Güncelleme Tarihi:
‘Kolay Para’ ‘Eve Giden Yol’ filmlerinde rol aldıktan sonra şimdi romantik komedi türündeki ‘Sizi Seviyorum’ filmiyle beyazperdedesiniz. Çapkın adam Erkut rolünü canlandırıyorsunuz.
Çapkın adam mı, değil aslında. Bir kadınla beraber oluyor. Bir kadınla yakalanıyor. Filmde böyle bir şey yani çapkınlık yok ama sanılan, düşünülen, yakıştırılan çapkın adam imajı… Belki bilerek, belki inanmayarak, belki üste çıkmak için, belki durumu kurtarmak, belki alttan almak, belki de aklına gelen bir şeyi o anda kurtarmak için verilen bir mücadeleyle başlıyor film. Dolayısıyla film aslında bir ‘aldatma’ filmi değil, film ‘yakalanma’ filmi!
Medyada ‘Emre, son filminde dokuz kadınla beraber oldu’ şeklinde duyurulunca çapkın karakter imajı çıkması bundan…
Evet, medyaya engel olamıyoruz işte. Filmin konseptini ya da sonunu söylemeyince olay başka yerlere çekilebiliyor. Zaten ben en başından beri dokuz kadınla yatmadığımı ve böyle bir duruma katılmadığımı da söylüyorum. Özellikle altını çiziyorum ki, bu filmi bir sürü kadınla beraber olan bir adamın filmi olarak algılamasınlar diye.
Başka yabancı filmlere benzetildiği de yazıldı, gazetelerde.
Evet, medyada filmi izlemeden yabancı filmlere benzetenler olmuş. Halbuki bu konuda Amerika’yla yazışmalar, görüşmeler sürüyor, bu filmin fikri onlara da orijinal geldiği için Bu daha önce çekilmiş bir film değil, bu daha önce uygulanmış bir senaryo da değil. Bu daha evvel çekilmiş bir proje de değil. Bu son derece özgün, son derece yeni bir fikir olduğu için bu filmi kabul etme nedenlerimden biri.
Bir ilk daha var filmde. Filmlerde genelde kadınlar meta olarak ele alınır. Ama bu filmde ilk kez bir erkek meta olarak işlenmiş.
Aynen, çok doğru… Canlandırdığım Erkut karakterinin çekildiği bu film, Türkiye’de ilk kez bir erkeğin meta olarak işlendiği tek film. Bu çok önemli, filmin zenginliği de buradan geliyor.
BEN TÜCCAR DEĞİLİM! Emre Altuğ - Melike Birgölge
“Filmin gişesi beni ilgilendirmiyor, ben paramı aldım” şeklinde bir açıklama yaptınız.
Evet, böyle dedim. Ben oyuncuyum, rolümü oynadım, paramı aldım. Onun için böyle söyledim. Ben sanatçıyım, tüccar değilim. Ha, filmin yapımcısı olsaydım, kaygılarım olurdu ve bunu demezdim.
ERKEK, SEVDİĞİ KADININ DEĞERİNİ ELİNDEKİNİ KAYBETTİĞİ, O GİTTİĞİ ZAMAN ANLAR!
Filmin sonunda, canlandırdığınız Erkut karakteri ‘Aşık olduğum tek kadını istiyorum’ diyor. Buradan yola çıkarsak bir erkek gerçekten sevdiği kadının değerini ne zaman anlar? Bu durumun ne zaman farkına varır?
Erkek, sevdiği kadının değerini elindekini kaybettiği, o gittiği zaman anlar. Filmde de Erkut, bunu, sevdiği kadın gittiği anda anlıyor. Fakat iş işten geçmiş oluyor. Kader ağlarını örüyor ve erkek ağlara yakalanıyor. Zaten filmin konusu ve komedisi de buradan çıkıyor. Filmin sonuna kadar giden durum komiği dediğimiz şey de kaderin ördüğü ağlardaki Erkut’un çırpınışı.
Bu çırpınıştan geri kalanlar…
Sevdiği kadın daha gider gitmez gerçeği anlıyor ama iş işten geçiyor. Yaşadığı birçok şeyden sonra onu ne kadar çok sevdiğini daha iyi anlıyor. En sonunda artık ağlama ve sevdiğini arama pozisyonuna geliyor ve sevdiği tek kadını istiyor.
Aldatma hissedilir mi?
Aldatma hissedilir mi… Bilmiyorum. Kadınların bu konuda hislerinin daha güçlü olduğu söylenir. Etrafımdaki birçok erkeğin konuşurken ‘Ya valla, hissediyor’ dediğini duyuyoruM ama şöyle bir şey var; bazen kadınlar yanlış sezebilirler, bazı kadınlar da bunu çok fazla dile getirirler. Çok fazla söyleyip de gerçek durumunu yaşadığı zaman önemini kaybediyor. Bunu on defa söyler, gerçeğini yakalarsanız o zaman önemini kaybeder. Ama bazen de gerçekten hissediyorlar.
ERKEKLER ALDATMA KONUSUNDA BECERİKSİZ!
Yılmaz Erdoğan, aşkla ilgili olarak ‘Kadınlar, sezgileriyle her şeyi bilirler. Erkekler ise akıllarıyla hiçbir şeyi bilemezler!’ diyor.
Kadınların aldatılmalarını hissetmeleri daha güçlü erkeklere göre. Erkekler bu konuda beceriksiz de olabilir. Kadın, aldatıldığını bildiğini belli etmiyor da olabilir. Yani ‘Acaba erkek, bunu hissedememe konusunda beceriksiz mi, yoksa kadın çaktırmıyor mu’ durumu da var tabii.
Aldatıldığını hissetse de susan, bu durumu çaktırmayan kadınlar çoğunlukta.
Bu, kadının yaşadığı ilişkisinin yönünün belli olmamasıyla alakalı olabilir. Yani ilişkisi daha düşündüğü boyutta değil, belki daha ilerisini hayal ediyor, ilişkisini geleceğe taşımak istiyor ve bundan dolayı susuyor olabilir. Bu noktada kadının tutumu önemli.
ERKEK, MUTLUYKEN DE ALDATABİLİR!
‘Erkek, sevgilisiyle / eşiyle kavga ettiğinde değil mutluyken de aldatır’ diyorsunuz. Nasıl yani?
Mutsuz insan aldatır diye bir şey yok, mutluyken de aldatabilir!
Neden peki?
Bu fiziksel bir olay olarak… Fiziksel olaydır ya da çok eşliliği tercih ettiği içindir. Yani bu, insanın yaradılışında vardır. Tabii ki bunu savunmak anlamında söylemiyorum. Bana göre tek eşlilik, çok insan için seçilmiş bir hayattır, yaşam şeklidir. Ama bunu başaramayan çok insan da vardır. O yüzden de mutluyken de aldatabilir. Bazı erkekler, toplumun baskıları, toplumun dayattığı şeylerden de bunu yaşıyor olabilir. Ya da erkek önemsiz de hissedebilir yaptığını. Kadın için daha önemlidir biriyle birlikte olma fikri, erkek için sadece bir eğlence bile olabilir.
KADINLAR CİNSEL İLİŞKİYİ ERKEKLERDEN DAHA ÇOK ÖNEMSİYORLAR!
O zaman burada şunu diyebiliriz. Kadınlar aşkı kalbinde erkekler zihninde yaşıyorlar.
Evet, galiba… Ama bu daha çok cinsel ilişki konusunda doğru olabilir. Çünkü kadınlar cinsel ilişkiyi erkeklerden daha çok önemsediklerinden…
Filmin çekimleri sırasında ‘Aşk sette değil, kuliste başlar’ diye bir açıklama yaptınız.
Aşk sette başlamaz, kuliste başlamıştır da, sette de onun devamı anlamında öyle dedim. Anjelina Joe – Brad Pitt aşkını sormuşlardı. O aşk sette değil, kuliste başlamıştır dedim. Çünkü iki insan duygularını kameralar önünde yaşamaz ki. Orda o kadar ışık varken, o kadar kamera varken, sana yönetmen ‘Şöyle değil böyle yap’ derken orda duygu hissetmen, yaşaman mümkün mü? Onu demek istedim o açıklamada.
İLİŞKİLERDE ‘GEL-GİT’LERİN SONU ‘GEL – GEL’DİR!
Siz Çağla (Şıkel) ile evliliğiniz öncesinde çok ‘gel – git’ler yaşadınız. O ‘gel – git’ler ilişkiyi güçlendiriyor mu?
Temelde sağlam bir sevgi, sağlam bir duygu varsa kesinlikle güçlendiriyor. Her ‘gel – git’ de biraz daha gelirsiniz. Çağla’yla yaşadığım ayrılık beni ilişkide kopardı sandım ama bu ayrılık beni kendime getirdi ve en sonunda evlenmemi sağladı. Karşındakinin verdiği cevap çok önemli. O ayrılıktan sonrası karşındakinin duruşuyla, vereceği cevapla doğru orantılı. Kendini de düşünüyorsun bu noktada. Yani yaşadığın ayrılık, seni yaklaştıran bir ayrılık mı uzaklaştıran bir ayrılık mı, bu çok önemli. Çünkü yaşadığın ayrılıktan sonra ondan başka hiçbir şey düşünemiyorsan o işin sonu belli demektir. ‘Gel-git’in sonu ‘gel – gel’dir. Ona gidersin. Bizim ilişkimizde böyle oldu.
ÇAĞLA’YLA BİRBİRİMİZDEN UZAKLAŞMAYA ÇALIŞARAK BİRBİRİMİZE YAKLAŞTIK!
Duygularınızı ‘Çağla’tan aşk…
‘Çağla’tan… Harikaydı bu kelime inceliği… Valla bizim birlikte yaşadığımız her anı ve ayrılıkları da içinde olan bir ilişkiydi. Gelgitler yaşadık ve şimdiki durum ve geldiğimiz nokta bu. Evlendik ve bebeğimiz… Aslında bizim enteresan bir ilişkimiz oldu evliliğimiz öncesindeki geçen ilişki sürecimizde. Yaşadığımız gelgitler yüzünden birbirimizden uzaklaşma çabası içinde geçen bir ilişki oldu bizimki. Çok enteresandı. Birbirimizden uzaklaşmaya çalışarak birbirimize yaklaştık. Şu anda çok çok mutluyuz.
“Her aşk için bir savaşa girersin ve savaşların hepsi bir aşkın neticesinde çıkmıştır." diyorsunuz. Yani...
Son albümümde yer alan ‘Şenlik Tadında’ adlı şarkımdaki ‘Her savaş bir aşk için. Her aşk bir savaş bir biçim’ diye yazdığım sözlerden yola çıkarak söylediğim bir cümledir bu.
BİR KADIN ELDEN GİDECEKSE BUNUN İÇİN BİR MÜCADELE VERMEK GEREKİYOR!
Doğru mu bu? Aşk savaş sonucunda mı kazanılıyor?
Bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü her aşkın bir savaş neticesinde kazanıldığını düşünüyorum. Bir kadın elden gidecekse bunun için bir mücadele vermek gerekiyor. Öyle değil mi?
Öyle tabii. Peki ya, yaşanan aşk ayrılıkla sonuçlanmışsa… Aşk sonrasındaki ayrılık… Üstelik çok severken ayrılmak… O da başka bir savaş…
Aynen… Ah ayrılık… O da savaş kaybı… Savaş kaybetmek gibidir. İnsan kendini kötü hisseder. Zaman her şeyin ilacı sözü burada doğruluğunu ortaya koyar. Çünkü ayrılığın yaşandığı ilk dönemlerde yoğun duygular nedeniyle her şey sıcakken insan yaptıklarının farkına varamaz, hatalarını göremez. Doğru algılayamazsınız hayatı ve hatalarınızı. Verdiğiniz karalarınızı doğru algılayamazsınız. Dolayısıyla ayrılığın üzerinden biraz zaman geçmesi, biraz soğuması lazım ki, doğru kararlar alabilesiniz.
TİYATROYU, ŞARKI SÖYLEYEREK KAZANDIĞIM PARAYLA OKUDUM!
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümünden mezunsunuz. Siz oyunculuğa ağırlık verecektiniz ama evdeki hesap çarşıya uymadı Halbuki çoğu kişi sizi şarkıcılıktan sonra oyunculuğa geçtiğinizi düşünüyor. Halbuki ikisi bir arada…
Doğru diyorsunuz. Aslında hem tiyatro hem müzik, konservatuardan da önce lisede hem gitar hem de tiyatro bölümüne girmemle başladı. O zamandan beri de hayatım hiç değişmedi. Yani o günden bugüne müzik ve oyunculuk ikisi hep yan yana gitti. Yani ben tiyatroyu, şarkı söyleyerek kazandığım parayla okudum.
‘Tesadüfen şarkıcı oldum’ demişsiniz. Nasıl yani tesadüfen…
O şöyle… Ben oyunculuk yapıyordum. Lise yıllarından beri şarkı söylediğimden olsa gerek, albüm teklifleri gelmeye başladı. Arkadaşıma dedim, albüm teklifleri geliyor, yapsam mı?’ dediğimde, ‘Ya, sen oyuncusun. Şarkı sözü yazıyor musun, beste yapıyor musun?’ dedi. ‘Hayır’ dedim. O zaman nasıl yapacaksın? Albüm için bir şeyler yapman, yeteneğinin olması gerekir’ dedi. O akşam eve gittim ve söz yazmayı denedim. Hatta o yazdığım ilk şarkı sözüm ‘Yaralı Dilberim’ ilk albümümde yer almıştı. İşte arkadaşımla yaptığım o tesadüf konuşmadan sonra besteler yapabildiğimi de görünce albüm yapma fikri mantığa oturdu. Ve sonra da bugünlere…
OYUNCULUK VE MÜZİK EMPATİ İŞİ!
Oyunculuk mu müzik mi demeyeceğim, ikisinin sizin için anlamı…
Kendimi ifade edebildiğim… Belki de hayat besinim… İkisi de benim var olma sebebim… Bazen başka başka karakterlerde bazen kendi içimdeki duygulardan yola çıkarak insanlara… Oyunculuk ve beste yapabilmek; başka duyguları hissetmeme, başka karakterleri tanımama, empati kurabilmeme sebep oluyor. Oyunculuk ve müzik empati işidir. Ki empati yapabildiğinizde her şey daha gerçek daha anlaşılır oluyor.
Tiyatronun iki ustasıyla; Haluk Bilginer ve Haldun Dormen’le çalıştınız.
Evet, çalışmadan önce de hem konservatuardan hocamdır hem de ilk oyunumu onunla oynadım. Dormen Tiyatrosu’nda 1992 yılında onunla çalışmaya başladım. Bir müzikalle başladık Haldun Dormen’le çalışmaya. Ardından komedi, sonra 2000 yılında da ‘Bir Kış Öyküsü’ adlı müzikalde rol almıştım.
HALDUN DORMEN’DEN KOMEDİYİ, HALUK BİLGİNER’DEN DE OYUNCULUĞU UYGULAMAYI ÖĞRENDİM!
Ondan öğrendikleriniz…
Haldun Dormen’den komediyi öğrendim. Komedinin ne olduğunu, komedinin ne kadar ciddi bir şey olduğunu, alt yapısını öğrendim.
Peki ya Haluk Bilginer’den…
Haluk Bilginer’den de oyunculuğu uygulamayı öğrendim. Haluk Bilginer’le iki yıl dizide oynamak benim için gerçekten bir okula bedeldir. Onu gözlemleyerek, onu izleyerek çok şey öğrendim.
HAMLET’İ OYNAMAYI ÇOK İSTİYORUM!
‘Tiyatroda şu rolü oynamak istiyorum’ dediğiniz bir rol var mı?
Hamlet’i oynamayı çok istiyorum. Oynayacağımı da düşünüyorum.
Yurtdışında çok ilgi gören ‘Avenue Q’ müzikalinde rol aldınız geçtiğimiz sezon. ‘Avenue Q devam edecek mi bu yıl da? Bu müzikal için ‘Büyükler için Susam Sokağı’ tanımı yapıldı.
Evet, devam edecek. Bu sezon Dormen Tiyatrosu’nda sahneleyeceğiz. ‘Büyükler için Susam Sokağı tanımlamasına gelince o doğru bir başlıktı. Çünkü müzikaldeki kuklalar Susam Sokağı’ndan esinlenilerek yapılmış fakat anlattığı konular üniversite sonrasındaki yaşananlar ve hayatın gerçeklerini anlatıyor. Susam Sokağı’nı izleyerek büyüyen o jenerasyonun özellikle izlemesi lazım. Susam Sokağı’nın devamı niteliğinde… Hayatın Susam Sokağı’ndaki gibi hayal alemi olmadığını, hayatın gerçeklerini düşündürerek ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor bu müzikal.