Güncelleme Tarihi:
Şöyle bir istatistik hatırlıyorum: Dünyanın bütün yerleşim bölgelerinde, şehirler giderek yayılıyormuş ve “şehrin yayılma hızı = 3 x nüfus artışı” imiş... Türkiye gibi tavşan misali çoğalan bir memlekette (İyi bir halt olsa hızlı artmaz, dediğinizi duyar gibiyim, halkıma laf atmayın!
J) şehirleşmenin (= tabiatın talan edilmesinin) hızını varın siz hesaplayın artık...Ayrıca, NASA’nın uydular vasıtasıyla yürüttüğü 7 yıllık bir çalışma, hızlı şehirleşmenin hava kirliliğine sebep olduğu gibi, yeşile de zarar verdiğini ortaya çıkarmış. Sadece insanların kesmesiyle değil, fotosentezi engelleyerek, bitkinin kimyasını bozarak.
Şöyleymiş: Şehirleşme (beton yollar ve bloklar daha çok ısındığı ve sıcağı uzun süre tuttuğu için) ‘ısı adaları’ yaratıyormuş. Bu ısı fazlası, ağaçların-çiçeklerin baharda daha erken açmasına ve sonbaharda daha uzun yaşamasına sebep oluyormuş. (Mevsim daha erken başlıyor, daha uzun sürüyormuş. Kasım’ın ikinci yarısında bir gece vakti, far ışıklarında beni duygulandıran sonbahar yapraklarının gecikme sebebi buymuş demek ki. Bakınız aşağıda Çevre Noteri’nin söyledikleri.)
Ancak, şehirleşme, yazın en güneşli/sıcak günlerinde fotosentezi engelliyormuş. Yani, şehir hayatı ömürlerini uzatsa da, ağaçlar ve çiçekler, daha az fotosentez yapıyor, hasılı ‘yeterli beslenemiyormuş’. (Yılda ortalama 20 günlük fotosentez kaybı meydana geliyormuş.)
(Büyük) Şehirleşmenin bir olumsuz etkisini daha söyleyeyim, sonra sadede geleceğim. Bunu da bir iki gün önce TV5’ten öğrendim. (Atalarımız boşuna ‘İnsan öğrenen bir hayvandır, öğrendiği oranda hayvanlığı azalır’ dememişler, hâlâ dememişlerse de sabredin, mutlaka diyecekler.)
İnsan metabolizmasının ‘uykudan sıyrılıp, uyanık duruma geçmesi için’ (mekanizmayı tam bilmiyorum, galiba beyin ışıkla uyarılınca... Durun, ben bu arada Hakan’a bir danışayım! (Nörolog ve uyku uzmanı Prof.Dr.Hakan Kaynak benim ta ortaokuldan sıra arkadaşımdır, yanlış bir şey yazarsam şimdi kafama kakar!)
Danıştım : “Güneş ışığı insanının biyolojik ritmini senkronize eder, düzenler. Mesela Amerika’ya gittiğin zaman, biyolojik ritmin bir süre için bozulur, ışık da bu ritmi bir müddet sonra yeniden düzenler. Bazı hastalar sabahları çok zor uyanırlar, sabah çok yüksek ışık tedavisi yapınca, biraz daha ‘alert’ olurlur. Ama ritmi bozuk olanlar, uyku bozukluğu olanlar değil. Sabah uyanmakta güçlüğü olan, ‘baykuş tipi’ insanlar için bu ‘light therapy’ önerilir” miş.
Diyordu ki televizyondaki haber, büyük şehirlerde insanlar (çeşitli sebeplerden) yeteri kadar güneş ışığı alamıyor. Mesela Aralık ayında, Paris’te 2000 lüks olması gereken güneş ışığı, 500 lükse kadar düşüyormuş. Bir alet geliştirmişler, mesela sabah kahvaltı ederken masaya koyuyorsunuz, pleksiglas neon lambası gibi bir alet, uyanmak ve biyoritminizi ayarlamak için, yarım saat “ışık alıyorsunuz!” En az 2000 lüks!
(Papa, San Pietro Kilisesi’nin balkonuna çıkmış, haftalık vaazını veriyormuş. Kalabalığın arasında, Phoenix Arizona’dan Chrysler bayii John Doe, başı önde, Kutsal Peder’in sözlerini anlamadan sonuna kadar dinlemiş. Papa cümlesini ritüel ‘Işık Olsun!’ sözleriyle bitirip, Latince FİAT LUX ! deyince, John hayretle yanındakine sormuş: ‘Ulaan, Fiat bu reklam için Papa’ya kaç para verdi acaba?”)
*
Bu uzun girişin özeti şu:
“SABAHLARI GÖZÜMÜ ZOR AÇIYORUM. YATAKTAN, YATTIĞIMDAN DAHA YORGUN KALKIYORUM. EKLEMLERİM AĞRIYOR, SAATLERCE KENDİME GELEMİYORUM!..”
Şimdi, lafı bu kadar söylesem:
(1) Münasebetsizin biri çıkar, ‘Eee, ihtiyarlık Serdar Beyciğim!’ der, kıçına da iki tane