5 yaşında ve kızım 4.5 yaşında. Oğlum kızımı kıskanıyor. Kızım telefonlara bakmaya meraklı ve evi aradığım zaman hemen açıyor. Oğlumu telefona çağırınca nedense gelmiyor. Benimle konuşmak istemiyor. Önceden kızıyordum. Ama şimdi kendi haline bırakıyorum. Çünkü çok aksileşiyor, kardeşinin canını yakıyor ve küfürlü konuşuyor. Bu da beni sinirlendiriyor. O kadar uyarmama ve kızmama rağmen hala uslanmadı. Sizce ne yapmalıyım?

 

Aysel [mailto:aysel@metinpartners.com]

YAZGAN: Kardeşler arasındaki çekişmeler ve kıskançlık konusunda www.guzelgunler.com sitesine yakınlarda kısa bir yazı yazdım. Bir göz atabilirseniz... www.guzelgunler.com’ da Dr Şule Yazgan ile birlikte çocuk sağlığı ve ruh sağlığı hakkında bazı bilgileri derlemekteyiz.

26 yaşında yaklaşık 1 yıllık evli bir bayanım. Eşimle 4 yıldır
birlikteyiz. 2 yıl öncesine kadar gayet normal bir yaşantı sürüyordum ama 2
yıldır korkularım yüzünden hayatımı kabusa çevirdim. Daha önce izlemekten
keyif aldığım korku filmlerinin isimleri bile ürkütmeye başladı. Bazen kendi evimde bir yabancı gibi dolaşıyorum. Sürekli takip ediliyormuşum gibi geliyor. Ve en önemlisi ölüm korkusu. Tabi tüm bunlar bir miktarda olsa evliliğime yansıyor. Nelerden korktuğumun ve korkularımın ne kadar anlamsız olduğunun da farkındayım ama yine de bu hislerden kendimi alamıyorum. Bu durumda ne yapmam gerektiği konusunda beni aydınlatırsanız çok
sevinirim.

 

Nilay Aydın [mailto:snilay2000@hotmail.com]

YAZGAN: Bu yoğunluktaki korkular ile başa çıkmak için bir uzman yardımı almanız en uygunu olur.

Ben 15 yaşındaki kardeşim için bilgi almak istiyorum. Kendisi bu yıl itibariyle dikkat dağınıklığı ve içe kapanma döneminde. İlgisini hiçbir şeye odaklamak istemiyor. Bu konuda onu zorluyorum. Herhangi bir spor dalı ile ilgilenmesi için baskı yapıyorum. Davranışım doğru mu? İnsanlardan çekinmiyor. Ancak diyalog kuruma ihtiyacı hissetmiyor. Bu yönünün gelişmesi ve sosyalleşmesi konusunda baskı yapmam doğru mu, yoksa kişilik gelişimine zarar mı vermiş oluyorum?

 

[mailto:akinselma@yahoo.com]

YAZGAN:Böyle bir durumda zorlama yerine, meseleye nasıl yaklaşım göstereceğinizi bir bilene danışmak daha iyi olabilir.

14 yaşında bir kızım var. LGS’ de Türkiye derecesi alabilir denilen çocuk ancak bir yeri kazanabileceği bir sonuç bekliyor. Bu arada lisanslı tenisçi ve antremanlarının da kötü geçtiğini bu yılın başarısızlıklarla dolu olduğunu söylüyor. İçine kapandı ve bizler üzülmeyelim diye hiç bir şey bahsetmiyor. Sınav sonuçlarının geleceği zaman İstanbul dışında turnuvada olmak onu çok memnun ediyormuş. Bunu bile söylemesi ne psikolojide olduğunu gösteriyor. Aile olarak onu yabacı liseye gönderme şansımız yok. Çok başarılı ancak maddi olarak imkan yok. Nasıl davranacağımı şaşırdım.

 

Mehtap Demirtaş (mailto:m.demirtas@hggumruk.com.tr)

YAZGAN: Yarışmacı ve tasfiyeci eğitim ortamının sonuçlarına hep birlikte katlanıyoruz. Başarının tek bir yolu olmadığını hatırlatmalı mıyım?

40 yaşındayım. Ailemin rızası dışında bir evlilik yapıp onların ısrarıyla da boşandım. Boşanma aslında benim de uzun süredir düşündüğüm ama bir türlü karar veremediğim bir konuydu. Henüz çocuk yaştaki çocuğum hiç istememesine rağmen ailemin de baskısıyla boşanmanın en iyisi olduğunu düşünerek ayrıldım. Ama şimdi kendimi ailemin bir kuklası gibi görüp kişiliğimin olmadığını düşünüp çok üzülüyor ve neredeyse boşanmaktan pişmanlık duyuyorum. Boşandığım eşim de bana değer veren biri değildi. Şu anda huzurluyum ama mutlu değilim, bu mutsuzluktan nasıl kurtulabilirim?

Nurhan Turgut (mailto:nurtur@hotmail.com)

YAZGAN: Huzur ve mutsuzluk... Pişmanlık ve kararsızlık... Yaşadıklarınız ve yaptıklarınıza ilişkin insani, normal duygular tanımlıyorsunuz. Duygu ve düşüncelerinizden kurtulmaya çalışmaktan ziyade, onları berraklaştırmaya, anlamaya çalışmak daha fazla işinize yarar.

Sizden bir ricam olacaktı. Bizler eğitim parklarında derslerimizi gönüllü öğretmenlerle birlikte yürütüyoruz. Gönüllülerimize sınıf yönetimi hakkında bilgi vermemize karşın çocuk psikolojisi konusunda çok fazla yardımcı olamıyoruz. Bizlere kış döneminde bu konu ile ilgili bir seminer verebilirseniz çok seviniriz. Umarım bu ricam karşısında ilgisiz kalmazsınız.

 

Ayşegül Kınık (Fındıkzade Eğitim Parkı) [mailto:fep@tegv.org]

YAZGAN: Ayşegül hanım’ın bana doğrudan yazmasını rica ederim. Kısa cevabımı sizin aracılığınızla ileteyim: Elbette, neden ilgisiz kalayım? Yaklaşık iki yıl önce TEGV gönüllülerinden 300 kişilik bir gruba bir eğitim çalışması yapmıştım. Benzer bir çalışmayı yapma konusunda isteğimi (eski bir tanıdığım olan) Günseli Tarhan ile bizzat görüşerek belirttim, ama bir haber çıkmadı...

Size kız kardeşimle ilgili bir şey danışacaktım. Bu yıl lise ikinci sınıfa başlayacak. Geçen yıl evimizi aynı şehirde başka bir mekana taşıdık. Eski oturduğumuz muhitte okumayan birine aşık olmuş. Bunu ondan habersiz öğrendim. Ve şimdiden evlilik hayalleri kurmaya başlamış. Biz ailece üniversite okuduk ve onun da okumasını istiyoruz.A ilede bunu bilen ben ve henüz tıp 4. sınıfa giden erkek kardeşim var.Bu konu derslerini de etkiledi. Her an sinirli, agresif davranıyor. Hiçbir şeyi kaldıramıyor. Hep eski oturduğumuz muhite gidiyor. Bunu nasıl halledebilirim?

ÇIGDEM UÇAR [mailto:cigdemuc@hotmail.com]

YAZGAN: Nasıl halledeceğinizi bilmem biraz zor; aşk tedavi edilebilen bir durum değil (ne yazık ve ne mutlu)... Umarım, kızkardeşiniz aşkın öğrenime bir engel oluşturmadığını unutmaz. Sizinle uzak düşmesine, geri dönülmez bir noktada hissetmesine yol açmayın.

Çocuk sahibi olacaklara okumalarını tavsiye ettiğiniz Türkçe ve İngilizce yayınlar var mı?

 

Bahar Salivar [mailto:bahar_s26@hotmail.com]

YAZGAN: Boş zamanınızda, kitapçının bir köşesine çekilip kitapları tek tek gözden geçirmenizi ve kendinize uygun bulduğunuz kitabı almanızı öneririm. İşin en zevkli yanı bu olabilir. Kendim okurken en çok zevk aldığım, yararlandığım kitaplardan birkaç tanesini sayarsam; İngilizce kaynaklardan, The magic years, Selma Fraiberg; Penelope Leach ve T. B. Brazelton imzalı kitaplar birer klasik. Türkçede ise, Atalay Yörükoğlu, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer gibi yazarların eserlerinin klasik değer taşıdığını düşünüyorum. Bilgi verme amaçlı olmayan, ama okuduğunuzda çocukluğu daha iyi anlayabildiğiniz sayısız roman ve anlatı kitabını da unutmayın.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!