Güncelleme Tarihi:
Vizyona giren Fasulye filminin galası hınca hınç doluydu. Mahsun Kırmızıgül ve Özcan Deniz ayrı ayrı geldi, ayrı ayrı televole beyanatı verdi ve ayrı ayrı döndüler. Pek sokağa çıkmayan Hülya Avşar bile vardı. Filme gelince, lezzetini keşfedip, tadını çıkartmak için mutlaka izlemek lazım.
Yer Atlas Sineması’nin floresan lambalı fuayesi. Konu Post Tarantino film Fasulye’nin galası. Kendilerine Konsey Grubu diyen dört arkadaşın yapımı. Ve de ilk filmleri. Ve galiba da ilk smokinleri.
Fuayeye girmek için önce Nescafe promosyoncuları bariyerini aşmak gerekti. Olumsuz anlamda söylemiyorum; çocuklar bütün gece var güçleriyle çalıştı. Kahve ihtiyacımızı gani gani giderdiler. Elinde iki bardak kahveyle dolaşanı bile gördüm. Böyle böcek ilaçlama timi gibi olmaları da ayrı bir sevimlilik kazandırıyordu onlara.
Nescafe bariyerini elinizde bir bardak kahveyle aştıktan sonra içeriye giriyoruz. Sıcak... Yoğun bir itiş kakış söz konusu. Beş on dakika debelendikten sonra nispeten rahat bir alana gelebiliyoruz. Kişi başına iki fotoğrafçı yarım da kameraman düşüyor. Onların flaş ve ışıklarına göre gelenin ünlülük derecesini öğrenebildik. Hepsi birden çullanıyorsa ünlü. Hepsi birden aynı anda deklanşöre basıp aynı anda ismini bağrıyorsa çook ünlü. Objektife doğrudan baksın diye yapılıyor bu. İsmini çağırdığınız herkes size dönüp bakar mantığı böyle bir durumda bile işliyor. Buna engel olamıyoruz galiba.
Ünlü izdihamı
Bazen de o çook ünlünün yanına yarım ünlü birini, genelde de eskiden ünlü olmuş birini yamarlar hemen. Normalde birbirine selam sabah bile vermeyen ünlüler bu sayede kanka olurlar. Mahsun Kırmızıgül ve Bülent Kayabaş mesela gecenin en çok birbirine yamandırılan ünlüleriydi. Altına ne yazacalar acaba? 'Küs devler barıştı' veya 'Severim, sayarım'...
Fotoğrafçı ve kameraman kalabalığı geri kalanların ezici çoğunluğunu ise Hürriyet yazarları, muhabirleri ve çalışanları oluşturuyordu. Çünkü, hem oyunculuk hem de tanıtım yapan Özgür Ercan, aslında bizim canımız ciğerimiz kardeşimiz oluyor. (Daha fazla tarafsız gazeteci numarası yapamayacağım) Biz zamanlar Özgür de gazeteciydi, şimdi doğru yolu buldu. O canımız ciğerimizken, babası da Yazı İşleri Müdürümüz Fikret Ercan oluyor. Yani, bu gala Hürriyet için bir yerde düğün muadili bir şeydi. Dolayısıla hep beraber cumbur cemaat oradaydık. Ferai Tınç, Pakize Suda, Gila Benmayor, Doğan Satmış, Burçin Satmış, Ayşe Arman, Muhittin Sirer, çay ocağımızın neferlerinden Bülent bile vardı... (Simten'i temsilen de ben vardım.)
İkisi aynı çatı altında
Gecenin öteki cephesinde Hülya Avşar, Mahsun Kırmızıgül ve Özcan Deniz vardı. Mahsun ve Özcan deyince tabii çatırdayan Prestij’i atlamak olmaz. Biliyorsunuz Özcan Deniz, geçtiğimiz günlerde Mahsun için 'şerr-refsiz' demişti. (Bunlara bir hakaret listesi göndermeli. Habire aynı laf.)
Biliyorsunuz bu insanlar birbirlerine böyle laflar ettiler mi kolay kolay aynı çatı altında olmazlar. Ama galaya gelmişlerdi işte. Arenaya gitmiş şapşal Roma’lılar gibi bütün gece izledik durduk onları. Bir kere aradaki 7-8 metre mesafeyi asla kısaltmadılar. Eskaza aynı kadraja düşerler diye itanayla korudular o mesafeyi. Her ikisi de bir sürü adamla gelmişti. Ama Mahsun sayıca üstündü. Yani Mahsun’un ekibi Özcan’ın ekibini kesinlikle döverdi. Bir de Mahsun’un ekibi daha yakışıklıydı. (Bir tanesi cidden hiç fena değildi. Ama çok pis bakıyordu) Özcan Deniz bir iki televole lakırdısından sonra salona geçmeyi tercih etti. Daha doğrusu ortadan kaybolunca öyle tahmin ettik. Mahsun ise adamlarıyla meydanda kalmıştı. Hiç aldırmıyormuş gibi davranıyordu ama çok aldırdığı acayip belliydi. (Mahsun’a ders vermeli bu konuda. 'Gerçekçi Aldırmıyorum Havası Verme' dersleri. Kısaca GAHAV) Hilmi Topaloğlu ortada yoktu. 'Yesinler birbirlerini, Prestij de bana kalır' demiş olabilir mi acaba? Prestij Ailesi, nihayet, nihayete mi eriyor? Stüdyoları kim basacak şimdi bu durumda? Alişan ne der, ne yer?
Bu arada galada Nurdan Başbuğ da vardı. Hani eski İSKİ Müdürü Ergün Köknel’in itirafçı ve ihbarcı eski karısı. Kalabalıkta yan yan düştük. 'Mahsun’u bir göreyim, halini hatrını sorayım' dedi arkadaşına. Demek o da onun tanışı. Bu Mahsun’la herkes ahbap. Nitekim yirmi dakika sonra buluştular. (Ben de Mahsun’un dibinden düşmemişim gece boyunca.)
Avşar’a markaj
Hülya Avşar, her zaman yaptığı gibi sonlara doğru geldi. Yapayalnız gelmişti. Şık ama sadeydi. Evet evet, giyinmesini çok iyi biliyor. Anında o da Televole markajına kurban gitti tabii. Doya doya seyredemedik.
Gecenin diğer enteresan tipleri ise Kurban grubuydu. Kızlı oğlanlı, rengarenk gelmişlerdi. Acayip bir İngiliz gece kulübü havası vardı üstlerinde. Fazla ID dergisi okuyorlar gibi geldi bana.
Yemek olayını atlamak mümkün değil tabii. Şahane bir açık büfe kurulumuştu. Tahmin edin bakalım neler vardı kapların içinde? Kıymalı fasulye, pirinçli fasulye veee zeytinyağlı ayşe kadın ve boncuk fasulye! Rağbet orta karardı. Milletimiz sebzeyi kesinlikle sevmiyor. Ben iki tabak kıymalı götürdüm, acayip lezzetliydi. Film de aynı keyfi veren bir lezzetteydi. Herkes bol bol güldü, mutlu mutlu oradan ayrıldı. Ama filmin ismi 'bamya' olsaydı bozulurdum gerçekten. Nice galalara!