Geçimsizliğin sebebi önyargı

Güncelleme Tarihi:

Geçimsizliğin sebebi önyargı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 1998 00:00

Haberin Devamı

‘‘Evlilik bir danstır. Genellikle nazikçe başlayan ama her zaman nazikçe sonlanmayan, bazen partnerlerin birbirinin ayağına bastığı bir dans... Uyum bozulduğunda bir dans hocasına gitmekte yarar var.’’

Ankara Üniversitesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Sungur, evliliği böyle tanımlıyor. 10 yıldır evlilik terapisi yapan Sungur, evliliğin hala yeryüzündeki en popüler ‘‘gönüllü organizasyon’’ olduğunu söylüyor. Test edilmiş onca acıklı sonuçlarına karşın her 10 kişiden 9'u evli olmayı tercih ediyor. İstatistiklere göre, Amerika'da iki evlilikten birisi, İngiltere ve Rusya'da üç evlilikten birisi boşanmayla sonuçlanıyor. Tüm dünyada evliliklerin başarı şansı ortalama yüzde 50.

Peki insanlar neden yüzde 50 şansı olan bir kurumun içine giriyorlar?

TEHLİKELİ VARSAYIMLAR

Sungur'a göre bunun birinci nedeni, herkes şanslı yüzde 50'nin içinde olacağını varsayıyor. Bir başka neden, herkes kontrolün kendi elinde olacağını düşünüyor. Tıpkı trafikte seyreden bir sürücünün gaz pedalına bastığı zaman arabanın gitmesi, frene bastığı zaman da durması gibi. Oysa evliliğin, trafikte seyreden bir araçtan çok daha fazla ilgi ve özene ihtiyacı var. Üçüncüsü, evlenmeden önce birbirinin olumsuz yanlarını gören eşler, tehlikeli bir varsayımda bulunarak, yakın bir ilişki içinde sorunların çözüleceğine, sevginin tüm olumsuzlukları tamir edeceğine inanıyorlar.

Eskiden evliliği ölünceye dek bir yastıkta sürdürmeye iten ‘‘sorumluluk’’ kavramının yerini bugün ‘‘haklar’’ kavramının aldığını söylüyor Sungur. Buna göre, insanların boşanmak gibi bir hakları vardır. Toplum bunu o kadar çok benimsemiş durumdaki, boşanmalar giderek doğal hale geliyor. Pek çok çift, birlikteliği iyileştirmek yönünde emek vermek yerine kolay olanı seçip boşanıyor.

Boşananlar ne yapıyor? Evliliğin kötü gitmesinin nedenini ‘‘yanlış eş seçimi’’ olarak gördükleri için, doğru eşi bulmak gibi bir eğilim ortaya çıkıyor. Sungur, hastalarından örnekler veriyor:

‘‘40 yaşındaki bir hastam beşinci kez evleniyordu. Niçin evlendiğini sorduğumda ‘Karşıma daha iyisi çıktı' dedi. Her seferinde daha iyisi çıkabilir, sorun bu değil. Üçüncü evliliğini yapmak üzere olan bir başka hastam da ‘Bu beraberlikte sorunlarımızın sayısı öncekilere göre daha az' dedi. Mutlu evlilikle mutsuz evlilik arasındaki fark, sorunların sayısı değildir. Sorunu eşlerden birinden kaynaklanan bir sorun gibi değil eşler arasındaki iletişimden kaynaklanan bir sorun gibi görmek lazım. Sorunu çözmek için ekip halinde hareket edebilen, sorunlarını çözümlenebilir gören iyimser çiftlerin mutlu olma şansı daha yüksektir.’’

Doç.Sungur, boşanmanın bazen gerçekten tek çözüm yolu olduğunu ancak pek çok sorunlu evliliğin de iyi bir iletişim eğitimi ile kurtarılabileceğini anlatıyor. Ancak ne yazık ki Türkiye'de çiftlerin evliliklerini kurtarmak için profesyonel yardım alabilecekleri kurum sayısı çok az. Sungur, ‘‘Bizim işimizi avukatlar yapıyor. Çiftler boşanmak için avukata başvuruyorlar. Avukat da doğal olarak kendince onları barıştırmaya çalışıyor’’ diyor.

AYNI TAKIMIN OYUNCULARI

10 yıldır evlilik terapileri uygulayan Sungur'un mahkeme kapısından döndürdüğü, bugün uyumlu bir yaşam sürdüren yüzlerce çift var. Çiftlerin çoğunun terapiye ‘‘Sorun dün vardı, bugün var, yarın da olacak’’ ya da ‘‘Benim eşim asla değişmez, huyunu annesinden almış’’ gibi umutsuz önyargılarla geldiğini anlatıyor Sungur. Terapistin gözüyle, bu durum çiftler açısından bir dezavantaj değil. Sistemin çöktüğü bir zamanda gelmek aslında sistemi tamir etmek için en iyi zaman. Sungur onlara, ‘‘Bunu yaşayan ilk çift siz değilsiniz, son çift de siz olmayacaksınız. Eğer sizden önce benzer bir sorunu çözebilen çiftler varsa siz de çözebilirsiniz’’ umudunu aşılıyor öncelikle.

Bazı çiftler hekimi ‘hakem' ya da ‘hakim' gibi görmek istiyor: ‘‘Sorunu doktora anlatalım. O hangimizin haklı olduğunu söylesin.’’ Sungur, bu yaklaşımı sorunun çözümü yolundaki en büyük engellerden biri olarak görüyor ve şu uyarıda bulunuyor:

‘‘Evlilikte taraflar yoktur. Evlilik aynı tarafta olmaktır. Evlilik iki takımın oyuncusu olmak değil aynı takımın oyuncusu olmak ve takımın avantajı için birlikte çalışmaktır.’’

Sorunlu evliliklerde eşlerin iletişimden kaçtıklarını ve ‘‘aynı evde yaşayan iki yabancı’’ya dönüştüklerini söylüyor. Peki iletişim neden kurulamıyor? Sungur, üç temel neden sıralıyor. İlki, her iletişim çabasının tartışma, tatsızlık, öfke ve bazen şiddetle sonuçlanması. İletişimden korkar duruma gelen eşler, ‘‘Nasıl olsa kavga ediyoruz. Öyleyse hiç başlamayalım’’ diyerek konuşmaktan vazgeçiyorlar.

İkinci neden, uzlaşma beklentisi. İletişimin sonunda eşler uzlaşmış olarak kalkmak istiyorlar masanın başından. Sungur'a göre iletişimin amacı uzlaşmak değil, birbirini anlamak olmalı:

‘‘Anlamak için de dinlemek gerekir. Anlamadan ve dinlemeden uzlaşma olmaz. Uzlaşma daha sonra gelebilir ya da gelmeyebilir. Masanın başından belki uzlaşmamış kalkarız, ama birbirimizi dinlemiş ve anlamış olarak kalkarız. İşte çiftlere bunu göstermek lazım.’’

Üçüncüsü ise eşlerin birbirlerini çok iyi tanıdıklarını zannetmeleri. Birbirinin aklını okuyan, bir bakış ve yüz ifadesinden kendince anlamlar çıkaran eşlerin iletişime duyduğu gereksinim de azalıyor.

TERAPİ NASIL YAPILIR?

Sungur, terapinin çok değişik biçimlerde yapılacağını ancak kendisinin ‘‘iletişim eğitimi ve sorun çözme’’ yöntemini tercih ettiğini anlatıyor. İletişimin önemini de şöyle dile getiriyor:

‘‘Hangi sorunu çözmeye çalışırsanız çalışın, bu öncelikle iletişim kurabilmeyi gerektirir. Ben eşlere öncelikle iletişim becerisi eğitimi veriyorum. Ardından uzlaşma becerileri, sonra da problem çözme.

Sungur, terapi seanslarında konuşulanları yaşama geçirmek için eşlere birlikte yapabilecekleri ‘‘ev ödevleri’’ veriyor. Örneğin, çifte ‘‘Mutlu olmak için eşinizde değişmesini istediğiniz şeyler nelerdir?’’ diye soruyor. Terapi seanslarında, eşlerin birbirlerine göstermeden hazırlayacakları bu liste üzerinde duruluyor. Tedaviye, en kolay sonuç alınacak sorundan ya da ortak sorunlardan başlanıyor.

Örneğin, eşlerden her ikisi de ilgi istiyor. Terapist burada ‘‘vermek oyunu’’nu öneriyor: ‘‘Eşler birbirlerinden aynı şeyleri istiyorlar ama hep karşı tarafın öncelikle vermesini bekliyorlar. Her ikisi de ‘O verirse ben de veririm, önce o versin' diyor. Halbuki burada söylenmesi gereken ‘Ben vereyim ki o da versin'. Önce kimin vereceği önemli değil.’’ Eşlerin ödevleri yapamamaları terapinin yürümeyeceği anlamına gelmiyor. Çünkü takıldıkları yer, sorunun doğası hakkında daha çok bilgi veriyor terapiste. Sungur, sorunların hep olabileceğini, esas olanın sorunların üstesinden gelmek için birlikte neler yapılabileği olduğunu belirtiyor.

Sevgiyi görünür kılın

Sungur, eşlere ‘‘sevgiyi görünür kılmayı’’ da öğretiyor:

‘‘Seni seviyorum demek çok kolay ama esas olan sevgiyi görünür kılmak. Sevgi ancak davranışlarla görünür hale gelir.’’

Eşlerin birbirlerine ne söyledikleri değil nasıl söyledikleri de çok önemli. Çünkü, işin olabilirliğini belirleyen şey nasıl istendiği.

‘‘Sen beni incitmekten zevk alıyorsun.’’

Sungur, zaman zaman çoğumuzun kullandığı bu cümlede en az üç tane hata bulunduğunu söylüyor. Bir, karşı tarafın niyetiyle ilgili bir yorum yapıyoruz: ‘‘Zevk alıyorsun’’. İki, genelleme yapıyoruz: ‘‘Sen beni hep incitirsin zaten’’. Üç, cümleye ‘‘sen’’ diye başlıyoruz. Ve cümleyi şöyle değiştiriyor:

‘‘Geçen gün A şahsının yanında söylediklerinden dolayı çok incindim.’’

İkinci mesajın yerine ulaşma şansı daha fazla. Sorunlu evliliklerde eşler kaçınılmaz olarak birbirlerinin hassas noktaları ile oynuyorlar. Sungur'a göre yıkıcı iletişim biçimlerinin yapıcı biçime sokulması iletişim eğitiminin bir parçası. Sungur, en sık görülen iletişim hatalarına şu örnekleri veriyor:

YIKICI ELEŞTİRİ

Sen beni incitmekten zevk alıyorsun. (Yanlış)

Senden bunları duymak beni çok incitti. (Doğru)

GENELLEME

Beni her zaman başkalarının yanında aşağılıyorsun. (Yanlış)

Geçen gün A'nın yanında söylediklerin beni utandırdı. (Doğru)

EŞLERİN KENDİ DAVRANIŞLARIYLA İLGİLİ SORUMLULUK ALMAMASI

Beni çıldırtıyorsun. İşte bu yüzden saldırgan oluyorum. (Yanlış)

Bazen öfkemi kontrol edemiyorum. (Doğru)

MANTIĞI SİLAH OLARAK KULLANMA

Benim söylediklerimi çürüt, senin istediğini yapalım. (Yanlış)

Söylediklerin aklıma yatmasa da eğer çok istiyorsan bunu senin için yaparım. (Doğru)

İŞİ YOKUŞA SÜRME

Şimdi çaba gösteriyorsun ama artık çok geç. Bunları beş yıl önce yapmalıydın. (Yanlış)

Beş yıldır yapmadığın davranışları bugün yapıyor olman beni çok mutlu ediyor. (Doğru)






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!