Güncelleme Tarihi:
İşte bizi anlayanlar, bizden olanlar, bizi bize anlatır. Bazıları çok başarılı olur bu anlatımda, bazıları da beyazperdenin flu zemininde susup kalır.
Geçtiğimiz yıl, bizi anlatanların çoğu sesini duyurdu beyazperde yoluyla. İşte bizi anlayanlar, bizden olanlar, bizi bize anlattılar. Başarılı anlatımlar, etkisini, izleyicilerin sinema salonlarına koşmasıyla ve sektörü desteklemesiyle gösterdi.
Bu da sevindirici tabii.
Çok film çekilmeli. Daha çok, daha çok…
Çekilen filmlerle çok insana ulaşılmalı, Daha çok, daha çok…
Sinemaseverlerin desteğiyle, 2008 yılı, Türk Sinemasının parladığı bir yıl oldu adeta. Özellikle geçtiğimiz yılın son aylarında filmler yağmur gibi yağdı. 2009 yılında da bu yağmur devam edecek gibi.
İşte 2008 yılındaki film yağmurunun dokunduğu damlalar…
Bu yağmurun bize yaşattığı duygular, kalbimizde ve ruhumuzda bıraktığı izler…
Sinemamız, 2008’in Mayıs ayında, bahara yakışır bir haberle şaha kalktı önce.
61. Cannes Film Festivali'nde, Nuri Bilge Ceylan, ‘Üç Maymun’ filmiyle ‘En İyi Yönetmen’ ödülünün sahibi oldu. Ödülü "Tutkuyla sevdiğim, benim yalnız, güzel ülkeme ithaf ediyorum" diyerek Türkiye'ye adayan Ceylan; göğsümüzü kabartarak gurur duymamızın, bizi duygulandırıp ağlatmasının yanı sıra sinemacılara, yönetmenlere, oyunculara sinemanın heyecanını, yaratma hazzını yeniden yaşatmış oldu bir bakıma.
Yaz aylarında birçok film çekimine start verildiği haberleri geldi kulağımıza.
Sonrasında da filmler peşpeşe…
Özellikle sonbaharda, yılın son aylarında ard arda vizyona giren filmler, ne mutlu ki izleyiciyi sinema solanlarına çekmeyi başardı.
Her türden film bulmak mümkün oldu, gişelere bilet almaya gittiğimizde.
Dram, komedi, belgesel…
Can Dündar’ın, ‘kendi bakışıyla’ Atatürk’ün siyasi ve özel hayatını anlattığı, deyim yerindeyse kıyametler koparan, ‘Atatürk bu şekilde anlatılmamalıydı’ diye günlerce konuşulan, tartışılan belgesel niteliğindeki filmi ‘Mustafa’
Üç maymun olayını, yani ‘Görmedim, duymadım, söylemedim’ durumunu günlük hayatta hepimizin yaşadığını ve bu doğrultuda gerçeklerden kaçmaya çalışıldığından yola çıkarak, bunu film karakterlerine de yansıtan ve Nuri Bilge Ceylan’a 61. Cannes Film Festivali’nde ‘En İyi Yönetmen’ ödülünü kazandıran ‘Üç Maymun’
‘Takımına duyduğun aşkı ve sadakati bir kadına gösterebilir misin?’ sorusundan yola çıkarak çekilen Murat Şeker yönetmenliğindeki ‘Aşk Tutulması’
Birçok filmin arasında kaynayıp gittiği düşünülen; bugün çoğumuzun bilmediği, bilenlerin de “benzini bitip yolda kalan araba” olarak eksik bildiği dramatik bir hikayeyi film olarak bize sunan Tolga Örnek’in ‘Devrim Arabaları’
İzleyen çoğu kişinin salondan ağlayarak çıktığı, günlerce konuşulan, aşkı insanlara yeniden sorgulatan, modern hayatın yalnızlaştırdığı insanları anlatan, filmle beraber Çağan Irmak’ın bu işi çok iyi yaptığını bir kez daha hatırlatan ‘Issız Adam’
Amerikan yapımı ‘Testere’ serisinden esinlenip onun bir parodisi niteliğinde olan, komedi ve korku türünün harmanlandığı, Gürcan Yurt ve Ahmet Uygur imzalı ‘Destere’
Atatürk’ün lider olmadığı, Kurtuluş Savaşı’nın yapılmadığı varsayılarak Osmanlı Cumhuriyeti’nin günümüze uyarlanmış halini; Türkiye Cumhuriyeti yerine Osmanlı Cumhuriyeti’nin devam ettiği, Ankara’nın başkent olmadığı, tabelaların - plâkaların hem Türkçe, hem Arapça olduğu, padişahın kaftanının altında takım elbise olması gibi trajikomik durumların anlatıldığı Gani Müjde’nin gözüyle ‘Osmanlı Cumhuriyeti’
Aslında GORA’nın devamı olan ‘Bir Yontmataş filmi’ sloganı ile gösterime giren, 2004 yapımı Fransız komedi türündeki "RRRrrrr" filminden alıntı olduğu söylentileri çıkan, Türkiye’nin en çok güldüren, kahkahalara boğarken de düşündüren komedyeni Cem Yılmaz imzalı ‘A.R.O.G’
Hayatları kesişen dört kişiden birine ölüm yazıldığı, geride kalan üç kişinin kalplerine ise cehennem gibi bir ateşin düştüğü, Abdullah Oğuz imzası taşıyan ‘Sıcak’
15. Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ödülünü alan, sonrasında ‘9. Uluslararası Tiflis Film Festivali, 14. Gezici Film Festivali, 14. MED Film Festivali, 4. Uluslararası Avrasya Film Festivali, 61. Locarno Film Festivali gibi birçok festivalden ödülle dönen bir filmde sıra. 1990 sonrasını arka planına alarak bir dönemin ironisini, acımasızlığını ve gerçekliğini, yakın tarihi hem belgeleyen hem de eleştirel bir süzgeçten geçirerek ele alan, Özcan Alper yönetmenliğinde çekilen film ‘Sonbahar’
***
Sonbahardaki bu film yağmurundan sonra, gelelim 2008 yılının son yağmuru olan filme… Ve de ‘Yağmurdan Sonra’sına…
Yönetmenliğini ve senaristliğini Görkem Turgut’un üstlendiği ‘Yağmurdan Sonra’ filmi, yıl bitimine beş gün kala, 26 Aralık 2008’de vizyona girdi.
Senaryosu, Osman Şahin’in ‘Üzüm Bağları’ adlı öyküsünden esinlenilerek yazılan ‘Yağmurdan Sonra’ filminde; Serhan Yavaş ve Pelin Batu başta olmak üzere Turan Özdemir, Nilgün Belgün, Demir Karahan’ın yanı sıra değerli oyuncular da rol alıyor.
12 Eylül 1980 darbesinin arka fonunu oluşturduğu, politik dram türünde çekilen ‘Yağmurdan Sonra’, izleyicileri hem yakın tarihimizle yüzleştiriyor hem de yasak bir aşkın hüznünü anlatıyor.
Filmi izledikten sonra şu soruyu soracaksınız sanırım kendinize.
‘Yağmurdan sonra her zaman gökkuşağı görünür mü?’