Güncelleme Tarihi:
Siz de itiraf ediyorunuz, yirminci yüzyılın seks sembollerinden birisiniz. Bu iyi bir aşık olmayı da beraberinde getiriyor ya da insan öyle hayal etmek istiyor! Soru şu: Siz iyi bir aşık mısınız?
- Gelmiş geçmiş en iyi aşığım! Tabii ki espri bu. En iyi aşık benim dememe gerek yok ki; ben zaten Porto Rico'luyum!
Ama tuhaf; aynı zamanda pek de masum duruyorsunuz.
- Bence öyleyim. Ya sizce?
Doğru, ‘‘çocuk-adam’’ gibisiniz.
- Çocuksu da olabilirim. Eğer istersem...
Basın toplantısında olağanüstüydünüz. 37 ülkeden gelen 400 kişinin merak ettiği tüm sorulara cevap yetiştirmek için resmen kendinizi parçaladınız. Siz durmuyorsunuz! Kendinizde ne varsa vermeye devam ediyorsunuz. Alçakgönüllü ve sanki ‘‘iyi ruhlu’’ birisiniz. Bu kadar iltifattan sonra ben şimdi ‘‘kötü bir soru’’ sormaya hazırlanıyorum. Devam edeyim mi, şu hakkınızda çıkan, beni ve bir dolu kadını yıkan ‘‘gay’’ dedikoduları, onu sormak istiyorum, beni çok üzüyor! Düşman şirketler mi çıkarıyor bu söylentileri, yoksa sizi kıskanan hemcinsleriniz mi?
- İkisi de. Ama ben zamanımı düşmanlarıma harcayamam. Onlar benim için zaten yoklar. Yeryüzünde tahmininizden daha fazla cehalete bulanmış insan yaşıyor. Onların söylediklerine üzülerek hayatı kendinize kahretmeye gerek yok. Zaten öyle yaşanmaz. Ancak zaman içinde onlara gerçekte kim olduğunuzu gösterirsiniz, belki o zaman onları eğitebilirsiniz. Bu arada ben hiçbirşeyi kimseye ispatlamak mecburiyetinde hissetmiyorum kendimi. Benim ispatlamam gereken tek şey; Latin müziğinin ve tabii kendi müziğimin ne kadar iyi olduğu. Gerisi mi? Hakkımda konuşulanlar mı? Sayfayı çeviririm. O kadar.
Erkek oluca ‘‘gay’’, kadın olunca ‘‘lezbiyen’’ olunuyor yani, öyle mi?
- Her zaman bir kulp bulmaya çalışacaklar. Yoksa bile yaratacaklar. Başarıyı hazmedemedikleri için, seni yoketmek, mahvetmeye çalışmak için. Ama ben söylüyorum bu durumda ne yapılması gerektiğini; son derece basit: Kulak tıkamayı, hatta daha da ileri gidip yok saymayı başarmak. En azından buna çabalamak. Daha mutlu olursun...
SAHNEDE MASKEM YOK
Siz yatağınızda hiç gizli gizli ağlamaz mısınız?
- Tabii ki ağlarım. Bu önemli bir meziyet. Benim ait olduğum toplumda; ya da büyüdüğüm çevrede diyelim, erkekler ağlamaz. Onlar güçlüdür, serttir; duygularını ifade etmezler. Ama sanırım ben öyle bir erkek değilim. Modern bir erkeğim, kendini 90'larda bulmuş biriyim; ve şimdi neredeyse 2000'li yıllarda yaşıyoruz: Ne kadar güzel ki ağlayan bir erkek olduğumu söyleyebiliyorum. Bu bana iyi geliyor. Evet, ben fazlasıyla duygusalım.
Latin erkekleri genelde duygularını göstermez diyorsunuz. Ama onlar inanılmaz dans ediyorlar! Bu bir tezat değil mi, yani duygularını dans ederek de olsa, bu kadar gösterebilen yeryüzünde başka bir ırk yok.
- Doğru ama bazı şeyler vardır, onları konuşmazsınız. Aşkın lafını etmezsiniz karşınızdakine ama dans ederken onu, o içinizde bastırıdığınız, sözünü bile etmediğiniz aşkla baştan çıkarırsınız... Ben bunu kastediyorum.
‘‘Sahnede maskem yok’’ diyorsunuz, peki siz maskenizi, sahne dışında hangi durumlarda takmayı uygun buluyorsunuz?
- Tabii ki bunu söylemeyeceğim. Benim de sırlarım olmalı, değil mi? Zayıf noktalarımı neden ilan edeyim?
Peki o zaman kendinizi zayıf hissettiğiniz zamanları söyleyin.
- Kontrolde olmadığım zaman. Gücümden arındığımı, ayrıldığımı, onu kaybettiğimi fark ettiğim zaman.
Yani aşıkken. Mi?
- Asla! Eğer beni fazlasıyla içine alan bir duygu yaşadığımı hissedersem, yani ben eğer kontrolümü kaybedersem, bilirim ki bu hissettiğim aşk değildir. Hem bu iyi bir şey değil...
İyi bir şey değil dediğiniz aşkın kendisi zaten!
- Herşeyde bir denge olması gerektiğini düşünüyorum. Aşk sizi kontrol ediyorsa, bu aşk olmaktan çıkıyor, bu bir hastalık...
Aşk zaten bir hastalık.
- Bence değil, olmamalı da. O güzel bir ışık, güzel bir gülümseme. Öyle de kalmalı. Aşktan acı çektiğim zamanlar oldu, ama içinden çıkınca, ki herşeyin içinden çıkılıyor, bu duyguların da, hem de pek çabuk, fark ettim ki o aşk değilmiş. Ben öyle zannetmişim! Kendime bile inanmaktan vazgeçmişim. Oysa şimdi farklı düşünüyorum. Aşk bir iletişim. Aşk terkedilme korkusu değil, aşk bir rahatlık, nefes almak. Yani benim için.
MESELE DİL DEĞİL
Türkiye, sizin kaset ve CD'lerinizin dünyada en çok satıldığı beşinci ülke. Bu tuhaf bir durum değil mi? Üstelik siz bunu İspanyolca ile başarıyorsunuz. Sırrı ne?
- Meselenin şarkı söylerken kullandığınız dil olduğu düşünülüyor. Hep öyle zannediliyor, oysa bu büyük bir yanılgı! Latin Amerika'da bir dönem bir İtalyan rüzgarı esti. Oysa kimse İtalyanca filan bilmiyordu, yine de deli gibi o müziği dinliyordu. Sır mır yok, iş tutkunuzu, sesinizle ve kullandığınız enstrümanlarla dinleyiciye geçirebilmek. O tutkuyu onlara hissettirebilmek. Bunda tabii aldığım kültürümün de çok etkisi var, o kültür benim müziğimde var. Elbette ki bestecilerin, yapımcıların, hatta perküsyonların da katkısı yadsınamaz. Bir de şu önemli: Ben benim, değişmeye, kendimden başka bir şey yaratmaya çalışmıyorum.
Yapmak isteyip henüz yapamadığınız herhangi bir şey?
- Kişisel cevabım, baba olmak. Profesyonel cevabıma gelince, iyi bir filmde rol almak. Yani sinema. Bunu çok isterim, dünyanın en iyi yönetmenleriyle çalışmak isterim, ‘‘cast’’ da müthiş olmalı. İddialı değilim ama denemek isterim. Daha önce drama yapmıştım ve keyifli bir iş olduğunu biliyorum. Baba olmaya gelince; bir gün olacak, bu benim rüyam, kadınımı bulacağım ve dolu dolu Rickies yapacağız, kimbilir belki de Kikies...
Bir gün Pavarotti aradı
Evet, ben insanları çağırıyorum: Konserlerime gelin diyorum; gülelim, eğlenelim, herşeyi unutalım, hatta kim olduğumuzu bile! Ama tüm bunların yanı sıra, ben bir bilinç yaratmak için de uğraş veriyorum. Kimileri bunun müzik yoluyla yapılamayacağını söylüyor. Yeryüzündeki sorunlardan söz ederken, acımasız olmanız, ciddi olmanız gerekiyor ya, bunu müzikle, eğlenmekle bağdaştıramıyorlar. Oysa bence pekala mümkün. Pavarotti'yle vereceğimiz konser mesela. Bir gün evdeyim Pavarotti aradı. Hayal edebiliyor musunuz, telefon çalıyor, biri ‘‘Merhaba ben Luciana’’ diyor. Birlikte Guatemalalı çocukların yararına konser vereceğiz. CD'lerden elde edilen gelir, onlara bırakılacak. Çünkü o çocuklar uzun zamandır gülümseyemiyorlar. Bırakın hastane, okul, oyun alanları, onların evleri bile yok. Belki de çok mutlu bir çocukluk geçirdiğim için, mutsuz çocuklar beni çok hüzünlendiriyor...
Sertab’ın sesi inanılmaz iyi
Sertap Erener'le çalıştığım için çok mutluyum. Sesi inanılmaz iyi. Ama biz o düet'i çok tuhaf bir şekilde gerçekleştirdik. O Miami'deydi, stüdyoya girdi ama ben stüdyoya gelemedim. Daha sonra buluştuk. Yine de çok iyi bir iş çıktı. Yetenekli ve ne istediğini bilen bir kadın olduğunu düşünüyorum Sertap'ın. Onunla gurur duymanız gerekir...
Madonna sarıldı ve...
Madonna ile birlikte düet yapmak ise bir rüyanın gerçekleşmesi. Çünkü o bizim jenerasyonun efsanesi. Madonna aynen hepimiz tanıdığı, hayal ettiği gibi. Bitmeyen bir hayat enerjisi var. Sonunda o enerjisi size de bulaşıyor. İkimiz de kendi içimize bakmaktan, kendimizi tanımaya çalışmaktan hoşlanıyoruz. Grammy'yi alırken, ödül töreninde biri arkamdan, elleriyle gözlerimi kapattı, ‘‘Artık ağlama zamanı’’ dedi, o Madonna idi ve kasdettiği birlikte müzik yapma zamanımızın geldiğiydi. Birlikte gerçekleştirdiğimiz düet ise 11 Mayıs'ta piyasaya çıkacak. Şarkının adı da ‘‘Be carefull with my heart’’.