* Yumurcak kelimesi ne çağrışım yapıyor sende?
- Sanki asırlar öncesi gibi bir şey.
KEYİFLİ RÖPORTAJDAN KARELER (FOTO-GALERİ)
* Bir önceki yaşamın gibi mi? Ya da balkabağı misali, gece yarısı her şey değişti gibi...
- Evet, aynen öyle. O dönem televizyon olmadığı için oyuncular efsane gibi görünüyordu. Masal gibi zamanlardı.
* Zamanla yıldızlar ulaşılabilir oldu. Peki “Bir gün herkes 15 dakikalığına şöhret olacak” cümlesine inanıyor musun?
- Bu devirde öyle zaten... Hiçbir sıfatın yokken bir anda şöhret olabiliyorsun.
* Peki gerçek oyuncuları 15 dakikalık şöhretlerden ayıran ne?
- Ben 4 yaşında kamera karşısına geçtim, sonra Amerika’da okudum. Birikim ve tecrübe yani... Şimdi güzellik yarışmalarından jönler çıkıyor. Tamam, bazıları işi ciddiye alıyor ve geliştiriyor kendisini ama genelde pakete bakımıyor artık. Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki kadar uzun boylu oyuncu yoktur. Hepsi 1.90 bizimkilerin. Yurtdışındaki jönlerse küçücük...
* Tom Cruise, Daniel Craig gibi, değil mi?
- Evet evet... Adamlar küçücük ama sahnede devleşiyorlar
KAÇIRILMAMAM İÇİN BENİ YURTDIŞINA GÖNDERDİLER
* Yumurcak’a dönersek... 4 yaşında sahnede olmak, böyle bir ailede doğmak avantaj mı dezavantaj mıydı senin için?
- Oyunculuk olarak avantaj, psikolojik olarak dezavantaj. Sürekli kameralar önünde oluyorsun, ayrıcalıklı büyüyorsun. Ama sonra bir yatılı okula gidiyorsun, kimse seni tanımıyor.
* Baban biraz bilerek mi yaptı sana bunu acaba? Biraz kendine gelesin diye yani...
- O zamanlar terör vardı, beni kaçıracakları yönünde tehditler geliyormuş. “Onlardan kaçırmak için yaptık” diyor babam.
* Nereye gittin?
- İsviçre’ye... Ve düşün o dönemde çok zor yurtdışına çıkmak. Ancak iki yılda bir gelip gidebiliyorsun falan... Bir kez onlar yanıma geliyor, bir kez ben ziyaret ediyorum.
* Bu aslında büyük travma. Peki sonradan psikolojik yardım aldığında bunlar gündeme geldi mi?
- Tabii, bunların hepsi bir bir geliyor önüne. O travmayı yendim mi, ondan da emin değilim.
* Nelerini yenemedin veya?
- Bunlar olmasa zaten oyuncu olamazsın. Mükemmel bir hayatı olan, oyunculuğu seçmez ki... Oyuncuyu oyuncu yapan şeylerin başında bence bu defolar geliyor. O duyguları tekrar tekrar yaşayarak bir şekilde deşarj oluyorsun.
* Bir öfke var mı peki babana karşı, seni yurtdışına gönderdiği için?
- Yok aslında... Çünkü bu sayesinde tek başıma ayakta kalmayı öğrendim. 20 yaşında gittim Amerika’ya, yalnız yaşamaya başladım. Bunlar sayesinde hayatla baş etmeyi öğrendim, farklı bir dünya görüşüm oldu.
GAZETECİLER VAR DİYE ANNEMİ ÖPEMİYORDUM
* Geriye dönelim, Filiz Hanım nasıl bir anneydi?
- Meşhur... O dönemde gazeteciler neredeyse sürekli evde, sürekli çekimler yapılıyor. Buna bağlı olarak da anne-oğul ilişkisini yaşayamaz duruma gelmiştik. Annemi öpmek istiyorum, “İlkerciğim yapma, gazeteciler var” diyor mesela. Alt alta üst üste olamıyorsun.
* Yalnız kaldığınızda nasıldı peki?
- Pek yalnız kalamıyorduk ki. O dönemde her ay bir
film çekiliyordu ve sadece birkaç tane as oyuncu vardı. Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın... Sürekli aynı insanlar oynuyor, bu yüzden de yalnız kalmaya hiç fırsat bulamıyorduk.
* Şimdi herkes dizilerin uzunluğundan şikayetçi ama o zamanlar da çok çalışılıyormuş.
- O zaman da zordu tabii. Şimdi as oyuncuların bence şikayet etme hakkı yok, en azından çok iyi para kazanıyorlar.
* Eskiden yok muydu öyle büyük paralar?
- Yoktu tabii. Daha yeni yeni dizilerden para kazanıyor bu adamlar...
BEN OYUNCULUKTAN BAŞKA İŞ YAPAMAM
* Türker Bey nasıl bir babaydı peki?
- Disiplinli, patron ve beni de her zaman disiplinli yetiştirmeye çalışan bir baba. İleriye dönük bir terbiye alıyorsun ondan. İnsanların yanında ayak ayak üstüne atmamaktan tut, hürmete kadar. Şimdi bunlar yok tabii.
* Sigara içebilir miydin onun yanında?
- Yok uzun süre içmedim. Sonunda “İç artık, biliyorum içtiğini” dedi ama ben yine de içemiyorum onun yanında.
* Peki hiç “Keşke sıradan bir anne babanın oğlu olsaydım” dedin mi?
- Hayır. Çünkü o zaman ben, ben olmazdım, bu hayatı tadamazdım. Yine doğsam yine bu işi yapmak isterim. Ben oyunculuktan başka iş yapamam.
* Çocukken “oyuncu olacağım” diyor muydun?
- Yok ama yine de keyifliydi. Yurt dışında film çekiyorsun, Fransızlar geliyor Türkiye’ye ve ortak yapımlarda yer alıyorsun... Acayip renkli günlerdi.
* Yumurcak sayesinde Antalya’da ödül bile aldın. Ne hissetmiştin?
- Ne olduğunu anlamadım bile... Ödül benden büyüktü, zor taşıdım. Bir de o zamanlar televizyon programlarını sonuna kadar bant çekiyorlar, çişin geliyor gidemiyorsun... Sırf sıkıntı!
KATE MOSS VE KATE HUDSON İLE HEP YAN YANAYDIM
* Hiç sokakta oyun oynarken hatırlıyor musun kendini?
- Hatırlamaz mıyım... Topağacı’nda büyüdüm ben, oynardık sokakta.
* Sokakta bir çocukluk geçti yani. Peki öğrencilik hayatı?
- O kadar çalışkan değildim. Okuldan alıp film setlerine götürürlerdi, benim de işime gelirdi.
* En mutlu zamanlarını hatırlıyor musun?
- Amerika’da olduğum seneler.
* Neden Amerika?
- Oyunculuğu öğrendim. Garsonluk yapıyordum ama çok mutluydum. Çevrem de çok iyiydi. Goldie Hawn’ın evinde verdiği partilere katılırdım, oğlu çok yakın arkadaşımdı. Kate Most, Kate Hudson sürekli yan yana olduğum insanlardı. Los Angeles tam hayalini kurduğum şehirdi, hayal kırıklığına hiç uğramadım.
* Niye döndün o halde Türkiye’ye?
- Orada bir işim vardı, onu sattım ve bir de ayrılık oldu. Ayrıca orada sıradan bir oyuncu oluyorsun. Deneme çekimlerine gidiyordum, son ikiye kalıp geri dönüyordum. Birinci olamazsam hayal kırıklığı yaşamayayım istedim. Zamanla kapılar kapanınca morali bozuluyor insanın.
CIA İLE BİRLİKTE EĞİTİM ALDIM
* Amerika’da oyunculuk adına ne öğrendin?
- Gerçek oyunculuğu... Meltem Cumbul da şimdi onu öğretiyor burada. Metod oyunculuğu dediğin şey, yaşayarak oynamak aslında. Polis rolündeysen polis gibi hissedeceksin.
* Uzun zamanlar “Arka Sokaklar”da komiseri oynadın sen de...
- Polis rolü, aksiyon çok kolay benim için. Amerika’da bazı roller için CIA ile birlikte eğitim aldım. “Kurşun Asker” için Ankara’daki Özel Hareket’ta eğitim aldım. Ayrıca sportif bir yapım var, Uzakdoğu sporları biliyorum falan o yüzden benim için en kolayı aksiyon.
* Hangi roller seni zorlar?
- Oyuncu için en zorlandığı rol en iyi roldür aslında... Ne bileyim, sapığı oynamak isterim, spastiği oynamak isterim mesela.
* Rol için çirkinleşmek ister misin? Bu yakışıklı oyuncuların en büyük hayallerinden biri oldu.
- Ben kendimi yakışıklı değil karakter oyuncusu olarak görmek istiyorum. Beni bu adam yaşlı da oynar, güzeli de, çirkini de diye görsünler.
* Kadir İnanır’in eski Türk filmlerinin dizi haline getirilmesiyle ilgili bir eleştirisi vardı; “Senaryoları bitince eksi filmlerimize saldırmaya başladılar” diyordu. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsun?
- Bence herkes istediğini izlesin, ne diye karışıyoruz ki? Amerika da bunu böyle yapıyor, “Dallas”ı yeniden çeviriyor. Tutuyorsa tutuyor, tutmuyorsa kaldırıyorlar. Burada da öyle olmalı. Önemli olan getirilen yorum.
* Yeni dizin “Alev Alev”, 1984 yapımı filme nasıl bir yorum getirdi?
- Bizim jenerasyon, eskilere gore daha doğal bir oyunculuk sergiliyor. O zaman oyuncular ağlarken bile pür makyajmış. Artık sahneler daha gerçekçi.
* Sen o filmi, daha doğrusu Cüneyt Arkın’ı izlemiş miydin?
- Sette izlemiştim hem de... O film çekilirken ben Halit Refiğ’in asistanlığını yapıyordum.
BİR DAHA EVLENMEK VE ÇOCUK YAPMAK İSTERİM
* Evlilik?
- Hangisi?
* Bilmem, sen seç...
- Biri çok genç yaşta olan, diğeri çocuğumun annesi, öbürü en yakın zamandaki diyeyim. Farklı dönemler, farklı nedenler...
* Bir daha evlenir misin?
- Evlenirim tabii. Ben aile ortamını severim. Bir daha çocuğum olsun da isterim. Bir an önce yapmak lazım gerçi, yaş geçiyor.
* Zeynep’in kızı Nazlı ile ilişkin nasıl?
- Çok iyi. Hep derlerdi, “baba/kız ilişkisi çok başka” diye... Kızlara hayır diyemiyorsun. Çok da akıllılar, bu yaşta bile.
* Aşk acısı çektin mi?
- Çok. Hayatımda dört defa falan aşık olmuşumdur, hepsinde de acı çektim.
* Niye biter bir ilişki? Ne bitince uzatmazsın?
- Yanına gideceğim zaman yüzüm gülmüyorsa, heyecanlanmıyorsam biter.
* Bu hale gelmemesi için neler yaparsın?
- Bunun bitmediği ilişkiler de yaşadım, demek bitmeyince bitmiyor. Ekstra bir şey yapmaya gerek yok.
* Romantik misin? Romantizm adına neler yaparsın?
- Kendime göre romantiğim. Flört zamanı bir sürü spontan şey yapıyorsun. Çiçek alıyorsun mesela.
* Pahalı hediyeler?
- Yeri geldiği zaman onu da alırım.
BANA UKALA DERLER AMA TANIYINCA ŞAŞIRIRLAR
* Yıllar önce sizin ev soyulmuştu. Nasıl oldu o olay?
- Yeşim’le (Salkım) evlendiğimiz gece, eve dönüşte çamur izleri gördüm. Acaba kedi köpek mi girdi diye düşünerek merdivenlerden çıktım, bir baktım kasayı patlatmışlar. Her taraf su içindeydi. Suyun üzerinde pasaportum yüzüyordu. Acımışlar, Amerikan pasaportumu bırakmışlar.
* İster miydin evde olmak o anda?
- İstemezdim. Ben de fevri biriyimdim, neyle karşılacağımı kestiremezdim.
* İnsanlar sana dışarıdan baktığında nasıl görüyor?
- Laubali olmadığım için soğuk ve ukala olarak algılıyorlar. Ama tanıdıklarında hiç öyle olmadığımı anlıyor ve şaşırıyorlar.
* Canlı yayın sırasında Okan Bayülgen’e, hayatında yaptığın en salakça şeyin onun programına katılmak olduğunu söyledin.
- Evet... Çünkü Okan dürüst olmayı, dürüst cevapları seven biri. Ben de o programa bir film tanıtımı için mecburen çıkmıştım ve o anda doğruyu söyledim. Açık konuşmak istedim.
İLİŞKİN VE HUZURUN VARSA GECE HAYATIN BİTER
* Bir pazar günün nasıl geçer?
- Genellikle spor yaparak ve arka arkaya film izleyerek...
* Gece eğlencen?
- Artık yok... Bir ilişkin ve huzurun varsa, buna gerek de yok. Belki bir
yemek, ardından bir barda bir şeyler içip eve dönmek, hepsi bu.
* Bu ilişkiden çok yaşla ilgili olabilir mi?
- Yani... Artık 18-20 arası gençler, baba paralarıyla şampanyalar patlatıyor mekanlarda... Bizlerin olacağı yerler değil.
İLK DEFA BENİ BU KADAR GÜLDÜREN BİR KADINLAYIM
* Bir kadında en nefret ettiğin şey?
- Kendim de dürüst olduğum için dürüst olmamak.
* Zeynep nasıl bir kadın?
- Anne, iş kadını ve çok doğru duruşu olan, çok dürüst bir kadın. Çok komik ayrıca... İlk defa beni bu kadar güldüren bir kadınla beraberim. Aynı dinamikteyiz.
* Oğlun ile ilişkin ne durumda?
- İyi da o çok uzakta. Ben ayrı anne-baba çocuğu olarak ona bunu yaşatmak istemezdim ama engelleyemedik. Bizim becerebildiğimiz, çok iyi arkadaş kalmak oldu annesi ile...
* Ne olmak istiyor?
- Çok güzel fotoğraf çekiyor. Sinemaya yönel diyorum, düşünüyor. Tam kararını vermiş değil.
ASANSÖR VE MR ÇEKTİRMEK BENİM İÇİN ÇOK ZOR
* Bunaldığında kime gidiyorsun?
- Çoğunlukla Zeynep’e... Onunla ilgili bir şeyse anneme... Genel bir şeyse eski eşime.
* Terapiste daha çok yurtdışında mı gidiyordun?
- Evet. Buradakiler daha çok ilaç verdikleri için gitmiyorum. Amerika’da konuştuğum, ağladığım bir terapistim vardı ama burada yok. Yani şu an ağlayabileceğm kimse yok. Ailesine bile ağlayamıyor ki insan. Oysa konuşmak bence ilaçtan daha önemli.
* Konsantrasyonun çabuk mu dağılır?
- Evet, hiperaktiflik de var sanırım biraz. Uzun süre aynı konuya odaklanamıyorum. Senaryo okurken bile etrafta dikkatimi dağıtacak hiçbir şey olmaması gerekiyor. Beş sayfa okuyup da hiçbir şey anlamadığımı, tekrar başa döndüğümü bilirim.
* Peki fobilerin falan var mı?
- Kapalı alanda kalamama durumu var. Boyun fıtığım olduğu halde MR’a bile girmek istemiyorum. Asansör vi MR beni zorluyor.
* Henüz gerçekleştiremediğin bir isteğin var mı?
- Artık yapımcılığa geçmek istiyorum. Bir dizi projesi bulup onu hayata geçireceğim.
* Ya senaryo yazmak?
- Hikaye gücüm var ama yazamam, çünkü o çok ayrı bir yetenek.
BORSADA ÇOK PARA KAYBETTİM
* Para ile aran nasıl? Cimri misin, cömert mi? Nasıl değerlendiriyorsun kazandıklarını?
- Parasız bir şey yapılmadığı için aram iyi olmak zorunda. Ama cömertimdir de, tutamam parayı. Gider hep bir şekilde benden. Bir arkadaşımın dolduruşuna geldim, hayatımda hiç almayacağım bir riski aldım ve tuttuğum parayı da geçen yıl borsada kaybettim. Epey yüklü miktar gitti.
ONU SEVİYORSAN BENİ SEVME YANİ, NE ALAKA!
* “Hayde Bre”de devrimci birini oynadın. Var mı aktivist yapın? Ya da dünya meselelerinde en çok kafayı taktığın şey ne bu aralar?
- Yatılı okuduğum dönemde solcu arkadaşlarım biraz etkilemeye çalışmışlardı. Nazım Hikmet ile tanıştırdılar. Belki birkaç defa duvar boyamış da olabilirim.
* Şu an seni en rahatsız eden şey ne?
- Türkiye’de dengeler arası uçurumların ve normun olmaması beni sinir ediyor. Herkesi seviyorlar, seni de seviyorlar. Onu seviyorsan beni sevme, ne alaka diyorum içimden. Kaliteli kalitesiz her şeyi seviyorlar, denge yok!
GURUR YAPAR KISKANDIĞIMI GÖSTERMEM
* Kıskanç mısın?
- Pek sayılmaz. Bir de gurur meselesi yapıyorum sanırım, kıskansam da o duyguyu bastırıyorum, içime atıyorum.
* Kadınlar kıskanmayan erkeğe içten içe sinir olur yalnız... Kıskanılmayı seviyor musun peki?
- Çok boğulmayı sevmem.
* Telefonunun karıştırılmasına izin verir misin?
- Karıştıracak bir şey yok ki. Ortada bırakırım zaten.
Psikiyatr Doç.Dr. M. Özkan Pektaş: Ayrılık anksiyetesi yaşamış
Varlığa ya da şöhrete doğmak, psikolojik olarak maalesef travmadır. O yaşta haklı olarak şöhretin ne olduğunu muhakeme edemeyen İlker İnanoğlu, çocukluğunu doyasıya yaşayamamış ve 10 yaşında kendi tanımıyla otoriter, güçlü babasını ve tanınmış annesini Türkiye’de bırakarak Avrupa’ya gitmiş. Ayrılık anksiyetesi (kaygısı) ile uzun süreler baş etmeye çalıştığını düşünüyorum. Bu durum bir süre sonra kişinin hayıflanmayı bırakıp mevcut şartlarla tek başına mücadelesini başlatır. Kişi anne ve babasına duyduğu özlemi bir tarafa bırakır, özgürleşir, kararlarını terk başına almaya ve doğruyu bulmaya çalışır.
Ayrılık anksiyeteleri özgür yaşam ve yalnız kalamama uçları arasında kişinin gidip gelmesi ile sonuçlanabilir. Oyuncumuzun üç evliliği, aile olma arzusu, çocuklara olan sevgisi bundan kaynaklanıyor olabilir.
Günümüzde travma olarak gördüğümüz önemli bir durum da çerken yaşanmışlıkların fantazileri tüketmesi ve buna bağlı görülen hastalık korkuları, her şeyi kontrol etme çabalarıdır. Kişi bir bakıma “zaten ne yaşadığımın farkında olamadım, bir de erken hayata veda etmeyeyim” diye düşünür. Kapalı yerde kalamama ise oyuncumuzun özgürlüğüne ne denli düşkün olduğunun bir kanıtı bence.
Risk alıcı özellikleri oyunculuk kariyerine çok olumlu yansımıştır. Fiziki üstünlük, yakışıklı ya da güzel olmak yaşamda bir sürü problemi beraberinde getirir. Kişinin üzerine toplumun uyguladığı basınç çok fazla ve tüketmeye yöneliktir. Oyuncumuz fark etmeden annesinden ve babasından daha iyi, daha başarılı olmayı amaçlamıştır. Bu durum kendisini yaşama karşı daha güçlü, kavgacı ve bağımsız olmaya itmiştir.
Dışarıdan bakan bizler İlker Bey’i kıskanabiliriz, çocuk yaşta gelen şöhret, İsviçre’deki yatılı okul, ABD’de eğitim ve kolay açılan kapılar... Oysa bir an için kendimizi onun yerine koyarsak çok hızlı ve sert mücadelelerle bir ömür geçirdiğini görürüz.
Kendisine Zeynep Hanım’la uzun ve mutlu bir beraberlik dilerim.