Güncelleme Tarihi:
Madem Hollanda Konsolosluğu’ndayız, ilk bunu sorayım; hem albüm fotoğraflarınızı hem de klibinizi burada çekmenizin nedeni neydi?
- Burası mimari açıdan çok güzel bir yer. Albümün dokusuna da uygun. Bir arkadaşım önerdi, biz de konsolosluktan izin istedik, sağ olsunlar kırmadılar. Bu mekânın bana uğurlu geldiğini düşünüyorum. İlk albüm röportajını da burada, sizinle yapıyoruz.
Uzun bir aradan sonra kendi şarkılarınızın yer aldığı bir albüm çıkardınız. Neden bu kadar beklediniz?
- Çünkü bir şarkı yazarının beslenmesi için gereken bir zaman var. Ben daha önceki albümlerimi 1,5 yıl arayla çıkarmışım. Bu kez dört yıl bekledim. Dört yıl, kendimi hem değiştirmem hem de dinlemem için çok iyi bir süre. İyi bir albüm yapmak için bu kadar süreye ihtiyaç var bence.
Albümdeki şarkıların söz ve müzikleri size ait. Yalnızca “Yarım Kalan Şarkı”, Mabel Matiz’in. Bu şarkı albüme nasıl girdi?
- Mabel’le 1,5 yıl önce tanıştık. Henüz albümü çıkmamıştı. Bana şarkılarını getirdi, dinledim ve çok beğendim. “Yarım Kalan Şarkı”yı da benim söylemem için getirmişti. Çok sevdim bu şarkıyı. Bana eski şarkıları anımsattı. Bu albümümle nostalji albümlerim arasında bir köprü gibi olacağını düşündüm, zevkle okudum.
ŞARKI YAZMAK İÇİN AŞKA İHTİYACIM VAR
Albümde bir hikaye bütünlüğü var. Sanki size çok acı çektiren bir aşk hikâyesini parçalara bölmüşsünüz gibi...
- Aşk acıtan bir şey, onu hepimiz biliyoruz. Kolay olduğu zaman çok da aşk olmuyor. İnsanı çok güzelleştiren, çok şey öğreten bir duygu. Cesaret de gerektiriyor. Daha genç yaşlarda daha cesur olup çılgınca aşık olabiliyorsunuz. Bir yerden sonra ölçüyor, biçiyor, hesaplıyor, “Aman canım yanmasın” diye kendinizi koruma altına alıyorsunuz. Benim kendime yaptığım en büyük iyilik, kendimi özgür bırakmaktı. “Aşık olacaksam olayım” diye bıraktım kendimi, hatta belki de aşık olmak istedim. Şarkıları da gerçekten aşka yazdım. Hiçbir albümümde bu kadar çok aşktan bahsetmemiştim. Bir de illa bir insana aşık olmanız gerekmiyor. Benim ilk aşkım müzik mesela. Kalbimde hep o aşkı ve tutkuyu yaşıyorum. Aşkı müzikle öğrendim, sonra bir insana aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu keşfettim, ki olağanüstü bir şey. O sınırlarda gezmek olağanüstü.
Bu şarkılar bir kişiye mi yazıldı?
- Çok anlatmak istemiyorum, büyüsü kaçmasın şarkıların. Herkes kendi hikâyesini kendisi yazsın. Ama şu kesin; aşk, şarkı yaparken beni çok besliyor. Şarkı yazmak için aşka ihtiyacım var.
Tüm şarkılarınızın özel bir yeri vardır sizde ama mutlaka içlerinden birini daha çok seviyorsunuzdur. En çok sevdiğiniz şarkınız hangisi?
- “Acıyor”u ve “Yalnız Kuş”u çok seviyorum. “Yalnız Kuş”, albüme en son giren şarkı ve şu andaki ruhuma en yakın olanı da o.
Albümün stüdyo aşaması bazı sanatçılara zulüm gibi gelirmiş, sizin için nasıl geçti o bir sene?
- Çok güzeldi. Hatta bitince yeniden başlamak istedim. Bence bizim işin en zevkli kısmı o. Şarkı söylemeseydim, stüdyo müzisyeni olmak isterdim. Stüdyonun kokusuna bile bayılıyorum. Ozan’la (Çolakoğlu) çalışmak da inanılmaz kolaydı. Bizim tanışıklığımız 20 yıl öncesine dayanıyor. Günün birinde beraber çalışacağımızı biliyordum, bu albüme kısmet oldu.
İlk klibinizi “Acıyor”a çektiniz. Çok iddialı bir klip olduğu söylendi. Sizce de öyle mi?
- Güzel bir klip ama öyle çok büyük bir iddiam yok. İddialı olup olmadığına izleyiciler karar verecek.
İLK ALBÜMÜ ÇIKARMIŞ KADAR HEYECANLIYIM
“Bende Bi’ Aşk Var”, sekizinci stüdyo albümünüz. Bu sekiz albüm içinde hep en güzeli, en yenisi miydi?
- Çıktığı dönemde öyle hissediyorsunuz. Biraz zaman geçince, daha sağlıklı bir bakış açısı kazanabiliyorsunuz. Ama biliyorum ki bu albüm her zaman müzik yaşantımda önemli bir albüm olacak. Çünkü benim için bir dönüm noktası. Dört albümümü Alper Erinç’le yaptım. Onunla inşa ettiğimiz bir sound vardı. Sonrasında nostalji albümleri çıkardım. Tamam, orada da şarkıcı olarak vardım ama aslında kendi içimden çok da fazla bir şey çıkarmıyordum. Esasında benim müziğimi, kendi şarkılarım oluşturuyor. O yüzden “Bende Bi’ Aşk Var”, yepyeni bir başlangıç oldu.
Nostalji albümleri yaptığınızda sanki çok üstünüze gelindi ve siz de savunmaya geçtiniz. Pişman mı oldunuz o albümleri yaptığınız için?
- Evet, savunmaya geçtim. Ben de hiç rol yapamıyorum! Bir anda kendimi kötü hissettim. Aslında benim de sıkıldığım bir nokta oldu. Stüdyo döneminde değil ama albüm çıktığında o işten sıkılmıştım. Bir an önce stüdyoya girmek ve kendi şarkılarımı kaydetmek istiyordum. Ama o nostalji albümlerini de yapmam gerekiyordu, eğer yapmasaydım hep aklımda kalacaktı. Bir de insan hep aynı şeyi yapınca monotonlaşıyor. O albümler değişik bir tecrübeydi. İnsan özlemek de istiyor, ben de kendi şarkılarımı söylemeyi çok özledim. Şu an ilk albümü çıkarmış kadar heyecanlıyım.
Saçlarınızı sadece imaj değişikliği için mi kısacık kestirdiniz?
- Saçımı kestirmiş olmamın simgesel olarak büyük bir önemi var. Aslında çok istememe rağmen cesaret edemiyordum. Saçlarımı kestirmem, şarkı sözlerinde daha cesur olmam, belki aşkı yaşarken de daha cesur olmam hayatımdaki kırılma noktalarından kaynaklanıyor. Hepsi birbirine bağlanıyor...
ARTIK DAHA GÜÇLÜ BİR KADIN VAR
İlk albümden bu yana neler değişti sizde?
- Aslında bakıyorum da, özümde kimliğim aynı. Kişiliğim, müziğimde de çok belirgin. Kiminle çalışırsam çalışayım, bir Göksel sound’u oluyor. Ama tabii ki o zaman tecrübesizdim ve pek çok şeye karşı daha ürkektim. O zaman bir kız çocuğu vardı, şimdi ise daha güçlü bir kadın var. Bu albümde de en çok hissettiğim şey, kadınsı tarafımın öne çıkıyor olması. Sadece görsel açıdan değil, dinlerken şarkıları bir kadının yazdığını hissediyorsunuz.
İmaj fotoğraflarında da, klipte de daha dişi bir Göksel var...
- Görsellerde Fellini kadınlarından esinlendim. Onlar da canlı kanlı, etli, kadın gibi kadınlardır ya... Kıyafetlerimi seçerken o yuvarlak, kadınsı hatları ön plana çıkaracak parçaları seçtik. Müzikte de aynı şey var. Daha önceki albümlerim daha çok Türk filmlerini çağrıştırıyordu. Burada kullandığımız sesler ise 60’ların, 70’lerin Avrupasını anımsatıyor. Bu da daha kadınsı hissetmemle, kadınlığımı daha çok sevmemle alakalı olabilir.
Daha önce kadınsı hissetmiyor muydunuz?
- Yıllar geçtikçe insan değişiyor. Belki de büyümeyi kabul ettim. Çoğumuzun sorunu bu, çocuk kalmak istiyoruz. Ben de içten içe “Hayır, kadın olmak ve büyümek harika bir şey, ben kadın olmak istiyorum” demeye, bunu hissetmeye başladım. Geçtiğimiz dört yılda en yoğun hissettiğim şey buydu. Yalnızlık, ayakları yere sağlam basan, daha güçlü bir kadına dönüşmemi sağladı.
KLİPLERE PORNOGRAFİK DENMESİ KOMİK
RTÜK’ün bazı klipleri pornografik bularak yayınlayan kanallara ceza vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu yaklaşımları doğru bulmuyorum. “Pornografik” diye adlandırmaları biraz komik geliyor bana. Evet, bazılarını ben de çok seviyeli bulmuyorum ama bunun çözümü yasaklamak değil. Çünkü yasaklandığında, o klipler internet üzerinden çok daha fazla seyrediliyor.
BELKİ BENİM AŞKIM DA HAYVANİ İÇGÜDÜLERDENDİR
Schopenhauer, aşkın aslında hayvani içgüdülerle ortaya çıktığını söyler. Siz de felsefe okumuşsunuz, sizin aşka bakışınız nasıl?
- Belki benimki de hayvani içgüdülerden kaynaklanıyordur da kılıf buluyorumdur. (Gülüyor) Aşkın neden ve ne sebepten olduğunu bilmiyorsun, belki gerçekten o içgüdülerle alakalıdır. Aşka inanıyorum ama yalan olduğunu da biliyorum. Bize hissettirdiği şeye, bir daha aşık olabileceğime inanıyorum ama geçici bir şey olduğunu da biliyorum...