OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 11, 2004 00:00
Yeşil ve beyaz çizgili bol bir tişört ile blue jean giymiş 20’li yaşlarındaki Amerikalı bir genç, Yeşilköy Havaalanı’nın girişinde güvenlik kontrolü yapan polise direniyor, üzerini aratmak istemiyordu.Havaalanı kapısında güvenlik kontrolü uygulamasına, 1969 yazında Filistinli gerillaların uçak kaçırma eylemlerinin dünya havacılığında yarattığı şokun ardından başlanmıştı. O tarihe kadar havalimanına elini kolunu sallayarak girmek mümkündü.Yolcular gibi polisin de bu yeni uygulamaya alışması zaman almıştı. Aradan bir yıl geçtiği halde Ekim 1970’te havaalanı kapısında hálá sorun vardı. Polisler İngilizce bilmiyor, bu nedenle yabancı yolcularla anlaşamıyorlardı.İngilizce konuşabilen tek polis memuru Engin Elçin’di. O da kendi kendine çalışarak İngilizce öğrenmeyi başarmış, eski bir posta memuruydu. Postanedeki görevinden renkli anılarla ayrılmıştı. Beyoğlu Postanesi, Engin’in görev yaptığı 60’ların başında ünlü isimlerin sık uğradığı yerlerden biriydi. O yıllarda telefon görüşmeleri çoğunlukla postanelerde yapılıyordu. Bir gün yaşlı bir adam geldi postaneye. Telefon numaralarını çevirmekte zorlanıyordu. Engin, yanına gidip numaraları çevirmesine yardım etti.Yaşlı adam, telefon konuşmasını bitirdikten sonra teşekkür etti. O köpeğiyle birlikte uzaklaşırken, gişedeki arkadaşı Engin’in kulağına eğildi; ‘O beyi tanıyor musun?
Atatürk’ün casusu İngiliz Kemal.’ İngiliz Kemal, Engin’in anılarında özel bir yer edindi. Ancak her ünlüyle böylesine hoş karşılaşmalar yaşamıyordu. Yine 1960 yılıydı. Telefonların birinde bir adam, çok yüksek sesle konuşuyordu. Engin, yanına giderek ‘Lütfen biraz yavaş konuşun’ diye uyardı onu. Adam, hiç aldırmadı, telefonu kapattıktan sonra Engin’in yanına gelip, sert bir üslupla sordu: ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ Engin şaşırmıştı, ‘Hayır’ cevabını verdi oturduğu yerde büzülerek. Adam, ‘Ben vatan şairi Behçet Kemal Çağlar’ dedi. Gurur dolu yukardan bakışlarla onu şöyle bir süzdükten sonra postaneden çıkıp gitti.AMERİKALI GENÇÜZERİNİ ARATMIYORDUEngin, Beyoğlu Postanesi’nde 1964 yılına kadar çalıştı. Sonra sınava girerek polisliğe geçti. Yabancı dil bilmesi ona polislikte ayrıcalıklı bir konum kazandırmıştı. Önce siyasi şubede çalıştı, birkaç yıl sonra da Yeşilköy Havaalanı’nda görevlendirildi. Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın izniyle polis üniforması giymeden, sivil kıyafetlerle dolaşabiliyordu havaalanında.6 Ekim 1970’te, Amerikalı genç üzerini aratmamak için direnince de onu çağırdılar kapıya. Engin, kapıya ulaştığında gazetecileri gördü. Hengameyi duyup gelmişti onlar da. Polis arkadaşları, kenarda beklettikleri genci gösterdiler. ‘Üzerini aratmıyor. Bu kadar karşı çıktığına göre bir şeyler taşıyor olmalı’ dediler. Engin, oldukça telaşlı ve gergin görünen gence döndü. Polis olduğunu söyleyip, ismini sordu. ‘William Billy Hayes’ dedi genç. Karakola davet etti onu. Orada daha rahat olacaktı anlaşmak.Karakola girip, bir odada yalnız kaldıklarında artık Billy de üzerinin aranmasını daha fazla engelleyemeyeceğini anlamıştı. Engin, kısa sürede ikna etti onu. İlk olarak pantolonunun arka cebindeki sustalı bıçağı buldu. Ardından göğsünde bir kabarıklık olduğunu hissetti. Soyunmasını istedi.Billy’nin tişörtünü ve ardından pantolonunu çıkarmasıyla birlikte üzerini aratmamasının nedeni de ortaya çıktı. Esrar paketlerini bandajlarla göğsüne ve sırtına sarmıştı. Kalçasında da aynı biçimde yapıştırılmış küçük esrar paketleri vardı. Bandajlar birer birer söküldü, paketler çıkarıldı. Billy giyinirken üzerinden çıkan esrar tartıldı; tam 2 kilo 300 gramdı. Piyasa değeri yaklaşık 29 bin doları buluyordu o günlerde.Billy, ‘Onları içmek için aldım. Ben içiciyim’ diye savundu kendini. Engin bundan sonrasına mahkemenin karar vereceğini söyledi. Amerikan Konsolosluğu’na
haber verecekler, oradan gelecek yetkililerle görüşmesini saÄŸlayacaklardı Billy’nin. Artık gözaltındaydı, Amerika’ya gidecek uçaÄŸa binmeyi unutması gerekiyordu. Ä°fade vermek üzere Emniyet Müdürlüğü’ne götürülecekti.Berbat bir duruma düştüğünü gören Billy, tuvalete gitmek istedi. Engin, onu kolundan tutup tuvalete götürürken, ‘Suçlular hep aynı taktiÄŸi izler, tuvalete gidince oradan kaçabileceklerini sanırlar’ diye geçiriyordu içinden.Böyle düşündüğünden önlem aldı tuvalette. Kapıyı aralık bırakmasını istedi. Hayes içerdeyken ayaklarını görüyor, bir an bile gözünü ayırmıyordu üzerinden. BIÇAÄžI ELÄ°NE VER DEFOTOÄžRAF ÇEKELÄ°MKarakola döndüklerinde iki gazetecinin beklediÄŸini gördü Engin. Kapıda aranmaya karşı direnen Amerikalının üzerinde esrar bulunduÄŸunu duymuÅŸlardı. Bu büyük bir haberdi onlar için. Komiser izin verince Billy’nin fotoÄŸrafını çekmek için girdiler içeri. Gazetecilerden biri Billy’yi esrarlarla görüntülemekle yetinmedi. Engin’e döndü: ‘Bıçağı eline ver de öyle fotoÄŸraf çekelim.’ Engin, böyle bir teklifin dile getirilmesine bile ÅŸaşırmıştı. ‘Nasıl olur, ya bıçakla bize saldırırsa ne yapacağız? Suçlunun eline silah verilmez’ dedi. Tedbirli bir polisti o! Gazeteci, Engin’in sert bakışlarını görünce ısrar etmedi.Biraz sonra konsolosluktan beklenen görevli de geldi. Bir narkotik polisini tercümanla birlikte göndermiÅŸlerdi. Narkotik polisi, ilk iÅŸ olarak Billy’nin kollarında iÄŸne izi olup olmadığını kontrol etti. Ä°z yoktu.Polis, sorular sordu ona. Billy, esrarı Sultanahmet’te tanımadığı bir kiÅŸiden aldığını söylüyor, baÅŸka bilgi vermiyordu. Hep aynı sözleri tekrarlayıp durduÄŸunu gören Amerikalı polis, daha fazla uzatmadı sorguyu. TeÅŸekkür ederek, tercümanı ErdoÄŸan Bey’le birlikte çıkıp gittiler.Billy, Türk polisine de aynı ifadeyi verdi. Ä°fade sırasında Engin, Billy’nin yanından ayrılmadı. Sonra onu bir taksiye bindirip, BeyoÄŸlu Adliyesi’ne götürdü. Önce savcı, sonra da hakim karşısına çıkardı. BeklendiÄŸi gibi tutuklama kararı verilmiÅŸti. Billy üzgündü, sürekli neler olacağını, Amerika’ya gidip gidemeyeceÄŸini soruyordu. Yine bir taksiyle Sultanahmet’teki Ä°nfaz Savcılığı’na gittiler. Ä°nfaz onayını aldıktan sonra SaÄŸmalcılar Cezaevi’ne götürülmek üzere emniyetin Kapıaltı denilen gözaltı bölümüne konuldu genç Amerikalı. Engin’in görevi sona ermiÅŸti. O ayrılırken, Billy telaÅŸlandı. Tek kelime Türkçe bilmeden ne yapacaktı? Engin’in yapabileceÄŸi bir ÅŸey yoktu, onunla kalacak deÄŸildi ya! Orada bırakıp çıktı onu.BÄ°LLY’NÄ°N BABASI GELDÄ°SENDEN YARDIM Ä°STÄ°YORBirkaç gün geçmiÅŸti ki, konsolosluk tercümanı ErdoÄŸan Bey, Engin’e telefon etti. ‘Billy Hayes’ın babası New York’tan geldi. Seninle konuÅŸmak istiyor’ dedi. Engin hızla sakıncası olup olmayacağını düşündükten sonra ‘Olur, görüşürüm’ yanıtını verdi.Sultanahmet’te buluÅŸtular Billy’nin tarih profesörü olan babasıyla. ErdoÄŸan Bey de yanlarındaydı. Tek isteÄŸi vardı Billy’nin babasının:- OÄŸlum mahkemede yargılanırken sizi yine çağırıp bilgi isteyecekler. Lütfen Billy’nin satıcı deÄŸil içici olduÄŸunu söyleyin.Satıcı ve içici olması arasında Billy’ye verilecek ceza açısından büyük bir fark vardı. Mahkeme satıcı kabul ederse 4-10 yıl, içici kabul ederse 1-2 yıl ceza alacaktı. Fakat 2 kilo 300 gram esrarı kendi başına nasıl içebilirdi? Hakim buna inanır mıydı?Engin, kendisini baÄŸlayacak bir söz vermedi. Karşısında oturan, oÄŸlunu kurtarmaya çalışan bir babaydı. Tartışmanın bir anlamı yoktu. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruÅŸmada, önce Billy’yi sorguladı hakim. 60 yaÅŸlarında sert bir adamdı. ‘Kimden aldın esrarı?’ diye sordu.Billy, daha önceki gibi ‘Sultanahmet’te tanımadığım birinden aldım’ dedi. Esrarı satan kiÅŸiye iliÅŸkin hiçbir ipucu vermiyor, aldığı yeri de tarif etmiyordu. Hakim tam üç kez sordu aynı soruyu. Üçünde de aynı yanıtı alınca, biraz da sinirlenerek devam etti sorulara:- Peki ne yapacaktın bu esrarı?- İçecektim.- Nasıl içecektin bu kadar esrarı?Hakim inandırıcı bulmamıştı bu ifadeyi. Engin’e de aynı soruyu sordu. ‘Sence içici mi, satıcı mı?’ Yakalanma anında olanları, Billy ile konuÅŸmalarını anlatan Engin, ‘İkisi de olabilir’ cevabını verdi. Billy’yi suçlamamıştı ama suçsuz olduÄŸunu da söylememiÅŸti. OÄŸlunu kurtarmaya çalışan babanın ricasını görmezden gelmeden, kararı hakime bırakmayı tercih etmiÅŸti.FÄ°LMÄ° YILLAR SONRAGÖRDÜĞÜNDE ÅžAÅžIRDIDuruÅŸmadan sonra ne Billy’yi gördü bir daha ne de babasını. Havaalanında esrar taşıyan birinin yakalanması bir polis için sıradan bir olaydı. Engin, bir süre sonra unuttu Billy’yi. Ta ki 1975’te gazetelerde Ä°mralı’dan kaçtığı haberleri çıkana kadar. Bir botla Yunan adalarına kaçıp, oradan Amerika’ya ulaÅŸmıştı. Ä°mralı gibi iyi korunan denizin ortasındaki bir cezaevinde sahipsiz bir bot bulması, üstelik onunla hiç ÅŸaşırmadan rotasını çizip Yunanistan’a varabilmesi kimselere inandırıcı gelmedi. ‘Kaçmadı, kaçırıldı’ dendi. Amerika’da uçaktan inerken bir gazeteci ordusunun karşıladığı Billy de bu konuda tatmin edici bir açıklama yapmadı. Ãœlkesinde ‘kahraman’ olarak karşılanan Billy, Türkiye anılarını bir kitapta topladı.Çok geçmedi, Billy, ‘Geceyarısı Ekspresi’ (Midnight Express) filmi ile Türkiye’de ve dünyada şöhret oldu. Ama Engin, filmi yıllar sonra izleyebildi.Ä°zlediÄŸinde de çok ÅŸaşırdı. Kendisine hiç benzemiyordu filmdeki tercüman. Sarışın bir Amerikalı’ydı filmdeki tip. Dahası filmde Billy’yi komik bir ÅŸekilde Kapalıçarşı’ya götürüp gezdiriyor; kaçınca da heyecanlı takip sahnelerinin ardından yeniden yakalıyordu. Filmin en azından kendi yaÅŸadıklarıyla ilgili bölümünün gerçekle uzaktan yakından ilgisi yoktu. YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: 0 (212) 677 0 888 e-mail: fbildirici@hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Medya Towers GüneÅŸli/Ä°stanbul. Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamOKURA PUSULAEmekli ve Amsterdam’da1970’lerde, Billy Hayes’ın Ä°stanbul’da esrarla yakalanmasından sonra yaÅŸadıklarını konu alan ‘Midnight Express’ filmi, Türkiye’de büyük bir tepki uyandırmıştı. Çok ÅŸey yazılıp çizildi; ancak olayın gerçek tanıkları hep suskun kaldı. Ä°. Engin Elçin’in yıllar sonra ortaya çıkarak kendi tanıklığını ‘Anlatsam Roman Olur’a aktarması bu açıdan önemli.Elçin’in 13 AÄŸustos tarihini taşıyan ilk mektubu; hem posta memurluÄŸu, hem de polisliÄŸi sırasında yaÅŸadığı anıları içeriyordu. Billy Hayes ile ilgili küçük bir bölüm vardı bu mektupta. Kendisiyle telefonla görüşerek, bu bölümü geniÅŸletmesini istedim. Sonra iki mektup daha yazdı ve beÅŸ kez telefonla görüştük. Olayın gerçek tanığı olduÄŸuna emin olabilmek için araÅŸtırıp didiklediÄŸimi gördükçe ayrıntılar verdi. 1969’da YeÅŸilköy’de ünlü oyuncular Tony Curtis ve Michele Mercier ile çekilmiÅŸ fotoÄŸraflarını gönderdi. İçiÅŸleri Bakanlığı Basın Müşaviri Ä°brahim SaracoÄŸlu da Elçin’in 1964-1972 tarihleri arasında polislik yaptığını, daha sonra THY’ye geçtiÄŸini doÄŸruladı. SaracoÄŸlu, Elçin’in polis sicil numarasının da 18716 olduÄŸunu söyledi. Åžimdi 63 yaşında olan Engin Elçin, 1989’da THY’den emekli olmuÅŸ. YaÅŸamını ağırlıklı olarak Amsterdam’da sürdürüyor.Â
button