Güncelleme Tarihi:
BENİ YOKOLUŞ TETİKLEDİ
İki yıldır Maldivlere gidiyorum çekim yapmak için. Her seferinde küresel ısınma sebebiyle ada birkaç metre küçülmüş oluyor. Belli bir süre sonra Maldivler diye bir yer kalmayacak sanırım. Babam anlatır her zaman, “İstanbul’da denize girerdik” diye... Şimdi bunları ağzımız açık dinliyoruz. Korkum; benim çocuklarımın da ben “Bodrum’da, Kaş’ta denize girerdik” dediğimde bana bu şekilde gülmesi... Çünkü yakın geçmişe baktığımızda karşılaştığımız manzara ne yazık ki bu. O kadar hızlı ilerliyor ki bu sorun, baktığınızda sadece bir nesilde olmuş hepsi. İşte bunlar oldu beni tetikleyen. Ne zamandır bu konu üzerine dikkat çekmek istiyordum. Sonunda oldu.
ALFRED HITCHCOCK TARZI
İlk çektiğimiz fotoğraf bu oldu. Haliyle deneyimsizlik de yaşadık. Tam beş kişi suyun altına indirmeye çalıştı küveti ve çok zorlandılar. Sonunda içine bir sürü ağırlık koyarak çözdük sorunu. Fön makinaları içinse ayrı bir çekim yaptık. Çünkü hepsini ayrı ayrı aydınlatmak çok zor olurdu. İlk kare olduğu için ışıkta da sorunlar yaşandı, uzun sürdü. Zaten zaman kavramım yoktu çekimlerde. Birini bitirip hemen diğerine geçtim.
SADECE İPLE DE ÇEKEBİLİRDİK
Istıraplı bir kare oldu ekip için. Sadece iple de çekebilirdik kendini asma sahnesini ama bu kadar etkileyici olmazdı. Kız kendini darağacına astıktan sonra o da kırılıp suya düşmüş burada. Bu yüzden özellikle kırık bir darağacı tercih ettim. Ama tabii en güzelini yaratmaya çalışmak zorlukları da doğruyor. Darağacının çevresinin kırık olması tehlikeli dakikalar yaşatmadı değil...
KAN KORLADI
En klasik intihar yöntemi; silahla kafaya ateş etmek. Fotoğrafta kan olduğundan aynı renkte bir kıyafet giydirmeyi tercih ettim modele. Bu karenin en büyük problemini şöyle yaşadık: Kafasının diğer tarafından kan çıkması icap ediyordu. Bunun için de bir prototip hazırlandı. Suyun basıncı, kanın nasıl akacağı... gibi konular uzun uzun tartışıldı. Saçının arkasına bir tane boru hazırladık, büyük bir şırıngayla enjekte edip kanın diğer taraftan çıkmasını sağladık. Hollywood’da kullanılan plastik makyaj malzemeleri, suni derilerle hazırlanıldı.
DAHA ÖNCE HİÇ SUALTINDA ÇEKİM YAPMADIM
Denizlerin kirlenmesine dikkat çekmenin yanı sıra daha önce sualtında hiç çekim yapmamış olmak ve bunu yapmak istemek de bu fotoğrafları yarattı. Bu işi daha önce yapmış deneyimli bir arkadaşım olmadığından denememiştim sualtını. Ayşegül Dinçkök’le tanışmam, beni hızlandırdı bu konuda. Onun deneyimi destek verdi. Her söylediğimde yüreklendirdi. Sadece suyla aramı düzeltmem gerekiyordu. Ankaralı olduğum için suyla aram çok iyi değil aslında. İyi yüzerim ama suyun altında sabit durup bir de çok ağır bir kamera taşımak çok zor. Tüple de dalamıyorsunuz çevrenizdekilerle sürekli iletişimde kalabilmek için... Epey zorlu bir iş oldu.
BİR HAFTA DENEDİK BİR GECEDE BİTİRDİK
Çekimler bu yaz Bodrum’da yapıldı. Önce bir hafta boyunca deneme çekimleri yaptık. Plastik makyajlar ve ışık denendi. Sonucunda, gece aldığım etki çok daha fazla hoşuma gitti. Bu yüzden çekimleri gece yaptık. Su altı için kullanılan sinema ışıkları İstanbul’dan getirildi. Üç büyük bir küçük ışık kullandık. Akşam saat 10.00’da denklanşöre basmaya başladım, sabah hepsini bitirmiştik.
UFAK GERGİNLİKLER OLDU
Deneme aşamalarında değil ama çekimin ortalarında gerginlik yaşadım. Çünkü sadece makyaj ve ışık için deneme yapmıştık. Normalindeyse modelle birlikte senkronizasyon gerekiyor. Yaklaşık bir dakika suyun altında kalıp sonra çıkıp konuşup hemen dalıyorduk. Seri çekme şansımız da yoktu flaşın dolmasını beklemek gerektiği için... Ama üçüncü kareden sonra alıştık. Sadece küvet ya da darağacı gibi objeler işimizi zorlaştırdı. Onları suyun altında tutabilmek için binbir türlü takla attık.
Serginin küratörlüğünü Ayşegül Dinçkök, sanat yönetmenliğini İpek Sorak, moda editörlüğünü Umut Eker yaptı. Profesyonel dalgıç Selin Beşkardeş Öztunalı ise poz verdi.
Mehmet Turgut’un ‘Sualtında İntiharlar-Underwater Suicides’ sergisi 27 Eylül-4 Ekim tarihleri arasında Hasköy Yün İplik Fabrikası’nda. Turgut, 28 Eylül saat 17.00’de imza da verecek.
Sergide altı fotoğrafın dışında Ayşegül Dinçkök’ün kamera arkası fotoğrafları ve İpek Sorak’ın belgeseli de var.