Güncelleme Tarihi:
ÇİFT SADE BİR TÖREN İLE EVLENMİŞTİ
Hamile kalınca diziyi bıraktı
Gamze Özçelik, geçen yıl evlendiği Uğur Pektaş’la ciddi sorunlar yaşadığı ve boşanacağı iddialarına son noktayı geçtiğimiz günlerde koydu, üç aylık hamile olduğunu açıkladı. Ancak söylemediği bir şey vardı: Sağlıklı bir hamilelik geçirmek istediği için “Arka Sokaklar” dizisinden ayrılmaya karar verdiği... ışte bu karar sonrası yapımcılar yeni bir komiser bulmak için arayışa girdi. Ve o isim çok geçmeden kesinleşti.
Çekimler bu ay başlıyor
Çağla Kubat’ın Elele dergisinin ağustos sayısına verdiği röportajda “Arka Sokaklar dizisine başlayacağım için çok heyecanlıyım. Orada sıkı bir komiseri canlandıracağım” demesi, akıllara kadro değişikliğini getirdi. Kısa bir araştırmanın ardından da gerçek ortaya çıktı. Kubat,
hamileliğini sakin bir ortamda geçirmek isteyen Özçelik’in yerine kadroya dahil edilmişti. Ünlü sörfçü, çekimlerine bu ay başlanacak yeni bölümlerde rol alacak.
BU HIRSI BİRAZ TÖRPÜLEMEM LAZIM
Rüzgar sörfünde kazandığı başarılara her yıl yenilerini ekleyen Çağla Kubat’ın hayatında şimdi bambaşka bir rüzgar daha esiyor: Aşk... Kendisi gibi sörfçü olan Jimmy Diaz sayesinde “ilk görüşte aşk”a inanmaya başladığını söyleyen Kubat, hayatının muhakemesini Elele’ye yaptı; çocukluğundan hayatının aşkına ve “hırs” problemine kadar her şeyi bir bir anlattı.
Hani bazı aileler vardır, “Bizim kız bir numara olacak, her alanda başarıya koşacak” derler ve öyle çalıştırırlar çocuklarını, seninkiler de öyle miydi?
- Benim ailem çok çalışkandır aslında, önce onu söylemeliyim. Babam inşaat mühendisi, annem üniversitede öğretim görevlisi... Akademisyen olarak yükselme dönemini onunla birlikte yaşadım: Yardımcı doçentlik, doçentlik... Çok çalışan bir anne modeli vardı karşımda. Bana bir gün bile “ders çalış” demediler, hiçbir baskı görmedim. Onlar çok çalıştığı için küçüklüğümden beri bir hayat biçimi olarak gördüğüm tek şey evde çalışılmasıydı. Hatta anneanne ve dedem de öyleydi. Onların da bir mimarlık şirketleri vardı, sürekli proje yaparlardı. Evde gördüğüm tek şey şuydu: Hafta içi çalışılır, hafta sonu da spor yapılırdı. Birlikte tenis oynarlardı, sörfe zaten ailece başladık, kayağa giderdik...
Hareketli bir çocuktun herhalde...
- Çok... Beni ağaçların üzerinden toplarlardı. Kafamı gözümü yarardım hep... Evdeki merdivenleri teker teker inmezdim, koşup en üstten atlardım. Hep yeni sporlar keşfederdim. Mesela rollerblade’e ilk merak salanlardanım. Sürekli yeni hareketler denerdim. Bacaklarımdan yara eksik olmazdı!
BAŞARISIZLIĞIMDAN MUTLU OLANLAR VAR
Seni erkeklerin rekabetçi olduğu alanlarda kariyer peşinde koşarken görüyoruz hep. Bu bir kadın olarak başkaldırı mı, yoksa meydan okuma mı?
- Sörfe 15 yaşında başladım. Daha önce de basket oynuyordum ve dolayısıyla etrafımda hep erkekler vardı. Ama bunu rekabet amaçlı yapmadım. Tabii makine mühendisliğinde “Sadece güzel değilim, kafam da çalışır” durumunu kanıtlama duygusu çok vardı. “Bu kız nasıl girmiş bu bölüme, bitirebilecek mi acaba” gibi bir bakış hissediyordum çünkü... Özellikle de sarışınsanız! Yine de başarının anahtarı rekabet duygusu değil, detaycılığım.
Hırs var mı peki?
- Çok fazla hırsım var, evet. ıkincilik kesinlikle kaldırabildiğim bir şey değil. Bunu yenmem gerektiğini biliyorum. Gerçi çocukken daha kontrol edilemez durumdaydım, çok parçalardım kendimi. şimdi ise ikinciliğin, üçüncülüğün başarısızlık olmadığını, hayatın bir parçası olduğunu kabullenmeye uğraşıyorum. Elimden geldiğince bunu törpülemeye, kendi içimde gidermeye çalışıyorum.
Hırs ile sporda başarı arasında bağlantı kuruyor musun?
- Kesinlikle... Hatta ben hırslı insanların yarışabildiğine ve şanslarının olabildiğine inanırım. Çünkü o kadar önemsiyorsunuz ki birinci olmayı, bunun için her türlü çalışmayı yapıyorsunuz. Hırssız olanlara baktığınız zaman hep orta seviyelerde kaldıklarını görüyorsunuz. En üste çıkmak için hırs gerekiyor ama bu çok zor bir şey.
Sürekli başarı isteği, başkalarından farklı olduğunu kanıtlama arzusundan kaynaklanabilir mi?
- Herkesten farklı olmaya çalışmıyorum, çünkü o başarıyı kendi içimde yaşıyorum. Kimseye kendimi kanıtlamak gibi bir derdim de yok. Kendimle yarışıyorum. Tabii insanlar bir süre sonra başarıdan rahatsız olmaya başlıyorlar. Senin çok başarılı olmanı istemeyen bir sürü insan çıkıyor. Senin başarısızlığınla mutlu olanlar var. Bu insanların enerjisi bazen beni korkutuyor.
SPONTANE YAŞAM BANA GÖRE DEĞİL
Aşırı planlı programlı, disiplinli yaşayan birisin. Canın hiç mi istemiyor şöyle spontane bir şeyler yapmayı, dağıtmayı?
- Çok doğru, bu da benim savaştığım yönlerimden biri. Spontane yaşam hiç bana göre değil. Hayatımdaki en küçük değişiklik bile beni rahatsız edebiliyor. Aslında hayattaki şartlar çok çabuk değişebiliyor, biraz spontane olmaya alışmak lazım. Ama benim karakterim buna uygun değil, çok seviyorum organize olmayı... Sadece iş konusunda değil, her anlamda böyleyim. Kafamda bir plan yapınca ve o olmayınca çok sinirleniyorum. Sinemaya giderken bile aynı şey geçerli! Bir filme belli bir saatte gitmeye karar vermişsem ve o filme bilet kalmamışsa deli olurum mesela!
Peki ne zaman başladı bu “aşırı düzenli olma” durumları?
- Tam olarak hatırlamıyorum ama sanırım lise yıllarıydı. Hem derslerde iyi olmaya hem de aynı anda birkaç sporu başarıyla yapmaya çalışmak için organize olmak, zamanı iyi kullanmak şarttı...
Hep çalışıyorsun ama insanlar “Oh ne güzel, Alaçatı’da sörf yaparak hayatını geçiriyor, keşke biz de öyle olsak” diyorlar. Hakikaten dışarıdan göründüğü kadar güzel mi hayatın, seni mutsuz eden yanları yok mu?
- Herkes sanıyor ki ben Alaçatı’da yaşıyorum, zamanımın çoğunu sörfle geçiriyorum. Oysa ben orada hiç tatil yapmıyorum. Hiçbir şey yapmayarak, düşünmeyerek tatil yapmayalı herhalde 5-6 sene olmuştur. Kış sezonunda televizyonda çalışıp, sonra Alaçatı’da antrenmana başlıyorum. Ama bunları çok severek yapıyorum. Hem sörfü hem de canlı yayını...
Canlı yayın spontane olaylara çok açık bir iş aslında ama sen düzeni seviyorsun. Bu bir ikilem değil mi?
- Rüzgar sörfünde yarışmak da öyle bir şey aslında, önüne her şey çıkabilir, anında ve doğru karar vermen gerekir. Kendime seçtiğim işlerin ortak özellikleri bu galiba. Yarış ve canlı yayın dışındaki tüm zamanlar planlı ve programlıyım. Sanırım bu düzeni canlı yayın ve yarışlardaki spontanelik dengeliyor.
ARKA SOKAKLAR’IN YENİ KOMİSERİYİM
Sörfe daha ne kadar devam edeceksin?
- Kendime 5-6 sene daha veriyorum. Sörf dayanıklılık ve deneyim isteyen bir spor, o yüzden en verimli olduğun yaşlar 30-40 arası. Ben de en iyi zamanlarıma girdim, bu yılları en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum. Fakat televizyonu çok özledim. Ağustos ayında çekimlerine başlayacağım “Arka Sokaklar” dizisi nedeniyle çok heyecanlıyım.
Rolünüz ne olacak?
- Sıkı bir komiseri canlandıracağım. Ayrıca bu kış sörf okulu açmayı planlıyorum Bodrum’da. Henüz belediye başkanıyla görüşmedim, ama sponsorumu buldum ve en büyük dileğim okul açmak. Sörfü bıraktıktan sonra yeni sörfçüler yetiştirip, yarışa kitleler halinde gitmek istiyorum. Çünkü Türkler’in bu sporda çok başarılı olacağına inanıyorum.
Sürekli güneşin altındasın, çok yanmışsın. Cildini korumak için ne yapıyorsun?
- Tabii ki güzel şeylerin kötü tarafları da var. Çok fazla krem süremiyorum. Çünkü özellikle yarışlarda board’ın üstüne akıyor ve kayıyor. Ayaklarımın altı, ellerim kaymaya başlıyor, o zaman da yarışamıyorum. Çok yanıyorum, lekeleniyorum ve muhtemelen erken yaşlanacağım ama bunun yanında çok keyifli bir hayatım var.
YELKENLE BAŞLAYAN BİR AŞK ÖYKÜSÜ
Bu keyifli hayatının içinde erkek arkadaşın Jimmy Diaz ne kadar alan kaplıyor peki? Birlikte misiniz hâlâ?
- Evet, birlikteyiz...
Nasıl tanıştınız Jimmy’le, merak ediyorum...
- Jimmy, bir yelken tasarımcısı, aynı zamanda da yarışçı. şu anda dünya beşincisi. Ben iki yıldır dünya şampiyonasını takip ediyorum, o ise iki yıldır sakatlığından dolayı katılamıyordu. Bu sene geri döndü ve Kore’deki şampiyonada tanıştık. Jimmy çok önemli bir markanın yelkenlerini tasarlıyor ayrıca. Tanışmamız biraz da bununla ilgili. Ben o markanın yelkenlerini kullanıyorum. O markayı tercih etmemin sebeplerinden biri, Türkiye’nin renklerini taşımaları: Kırmızı-beyaz. Bu markanın tasarımcısının Jimmy olduğunu biliyordum, hem tanışmak hem de yelkenimle ilgili birkaç soru sormak için Kore’de onu gördüğüm zaman yanına gittim. Sağ olsun, 5-6 gün boyunca çok yardımcı olmuştu. Yani yelkenle başlayan bir aşk bu aslında!
Peki burada mı yaşıyor?
- Yurt dışında yaşıyor. Aslında belli bir yeri yok demek daha doğru olur. Board firmasıyla da çalıştığından, ürünleri test etmek için çok fazla seyahat ediyor. Amerika’daki Virgin Adaları’nda doğmuş. Annesi Arubalı, babası Kolombiyalı. 12 yıl ıspanya’da yaşamış. ışin açıkçası kendini bir yere ait hissetmiyor. O yüzden bu kadar çok seyahat ediyor. Bu aralar benim yüzümden sık sık Türkiye’de kalıyor. Bana yarışlarımda da çok yardımcı oluyor.
Jimmy bir orada, bir burada... Özlemiyor musun onu?
- Sık sık görüşüyoruz aslında. Birlikte yarışlara gidiyoruz... Hem dip dibe yaşamamak, özleyebilmek daha güzel bence...
DAHA ÖNCE KİMSEYİ JIMMY KADAR SEVMEDİM
Nasıl ilerleyecek ilişkiniz, mesela evlenmeye kalksanız? Var mı böyle bir niyet?
- Bu benim için çok ciddi bir ilişki. Onun için de... Ben hayatımda hiç kimseye Jimmy’e aşık olduğum gibi olmadım.
Bu aşkı doğuran sebeplerden biri aynı işi yapmanız, benzer hayatlar yaşamanız mı acaba?
- Biz Jimmy ile birbirimize inanılmaz derecede benziyoruz. Onu tanımadan önce, ünlü ve başarılı sörfçülerin geçmişlerini aşağı yukarı bilirken, Jimmy aralarında en çok dikkatimi çeken isimdi. Çünkü o da elektronik mühendisliği okumuş. Aynı zamanda mesleğiyle sörfü birleştirmiş. O da benim gibi birçok işi birlikte yapıyor. Hem mühendis, hem yelken tasarımı yapıyor, hem yarışıyor... Ben 16 Kasım’da doğdum, o 17... Her şeyimiz o kadar benziyor ki... Çok iyi anlaşıyoruz her konuda.
ARTIK İLK GÖRÜŞTE AŞKA İNANIYORUM
Yavaş yavaş mı aşık oldun?
- Hayır, aksine ilk gördüğümde çok etkilendim. Hiç böyle bir şey yaşamamıştım hayatımda, çünkü normalde hep önce arkadaş olurum, yavaş yavaş gelişir aşk. Bu kez öyle olmadı. Artık ilk görüşte aşka inanıyorum.
Yurt dışında onunla birlikte yaşamaya yanaşır mısın?
- Ben yurt dışında yaşayamam. Belki kısa süre için kalabilirim, fakat Türkiye benim için çok önemli, başka bir ülkede yaşamak istemem. Hem ülkemi çok seviyorum hem de kendimi buraya ait hissediyorum. Jimmy’nin kendini çok fazla ait hissettiği bir ülke yok, o nedenle burada yaşamayı düşünebilir gibi geliyor bana... Türkçe öğrenmeye başladı zaten... Burayı, insanları çok seviyor, burada çok mutu olabilir. Tabii ömrü adada geçmiş, ıstanbul’a ayak uydurması zor. Ama Alaçatı gibi bir yer olursa hem işlerini sürdürebilir, hem alışmakta zorlanmaz hem de Türk sörfü için iyi olur! Bakalım neler olacak...