OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 19, 2001 00:00
GEÇMÄ°Åž ZAMANIN AÅžK ROMANLARI-1 Ä°lk satırlarından itibaren okurunu sonsuz bir merak duygusuyla içine alıp bir duygu seliyle son noktasında bırakan geçmiÅŸ zamanın aÅŸk romanları neden okunmaz oldu? Kadınlar mı deÄŸiÅŸti? Verem mi olunmuyor? AÅŸkın büyüsü mü yokoldu? Yoksa... Yoksa siz mi onları terkettiniz? Kitaplıklarınızın unutulmuÅŸ bir bölümünde; ahlak abidesi erkekler, iffetli kadınlar, netameli gecelerde dökülen gözyaÅŸları, hicranlı aÅŸklar boyunları bükük bir vaziyette sizleri bekliyor. OturduÄŸunuz yerden biraz kulak verseniz Acem AÅŸiran bir taksimin nameleri belki de size ulaÅŸacak. Önce muharriri karşılartdı sizi kitabın kapağında. Sanki bir müzikaliteleri vardı o isimlerin: Kerime NADÄ°R, Suat DERVÄ°Åž, Muazzez Tahsin BERKANT, Mükerrem Kamil SU, Burhan Cahit MORKAYA, Esat Mahmut KARAKURT ve daha niceleri. Yazarlarının gerçek adları bunlar mıydı yoksa çoÄŸu uydurma birer "nam'ı müstear" mıydı? Hep merak ederdim. Hassa duygular, acıklı münasebetler önce yazarlarının isimlerinde kendilerini belli ederlerdi. Sonra romanın adı baÅŸka bir dünyanın çaÄŸrısı olarak size ulaşırdı. "Hıçkırık", "Hicran Gecesi", Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi", "Dudaktan Kalbe", "Zambaklar Açarken", "Gelinlik Kız"... Öyle bir dünya tasarımı sızardı ki baÅŸlığı oluÅŸturan o bir ya da birkaç sözcükten; günahkar iliÅŸkilerin, ölümcül bekleyiÅŸlerin, insanı gözyaşı seline boÄŸan hicranlı aÅŸkların ve elbette mesut izdivaçların bir arada bir 'gönül' estetiÄŸi oluÅŸturdukları bir dünya. Ey okuyucu, kitabı hemen okumaya baÅŸlarsanız, o kutsal hazineye saygısız davranmış olursunuz. Önce sıradan bir sayfayı aç, geliÅŸigüzel göz gezdir. Algıladığınız ilk kelimeler; adlar olacaktır. Kadınların ve erkeklerin naif isimleri; O iffetli kadınların isimleri NALAN'dır, BÄ°HTER'dir; Münevver'dir, Nihal'dir ve mutlaka Handan'dır.. Bu iffetli kadınlar hiçbir zaman kendilerini küçültecek bir davranışta 'isteyerek' bulunmazlar. Ancak ulvi bir aÅŸka, kaderlerinin zorlaması sonucunda, iradeleri haricinde düşerlerse; kocalarının ismini kirletmeye kadar vardırırlar iÅŸi. Ama asla ihtiraslarının rüzgarına kapılıp bir erkeÄŸin peÅŸine düşmezler. O ÅŸehevi hisleri, akzambaÄŸa benzeyen narin vücutlarında hissettikleri vakit zaten verem olur, bu zindana benzeyen dünyayı terkedip giderler. Arkalarından ise sadece aÄŸlanır... aÄŸlanır... aÄŸlanır. Kadın'ı kadın yapan en yüce erdem fedakarlıktır. Bu kadınlar için, yaÅŸamda oluÅŸturdukları kiÅŸisel deÄŸerlerin tek ölçütü gibidir fedakarlık. Tüm bir çevre, kiÅŸiler ve iliÅŸkiler fedakarlığın ana nesnesidirler. Çocukları uÄŸruna, kocaları uÄŸruna, aileleri uÄŸruna ve elbette ki sevdikleri erkek uÄŸruna fedakarlığın her türlüsünü göze alabilirler. YaÅŸanılan AÅžK, ÅŸu ya da bu ÅŸekilde hayatın feda ediliÅŸ biçimidir. Aynı zamanda bu kadınların kendini yüceltiÅŸ biçimidir de. AÅŸka duyulan arzunun temsil nesneleri olmaları deÄŸil midir bu kadınları düşsel ve ÅŸiirsel yapan? Erkeklerin adları; Celal'dir, Behlül'dür, Ferit'tir, Azmi'dir. Bu erkekler aÅŸklarının Bayat-i Araban bir ÅŸarkı meÅŸkederek ifade ederler. Sevdikleri kadına hiçbir zaman veremedikleri bir yasemini, cildi yıpranmış bir kitabın soluklaÅŸmış sayfaları arasında yıllarca muhafaza ederler. Taptıkları mukaddes kadına bir söz gelmesin diye terk-i diyar edip, kendilerini memleketin ot bitmez çorak bölgelerinde yaÅŸamaya mahkum ederler. Karaca Ahmet mezarlığında veremden ölen sevgilileri için yıllar yılı ağıt yakarlar ve asla bir daha izdivaca kalkışmazlar. Kaderin çapraşık yollarında sevmadiklaei bir kadınla hayatlarını birleÅŸtirmek zorunda kalmışlarsa; kocalık ve babalık görevlerini asla ihmal etmezler. Ama kalplerinin en ücra köşesine gizledikleri aÅŸkı da geçmiÅŸlerine gömmezler. Zaman zaman ÅŸehvetin boyunduruÄŸuna girip, olmadık davranışlarda bulunsalar da o kutsal aÅŸk, hayatın bir anında onları hemen doÄŸru yola çeker. ErkeÄŸi erkek yapan da belki karşılıksız bir sevdaya düşmesidir. Sahip olduÄŸu o saf, temiz duyguların sevdiÄŸi kadın tarafından fark edilmemesi ve bu acıya katlanmak zorunda kalışı onu olgunlaÅŸtırır. GeliÅŸigüzel çevirdiÄŸiniz sayfalardan fırlayıp çıkan isimler ve siz, dramatik bir öykünün içine girmeye hazırsınızdır. Ä°lk sayfa açılır... Ä°lk sayfalar çoÄŸu zaman bir mekana açılır. Ya mezarlıktır, ya içinde hüzün bulutları olan bir evdir. Ya da yıpranmış bir köşkün bakımsız ama asude bahçesidir. Kitabın duygu yüklü atmosferi daha ilk sayfada kendini belli eder. Atmosferin yüklü olduÄŸu duygusal doz pekçok ÅŸeyin habercisidir; ıstırap dolu yaÅŸam, her zaman iffetli ama bazen düşmüş talihsiz kadınlar, yoksayılan günahkar bedenler... Ãœretilen farklı bir mekanın üzerinde yükselen bir raksı yansıtan hayallerdir. Bu kitaplarda ÅŸak kendisi için soyutlanmış, yalıtılmış bir mekan kurar. Buraya dışarıdaki hayatın duyguları ve sözcükleri giremez. AÅŸk mekanını sanki dışarısı yokmuÅŸ gibi bakir deneyimler ve sözcüklerle her seferinde yeniden kurar. Canlı hayatın tüm mekanlarında iliÅŸkiler, sözcükler akıp gider ama aÅŸk yalnızca kendi mekanında bir anlam ifade edebilir. Metinde mekanların hızlı dönüşümleri sıkı sıkıya duygulara düğümlenmiÅŸtir. "Gülüşlerle yaldızlanan bir gece, aniden karanlık bir UÇURUMA dönüşüverir." Ya da sevgilinin kolları tüm kötülüklerden arınmış güven verici bir SIÄžINAK'tır. Kapalı mekanlarda kaçamak bir halde yaÅŸanan aÅŸk, kuytu yerlerde yükselen fısıltılarla söze dökülebilir. Herzaman buruk bir ayrılık tadını bünyesinde taşır mekan. Ya araya devasa mesafeler girmiÅŸtir, ayrı düşülmüş, heyecanla beklenmektedir vuslat saati, ya da zihinsel olarak bir kopuÅŸ yaÅŸanmaktadır. Bu durumda aÅŸkın mekan duygusu bir kırılma yaÅŸar. Her beÅŸ on sayfada aynı soru dillerde billurlaşır; 'birbirimize kavuÅŸabilecek miyiz?'. AÅŸk kendi mekanını bütünleyerek tüm kırıklıkları bertaraf edebilecek midir? Evvel zaman aÅŸk romanları, ezeli ve ebedi aÅŸkların bu dünyadaki mekanını oluÅŸtururlar. Vucutlar bu dünyadan ötekine göçer, nesneler yokolur, iliÅŸkiler sona erer ama aÅŸk kendi cosmos'u içinde biteviye sürer gider. AÅŸkın sahip olduÄŸu uhrevi ve dünyevi alem içinde; romanın kahramanları, okuyucular ve bizler kaderimizin bize çizdiÄŸi yol üzerinde ağır ağır yürürüz. Kitabın üç beÅŸ sayfasını okuduktan sonra en canalıcı pasajlar ardı ardına dökülmeye baÅŸlarlar. AÅŸkın çerçevesini oluÅŸturan bir bakış açısı okuyucuya bizzatihi hayatın kendisini anlatır bu paragraflarda. Genel tasvir biçimleri, ruhun derinliklerini ve kıvrımlarını anlatan detaylı anlatımlara dönüşür; "... Uzak ve solgun daÄŸlara sonbaharın sisleri çöktüğü, yaprakların sararıp yavaÅŸ yavaÅŸ döküldüğü zamanlar ruhum garip bir melal altında ezilir ve aÄŸlamak isterim." Bu sırada çalınan ud inler, mızrap teller üzerinde titreyerek bir gelgite kapılır. Yazar metnin aracılığıyla dışarıdaki maddi dünyayı önemsemeden, maddeden tamamıyla kopmuÅŸ bir ruhun gizlerle dolu vadilerinden okuyucularına romanslar fısıldar. Okur da sayfalardan taşıp kendisine ulaÅŸan bu hüznü yüreÄŸinin derinliklerinde hisseder. "... Udu ve mızrabı ayaklarının dibine düşer, gizlemek istediÄŸi bir damla gözyaşını silmek için mendilini yüzüne tuttuÄŸu sırada sert ve kesik öksürük göğsünü yırtarcasına gelirdi. Bundan sonra derin bir mecalsizlik içinde uzun zaman dalgın ve bitkin kalırdı." ÖLÃœM. Ama asla alalade, anlamdan yoksun bir son deÄŸil. Istırap ve ardından gelen ölüm hayatın ta kendisidir. Ölüm aÅŸkın son durağıdır. O güne dek gizli kalmış nice itirafla halelenir. "... Ben üç gün daha yaÅŸayabilecek miyim? Gözlerimden yaÅŸlar akıyor... Vücudum yanıyor... Gel, gel Kenan!! Seni bir defa daha hummalı kollarımın arasında sıkayım... Ve son bir buse... O zaman belki seni affederim... Fakat ÅŸimdi; Asla, Asla!.. " Dile getirilen ruhun deÄŸil, fani olan vücudun tükenmesidir. Ruh hiçbir zaman yitip gitmez, içinde varolduÄŸu aÅŸkı terketmez. Beden ölür, böylelikle ÅŸehvet reddedilir ama aÅŸk, sadakat ve iffet aracılığıyla kutsanır. Metin melankoliktir. Köşkler, taflanlı bahçeler, rüzgarın yaprakları arasında fısıldadığı korular, sonbahar, uzayıp giden bekleyiÅŸler, dalgın bakışlar; ayrıntılı bir melankoli haritası oluÅŸturur. Aşıklar zamanın akışına karşı ancak hüzünlü bir duruÅŸla karşı koyabilirler. Okuyucuya ise metnin içinde damıtılmış duran hüzün demetlerini tek tek toplamak kalır satır aralarından. (I.bölümün sonu) H. BERKAY- 19 Åžubat 2001, Pazartesi Â
button