Güncelleme Tarihi:
Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Orhan Bursalı GDO'lu ürünler hakkında yazdığı yazısı:
Savundukları tezlere bakıyorum, bilimsel olarak ele gelir fazla bir tarafı yok. Daha çok “gelecek endişeleri” içeriyor! Toplum bu konuda içinde yanlışların oldukça büyük bir yüzde tuttuğu “bilgi” bombardımanı altında. Biraz önce bir televizyonda halk arasında yapılan kısa söyleşileri dinledim. Herkes yediğinden şüpheli! Bir cehalet ki dizboyu!
Tarım Bakanlığı da bir yönetmelik yayımladı ki evlere şenlik! “Bebeklere yok” diye övünüyorlar, oysa AB yönetmeliğinde böyle bir şart yok. Yönetmeliğe göre, yem bile ithal edilemeyecek! Tavuk ve yumurta üretimi zora girebilir ve fiyatlar tepe yapabilir!
GDO’lar konusundaki “bilgi kirliliği” üzerine birkaç yazı yazacağım. Bu amaçla işe İngilizlerin saygın haftalık bilim dergisi New Scientist’in 31 Ekim 09 tarihli sayısında, hem editörün köşesinde hem de ilginç haberinde yazılanları özetleyerek ve bazı bilgileri de ekleyerek size başlayacağım.
Soya fasulyesi, Omega-3 yağ asidi üretmek üzere genetik olarak değiştirildi. ABD’nin ilaç ve gıda dairesi (FDA- ilaç ve gıdaların satışına izin veren resmi kuruluş) bir açıklama yaptı: Genetik soya fasulyesinde üretilen Omega-3 yağı zararsızdır. Bu demektir ki, gıda şirketleri soyanın ürettiği yağı kendi ürünleri içine katabilecek. Örneğin margarinlerin içine!..
Bu farklı nitelikli tarımsal bitkiler üretme aşamasından, doğrudan sağlık alanına bir geçiş anlamına geliyor.
Bu ürünü Monsanto üretti. Monsanto, dünya çapında genetiği değiştirilmiş, bitki zararlılarına karşı dayanıklılık kazandırılmış mısır ve soya fasulyesini üreten ve bunların tohumlarını da bütün dünyaya satan şirket. Bu tekelci konumuyla da tepki çekiyor. Monsanto bu alanda yaptığı araştırmalara yüz milyonlarca dolar harcayarak öncü konuma geçti!
Omega-3 yağı üreten ürün genetiği değiştirilmiş bitkiler içinde bir ilk. Artık insana “sağlıklı ürünler” sunma devri başladı! Bu, biyoteknoloji araştırmacılarının 20 yıl önceki düşleri arasındaydı! Şimdi hızla gerçekleşme noktasına gelindi.
Bir bitkinin Omega-3 yağı üretmesinin anlamı üzerinde duralım:
Dünyaca tanınan Harvard Üniversite Tıp Fakültesi’nden bilimcilerin bu yıl başlarında gerçekleştirdiği araştırmaya göre, Omega-3 yağ asidini yeterince yemeyenlerde ortaya çıkan hastalıklar ABD’de altınca büyük ölüm nedeni. Bu alanda yapılan 97 araştırmanın sonuçlarını değerlendiren araştırmacılara göre, Omega-3’ün, yüksek kolesterolü düşürmek için alınan statinler kadar önemli. Kalp krizlerini yüzde 26, ani kardiyak ölümlerini ise yüzde 44 oranında engelliyor.
Omega-3 en çok balıklarda var. Bu yağın bitkilerce üretilmesinin sağlanmasıyla, Omega-3 yağı elde etmek amacıyla balık avlanması bitecek, balıklar üzerinde avlanma yükü azalacak. Balıklar sadece eti yenmek üzere avlanacak.
Monsanto, balıkyağı üretimi konusunda yalnız değil. Dünyaca tanınmış iki şirket daha BASF ve DuPont da bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. BASF, Omega-3 içeren kanola bitkisi geliştirdi. DuPont ise Omega-3 içeren ilk bitkisini gelecek yıl çıkartacak.
GDO’lar geniş ölçekte 10 yılı aşkın bir süredir yetiştiriliyor. New Scientist dergisi diyor ki: Bu süre içinde, ilk başlarda öne sürülen “büyük çevresel felaketler” gerçekleşmedi. Aynı şekilde, bunları yiyenlerin de bir sağlık problemi ile karşılaştığı görülmedi. Kimsenin bu ürünlerden öldüğü de görülmedi.
İlk nesil GDO’lar, 1996- 2007 döneminde pestisiz (bitki zararlılarına karşı kimyasal ilaç) kullanımı yüzde 8.8 azaldı. Ayrıca GDO tohumlarının ekildiği toprakların ekimden önce traktörlerle kazılarak havalandırılması da gerekmiyor. Bu yolla, elde edilen enerji tasarrufu, 2007’de 6.3 milyon arabanın trafikten çıkartılmasına eşdeğerde.