Fransız moda tapınağına giren ilk İtalyan rahip

Güncelleme Tarihi:

Fransız moda tapınağına giren ilk İtalyan rahip
Oluşturulma Tarihi: Haziran 23, 2007 00:00

Geçen hafta Milano’da 63 yaşında ölen İtalyan tasarımcı Gianfranco Ferre, modanın büyük bir dönüşüm geçirdiği, hazır giyim sayesinde bir endüstri haline geldiği dönemin önemli isimlerinden biriydi. İtalyan modasını Fransız modasıyla yarışacak hale getiren kuşağın üyesiydi aynı zamanda. Giorgio Armani, onun arkasından "Birbirimizi yıllardır tanırdık çünkü kariyerlerimiz İtalyan modası için çok özel bir anda başladı" derken, bundan söz ediyordu.

Gianfranco Ferre, doğumundan ölümüne kadar tam bir Milanolu’ydu ve bu kenti moda açısından Paris düzeyine çıkartan birkaç kişiden biriydi. 1944’te doğan Ferre’nin gelecek planları arasında modacı olmak yoktu. Milano Politeknik Üniversitesi’nden mimar olarak mezun olmuştu. "Boş bir alanı giydirmekle bir insanı giydirmek arasında o kadar da fark yok. Yalnız, insanlar hareket ediyor" diyen Ferre, bu nedenle hep "modanın mimarı" olarak tanındı. Bir önceki kuşaktan farklı yönlerinden biriydi bu. Onun jenerasyonuyla birlikte modacılar, kendilerini yaratıcı terziler olarak değil, kültürün farklı unsurlarından ilham alan sanatçılar olarak tanımlamaya başladılar. Gianfranco Ferre bunu şöyle anlatıyordu:

"Yıllar boyunca yaptığım koleksiyonlara bakıldığında benim figüratif sanatlara, büyük klasik ressamlara, hatta modern ve primitif sanatın güçlü etkisine ne kadar açık olduğum ortaya çıkar. Hindistan, Çin, Japonya gibi Uzakdoğu kültürleri de Batı kültürü kadar etkili olmuştur benim için."

Gerçi bu konuda eleştirilerle de karşılaşmıştı. 1993’te International Herald Tribune’ün etkili moda yazarı Suzy Menkes onun sanatsal yönünün başarılı olmadığını iddia edip "Bu nedenle hiçbir zaman büyük bir couture tasarımcısı olamayacak" diye yazdığında çok üzüldü.

FRANSA’YI FETHETTİ

Daha giysi tasarımına başlamadan önce el sanatlarıyla ilgilendiği 3 yıl boyunca kaldığı Hindistan, Ferre’nin zevkinde kalıcı izler bıraktı. Kadınlar için mücevher ve kemer tasarlayarak işe başladı. 1978’de moda evini kurduğunda, hem kadın hem erkek koleksiyonları üzerinde çalışıyordu. Kendi adını yeni yeni duyurmaya başlamıştı ki, önüne hayatını etkileyecek bir fırsat çıktı.

1989’da dünyanın en prestijli modaevlerinden biri olan Christian Dior’un baş tasarımcısı unvanı teklif edildi. Bu tarihi
/images/100/0x0/55eafcdcf018fbb8f8a3a6bf
transfer, modadaki dönüşümün de başlangıç işaretlerinden biriydi. Artık tasarımcıların birkaç yüz özel müşteri için üretim yaptığı, adı büyük kendisi küçük modaevleri, dev şirketlerin alt markaları olmaya başlamıştı. Böylece Paris’e giden Ferre, orada kendini ispat etti. Hem hakkındaki tereddütleri yok etti, hem Christian Dior’a yeni bir pırıltı kazandırdı. Bunu yaparken, Christian Dior’da izlediği çizgiyi, kendi adını taşıyan markanın çizgisinden ayrı tutmayı başardı. Bugün tüm modacıların yaptığı bu ikili çalışma, o günler için önemli bir yenilikti.

1996’da Dior’dan ayrılıp kendi markasıyla ilgilenmek üzere İtalya’ya döndüğünde artık kendini kanıtlamış bir şöhretti. Milano da o dönemde artık Paris ile boy ölçüşebilecek bir moda merkezine dönüşmüştü. İtalya’nın bu başarısında Armani, Versace ve Valentino ile birlikte Ferre’nin rolü de inkar edilemezdi.

MODAEVİNİ HOLDİNGE SATTI

Ferre, aynı zamanda haute couture ile hazır giyim arasındaki sınırın aşılmasında rol oynayan tasarımcılardan biriydi. Bu nedenle ünlü aksesuvar tasarımcısı Ferragamo onu "Made in Italy stilinin ve hazır giyimin bellibaşlı öncülerinden biri" olarak tanımlıyordu. Adını, küçük bir modaevinden çıkarıp gözlükten ayakkabıya, çantadan kemere, parfümden ev tekstiline uzanan global bir marka haline getirdi.

Hayatının son dönemi de, modanın yaşadığı dönüşümün bir örneğiydi. 1978’de yakın dostu Franco Mattioli ile birlikte kurduğu Ferre Modaevi, 1999’da iki ortağın arasındaki anlaşmazlık sonucu zor günler yaşamaya başladı. Aralarında uzun süren bir savaştan sonra Ferre ve Mattioli, 2000’de şirketin yüzde 90’ını İtalyan moda grubu IT Holding’in bir şirketi olan Gruppo Tonino Perna’ya sattılar. Bu satıştan sonra Gianfranco Ferre, kendi işinin başında yaratıcı yönetici olarak kaldı. Belki o da Yves Saint-Laurent gibi bir süre sonra yeni patronlarıyla kavga edecekti ama buna fırsat kalmadan hayata veda etti. Geride henüz defilesini yapmadığı son koleksiyonu kaldı.

BEYAZ GÖMLEĞİN ÜSTADI

Ferre’nin stili, basit ve yapısal çizgilere dayanıyordu. Beyaz gömlek alamet-i farikalarından biriydi. Manşetleri ve yakaları büyütüp küçülterek, bazı süslemeler ekleyerek beyaz gömlekle oynamayı çok seviyordu. Yarattığı takımlar, dünyanın her yerinde iş kadınlarının tercih ettiği kıyafetler arasındaydı.

DIOR’A GELİŞİ SKANDAL OLMUŞTU
/images/100/0x0/55eafcdcf018fbb8f8a3a6c1

1984’te, Christian Dior’un da içinde bulunduğu LVMH lüks ürünler grubunun başkanı Bernard Arnault, modaevinin başına bir stilist aramaya başladı. Bu kolay bir iş değildi, çünkü Christian Dior gibi bir idolün kurduğu modaevi, onun ölümünden sonra bir süre de Yves Saint-Laurent gibi bir başka star tarafından yönetilmişti. Ama etkileyici bir tasarımcı bulmak da şarttı.

Çünkü Dior, 1980’lerde tam bir inişteydi. Bernard Arnault, cesur bir kararla Dior’un o dönemki stilisti Marc Bohan’ın yerine kreatif direktör olarak bir İtalyan’a, Gianfranco Ferre’ye teklif götürdü. Bu transfer, Fransa’da bir skandal yarattı. İlk kez bir Fransız moda tapınağına, Fransız olmayan bir rahip atanıyordu. Ancak Ferre orada geçirdiği 12 yılda hem Dior’u gençleştirdi, parlattı hem de Fransızlara kendini sevdirmeyi başardı.

Bir süre önce verdiği bir röportajda o günleri şöyle anlattı: "O sıralar yol açtığım skandaldan haberdar bile değildim, çünkü her şey büyük bir hızla gelişiyordu. Ancak şimdi geriye baktığımda, İtalyan oluşumun epeyce sorun yarattığını görüyorum. Neyse ki Fransızcam o kadar kötü değildi." 1996’da Dior’daki görevini Büyük Britanya’dan gelen John Galliano’ya bıraktığında kimse şoka uğramadı, çünkü Fransızlar artık modada tek ve benzersiz olmadıklarını çoktan kabul etmişlerdi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!