Senfonik müzik bestecisi Ulvi Cemal Erkin, babamın arkadaşıydı, ona hayranlık duyuyordum. O, bir kulak testi yaptı. “Çok büyük bir kabiliyet, bu çocuğu mutlaka konservatuvara alalım” dedi. Annem imtihana götürdüğünde bir yerden piyano sesleri, öbür taraftan keman sesleri geliyordu. Dedim ki, “Burası cennet!” İmtihanları kazandım ilkokul dörtte konservatuvara girdim. Önce Kamuran Gündemir ile piyano çalıştım. Flüt için vücudun belli bir olgunluğa ulaşması gerekiyordu. Enstrüman seçimi yapan komisyonda, “Bu çocuğun dudağı, parmakları flüte uygun” dediler. Flüte öyle başladım. Babam sabah Cebeci’deki binaya bırakıyor, akşam alıyordu. Hem diğer okullardaki gibi kültür bölümü dersleri vardı hem de müzik dersleri. Karakterim uygundu bu tempoya. Başka şeyin özlemini çekmedim. Oyun oynamadım, pek fazla arkadaşım da olmadı. Müziğe ve flüte içimde büyük bir aşk varmış ki vazgeçmedim. Bir-iki sene sonra müfredatı hızla bitirdiğim için sınıf atlattırdılar. Fakat kültür derslerini yazın çalışıp imtihana girip bir üst sınıfa geçiyordum. 10 sene okumuş oldum konservatuvarda.
KUTSAL BOYUTA GEÇİYORUMRomantik ve mistik duygulara sahibim. Çocukluğumdan beri ilahi bir gücün beni koruduğunu, yönlendirdiğini hissediyorum. Hayat yolunda güvenle yürüdüm. O ilahi kapılar önümde açıldı. Flüt çalarken kutsal bir boyuta geçiyorum, bu benim için bir ibadet şekli. Flüt çalarken o ilahi enerjinin içinde insanlara şifa verdiğimi düşünüyorum. İlahi güç tarafından flüte seçildim. İnançlı bir insanım. Bu inancın gereği olarak insanları ilahi gücün yarattığına, hepsinin ilahi olduğuna dünyevi rolleri gereği içlerindeki kötü enerjiye daha fazla teslim olanlar-olmayanlar olarak görüp kolay affedebiliyorum. Bu, inancım ve Allah ile bağlantılı. Önümüze çıkan her şey bize verilen bir mesajdır. Ama bunu görürüz veya görmeyiz... Farkındalık çok önemli. Dünyada hiçbir şey tesadüf değil; her şeyin bir sebebi var. Bu ilahi güce teslim olmuş durumdayım.
BABAM
Sporcuydu bana da spor aşıladıRahmetli babam 17-18 yaşındayken Prizren’den göçmüş. Amcamla birlikte önce Almanya’yı denemiş, oradan İstanbul’a, daha sonra Ankara’ya gelmişler. Her şeylerini Yugoslavya’da bırakmışlar. Babam mağaza sahibiydi, beş dil biliyordu. Ankaragücü’nün kurucularındandı. Sabah güneşle kalkar spor yapardı; yüzme şampiyonuydu. Beni pazar günleri Kızılcahamam’a götürüp spor yaptırır ciğerlerimi açtırırdı. “Bu egzersizler flüt çalmanda kolaylık sağlar” derdi. Öyle de oldu, okulda 8- 10 saat ayakta yorulmadan flüt çalışırdım. Hocam da şaşırır, “Ben iki saat ancak çalabiliyorum sen çocuk yaşında nasıl bu kadar saat çalabiliyorsun?” derdi. Yüzmeyi de babamdan öğrendim, üç saat hiç durmadan tempolu yüzebilirim. Annem de enstitü mezunu bir ev hanımı. Huzurlu bir aile ortamında mutlu büyüdüm. Sevgi ve aile kavramı çok önemliydi ailemizde. İki abim var, ben ailenin küçük çocuğuyum.
İTALYA
Giderken çok endişeliydimOkulumuzun müdürü Mithat Fenmen, flüt hocam ise Saki Şarıl Bey’di. İlk profesyonel konserimde Mithat Fenmen, bana piyanoda eşlik etti. Mezun olduğumda Türkiye’de tanınan başka kadın flüt sanatçısı yoktu. Okuldayken hocaların himayesi altındaydım. Mezun olunca birden yalnız kaldım. CSO’da (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) çalışmaya başladım. Solist olmak istiyordum, kariyer yapmak üzere İtalya’ya gittim. İtalya’da Santa Cecilia Akademisi’ne giderken ne yapacağım diye endişeliydim ama gidince gördüm ki seviyem hocaları şaşırtacak kadar iyiydi. Önce Perugia’da dil kursuna gittik, İtalyanca öğrendim. Kariyerime Roma’da Santa Cecilia Akademisinde başladım. Viyana Filarmoni’nin baş flütçüsü Werner Tripp beni Roma’da bir konserde dinlemiş. Zor beğenen bir hocaydı, “Solistlik sınıfıma gelmek istersen seni Viyana’ya alalım” dedi. Üç seneye yakın İtalya’da kaldım, sonra Viyana’ya gidip geldim.
EVLİLİK
Hocalarım engellemeye çalıştıEşim Refik de bana ilahi bir hediyedir, o da flüt çalıyor. Tarsus Amerikan Koleji’nde öğrenmiş. Onun akrabası olan komşumuz sayesinde 1982’de tanıştık, 83’te evlendik. İşadamı olup, flüt çalması ve müzikle ilgilenmesi önemliydi benim için. O zaman hocalarım, “Kariyer yapması lazım” diye evlenmemizi engellemeye çalıştı. Hocalarımın müzik hayatıma katkılarını inkar edemem ama özel hayatıma karışmalarına müsaade etmedim. Eşim hayatımın en büyük desteğini verdi. Sürekli konserler veriyor, CD kaydediyor olmam yüzünden çocuk yapamadık. Tabii bu bana hayatımda çok büyük bir hareket imkanı sağladı. Geriye bakınca çocuk yapmadığıma pişmanlık duyuyorum.
VİYANA JÜRİSİ
Türk olduğum bilinmeyince yarışmada birinci oldum80’li yılların ortalarında Viyana’daki ilk uluslararası yarışmada üçüncü oldum. Kavga patırtı kopmuş içerde. Hoca, “Bundan sonra Türk olduğunu yazmayacağız” dedi. Bir sene sonra yarışmaya girenlerin ismi ve ülkesi komisyona verilmeden dinledi. O zaman birinci oldum. Yarışmayı kazanmak dünya müzik piyasasında durumumu çok değiştirdi.
ALBÜMLERİM
CD’lerimden telif almıyorum16 albümüm var dünya piyasasında. Kaydettiğim ancak henüz yayınlanmamış CD’ler de var. Şimdi müzik firmaları tek tek kapanıyor. Hala CD yapabildiğim için çok şanslıyım. Telif almıyorum onların satışından. CD’lerin dünyaya dağıtılıyor olması önemli. Müziği para kazanmak için yapmıyorum. Bazı konserlerden aldığım paraları CD projelerime yatırıyorum. CD’lerimin kopyalanmasına ve internetten indirilmesine de kızmıyorum. Çünkü dar gelirli bir ülkeyiz. Onu alıp dinlemeleri beni sevindiriyor. Ben zaten dünyanın her köşesine ulaşmaya çalışıyorum. Dünyanın en ücra köşelerinde CD’lerimi dinleyenlerden mesaj alınca mutlu oluyorum.
DEVLET SANATÇILIĞI
Sadece manevi bir ünvanSolistlik kariyerim için İtalya’ya gidince CSO ile ilişkim bitmişti. Evlendikten sonra bir süre Ankara’da konservatuvarda öğretmenlik yaptım. Sürekli gidip geldiğim için öğretmenliğe devam edemedim. Kültür Bakanlığı’na geçtim, kadrom hala İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nda. Devlet sanatçılığı sadece bir manevi ünvan. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıyken çalışmalarımı yakından takip ederdi, çok ilgiliydi. İspanya’ya onun döneminde gittim. İspanya kral ve kraliçesine sarayda çaldım. Köy konserleri de verdim. Konserlerimde insanları ilahi bir ışık olarak görüyorum. O ışıkla birleşiyorum, bir enerji oluşturuyoruz. Çok derinlerde yüzüyorum. Flüt beni yeryüzüne çıkarmak için ilahi bir araç. Benim kurtarıcım. Flüt, beni acımasız profesyonel hayata hazırlıyor ve yaralarımı tamir ediyor. Flüt insanla bütünleşen bir enstrüman. Zayıf noktalarını insan kendisi iyi bilir. Ben ona göre kendi tekniğimi geliştirdim. Şimdi bu tekniğimi yabancı bir okul için kitap olarak hazırlıyorum. Yeni kuşakta kadın flütçüler de var ama üzülüyorum ülkemizde yeterli sayıda orkestra yok.
TELEVİZYON
Ortaylı Hoca’nın hayranıyımİlk sırada kendi mesleğimle ilgili okumayı seviyorum. Onun dışında tarih seviyorum. İlber Ortaylı hocanın hayranıyım. Televizyona çıktığı zaman kaçırmıyorum. Bu programlar sayesinde tarihi sevdirdiler, tarih popüler hale geldi. Tarihimizi pek bilmeyiz, geçmişimiz kapalıdır. Halbuki gurur duymamız gereken bir geçmişimiz ve yararlanabileceğimiz bir kültür birikimimiz var.
ALTIN FLÜT
Yapan usta öldüğü gün o da sustuViyana’daki yarışmadan sonra hocam, “Sana yeni bir flüt lazım” dedi. Hemen dünyanın en iyi flüt yapımcısı Alman usta Johannes Hammig’i aradı. Biz eşimle kalkıp gittik. Elime, dudaklarıma göre yaptı flütü. Saf gümüştü. Bir de altın flüt yaptı. Ayrıca dokuz karat altın olan ağızlık parçasını da Londra’daki ünlü usta Albert Cooper yaptı. Çok kıymetli olan flütlerimi kendi paramla taksit taksit aldım. Hammig Usta, “Kimseye dokundurtma, bozulursa tamir ettirme, bana getir” derdi. Yıllar sonra İzmir’de vereceğim konserden bir gün evvel flütten garip sesler geldi. Mecburen baktırdım tamircilere, bir arıza bulamadılar ama flüt sanki çalmak istemiyordu. Ertesi gün konserde çaldım. Konserden sonra Almanya’ya gittik ki, meğer flütün bozulduğu gün Hammig Usta ölmüş. O zaman başladım bazı şeyleri düşünmeye, her şey kendine has bir enerjiye sahip. Eşyalarla sahipleri arasında bir bağ olabiliyor! Flütlerim hayatımın önemli bir parçasıdır. Altın, çabuk ısınıyor, daha sıcak, çabuk tizleşen bir ses çıkarıyor. Gümüş çabuk ısınmadığı için daha romantik, daha bohem, gri mavi tonlar çıkarıyor. Şimdi altın ağızlık, gümüş gövdeyi birleştirdim. Hoşlandığım bir ses rengi çıkıyor, iyi bir balans oluyor. Flüt, nazlı bir enstrüman.
ASTROLOJİ
Yıldız hareketleri beni duygusallaştırıyorNeden bu kadar çabuk demoralize oluyorum; astrolojiye bir bakayım dedim. Yıldız haritası çıkarıp onu okuma seviyesine geldiğimde anladım ki yıldızların durumundan birtakım duygusal vaziyetlerin içine giriyorum. Ben
Boğa burcuyum.
Burç haritasını yorumlamayı öğrenince, “Demek ki sorun yıldızların pozisyonundaymış” dedim, onu nasıl iyileştireceğimi de kendi kendime öğrendim. Günlük fallara inanmıyorum. Duygusallığımın bana iş hayatımda zararı oluyor. Kendime sürekli daha rasyonel olmam için telkinde bulunuyorum.
ŞEFİKA KUTLUER FESTİVALİ
Suetomi ve Öçal ile aynı sahnedeAnkara, benim doğduğum kent. Ben Anadolu çocuğuyum. Anadolulu olmak büyük bir ayrıcalıktır. Beraber müzik yaptığım ünlü müzisyenleri doğduğum kente getirmek istiyordum. Bu, senelerdir hayalimdi. Kaliteli performanslar hep İstanbul’a geliyor. Biz altıncı seçilmişiz kültür ve sanat olaylarını izlemede. Eskişehir, Ankara’yı geçmiş. Çok ağırıma gitti. Eskiden Ankara kültür başkentiydi. Her şey Ankara’dan başlardı. Festivalde sadece ayni destekler var. 23 Eylül’de açıldı. Versay’da Müzik Sergisi’ni ve Sinfonietta De Paris Orkestrası’nı Fransız Kültür Merkezi getirdi. AB Büyükelçisi Pierini, Avrupa Birliği Oda Orkestrası’nı getirdi. İlber Ortaylı, Talat Halman ve Yıldız Kenter performans için katkıda bulundu. 16 Ekim’de Burhan Öçal, ünlü Japon Koto sanatçısı Atsuko Suetomi ve ben, Anadolu’nun mistik ve pastoral ruhunu yorumlayan bir projeye imza atacağız. Konserde, Japon melodilerine de yer vereceğiz. Hacettepe Akademik Senfoni Orkestrası eşliğinde Pakistan Selzedeleri yararına konser vereceğim. Unesco Pontes Festivali’nin sürekli orkestrası Virtuosi Di Praga ile önce Alanya’da sonra Ankara’da çalacağım. Her yıl aynı dönemde tekrarlanacak festivalde Doğu ve Batı müzisyenlerini buluşturup ortak proje üretmek istiyorum.
MÜZİK
Konserlerimde şifa enerjisi kullanıyorumSeyahatlerde migren atağı gelince bir hafta sürüyordu. İlaç kullanmayı sevmediğim için reiki ve yogaya başladım, şikayetlerimden öyle kurtuldum. Anadolu’da müzik, ruhsal olarak tedavi etmek için kullanılmış. Şimdi Batı’da yapılıyor müzikle tedavi. Bu şifa enerjisini konserlerim ve CD kayıtlarımda kullanıyorum. Dünya ninnilerini insan vücudunda melatonin salgısını artıran titreşimler kullanılarak, İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası’yla kaydettim. Birçok dinleyicim bu CD’nin stresli anlarda mutluluk verdiğini söylüyor.
TÜRK BESTECİLER
Flüt için yapılan beste çok az Konservatuvarda sadece klasik müzik dinlenirdi; caz ve Türk Musikisi yasaktı. Ama babam Türk musikisi hayranıydı. Evde radyodan Klasik Türk Müziği’ni çok dinliyorduk. Türk Musikisi’ndeki çeyrek, komo, dediğimiz tonlar batı formunda yoktur. Bu tonların kulağı bozacağı düşüncesiyle yasaklamışlardı. Bir kere yasağa karşıyım, Türk musikisinin okutulmamasının büyük eksiklik olduğunu düşünüyorum. Besteciler Türk musikisini öğrenemedikleri için evrensel müzik ile Türk Müziğini harmanlayamıyorlar. Dünya repertuvarlarına giren çok fazla eser çıkmıyor ortaya. Flüt için Ekrem Zeki Ün’ün, ‘Yunus’un Mezarında’ isimli bestesi var. Bir de Turgay Erdener’in benim için bestelediği ‘Yeşil Bir Düş’ adlı eseri. Zaten onları da kaydettim ve konserlerde çalıyoruz.