Güncelleme Tarihi:
Sinemanın müdürü Hikmet Bey, nezaketinden olsa gerek, festival izleyicisi hakkında olumsuz bir şey söylemek istemiyor. Ama anlattıklarından normal sinema izleyicisinden daha kaprisli oldukları sonucu çıkıyor. ‘‘Çoğu iki lisan bilen, kültürlü insanlar. Yoldan geçen insan değil ki. Neyi seyretmeye geldiğini biliyor. Onu seyrederken de rahat girip çıkmak, en iyi şartlarda oturmak istiyor. Bu yüzden kaprisli olabiliyor.’’ diye anlatıyor festival izleyicisini.
Emek Sineması, 1983 yılından beri film festivaline ev sahipliği yapıyor. Üstelik aynı kadro ile. 25 senedir sinemanın işletmeciliğini yapan İsmet Kurtuluş, sinemasını ‘‘emekliler kulübü’’ne benzetiyor.
Çalışanların hepsi; sinemanın müdürü Hikmet Dikmen, büfede çalışan eşi Naciye Dikmen, programcılar (yer göstericiler) Murat Aldemir, İskender Sarıtaş, gişe görevlisi Gülseren Öztuna Emek Sineması'ndan emekli olmuş. Ancak işlerini çok sevdikleri için çalışmaya devam ediyorlar.
Sinemaya giden insanlar için yüzleri, yakın bir dostun yüzü kadar tanıdık. Onlar da, bunca yıldan sonra sinema çevreleriyle; yönetmenlerle, oyuncularla, eleştirmenlerle içli dışlı.
ESKİ TADI VAR MI?
Geçen sene eleştirmenler ortaya bir laf atıp ‘‘Festivalin eski tadı yok’’ deyivermişlerdi. İsmet Bey, hafızasını yoklayıp festivallerin tadını hatırlamaya çalışıyor: ‘‘Festival seyircisinde zaman zaman bir düşme oluyor. Ama son iki senedir sayı yine yükseldi. Geçen yıl Emek Sineması olarak 11 bin bilet kesmişiz, bu yıl 14 bin bilet kestik. Ama coşku olarak sorarsanız bence festivalin en coşkulu, en hareketli yılı 1992 yılıydı. Passolini filmlerinin oynadığı yıl.’’
İsmet Kurtuluş 1986-1990 yıllarında film piyasasında yaşanan bazı değişimlerin festivali dolaylı olarak etkilediğini düşünüyor: ‘‘O yıllarda piyasaya Amerikan filmleri girdi. Birçok film burada da dünyayla aynı anda gösterildi. Seyirci, film seyretme ihtiyacını karşıladı. Ama o filmlerin verdiği zevkle, festival filmlerinin verdiği zevk arasında fark var. Sinema seyircisi bunu farketti ve festivaline sahip çıktı.’’
Sinemanın müdürü Hikmet Bey, nezaketinden olsa gerek, festival izleyicisi hakkında olumsuz bir şey söylemek istemiyor. Ama festival izleyicisinin, normal sinema izleyicisinden daha kaprisli olduğu söylenebilir: ‘‘Çoğu iki lisan bilen, kültürlü insanlar. Yoldan geçen insan değil ki. Neyi seyretmeye geldiğini biliyor. Onu seyrederken de rahat girip çıkmak, en iyi şartlarda oturmak istiyor. Bu yüzden kaprisli olabiliyor.’’
Müşteri şikayetleri deyince akıllarına ilk gelen isim, hastalığı nedeniyle artık festivali izleyemeyen grafik sanatçısı Mengü Ertel oluyor: ‘‘Mengü Ertel Bey festivalin başından beri izleyicisi. O kadar yakın dostluğumuz olmasına rağmen, içeride en ufak bir aksaklık olduğunda feryat ederek dışarı çıkardı. Özellikle elektronik alt yazının olmadığı simültane tercüme yapılan dönemde, kendini dışarı attığı çok olmuştur.’’
Kaprisli seyircilerin dışında bir de şaşkın festivalciler var. Taze bir olayı, sinema çalışanlarından Hayri Akkoç anlatıyor: ‘‘Genç bir çocuk geldi geçenlerde. Yalnızca bizim sinemadan 108 adet bilet almış. Bunun yanında diğer sinemalardan seçtiği filmler de var. Toplam 500 milyonluk film rezervasyonu yaptırmış. Biz biletlerini kestik, hazırladık. Fakat genç arkadaş geldi ve parasının olmadığını, biletleri alamayacağını söyledi. ‘Cahilliğime verin' dedi. Bize bayağı iş çıkardı, ama ne yapalım canı sağolsun.’’
HİKMET BEY’İN SÜS EŞYASI
Festivalin sıcaklığı genelde perdenin arkasında yaşanan olaylardan çıkıyor. Örneğin, ödüllerin dağıtıldığı açılış gecelerini Hikmet Bey anlatıyor: ‘‘Bizim için festivalin en heyecanlı günü, açılış günü. Bir sürü önemli konuk geliyor. Hiç bir aksiliğin olmaması lazım. Konuşma yapacak olanlar, güzel giyinip, konuşmalarını hazırlayıp geliyorlar. Ama bazılarının sakinleşmek için bir parça içkiye ihtiyacı oluyor. Benim küçük odamda, leblebi rakı verdiğim çok insan oldu.’’ Hikmet Bey, bu faaliyete ‘‘süslenmek’’ diyor. Konuşmacıları küçük odasında o ‘‘süslüyor.’’
Aslında akılları hep olası bir aksilikte. Bu yüzden ağız tadıyla izledikleri filmler sayılı. Yine de bir festival boyunca 8-10 film görme fırsatları oluyor.
Birlikte geçen uzun senelerin sonunda aralarında doğal bir işbölümü gelişmiş. İsmet Bey olaylar karşısında sert, Hikmet Bey ise daha yumuşak tavır alıyor. Parası olmayan hevesli gençler, şansları varsa, Hikmet Bey kontenjanından sinemaya giriyorlar:
‘‘Emir Kusturica'nın ‘Babam İş Gezisinde' filmi oynuyordu. Sinemanın önünde alışılmadık bir kalabalık belirdi. 55 kişi, Pendik'ten bir kamyona atlayıp gelmişler. Biz Boşnak'ız bu filmi görmek istiyoruz diyorlar. Fazladan 55 kişi, mümkün değil! Yüreğim dayanmadı, ellerine gazete kağıtları verdim. Yerlere oturdular, filmi izlediler. Çok mutlu oldum.’’
En sadık izleyici
Yazar Füruzan, festivalin en iyi izleyicilerinden biri. Yalnızca 1994 yılındaki festivali, Bosna ile ilgili ‘‘Balkan Yolcusu’’ adlı kitabını yazarken, Balkanlar’da olması sebebiyle izleyememiş. Festivalin son günlerinde geldiğinde, çok sayıda ‘‘nerelerdesin, seni merak ettik’’ tepkisi almış.
Günde 3-4 film izleyen, Füruzan'ın festivale olan sadakati o kadar meşhur ki, İstanbul Kültür Sanat Vakfı ona ‘‘En İyi İzleyici’’ unvanını vermek istemiş. O ise bunun çok vurgulanmasının gerek olmadığını düşünerek kabul etmemiş.
Füruzan'a göre İstanbul Film Festivali her yıl, hayatı yeniden tartışan filmleri, yönetmenleri, öyküleri meraklılarına taşıyor. Festivalin tadının kaçtığı konusundaki fikri şöyle:
SERÜVENE KATILACAĞIZ
‘‘Film festivalinin eski tadı yok değerlendirmesinin yapılmış olmasını ben hayretle karşılıyorum. Bu bana ünlü Fransız oyuncu Simone Signoret'nin unutulmaz kitabı 'Özlemin Eski Tadı Yok'u anıştırdı. O bir hayata bakışın hesaplaşmasıdır. Oysa İstanbul Film Festivali her yıl meraklıları için hayatı yeniden tartışan filmleri yönetmenleri ve öyküleri bize taşıyor. Bunu düşünürsek benim bu değerlendirmeye katılmam olanaksız. Bu yıl yine pek çok ülkenin yapıtları ile karşılaşacağız. Dünyanın ve insanlarının neleri düşünüp neleri duyumsayıp yaşadıklarını göreceğiz, serüvenlerine katılacağız.
Bilindiği gibi festivaller olmasa bu tür filmleri görmemiz olanaksız. Bu açıdan sinema sevenler, sanat sevenler için dünyayı ve günümüzü merak edenler için İstanbul Film Festivali aynı önemi ve aynı tadı taşıyor olmalı.’’
FESTİVAL SEYİRCİSİNİ NASIL BİLİRSİNİZ?
Film Festivali'ne gelenlerin hemen hepsi İstanbullu.
(Yüzde 3'ü İstanbul dışından geliyor.)
Kadın ve erkek izleyiciler birbirine eşit.
(Kadınlar yüzde 1 farkla önde.)
Festivali 19-35 yaşları arasındaki gençler izliyor. Seyircilerin yarıdan çoğunu 19-25 arasındakiler oluşturuyor. Seyircilerin yalnızca yüzde 10'u 36 yaşın üzerinde.
Yarıdan çoğu lise, diğerleri üniversite mezunu. Yalnızca yüzde 4'lük bir dilim, ilkokul ve ortaokul mezunu.
Yüzde 85'i bekar, yüzde 12'si evli, yüzde 3'ü dul, boşanmış, ayrı.
Festival seyircisinin yarısı öğrenci.
Festivalcilerin en sevdikleri sinema Emek. Onu Kadıköy Reks, Alkazar, Beyoğlu ve Fitaş sinemaları izliyor.
İzleyiciler ilk altı sırada yer alan sponsorları yüksek oranda hatırlıyorlar.
En çok okudukları dergi Leman. Onu Aktüel, Tempo, Öküz, Hıbır ve Auto Show izliyor.