G.O.R.A.’yı korsanlara karşı bir dedektif ordusu korudu

Güncelleme Tarihi:

G.O.R.A.’yı korsanlara karşı bir dedektif ordusu korudu
Oluşturulma Tarihi: Şubat 27, 2005 01:23

Geçen yıl Amerikan Film Akademisi, Baba II ve Baba III gibi filmlerde oynamış 70 yaşındaki aktör Carmine Caridi’yi üyelikten attı. Çünkü Caridi, Oscar almak isteyen film yapımcılarının, evlerinde seyredip değerlendirsinler diye Akademi üyelerine yolladığı ‘screener’ adı verilen film kopyalarını korsanlara vermekle suçlanıyordu. Bu emektar oyuncunun, Russell William Sprague adında bir korsana postayla ‘Son Samuray’, ‘Matrix Revolutions’ ve ‘Dünyanın Uzak Ucu’ gibi DVD değeri milyonlarca dolar eden filmleri yolladığı ortaya çıkmıştı.

Korsanların bu noktadan sonraki macerasını kolayca izleyebiliriz. Bu ‘screener’ muhtemelen Rusya veya Ukrayna’da bir fabrika ölçeğiyle çoğaltılmış, Türkiye’ye bavul ticaretiyle girmiş, sokağınızdaki seyyar satıcının tezgahında bir kartonet biçiminde sergilenmeye başlamış, ‘Son Samuray var mı?’ diye sorduğunuzda seyyar satıcı biraz ötedeki bir otomobilin bagajından bir DVD çıkararak elinize tutuşturmuştur: 2.5-3 YTL’ye.

Bu yöntem, korsanların film endüstrisinin ta içine sızarak çalışabildiğini gösteriyor. Türkiye’de de bu tür olaylar oluyor. ‘O Şimdi Asker’ filminin montaj kopyalarının korsan piyasasına çıkması gibi. Tabii çok daha kolayı da var: Sinema salonunda küçük bir kamerayla çekmek en sık rastlanan yöntem.

ARADA TATLISES’İN CD’SİNİ DE KURTARDILAR

Türkiye’nin hasılat rekortmeni G.O.R.A.’yı korumak için, filmin sahibi BKM şirketinin aldığı önlemler, korsanların nasıl çalıştığını gösteriyor. BKM, korsanları izlemekle görevli AMPEC adlı şirketten yardım almakla kalmadı, bir hukuk bürosuyla ve özel güvenlik şirketiyle (GGA-Gez Göz Arpacık) anlaştı. Film, ses stüdyosundan montaja eskortlu arabalarla yolculuk etti. Vizyona çıktığı sırada sinema salonlarına gizli müşteri yollanarak hem kamerayla filmi çekenlerin olup olmadığı, hem de bilet satışları denetlendi, noter huzurunda sayımlar yapıldı. Emniyet’le işbirliği yapılarak ihbarlar değerlendirildi. Sadece İstanbul’da yapılan 121 baskında 1 milyon 190 bin 916 G.O.R.A. kartoneti ve birçok CD yazıcı yakalandı. İzmir, Ankara, Diyarbakır, Düzce, İzmit, Muğla, Konya, Adana gibi yerlerde de baskınlar yapıldı; hatta bir baskında G.O.R.A kartonetinin yanı sıra tesadüfen İbrahim Tatlıses’in son albümünün kopyaları da bulundu. BKM çalışanları filmin vizyona girdiği bayram süresince soluk almadan çalıştıklarını anlatıyor. O kadar ki, AFM Sinemaları Genel Müdürü Mehmet Altıoklar, G.O.R.A.’nın gişedeki büyük hasılat başarısında bu mücadelenin de bir payının olduğuna inanıyor.

PERVASIZ KORSANLAR İNSANI NASIL ÇILDIRTIR?

Tabii her filmin korunmasına G.O.R.A. kadar emek ve bütçe harcamak mümkün değil. Çoğu zaman, film dağıtımcıları, DVD yapımcıları, sinema salonu sahipleri; seyyar tezgahları, korsan ürün satan dükkanları çaresizce seyretmek ve öfkelerini içlerine akıtmak zorunda kalıyor. Korsanlar da sanki onları kışkırtmak ister gibi pervasız. Warner Bros. Türkiye Genel Müdürü Haluk Kaplanoğlu, şirketinin bulunduğu caddedeki bir tezgahta kendisinin henüz sinemalara yeni getirdiği bir filmin korsan DVD’lerini her sabah görmek zorunda kaldığını anlatıyor: Bu tezgaha birçok kez baskın yapıldığı halde, adam hep aynı yerde yeniden beliriyor.

Türkiye’ye düşük bütçeli, az sayıda seyircisi olan ilginç Avrupa ve Asya filmlerini getiren Bir Film’in sahibi Tunç Şahin’in durumu da zor. Kadıköy’de raflarında korsan DVD satan bir dükkanın vitrininde kendi yaptırdığı Türkçe film afişini görünce başından aşağı kaynar su dökülüyor. ‘Bir defasında dükkandan içeri girdim, nazik bir şekilde ‘Kardeşim, tamam, anladım, size bir şey demiyorum, ama hiç değilse film birkaç gün sinemalarda gösterilsin de ondan sonra satarsınız’ demek istedim. Dayılandılar, kendimi zor dışarı attım’ diye anlatıyor.

DVD geliri ABD’de gişeden daha fazla

2003’te ABD’de büyük film stüdyoları, gelirlerinin yüzde 63’ünü DVD satışlarından, yüzde 21’ini gişe hasılatından elde etti. Bütün büyük şirketler, bu işle uğraşan ‘ev eğlencesi’ bölümlerini geliştirdi. Sadece yeni filmler değil üstelik. Eski filmler de yeniden süt veren yaşlı ineklere dönüştü. Geçen yıl Sony, MGM stüdyolarını almak için 5 milyar doları gözden çıkarırken nedeni DVD’ydi. Çünkü MGM artık film yapmıyor ama 4100 filmlik arşivi herkesin ağzının suyunu akıtıyor.

Türkiye’de ise DVD’nin (digital versatile disc) yanı sıra hálá VCD (video compact disc) üretim ve satışı sürüyor. VCD, dünyada Türkiye dışında sadece Kore gibi bazı Uzakdoğu ülkelerinde üretiliyor. Türkiye’de DVD ve VCD üreten firmaların en büyükleri Palermo ve Tiglon.

ABD’de bir DVD 10-15 dolar, Avrupa’da 10 Euro gibi fiyatlara satılmasına karşılık Türkiye’de daha yüksek bir fiyatla (indirimdeyse 9.9 YTL’den başlıyor, 25 YTL’ye kadar çıkıyor) karşılaşıyoruz. DVD yapımcısı Palermo şirketinden Orhan Meriç bunu, Türkiye’de DVD’lerin ABD’ye göre çok daha az satılmasına ve birim başına maliyetin yükselmesine bağlıyor. Firmaların lisans bedeli, dublaj (Türkler filmleri Türkçe seyretmek istiyor) gibi giderleri de var.

Yüksek fiyat ve korsana rağmen DVD piyasası hızla büyüyor. İlk yıllarda yılda 20 film çıkarken, artık ayda 60-70 film çıkıyor. 25 bin satan DVD’ler oluyor. Ürünler de çeşitleniyor. Örneğin eski Türk filmlerinin DVD’leri bile çıkmaya başladı.

Mafya sayesinde büyüyen dev Bollywood

Türkiye’de Hint filmi görmüyoruz; en az 3 saat sürdükleri için seansların azaltılmasına neden olduklarından bu filmler ithal edilmiyor. Ancak film ve bilet sayısıyla Amerikan film endüstrisinin bile önünde olan Hint sineması, benzersiz bir fenomen. 1 milyar 100 milyon nüfusa sahip Hindistan’da televizyonun fazla gelişmemiş olması, yıllarca sinemanın en ucuz eğlence olarak kalmasını sağladı. 1931’den itibaren Bombay kenti sinemanın merkezi oldu ve ‘Bollywood’ adını buradan aldı. Manjunath Pendakur’un ‘Popular Indian Cinema’ adlı kitabına göre (2003), film üretim ve dağıtımı, Hollywood’daki stüdyo sisteminin sağladığı istikrarlı finansmanın tersine, girişimci sermayeye dayalı. ‘Girişimci sermaye’ kara para aklayanları anlatmak için kullanılan nazik bir benzetme. 1998’e kadar Hint hükümetinin sinemayı yasal bir sektör olarak görmemesi, mafyanın bu alana bulaşmasına neden oldu. 1998’deki düzenlemelerden sonra sektör kendine yasal fon bulma imkanına kavuştu. 2001’de Hindistan Sanayi Kalkınma Bankası, 14 Bollywood prodüksiyonuna 13.5 milyon dolar kredi vererek film işine giren ilk banka oldu.

Mahkemeler bile uzun süre korsanlara zavallı seyyar satıcı gözüyle baktı

Film sahipleri korsanlara karşı güçlerini birleştirmiş durumdalar. Hollywood’un en büyük stüdyolarının birliği Movie Picture Association (MPA) bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de filmlerinin haklarını korumak için AMPEC adlı bir şirket kurdu. AMPEC’in üyeleri arasında Türk film şirketleri de var. AMPEC’i sinema seyircileri, film başlamadan önce perdede beliren uyarıdan tanıyor: 212-227 37 29 numaralı telefon, AMPEC’in ihbar hattı. Salonda birisi filmi kamerayla çekiyorsa, ihbar etmeye davet ediyor sizi. 10 milyon lira para verip girdiğiniz bir salonda, başkalarına aynı ürünü 2 milyona satacak birinin bulunması pek hoş karşılayacağınız bir durum değil.

AMPEC Genel Müdürü Nilüfer Sapancılar geçen yıl mart ayında çıkan ve fikri mülkiyet haklarını koruyan yeni yasadan umutlu. Bundan önceki 2001 tarihli yasadan uygulamada iyi sonuçlar alınmış değil. Hatta 2001-2004 arasında hiçbir korsan gerçek bir ceza almamış. Bu dönemde korsan satış o kadar patlamış ki, Uluslararası Fikri Mülkiyet Kurumu IIPA, 2004 Türkiye raporunda Türkiye’yi ‘İzlenecek Ülkeler’ listesinde tutulmasını tavsiye ediyor. Bu listede Bolivya, Şili, Estonya, Macaristan, Peru, Romanya, Suudi Arabistan, İspanya, İtalya gibi ülkeler var.

İLK CİDDİ KARARLAR YENİ ALINDI

2001 yasasında korsanlara 50-150 milyar lira para cezası ve 2-6 yıl hapis öngörülüyordu. Ancak yargıda bu cezaların çok yüksek olduğu yolunda bir inanış vardı ve korsan satıcılara ‘zavallı, sokakta ekmek parası kazanmaya çalışan insanlar’ olarak bakılıyordu. Mart 2004’te çıkan yasada suçlar ve cezalar ayrıştırıldı. Para cezaları 5-250 milyar lira, hapis cezaları 3 ay-6 yıl arasında kademelendirildi. Korsanlığı sadece satış düzeyinde yapanların cezaları alt sınırdan başlıyor ama işi üretim tesisi kurmaya kadar götürenlere ve sahte bandrol üretenlere en ağır cezalar uygulanabiliyor. Fikri Mülkiyet Hakları mahkemelerinin sayısı gittikçe artıyor ve hakimlerin yeni yasa doğrultusunda eğitimi de sürüyor.

Nilüfer Sapancılar, korsanların VCD’ler ilk çıktığı dönemde hep aynı soyadı taşıyan, büyük kentlere göç etmiş insanlar arasından çıktığını ama zamanla işin organize hale geldiğini anlatıyor: ‘En büyük savaşımız korsanlığı bir suç, bir hırsızlık olarak kabul ettirme savaşı. Satın alan kişilerin bir yerde kendi cebini düşünmesi doğal, ama toplumun genelde bunu bir suç olarak görmesi gerekiyor. Niçin çalıntı cep telefonu ucuzsa, korsan DVD de ondan ucuz.’

Yasanın değişmesiyle, Aralık 2004’te ilk ciddi kararlar da gelmiş: İkisi Ankara, biri İzmir’de üç dava sonuçlanmış, birisinde 50 milyar, diğerlerinde 60 milyar lira para cezasına hükmedilmiş. Çünkü bu davalara yol açan baskınlarda, sadece bol miktarda korsan DVD ve CD değil, bunları çoğaltmaya yarayan CD yazıcılar da bulunmuş.

KORSANA KARŞI MÜCADELE (1988-2004)

Araştırma sayısı: 6.463

Baskın sayısı: 2.450

Ele geçirilen DVD: 109.810

Ele geçirilen VCD: 1.865.414

Açılan dava: 2.192

Devam eden dava: 1.142

Alınan karar: 781

Kaynak: AMPEC
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!