Oluşturulma Tarihi: Aralık 15, 2002 00:00
Yıllardır meğer ne azaplar çekmişim de haberim olmamış. Günah bana... Hem de güpgünah bana!..Onca yıldır kendime nasıl kıymışım? Tek bıçaklı, çift bıçaklı traş makineleriyle yüz derimi kazıyıp durmuşum. Traş fırçasını köpürtmek için sabunu ovalamaktan, pazu yaptım vallahi... Nedir bu zulüm yahu!..Şimdi tüpten biraz jel fışkırtıp yüzüme sürüyorum. Suratım bir anda Noel Baba'nın beyaz sakalları misali köpükle doluyor. Sonra gelsin tam 3 bıçaklı traş makinesi...Makine Yurosport'taki kayakçılar gibi yüzümde slalomlar yapıyor. Acaba bugün hangi marka traş losyunumu sürsem? Brut mu, For-men mi, yoksa Dezire mi? Neydi o lavanta kolonyası sürünmelerin ilkelliği canım?Saçlarımı yıkarken zorluk çekiyorum. Zorluk saçlarımın gürlüğünden değil, şampuan bolluğundan geliyor. Kafama Cicoys sürsem Kelidor'un hatırı kalır. Üstelik B vitaminli ve kremli Tanten fena üzülür. Hepsini birbirine katıp kokteyl yapıyorum ve başımda bana sadık kalan son saçlarımı bir güzel yıkıyorum.Sibel Can'ın reklamını yaptığı terliklerimi giyiyorum. Bir Sibel Can şarkısı tutturup bir Sibel Can göbeği ataraktan mutfağa yollanıyorum. Yavrucuklarım beni görünce keyifle tıngırdıyorlar. Yavrucuklarımdan Kelvud fritöze selam gönderip Teftal düdüklü tencereyi okşuyorum. Son-Brovun meyve sıkacağında kendime portakal suyu sıkıyorum.Buzdolabına bakıp ‘‘Bunun yerine Darçelik nofrost soğutucu mu alsam?’’ diye düşündüm. ‘‘Eskisini getirin 100 milyona sayalım. Size yenisini verelim’’ deyip duruyorlar. Üstelik logolarını da değiştirmişler. Laf aramızda yeni logoyu hiç tutmadım. İlaç kutusu yazısına benziyor. Eski bir dolabım olsa hemen götürüp 100 milyona saydıracağım. Ama ben, bu Boç'u geçen ay aldım yahu.Bir süre İSG pardesümü mü giysem, yoksa Gerimod deri ceketimi mi diye tereddütler içinde kaldım. Sonunda Murdo kabanımı giydim. Ama siz evden çıkmayı kolay mı sanıyorsunuz? Ayakkabısız sokağa çıkılır ama cep telefonsuz sokağa çıkılır mı? Ya, siz evde yokken Ayşegül Aldiç ya da Demi Mor ararsa?.. Yahut Deniz Akkaya tost masajı gönderirse!.. (Bu masaj, pasaj, pajaz, maşaz sözcüklerini birçok vatandaşımız gibi ben de karıştırır dururum. Acaba doğrusu mesaj olabilir mi?) Her ihtimale karşı yanıma Dürksel, Vaysel, Varya şirketlerinin Nokta, Burundink, Huni telefonlarını aldım.Yıldız falımda ‘‘Bugün yolda sizi çok hoş bir sürpriz bekliyor’’ yazılıydı. O, çok hoş sürpriz acaba sarışın mıydı? Ama öteki yıldız falımda ‘‘Eski dostlarınızı ihmal ediyorsunuz. Size vefasız diyorlar’’ yazılıydı. Hayret bir şey, bu yıldız falcıları her şeyi nasıl bilebiliyorlardı yahu?Hemen Yavuz'a telefon edip fıtığımın sağlığını sordum.‘‘İki kere kesip diktiler. Ama yine patladı. Artık dikiş tutmuyoruz be moruk!’’ diye iç açıcı
haberler verdi. Yalçın ise bana olan borcunu sordu. Demek ki bunca yıl sonra ödeyecekti. O, güvenilir bir arkadaştı zaten. Üstelik gelecek olan para da ilaç gibi gelecekti. Çünkü Karayip gezim için paraya ihtiyacım vardı.‘‘Hepi topu 275 milyondu Yalçın'cığım.’’‘‘Aaa, o kadarcık mıymış? Şunu yuvarlak hesap yapalım be moruk. Sen bana 25 milyon daha gönder, ama kuryeyle gönder. Romatizmalarım azdı. Evden çıkamıyorum.’’*İlk gittiğim gezi şirketini gözüm hiç tutmadı. Çünkü, bekleme salonundaki koltuklar Tepeleme Mobilya'dan değildi. Üstelik bankonun arkasındaki kız, Fal marka deodorant kokmuyordu. Ben Fal sürünen kızı gözünden tanırım.Üçüncü şirketin kızı, Benbonton'dan giyindiği için şu anda Mayami'ye giden bir uçakta güneşi seyrediyorum. Belki içinizde uçakla Amerika'ya gitmemiş birkaç kişi olabilir diye anlatıyorum. Siz gidince güneş de sizinle beraber gidiyor. Kendi saatinize göre gecenin bir köründe Mayami'ye varıyorsunuz. Ama ortalık günlük güneşlik, vakit de öğlen vakti... Zamana karşı ‘‘Geçirdik... Geçirdik!..’’ diye sizde bir keyif, bir keyif!.. Bu keyifle uçakta tam 12 saat sigara içirtmedikleri için çektiğiniz zulümleri unutuyorsunuz.Çok eski bir kovboy olduğum için yol arkadaşlarıma Amerika hakkında aydınlatıcı bilgiler verdim ve otelden çıkıp gemiye benzer bir binaya bindik ve de bina suyun üstünde yüzmeye başladı. Bina dedimse bizim çümtürük apartman sitelerini aklınıza düşürmeyin. Sabancı'nın kulelerinin enine hali gibi bir lenduha... Sadece ikinci katı bizim Akmerkez'e beş basar. İçinde yok yok! İlk gün biraz gezineyim derken kayboldum da anons yapıp bizim turist rehberini zor buldular. O da beni 3 asansöre bindirip 2 km. yol yürüttükten sonra kamarama zor götürdü.Akşama smokinimi giyinip kasinoya, yani kumarhaneye indim. İleri görüşlü bir adam olduğum için yıllar önce smokinimi 2 beden büyük almıştım. Omuzları ve kol boyu biraz uzun geliyor ama göbek kısmı tam oturuyor.Beni rulette kimsecikler yenemez!..Önce siyaha 1 dolar koyuyorsun. Kaybedersen 2 dolar... Yine kaybedersen 4 dolar, yani hep bir misli. Sonunda nasıl olsa siyah geliyor ve kazanıyorsun. Böylece 64 dolar yatırıp 1 dolar kárın oluyor. O, 1 dolarla tekrar oyuna başlıyorsun. Rulet tarihinde sadece bir kere siyah, 18 kez üst üste gelebilmiş.Sabaha karşı bitkin ve perişan ama 12 dolar kazıklamanın keyfiyle kasinodan ayrılırken çok usta olduğum poker oyununun makinesi gözüme ilişti. Böylece 12 doların üstüne 200 dolar daha kaybettim. Ama içemediğim viskiler bedavaydı hiç olmazsa.Sonra San Huan'a, Porto Riko'ya, Vircin adalarına filan uğradık. Virjin Adaları'nı hayret ve hayranlıkla ‘‘Aaa!.. Uuu!’’ sesleri çıkararak gezen bizim turist milletine,‘‘Siz burnunuzun dibindeki Büyükada'ya Heybeli'ye hiç gittiniz mi? Halki Palas'tan Kaşık Adası'na bakıp güneşin batışını hiç seyrettiniz mi?’’ diye bozuk attım.Smokinimin yüzü suyu hürmetine akşam yemeğini kaptanın masasında yiyordum. Böylece Meri ile tanıştım. Meri, her daim teselliye muhtaçtı. Çünkü, Heri adlı maganda kocası bu mini etekli, uzun bacaklı, gök mavisi gözlü kızcağızı sürekli üzüyordu. Ben de Meri'yi her gece güvertede teselli ediyordum. Bir gece kızı benim kamaramda teselli etmeye kalktım. Ama ayı Heri, tesellinin tam ortalık yerinde kapımı omuzladı ve beni Meksika Körfezi'nde denize attı. Ben de,‘‘Bana bir de can simidi at! Yoksa seni Başkan Buş'a şikáyet ederim!’’ diye haykırdımsa da gelen giden olmadı.Meksika Körfezi'nin ılık sularında kulaç atarken kucağımdaki gazeteyi kapattım. Bugünkü gazete hayallerim sona ermişti. 300 bine 300 milyarlık hayaller... Sudan ucuz!.. Reklamlarını okuyun yeter. Şefkat dolu bin yıllık terliklerimi sürüyerek banyoya gittim. Kılları dökülüp tepeme dönmüş traş fırçamla traş sabunumu ovalamaya başladım.
button