Gates, Spielberg ve Hawking’i çekmek isterim

Güncelleme Tarihi:

Gates, Spielberg ve Hawking’i çekmek isterim
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2004 22:42

Gazeteciliğe 1948’de başlayan Ara Güler, 56 yıldır fotoğraf çekiyor. Hayatının büyük çoğunluğunu evden uzakta, fotoğraf peşinde geçirmiş. 800 bin dialık fotoğraf arşivinin sahibi. Görsel tarih yazmayı kendine görev bilmiş. Dünyanın en ünlü insanlarını fotoğraflayan Güler kendi deyimiyle ‘imajinasyonu doğru’ üç insanın daha fotoğrafını çekmek istiyor: Stephen Hawking, Bill Gates ve Steven Spielberg.

Ara Güler, 1928’de İstanbul’da doğdu. Lise yıllarında sinema stüdyolarında çalıştı. Babasının aldığı Kinoks marka film oynatma makinesiyle evde film izlediği için, iki yıl devamsızlıktan sınıfta kaldı.

Rejisör ya da oyun yazarı olmak istiyordu. İstanbul Ünversitesi İktisat Fakültesi’ne kaydoldu. 1948’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Askerlikten sonra kendi deyimiyle ‘iktisatı boşverip sarı basın kartı aldı’. Hayat Dergisi’nde fotoğraf bölümü şefi olarak 1961’e kadar çalıştı. 1956’da Time-Life Yakın Doğu Muhabirliğini, 1958’de Paris-Match ve Der Stern dergilerinin Yakındoğu muhabirliğini üstlendi.

Aynı yıllarda, zamanın en büyük fotoğrafçılarından sayılan Henri Cartier-Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı’na katıldı. 1961’de yayınlanan Photography Annual, onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısı arasında saydı. Aynı yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği’ne (ASMP) kabul edildi ve bu kuruluşun tek Türk üyesi oldu. 1962’de Almanya’da, çok az fotoğrafçıya verilen ‘Master of Leica’ unvanını aldı.

1975’te ABD’ye giderek, burada Picasso’dan Dali’ye kadar birçok ünlüyü fotoğrafladı. Fotoğraflarının büyük bölümü bugün Paris’te Ulusal Kitaplık’ta, ABD’de Eastman Müzesi’nde ve Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu’nda, Almanya’da Köln Museum Ludwig’de bulunuyor.

Hayatı boyunca birçok unvan ve ödül alan Güler’e, Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Senatosu kararıyla ‘Onursal Doktora’ unvanı verildi.

Güler’le, babasından miras kalan ve şu anda kişisel müze ve atölye olarak kullandığı Galatasaray’daki apartmanın giriş katındaki Ara Cafe’de konuştuk.

Foto muhabiri olmaya nasıl karar verdiniz?

- Ben hiçbir şeye karar vermedim, kendiliğinden oldu. Sinemaya meraklıydım, liseyi bitirirken sinema stüdyolarında çalışıyordum. Babam bana Kinoks oynatma makinesi almıştı. O zaman ince filmler yoktu, hakikaten bildiğin büyük film. Onları alır evde oynatırdım. 1948’de Yeni İstanbul Gazetesi’nde foto muhabiri olarak çalışmaya başladım. O daha çok hoşuma gitti. İktisat Fakültesi’ne de devam ediyordum. Askerliğimi yaptıktan sonra Hürriyet’e girdim. Sonra Hayat mecmuası muhabiri oldum. İmza yetkili dört adamdan biriydim. Baktım İktisat Fakültesi’ni bitirmeye bir sene kalmış. İktisatı boşverip sarı basın kartı aldım. Foto muhabiri olmak beni daha çok tatmin etti. Hakiki tarzda foto muhabirliği gayet etkili bir şeydir. 1956’da

Time-Life’ın adamı oldum. Bir sene sonra Der Stern, Paris Match’ın muhabiri oldum. Dünyanın dört büyük gazetesinin muhabiriydim.

CÜPPE ÇOK HOŞUMA GİTTİ

Çalışma şekliniz nasıl?

En son Borneo Adası’ndaki kurukafa avcılarını yapıyorum. Maliyeti 40 bin dolara yakın. Beş bin kare çekmişimdir. Hindistan, Endonezya, Burma, Bengladeş çok enteresandır. Bunlar benim için fotoğraf cenneti sayılır. Bazı röportajlar bir günde yapılır ama bazıları çok sürer. 1958’de Gazeteciler Cemiyeti Birincilik Ödülü’nü aldığım röportaj bir ay sürmüştü.

Foto muhabiri yaşantınızın ne kadarı yollarda, ne kadarı evde geçti?

- Çoğu dışarda geçti. Gittiğim yerlere karım da benimle gelir. Korkunç İngilizce bilir. İngilizce sözlükleri tercüme etmiştir. 27-28 yıl önce evlendik.

YTÜ’nün verdiği unvan sizin için önemli mi?

- Türkiye’de bir şey olmak ya çok kolaydır, ya çok zordur. Benim hoşuma gitti. Bir devlet müessesesi, sen hizmet ettin diyor, senin farkına varıyor. Yalnız bir cüppe verdiler, çok hoşuma gitti.

Türkiye’de size yeterince değer veriliyor mu?

- Veriliyor, veriliyor, yeter bu kadar ilgi, bıktım. Turkcell’in reklamına çıktığımda, çöpçüler bile tanımaya başladı.

Ne için fotoğraf çekiyorsunuz? Dünyanın görsel tarihi oluşsun gibi bir kaygınız var mı?

- Bütün bunları çekiyoruz ya, aslında çok büyük iş yapıyoruz. Herkes devrinin tarihini yazar. Biz aslında görsel tarihi, insanların tarihini yazıyoruz. Eskiden tarihçiler, vakanüvisler vardı. Ama kendi düşündüğü gibi yazardı. Biz makineyle konuştuğumuz için, doğrunun aynasını, tıpkısını verebiliyoruz. En doğru tarih, foto muhabirleri, iyi kötü fotoğraf çekenler ve film yapanların tarihidir.

Herkesin bir tarzı var. Siz nasıl fotoğraflar çekiyorsunuz?

- Hayatın içinden bir parça koparmaya çalışıyorum. İnsanların yaşantısının içinde kurulan kompozisyonların anlam taşıdığı anda deklanşöre basışımdır benim fotoğraf çekmem. Dünyanın bir mazlum tarihidir. Hepsini birden toplarsan dünya tarihi yazılır.

Dijital fotoğraf...

- Ben bilmiyorum dijital fotoğraf, sevmiyorum da. Oyun geliyor bana.

Arşivinizin büyüklüğü nedir?

800 bin dia.

Bundan sonra fotoğrafını çekmek istediğiniz insanlar var mı?

- Dünyanın çekilmesi gereken meşhur insanlarını çektim.

Peki yeni meşhurlar?

Stephen Hawking, Bill Gates ve Steven Spielberg’i çekmek isterim. İmajinasyonu doğru adamlar. Spielberg çok mühim. Bill Gates’i çekmek istiyorum ama dünyanın en zengin insanı diye değil. Onun sayesinde her şey kayda geçebiliyor. Gates olmasaydı dünyanın kaydı olmayacaktı.

Bu kişilerin fotoğraflarını çekmek için girişimde bulundunuz mu?

- Bir girişimde bulunmadım, denk gelirse çekerim.

Dünyanın en iyi işini yapıyorum

‘İyi ki bu işi yapıyorum’, ‘Bu fotoğrafı iyi ki çekmişim’ dediğiniz anlar oluyor mu?

Tabii, dünyanın en iyi işini yapıyorum. Fotoğrafı elime alıyorum, nasıl çektiğimi hatırlıyorum, iyi ki çekmişim diyorum.

Genç fotoğrafçılara çok mesafeli duruyorsunuz. Onlara ne tavsiye edersiniz?

- Dediğimin yarısını anlamıyorlar. Ne yapayım. Herkes güneş çekiyor. Güneş her yerde doğup batıyor. Ben de güneş fotoğrafı çekmek istiyorum ama içinde yaşam olmalı, yaşam. Bu medeniyetler niye kurulmuştur, niye burada bir masa vardır? İnsanlar için. Her şey insanlar için yapılıyor. Fotoğraf da insanlar için, tarih de insanlar için.


Gençler sordu Güler yanıtladı


Sizi 56 yıl önce fotoğraf çekmeye iten duygu neydi?

Dilek Tunçay Elmacı

GÜLER: Fotoğraftan önce sinemayla ilgileniyordum. Montajdan seslendirmeye ve yıkamaya kadar, bir sinema yapıtının her aşamasında çalıştım. İnsan kameramanlıktan gelince, fotoğraf çekmek çocuk oyuncağı oluyor. Gazeteciliğe başlayıp röportaj yapmaya karar verdikten sonra, bir Rolleicord 2 aldım ve Yeni İstanbul gazetesinde çalışmaya başladım. ‘Eminönü Yağ İskelesi’nde İş Bekleyen Hamallar’ ve ‘Allah’ isimli fotoğraflarımı bu makineyle çektim. Böylece tiyatro, hikaye ve sinema geride kaldı ve hayatımda sadece fotoğraf oldu.

Sanatın her dalında yolun başında olan gençlere önerileriniz nelerdir?

Nüket Arıç

GÜLER: Uzun ve zor bir yol. Sabır ve azim lazım. Dünyayı, gidilen yeri anlamak ve bilmek gerek. İşin gerçeği, fotoğraftan çok para kazandığımı söyleyemem. Sanatı zengin olmak için yapıyorsan, yanlış yerdesin demektir. Zengin olmak için, tüccar falan olman lazım. Dünyaya bir şeyler katmaya çalışıp geriye yaşadığın döneme ait belgeler bırakacaksan, sanat doğru yerdir.

Profesyonel anlamda fotoğraf sanatçısı olabilmek için yola nasıl ve nereden başlamam gerekiyor?

Ece Simal

GÜLER: Fotoğrafçı, çok dolu olmalı. Sanatın her dalından anlayacak, çok okuyacak, hızlı karar verebilecek, zeki olacak, zevkleri gelişmiş olacak ve en başta kültürü olacak. Bunlar varsa, fotoğrafçı olur. Bir fotomuhabirinin, genel kültürünü artırması lazım. Dünyayı fark etmeli.

Duyguları çekmek isteseydiniz neyi/neleri çekerdiniz?

Çiğdem Bitek

GÜLER: Dünyadaki her şey insanlar içindir. İnsan yoksa, hayat da yoktur. Fotoğraf çekerken, içinde insan olmasına büyük özen gösteririm. İnsanın olduğu yerde duygu vardır.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!