Güncelleme Tarihi:
Bu yıl Cannes Film Festivali’nde gösterilen ‘Moonrise Kingdom’ ve ‘Beasts of the Southern Wild’dan sonra önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan ‘For Ellen’ ve ‘What Maisie Knew’ adlı filmler de aynı özelliği taşıyor.
Fransa’da iki hafta önce vizyona giren ‘Du Vent Dans Mes Mollets’ye gelince... Yönetmen Carine Tardieu’nün ikinci filmi olan ‘Du Vent Dans Mes Mollets’de Agnes Jaoui, Denis Podalydes, Isabelle Carre, Isabella Rossellini ve Judith Magre gibi üstün oyuncular rol alıyor. Filmin kalbindeyse 500 oyuncu adayı arasından seçilen çok yetenekli iki küçük oyuncu Juliette Gombert ve Anna Lemarchand görülüyor.
1981 yılının Fransa’sı. Elbiselerini çıkartmadan okul çantasıyla uyuyan dokuz yaşındaki Rachel, büyükannesiyle aynı odada yaşıyor. Yan odada Tunus’tan kaçmak zorunda kalmış ve hayattan yorulmuş bir anneyle (Agnes Jaoui), Nazi kamplarından kaçmış bir baba (Denis Podalydes) var. Yatak odasında okunan kitap ve komodinin üzerinde duran kornişon kavanozu ise tutkunun mazide kaldığının göstergeleri...
Gladstein ailesinin mutsuz, hüzünlü eviyle okulu arasında mekik dokuyan Rachel, bir doğumgünü partisi düzenliyor ve sadece tek bir arkadaşı, Valerie geliyor. Birbirlerinden çok farklı olan bu iki kız çocuğu kısa zamanda en iyi arkadaş oluyorlar. Valerie’nin hayat dolu annesi Catherine’in (Isabelle Carre) evli olmaması Rachel’in annesinin dikkatini çekerken, baba da zaman içinde Catherine’e farklı bir gözle bakmaya başlıyor...
Her şeyden önce bir arkadaşlığın, bir dostluğun hikayesi olan ‘Du Vent Dans Mes Mollets’de anlatılan çocuklukta her şey oyundan, eğlenceden ibaret değil. Ölümden korkan kız çocuğu, zor, otoriter annesiyle endişeli ailesine rağmen mutluluğun ve özgürlüğün peşinden gitmek istiyor.
‘Du Vent Dans Mes Mollets’ filmiyle zaman zaman seyircilerini güldüren Carine Tardieu hayatın zalimliği karşısında, beklenmedik anlarda, seyircilerini gözyaşlarına da boğabiliyor... Tardieu’nün filminde şaşırtan, güzel diyaloglara rastlandığı gibi kadınların birbirleriyle olan ilişkileri, özellikle de kız çocukların anneleriyle olan ilişkisi başarıyla anlatılıyor.
Paris’te 8 Haziran akşamı yapılan filmin prömiyerinde rolünün hakkını veren büyük oyuncu, büyük sanatçı (oyuncu/yönetmen/şarkıcı) Agnes Jaoui, ‘Du Vent Dans Mes Mollets’nin çok güzel bir film olduğunu ve filmin kendisini oldukça duygulandırdığını söyledi. Üç ay sonra sıra Fransız sinemaseverlerde. Bundan sadece iki hafta önce Fransa’da vizyona giren ‘Du Vent Dans Mes Mollets’ mütevazi bir bütçeye sahip olmasına rağmen iki haftada 327 bin 821 seyirciye ulaştı...
III. Richard’ı nasıl oynardınız?
Bir kalleşi, bir alçağı oynayacaksınız. Nasıl oynarsınız? Rolünüzün hakkını nasıl verirsiniz? Bahsettiğimiz kalleş adamsa tarihin sayfalarından gelen III. Richard. Dudağınızdan çıkan her kelimeyi William Shakespeare yazmış ve bu rolü onun tiyatrosunda, Shakespeare’in Londra’daki Globe tiyatrosunda oynuyorsunuz...
Eğer adınız Mark Rylance ise o zaman III. Richard’ı oynarken haşin ve gaddar bakışlarla, kükreyen bir tavırla oynamazsınız. Siz Mark Rylance’sanız zaman zaman öfkelenseniz de, sizin III. Richard’ınız diğer hainlerden daha farklıdır, daha yumuşaktır. Hatta sizin III. Richard’ınız kekeler bile...
Sahneye adımını attığı andan itibaren yok etme arzusuyla yanıp tutuşan bir III. Richard yok Globe sahnesinde. Sesini yükseltmeden seyircilerini esir alan Mark Rylance, yedi yıl sonra geri döndüğü Globe sahnesinde bu rolle yine unutulmayacak bir oyunculuk sergiliyor. 8 Ekim’e kadar sahnelenecek olan III. Richard’da bütün rolleri erkek oyuncular canlandırıyor.
SENEGAL’İN GURURU LOUVRE’DA KONSER VERECEK
Grammy ödüllü Youssou N’Dour dünyanın en içli seslerinden birine sahip. ‘7 Seconds’ şarkısıyla tanıdığımız Senegalli müzisyen Afrika kıtasının en çok tanınan ve belki de en çok sevilen sanatçısı... Büyük müzisyenin ülkesi Senegal’de bu yıl halk, sokaklara dökülüp isyan ederken, protesto edilen 85 yaşındaki Cumhurbaşkanı Abdoulaye Wade üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilmek için kolları sıvadı.
Geçen ilkbahar, ülkesini bulunduğu darboğazdan kurtarmak için cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan 20 kişi arasında en çok dikkat çeken ve konuşulan isim yine Youssou N’Dour olmuştu. Nisan ayında Senegal’in turizm ve kültür bakanı olan N’Dour’un müziğine gelince...
Yönetmenliğini Elizabeth Chai Vasarhelyi’nin yaptığı 2008 dokümanteri ‘Youssou N’Dour: I Bring What I Love’nin konusu tahmin edebileceğiniz gibi Youssou N’Dour. Bu dokümanter ve dokümanterin CD’sinde yer alan şarkılardan ‘I Bring What I Love’ ve ‘New Africa’ öne çıkan şarkılar... Senegalli yorumcunun 2011’de sadece Senegal’de piyasaya sürülen ama henüz batı ülkelerine ulaşmayan yeni albümünün adı ‘Mbalakh Dafay Wakh’.
Ve eğer Paris’te yaşıyorsanız o zaman N’Dour’un 29 Eylül’de Louvre Müzesi’nin İslam Sanatları kanadının açılışında vereceği konseri kaçırmayın. Louvre Müzesi büyük yorumcuyu ‘İslam’ın toleranslı, diyalog yanlısı ve ötekine saygı duyan diğer yüzünü temsil ettiği’ için seçtiklerini söyledi...
UZAK MESAFELERE RAĞMEN KURULDU
Purity Ring
2010 yılının sonları. Kanada’dayız. Halifax, Nova Scotia’dan 21 yaşındaki prodüktör, müzisyen Corin Roddick kendisinden bin 200 kilometre uzakta, Montreal’deki Megan James’e(24) işbirliği teklifi götürüyor. Kıyafetlerle uğraşan ve ilhamını Yohji Yamamoto’yla Rei Kawakubo’dan alan Megan, teklifi kabul ediyor ve Purity Ring grubu kuruluyor.
Temmuz ayının sonundan beri electropop müziği hayranlarının büyük keyifle dinledikleri Purity Ring grubunun ilk albümü ‘Shrines’ adını taşıyor. Megan’ın genç vokallerinin Corin’in müziğiyle birleştiği zaman arka fonda keyifle çalan electro pop/R&B müziği bir çok müzikseveri memnun edecektir. Sesi biraz açıp Megan’ın yazdığı sözleri dinlemeye başladığınız zamansa farklı, hatta biraz karanlık bir rüya aleminde olduğunuzu hissediyorsunuz...
‘Shrines’ albümündeki şarkılarda aşk ve anatomiden bahsediliyor. Melodi ve nakaratsa hep başköşede. Purity Ring’i dinlerken farklı bir geleceğin müziğini dinlediğinizi düşünebilirsiniz. ‘Shrines’ albümünün en iyi şarkısıysa ‘Fineshrine’.