Güncelleme Tarihi:
"O... Çocukları" filminin afişine "Bir Selay Tozkoparan yapımıdır" yazdırınca ortalık karıştı. "Ben sanattan anlamam ama yapımcıyım ve benim dediğim olur" diyen Selay Tozkoparan, Türk sinemasının seyrini değiştirmeye kararlı bir genç kadın. Son zamanlarda çevrilen Türk filmlerinin çoğunda imzası olan Tozkoparan, Elle dergisine samimi açıklamalarda bulundu.
Turizimci bir aileden geliyorsunuz...
- Evet, babam Atilla Tozkoparan, Net Holding’in iki kurucusundan biri. Bilkent’te Turizm İşletmeciliği’ni bitirdikten sonra Amerika’da işletme yüksek lisansı yaptım. Bu arada profesyonel rehberlik kokardı aldım. Turizmde o sene Körfez Krizi olmuştu. "Daha gencim, özel televizyonlar da kuruluyor, medyaya mı girsem?" diye düşünürken bir hafta sonra Cannes’da film satın alıyordum.
Demek ki bir ticaret sezginiz varmış.Â
- Evet, var. Brezilya dizileri ve filmler alıp satıyordum. Zaten eşimle de (Abdullah Oğuz) 92 yılında Cannes’da tanıştım. 94’te "Anadolu Network" adlı bir yerel televizyon ağı kurarak Ankara, Van ve Sakarya’dan kanallar satın
Kendi işinizi çok erken kurmuşsunuz...
- Turizm geçmiÅŸime ihanet etmek istemediÄŸim için bunu prodüksiyonla birleÅŸtirmek istedim. Türk Hava Yolları’na giderek, "Uçağın içindeki ekranları bana kiralar mısınız? Onları satıp size ayda ÅŸu kadar ödeyeceÄŸim" dedim ve on bir sene boyunca reklamlarını pazarladım. Åžu an THY’nin en büyük gelir kaynaklarından biridir. Sonra 2001’deki AFM sinemaları reklam ihalesini kazandık ancak Fida Film 40 yıldır bu alanda olduÄŸu için taÅŸları yerinden oynatmamız çok zor oldu, özellikle yabancı filmlere tamamen hakimlerdi. Tam o sırada Vizonteleler, Asmalı Konak’larla filan yerli film patlaması baÅŸlayınca ben de yerli bir dağıtım ağı kurmaya karar verdim.Â
Gözünüz de çok keskin, nerede bir boşluk varsa hemen oraya dalıyorsunuz...
- O yüzden de çok fazla sevilmiyorsun. Sektörü değiştirmeye kalktıştığın zaman sana daha farklı bir gözle bakılıyor. Hatta eşime bile "Kuracağım dağıtım şirketine ortak olmak ister misin" dediğimde, "Hayır" cevabını aldım. Yerli filmleri dağıtmak için Warner Şirketine komisyon verilmek zorundaydı ve şirket bu sayede büyük cirolar yapıyordu. BKM, Plato ve AFM sinemalarıyla ortaklaşa KENDA (kendin dağıt) adında bir dağıtım şirketi kurduk ve bir sene sonra Warner’ı geçtik. Türk sineması için bir gelir kapısı açtık ve Türk filmlerinin çoğunu biz dağıttık.
Bunlar acısız ve kolay olmadı herhalde?
- Tabii ki kimse, "Hoşgeldin" demiyor, durmadan savaşıyorsun.
FORMÜLÜ ÇÖZDÜM ÇOKFAZLA FİLM YAPABİLİRİM
Bu süreçte yapımcılık nasıl gelişti?
- Öyle bir hedefim hiç yoktu aslında. "Başkaları yapsın ben dağıtayım" derken doğal bir şekilde gelişti. "Dağıtımcısın ve sinema reklamı işindesin, o zaman film de yapmalısın" gibi bir durum oluşunca reklamı devrettim ve yapımcılığa ağırlık verdim. Zaten başka yapımcıların filmlerini dağıttığım sıralarda işin püf noktalarını da öğrenmiştim.
Artık enerji ve vaktinizi sadece yapımcılığa mı ayırıyorsunuz?
- Sadece yapımcılık daha çok yeni, ondan önce sektörü oturtmakla ilgili sorunlarım vardı. Sektör o kadar küçük ki, bunu yapmazsam orada hiç vakit harcamamam gerekiyordu. 2005’te yapımcılığını üstlendiğim ilk film olan Keloğlan büyük başarı kazanan bir dağıtım ve pazarlama harikasıdır.
- Televizyonda sinema filmi için harcadığım enerjiyi her hafta ortaya koymak zorundayım. Halbuki ben sinemada formülü çözdüm ve çok fazla film yapabilirim.
Gelelim yapımcılığını üstlendiğiniz O... Çocukları’na. Filmin adını siz mi koydunuz?
- O filmin adı başka bir şey olamazdı. "Film kötü olduğu için sansasyonel bir isim koydular" dendi. Halbuki ticari açıdan bu kadar riskli bir isim konur mu bir filme?
Proje size geldiğinde de adı aynı mıydı?
- Hayır, İstanbul-Roma’ydı. Ben koyduğum isimle bir problem yaşamayacağımı şuradan anladım. Senaryoyu o isimle ülkenin en iyi oyuncuları Müjde Ar, Hülya Avşar ve Demet Akbağ’a gönderdim ve hiçbiri "Bu isimde bir filmde oynayamam" demedi. Onu bırak, filmde çocuklar oynuyor ve aileleri sözleşme yaptı.
Filmin afiÅŸine "Bir Selay Tozkoparan yapımı" yazdırdığınız için eleÅŸtirildiniz...Â
- Çünkü "yapımı" yerine "filmi" yazdığımı sandılar. Bizim memlekette iÅŸler iyi gidince herkes kendini öne atar, biraz terslik çıkınca kaçar. Filmin ismi çok riskli olduÄŸu için ortaya çıkıp sahip çıkmak istedim ama bu durum baÅŸka yerlere çekildi.Â
Filmin yönetmenini de siz mi buldunuz?
- Evet, oyuncuyu iyi yönetebilecek ve hızlı çalışabilecek bir yönetmen arıyordum ve buldum. Oyuncu kadrosunu da ben belirledim. Ben yapımcı filmi yapıyorum. Ben filmlerimin üstüne "Bir Selay Tozkoparan yapımıdır" yazıyorum çünkü "yapımcı filmi" yapıyorum. Benim dediğim olur. Filme çok müdahale ederim. Yönetmen kendi parasını koyuyordur veya bir yapımcıyla çalışıyordur, o zaman "yönetmen filmi" olabilir. Mesela Semih Kaplanoğlu’yla "Süt"ü çekecektim ve o yönetmen filmi olacaktı. Vazgeçtim ve "Recep İvedik"e girmeye karar verdim ama sonra çekildim. O projeden çok para kazanacağımı bildiğim halde hiç pişmanlık duymadım.
Eğer bir yönetmen filmi yaparsanız egonuzu biraz geriye çekebilir misiniz?
- Nuri Bilge Ceylan’a, "Otur aşağı, ben yapımcıyım" diyemezsin. Ama "Maskeli Beşler" filminin yönetmenini kimse hatırlamıyor. Bunlar sanatla alakası olmayan yapımcı filmleri. Yumurta filminin çekilebilmesi için, Recep İvedikler’in de olması lazım. Bu kadar basit. Recep İvedik’i dört milyon kişinin izlemesi sektörde trilyonlarca paranın dönmesi demek. Şu anda bana göre dünyada Türk Sineması yok. Nuri Bilge Ceylan daha bismillah.
Ä°lk kez sizin keÅŸfettiÄŸiniz herhangi bir oyuncu ya da yönetmen var mı?Â
Parayı kendi kaynaklarımızdan buluyoruz
Filmlere nereden para buluyorsunuz?
- Kendi kaynaklarımızla. Şu an bazı oyuncular neredeyse Amerika’dakiler kadar para kazanıyor. "Asmalı Konak", "O Şimdi Asker" ve "Keloğlan" filmlerinde sponsorluk çalışmaları yaptık ama devletten çok büyük para cezaları aldık.
Senaryosunu beğendiğiniz halde yapmadığınız film oldu mu?
- Hayır, iyi senaryo o kadar az ki.