Gazeteciyle sanatçının 17 yıllık müzik arkadaşlıkları

Güncelleme Tarihi:

Gazeteciyle sanatçının 17 yıllık müzik arkadaşlıkları
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2011 00:00

30 yıllık gazeteci Zeynel Lüle, Hürriyet’in Brüksel Temsilciliği görevini bırakıp İstanbul’a döndü. Hala Hürriyet ekibinde yer alan Lüle, diplomasi gazeteciliği bir yana, yıllardır beste yapıyor. Bu besteleri Yavuz Bingöl söze döküyor. Lüle ve Bingöl’ün tam 17 yıl önce Strasbourg’ta başlayan dostlukları müzikle sürüyor

Zeynel Lüle’nin anne ve babası her ne kadar birbirini Ankara Radyosu korolarında tanımış olsalar da oğullarının müzisyen olmasını pek istememiş. Babasını 14 yaşındayken kaybettiğinde annesi, “Esrarkeş olursun” diyerek onu çok istediği konservatuvara göndermemiş. Ama onun müzikle ilgisi hep sürmüş. İlk bestesi 17 yaşında babası için yaptığı ‘Özleyiş’. Siyasal Bilgileri bitirip 23 yaşında müzikoloji okumak için Strasbourg’a gitmiş. “Kafamda hep Atilla Özdemiroğlu gibi olmak vardı” diyor.
Paris’te ünlülerin gittiği bir piyano barda üç aylık bir iş bulmuş. O zamanlar Paris’in Hürriyet temsilcisi olan Selçuk Perin de onu konu alan bir haber yapmış: “Ünlülerin barında bir Türk piyanist!”
Bu haberle Lüle’nin müzik kariyeri yerine gazetecilik kariyeri başlamış. Perin’den Lüle’ye Stasbourg’daki Türklerle ilgili haberler hazırlaması teklifi gelmiş. Bir-iki derken haberler artmış: “Aslında gazeteciliğim bile müzikle bağlantılı, müzik sayesinde gazeteciliğe başladım” diyen Lüle’nin kariyerinde Avrupa Konseyi’nin bulunduğu Strabourg temsilciliği, ardından Avrupa Birliği’nin bürokratik merkezi olan Brüksel temsilciliği var.

YUNAN ŞARKILARINA SÖZ YAZDIK

90’ların başında bir konser için Strasbourg’a geldiğinde Yavuz Bingöl ile tanışmış: “Yavuz, gazetecilikten bunaldığım zamanlarda benim için adeta ferahlama oldu. O da İstanbul’da bunaldığı zamanlar Strasbourg’a ya da Brüksel’e kaçardı. Biz orada üç gün, beş gün, bir hafta, 15 gün, ne kadar kalırsa o kadar çok şarkı üretirdik. O yaptı bana dinletti, ben yaptım ona dinlettim, üzerinde oynadık. Bazılarının sözlerini yazdık. Birkaç Yunan şarkısına da birlikte söz yazdık.”
Yavuz Bingöl bu elektrik tutmasının ilk sebebini huylarının benzerliğine bağlıyor: “O da terazi burcu ben de... Hayata müziğe bakışımız, insan ilişkilerimiz, hepsi tuttu. Ben onlarda kaldığımda Zeynel’in eşi Christina, ‘İki terazi bana fazla geliyor’ derdi. Her şeyimiz birbirine benziyor.”
Yavuz Bingöl’e göre Zeynel Lüle’nin yanı bir sığınak gibi: “Türkiye’de bunalınca, ‘Bir kaçayım Zeynel’e gideyim’ diyordum. Sözde üç-beş gün derken, 30 hatta 40 gün kalıyordum. Havaalanından döndüğümüz çoktur. Giderken arabada bir sessizlik oluyor. ‘Ya oğlum acaba gitmesem mi lan’ diyorum. O da diyor ki, ‘İşlerin çok sıkışık değilse gitme!’ Eşi Christina’nın ve çocuklarının çok büyük fedakarlığı var tabii ki. Çünkü ben oradayken Zeynel eve girmiyordu ki... Genelde gezmeye gidiyoruz. Londra’ya Paris’e... Planlı da hareket etmiyoruz, bir anda karar verip gidiyoruz.”
Kesin olan bir şey varsa, Yavuz Bingöl’ün tanınmadığı ülkelerde daha rahat ettiği ve oradayken sürekli ürettiği. Lüle bu üretimin hem şahidi hem de ortağı: “CD’yi beraber hazırlıyoruz denebilir. En azından üç-dört şarkısını kurtarmış oluyoruz. Buluşmalarında kendilerini müziğe o kadar kaptırıyorlar ki 2000 Şubat’ında Strasbourg’dan gittikleri karlar altındaki Geradrmer köyünde yemek yiyip restoranın piyanosunun başında sabahlamışlar. “Sabah beşte piyano başından kalktık. Kimse de ellemedi bizi. Sonra da sabah eve gelip Christina’yı uyandırıp ‘Bak ne güzel bir şarkı yaptık’ dedik.”
Daha ne örnekler yok ki... Yavuz Bingöl anlatıyor: “Brüksel’de otururken bir baktım kışın serçeler açlıktan ölüyor diye fırınlar seferber olmuş. Ekmekle bir de küçük bir kafes veriyorlarmış, mutfak pencerenize koyun diye. Sonra şarkı yazdık, serçeler üstüne: ‘Ah Minik Serçe’. Marmara Depremi için ‘Orada Kimse Var mı?’ diye bir şarkı yazdık. O söz, depremin sloganı olmuştu. Televizyonda karısını kaybeden bir adamı izlemiş, ondan çok etkilenmiştim, öyle çıktı bir anda.”

SEN NE ZAMAN GİDECEKSİN

‘Masal’ ikilinin en severek yaptıkları parça. Yavuz Bingöl’e göre bu Zeynel Lüle’nin attığı ateşle çıkmış: “Bir telefon konuşmamız oldu. Yılmaz Güney, Ahmet Kaya derken, ‘Paris’te mezarlarını ziyaret mi etsem’ dedim. Zeynel de o dönem ne olduysa içe dönmüş, ‘Ne çok sevmiştik’ dedi. Şarkının adını da ‘Ne Çok Sevmiştik’ koyduk. İki-üç saatte çıktı. Bazen de müzikli yerlere gidiyoruz. Zeynel adamları tavlıyor, sahneye çıkıyoruz ve orada Türkçe müzik söylüyoruz. Adamlar bakıyorlar n’oluyor diye, bir herif çıkmış bıyıklı mıyıklı, yanında bir tane de gözlüklü herif; dinliyor ve bayılıyorlar.”
Birbirlerinden sıkılmıyorlar mı peki? Yavuz Bingöl cevaplıyor: “Birbirimizden sıkılmıyoruz da, evdekiler benden sıkılıyordu. Sabah saat dörtte kafaları çekip gelmişiz piyanonun başındayız. Evde kimse var mı yok mu umrumuzda değil. Yukarıdan Fransızca bağırarak Zeynel’in kızı iniyor ve “Yeter! Utanmıyor musunuz gecenin bu saatinde” diyor. Sabah sınavı varmış. Çocuklar orada doğmuş oranın kültürüyle büyümüş, Avrupa’da bir evde bir gün misafir olmak tamam da, üç günden sonra ne zaman gidecek gibi bakıyorlar. Bir ara 10 yaşlarındaki küçük kızı bana ‘Ne zaman gideceksin sen?’ dedi. ‘Gitmiyorum buradayım, kalacağım’ dedim.”

BEYAZ TÜRKLERİN SEVDİĞİ ŞARKILAR

İkilinin buluşması ikisinde de değişime yol açmış. Zeynel Lüle anlatıyor: “Babam Malatyalı, bize hep saz eşliğinde türkü söyletirdi. Onun için aşinalığım var ama ilk başlarda çok türkü üretemedim. Yavuz da türkünün dışındaki müziği biraz benimle buldu. Sonradan piyanoyla yaptığı besteler oluşmaya başladı. Ertuğrul Özkök’ün deyişiyle Beyaz Türkler’in daha çok sevdiği şarkıları yapmaya başladı.”
Bingöl’ün son albümü ‘Kül’de ikilinin birlikte oluşturduğu şarkılar var. Ancak Bingöl türkü söylemeyi de ihmal etmiyor: “Dördüncü albümümde müziğimi yavaş yavaş değiştirdim, diğer müzikleri de kattım. O albümde mutlaka Zeynel’in etkisi vardır. Bu değişimden dolayı çok eleştirildim”.

GERÇEK DOSTLUĞUN TARİFİ
Yavuz Bingöl, Zeynel Lüle ile birlikteliklerini içtenlikle tanımlıyor: “Gerçek dostuz. Sadece müziği değil, maddi manevi her türlü sıkıntıyı paylaşmışızdır. Zeynel Lüle; bir kere keyifli günler, tatil, fıkra, gülmek, müzik, paylaşım demek. Her şakayı yapabilirsiniz, hiç alınmaz.” Lüle sözü alıyor: “Belki çok abartılı olacak ama Yavuz benim yarım gibi. Benim kardeşim kadar sevdiğim hiç böyle bir arkadaşım olmadı.”

72. KOĞUŞ İÇİN SAKAL BIRAKTI
Kerem Alışık’la ortak bir film şirketi kurduk. Orhan Kemal’in ‘72’nci Koğuş’ eserinin filmini yapıyoruz. Daha önce de çekilmişti, bizimki ikinci versiyonu. Senaryoyu Alper Tunç yazdı, yönetmenimiz Murat Saraçoğlu. Sakal bıyık bunun için, saçları da kestik. Kaptan rolünü oynuyorum. 4 Mart vizyon tarihimiz. Kendi hikayemi de yazdım, bir yıl sonra kendim çekmeye çalışacağım. Bu şirkette hep film çekmek isterim ama galiba ayakta kalabilmek için dizi de çekmek zorundayız.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!