Güncelleme Tarihi:
Sizin böyle fırlama bir tarafınız var, ama görüntünüzde de hep bir "eziklik" var, neden?
- Bunun sebebi hem mütevazı olmamdan kaynaklanıyor hem de Prestij Müzik’ten. O dönem Prestij’in böyle bir duruşu vardı. Ben de bu duruştan etkilenmiş olabilirim. İnsanlar bana ne diyorsa, onu yapıyordum. Mesela parlak elbise giymemi istiyorlardı. Gardırobum baştan aşağı parlak takımlarla doluydu.
Acıların çocuğu olmak ve kıroluk prim yapıyor diye sizin de öyle olmanızı mı istiyorlardı?
- Evet. Herkesin bir hikayesi vardı ve o hikayeler prim yapıyordu. Benden de acıların çocuğu olmamı istediler ama olamazdım ki. Çünkü benim mutlu, refah bir hayatım vardı. Kıroluk mevzusuna gelince, olamadım ve bu konuyu da hiçbir zaman üstüme alınmadım.
Ailenizle mi yaşıyorsunuz?
- Evet... EÄŸer ben onlarla yaÅŸamasaydım ya da hayatımda hesap vereceÄŸim kimse olmasaydı, böyle bir hayatım olmazdı. Düzgün bir hayatınızın olması için hem içinizde Allah korkusu olmalı, hem de bir büyüğünüzden korkmalısınız. Ben annemden, babamdan korkuyorum. Onlara layık olmak istediÄŸim için korkuyorum. Bugün ailem başımda olmasaydı, ben de hatalar yapar, kazandığım parayı yerdim. Â
Çapkınlık yapmak istediğiniz zaman ne yapıyorsunuz?
Sibel Can’la başrol oynadığınız "Papatya-Karabiber" filmi için neler söylemek istersiniz? Sizin ilk sinema filminizdi ama vizyona girmedi...
- Türker Bey (İnanoğlu) onu çektikten üç yıl sonra sadece kendi sinemasında gösterime soktu. Bu filmle ilgili güzel bir anım da var. Film, sessiz sedasız Boğaziçi Sineması’nda gösterime girdi. "Cennet Mahallesi"nin çekimlerinden çıkıp bu sinemaya, filmi izlemeye gittim. Salona bir girdim, içeride sadece bir kişi var. Gidip o bir kişinin arkasına oturdum. İlk yarı olunca, adam yanıma geldi ve, "Ağabey bu ne güzel bir film. Beni çok ağlattınız" dedi. Şaşırdım kaldım, dalga geçtiğini düşündüm. Ama ben ikinci yarıyı seyredemedim. Dizinin çekimleri için sete gitmem gerekiyordu.
Peki beÄŸendiniz mi?
- Çok güzel bir film değildi. Türker İnanoğlu, "Cennet Mahallesi"nin lezzetini yakalamak istedi. Çok da büyük para harcadı ama beğenmedi demek ki. Beğenseydi güzel bir gala yapar, filmi vizyona sokardı. Zaten film Türker Bey’in kendi sinema salonunda üç gün gösterildi, sonra kaldırıldı. Eğer galası yapılsaydı kesin 250 bin kişi tarafından izlenirdi.
Üç günde kaç kişi izledi, biliyor musunuz?
Girmedi mi? Sizde bir uÄŸursuzluk var o zaman...
- Bilmiyorum ki. Ama birkaç yıl önce senaryosunu okuduğum filmi daha beyazperdede görmedim. Bana teklif edilen filmler demek ki çekilip bırakılıyor. Arşiv filmleri çekiyorum ben. Kısmetse benim de bir filmim olur. Eğer Türker Bey bir daha film çekerse, oynamayı çok isterim.
Ve gelelim "kimseye güvenmiyorum" dediğiniz son albümünüze...
- Bu beni gençlikten olgunluğa taşıyan bir albüm. Hem fikir, hem yorum hem de müzik sound’u olarak çok iyi bir albüm yaptığıma inanıyorum. Ve öyle bir dönemdeyiz ki artık kimseye güvenilmiyor. Ben de kimseye güvenmiyorum. Bu Serdar Ortaç’ın bir şarkısı. İlk kez bir erkek vokale şarkı veriyor Serdar. Bu benim için çok önemli.
Son günlerde İbrahim Tatlıses’e sürekli sitem ediyorsunuz. Bu sitemin nedeni yeni veliahtı olarak Nihat Doğan’ı göstermesi mi? Çok mu gücünüze gitti bu?
- İbrahim Bey kendi şov programında beni veliaht ilan etti. Sonra çıktı başka birini söyledi, şimdi de Nihat Doğan’ı söylüyor. Veliaht bir tane olur, iki tane olmaz ki...
Demek ki sizden vazgeçmiş, olamaz mı yani?
- Olmaz tabi. Demek ki bu oyundu ve doğruyu söylemiyordu. Zaten benim böyle bir şeye ihtiyacım yoktu. Ben kimsenin veliahtı olmak istemedim, kimsenin yerinde de gözüm yok. Çıktı kendi söyledi, sonra fikir değiştirdi. Bütün bunlara ne gerek var? Ne yapmak isteniliyor? Onu hálá çok seviyorum. Sanatını örnek aldığım biridir. Ama özel hayatını örnek almıyorum, o ayrı.
- Almam. Bir röportajında İbrahim Ağabey, uyuşturucu kullandığını söylemiş. Çok yanlış! Bir sanatçının ağzından çıkacak kelimeler çok önem taşır. "Bak İbrahim Tatlıses dört yıl kullanmış, bırakmış. Ona bir şey olmamış. Ben de kullanır bırakırım, bir şey olmaz, istenildi mi bırakılıyormuş" şeklinde düşünenler olabilir, bu duruma özenen olabilir. Böyle örnek teşkil etmek olmaz. İyi bir açıklama olmamış. Neyse artık ben onun veliahtı olmak istemiyorum. Alişan olarak iddialıyım. İddialı olmasam onun albüm çıkardığı dönem kendi albümümü piyasaya çıkarmazdım.
Çok yakında evleniyorum
"Evlenirsem biterim" gibi bir korkum yok. Benim en çok istediğim şey çocuk. 40 yaşından sonra baba olmak istemem. Ben çocuğumla top oynamalıyım. 55-60 yaşında onunla top oynayacak enerjim olmaz ki. Nişanlandığım günden beri sevenlerim bana çok destek veriyor. Hepsi yuva kurmak istememi takdir ediyor. Sanat camiasında gidip de babasından kız isteyen başka biri var mı, yok. Herkes kendi arasında nişanlanıyor. Böyle bir şey yaptığım için kendimle gurur duyuyorum. Bendeki bu olgunluk, Sezin’le nişanlandıktan sonra gelişti. Sezin’i çok seviyorum. Yaşantısıyla tıpkı benim gibi. O da Mehmet Ali Erbil’in kızı ve istese çok şey yapar, dilediği gibi marjinal yaşayabilirdi. Ama o her zaman sade, sansasyondan uzak yaşamayı tercih etti. Biz birbirimize çok benziyoruz. O yüzden de bir arada olmaktan mutluyuz. Çok yakında da evleneceğiz. Sezin şu an ev işleriyle ilgileniyor. Ufak ufak evlilik hazırlıkları başladı.
Benim en büyük utancım belime silah takmamdır
Bugüne kadar sizi en çok utandıran şey nedir?
- Geçtiğimiz yıl Müjdat Gezen beni "Cennet Mahallesi"ndeki Aylin Kabasakal’ın doğum gününe çağırdı. Ben de o sırada atış poligonundaydım (Kendi ruhsatlı silahım vardı ve poligona gidip atış yapıyordum). Apar topar poligondan çıkıp, doğum gününün düzenlendiği kulübe gittim. Silahı da arabaya bırakmadım, belime taktım. Arabadan inince belimdeki silah görüldü ve hakkımda olmadık haberler çıktı. Beni en çok üzen de bu oldu. Zaten ruhsatım bitince bir daha yenisini çıkartmadım.
Silah hevesi nereden çıktı peki?
- "Aynalı Tahir" dizisinin çekimlerinde öğrenmiştim silah kullanmayı.
- Hiçbir zaman kötü amaçla kullanmadım ki. İnsanlar dizileri ciddiye almasın. Mesela "Cennet Mahallesi"nde metroseksüel şarkıcıyı canlandırdım diye söylemediklerini bırakmadılar. Oysa o bir roldü. Dolayısıyla o rolü canlandırdığıma hiç pişmanlık duymadım. Bugün olsa yine canlandırırım.
Röportaj: Sema DENKER